HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُيُونُسَ  ٢١٦ 
الجزء ١١

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ نُوحٍۢ اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَام۪ي وَتَذْك۪ير۪ي بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَعَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْتُ فَاَجْمِعُٓوا اَمْرَكُمْ وَشُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ اَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُٓوا اِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ ﴿ ٧١ ﴾ فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِۙ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ ﴿ ٧٢ ﴾ فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَٓائِفَ وَاَغْرَقْنَا الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَ ﴿ ٧٣ ﴾ ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِه۪ رُسُلًا اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِه۪ مِنْ قَبْلُۜ كَذٰلِكَ نَطْبَعُ عَلٰى قُلُوبِ الْمُعْتَد۪ينَ ﴿ ٧٤ ﴾ ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ بِاٰيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِم۪ينَ ﴿ ٧٥ ﴾ فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُٓوا اِنَّ هٰذَا لَسِحْرٌ مُب۪ينٌ ﴿ ٧٦ ﴾ قَالَ مُوسٰٓى اَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَكُمْۜ اَسِحْرٌ هٰذَاۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ ﴿ ٧٧ ﴾ قَالُٓوا اَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَٓاءُ فِي الْاَرْضِۜ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِن۪ينَ ﴿ ٧٨ ﴾

سُورَةُيُونُسَ  ٢١٦ 
الجزء ١١
Yûnus Sûresi  216 
Cüz  11

71  Nûh’un (, kâfirlik ve inatta seni inkâr edenlere çok benzeyen kavmiyle yaşamış olduğu) önemli haberini o (Mekke ehlinden müşrik ola)nlara peş peşe oku! Hani o, kavmine demişti ki: “Ey Kavmim! Eğer benim (uzun süre aranızda Allâh’a davet vazifesini sürdürme) makamım ve Allâh’ın (birliğine delâlet eden) âyetlerini hatırlatmam size büyük (ve ağır) geldiyse, işte ben ancak Allâh’a tevekkül ettim (ve bütün işlerimi ancak O’na ısmarladım)! Öyleyse siz (Allâh’ın şerîkleri sandığınız) ortaklarınızla birlikte (benimle ilgili) işinizi bir araya getirin de, sonra (bu kararınız ve) işiniz size örtülü (ve kapalı) olmasın, (bilakis yapacağınız saldırıya açıkça azmedin,) daha sonra da bana ne yapacağınıza karar verin ve bana mühlet vermeyin!
Nûh (Aleyhisselâm) bu sözü müşrik kavmin acziyetini ortaya çıkarma kastıyla söylemiştir ki böylece o, Allâh-u Te`âlâ’ya karşı sonsuz tevekkülünü açıklayarak, kâfirlerin hilelerinden korkmadığını ve ne onların ne de ilâhlarının hiçbir fayda ve zarara muktedir olmadıklarını yakînen bildiğini ortaya koymuştur.

72  Eğer (benim vaazlarımı kabul etmekten) yüz çevir(meye devam et)diyseniz, zaten ben sizden (bu nasihatlerime karşılık) hiçbir üc ret istememiştim. (Artık ne beni tamahkârlıkla itham ederek, ne de siz den ücret istenip bundan ağırlandığınızı iddia ederek, bu imansızlığınızı meşrûlaştıracak bir bahaneniz kal mamıştır.) Benim ecrim (ve mükâfatım) ancak Allâh’a âittir! Ve (siz kabul etseniz de etmeseniz de) ben (O’nun em rine hiçbir surette karşı gelmeyen, O’ndan başkasından karşılık beklemeyen ve bütün hükümlerine tam manasıyla boyun eğen) Müslüman kimselerden olmamla emrolundum!”

73  Böylece onlar onu yalan la(mak ta sa - bit kal) dılar, bunun üzerine Biz onu ve bera - berindekileri o gemide kurtardık da, kendilerini (tufanla helâk edilen tüm dünya halkının yerine geçecek) halifeler yaptık ve Bizim âyetlerimizi yalanlamış olan o ki şileri boğduk! Bak ki; o (Allâh’ın azabından) kor kutul(dukları halde ibret almay)anların (feci) âkıbeti nice olmuş!

74  Sonra onun ardından çok değerli nice peygamberleri kavimlerine gönderdik de, ken dileri onlara (doğruluklarına delâlet eden) pek açık muci zeler getirdiler. Ama onlar (nice mucizeler gördük ten sonra bile) daha önce (mûcizeler görmemişken) kendisini yalanlamış oldukları o şeye aslâ inanır olmadılar. İşte Biz (kâfirlik ve inatçılıkta) haddi aşan o kişilerin kalpleri üzerine böylece (muhkem ve sağ lam bir) mühür basarız.

75  Sonra onların ardından Firavun’a ve (kavmi nin) ulu kişilerine âyet (ve mûcize)lerimizle birlik-te Mûsâ ve Hârûn’u gönderdik. Fakat onlar büyük lük tasladılar da, (en büyük cürüm ve günah olan şirki irtikâb etmiş) mücrimler topluluğu oldular/fa kat onlar büyüklük tasladılar. Zaten onlar (öteden beri büyük günahları ve) cürmü âdet edinen bir top lum olmuştular/.

76  Artık onlara tarafımızdan hak (olan din ve bunu ispat etmek üzere ejderhaya dönüşen asâ ve ben zeri mûcizeler) geldiği zaman (inkâra mecal bulamayınca, fakat inatlarından imana da yanaşmayınca): “Gerçekten de işte bu, elbette (büyü oluşu) pek açık /pek üstün/ bir sihirdir!” dediler.

77  Mûsâ da (onlara cevaben): “Size geldiği anda (hiç düşünme ihtiyacı bile hissetmeden) o (benimle gönderilen) hak (din) için böyle (büyüye nisbet edici sözler) mi söylüyorsunuz?/Size geldiğinde o hakkı tenkit mi ediyorsunuz?/ (İnsaf edin!) İşte bu bir sihir midir? Hâlbuki büyücüler(in yaptıkları sihirler gerçekçi olmayıp ancak bir göz boyama mahiyeti taşıdığı için) iflah et(meyeceğinden devamlılık arzet)mez. (Benim gösterdiğim mûcizeler ise hakikatlerden ibaret olan sürekli kalıcı şeylerdir.)” dedi./Mûsâ da: “Size geldiği anda o hak için: ‘İşte bu (bizim düzenimizi yıkmak için kurduğun) bir sihir midir? Oysa sâhirler iflah etmez (, dolayısıyla sen de umduğunu elde edemeye ceksin)’ mi diyorsunuz?” dedi./

78  Onlar: “Sen bize, babalarımızı üzerinde bul duğumuz o (şirk üzere kurulu) şeyden bizi çevire sin de, bu toprakta büyüklük (, saltanat ve devlet) sizin ikinize (, sana ve ağabeyine) âit olsun diye mi gel din? Biz ikinize de asla inanıcı kimseler değiliz!” dediler.

Yûnus Sûresi  216 
Cüz  11
cihanyamaneren