HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْقَصَصِ  ٣٩١ 
الجزء ٢٠

وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۜ۟ ﴿ ٥١ ﴾ اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِه۪ هُمْ بِه۪ يُؤْمِنُونَ ﴿ ٥٢ ﴾ وَاِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا بِه۪ٓ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِه۪ مُسْلِم۪ينَ ﴿ ٥٣ ﴾ اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ ﴿ ٥٤ ﴾ وَاِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ اَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۘ سَلَامٌ عَلَيْكُمْۘ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِل۪ينَ ﴿ ٥٥ ﴾ اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ ﴿ ٥٦ ﴾ وَقَالُٓوا اِنْ نَتَّبِعِ الْهُدٰى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ اَرْضِنَاۜ اَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَمًا اٰمِنًا يُجْبٰٓى اِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿ ٥٧ ﴾ وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَع۪يشَتَهَاۚ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ اِلَّا قَل۪يلًاۜ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِث۪ينَ ﴿ ٥٨ ﴾ وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى حَتّٰى يَبْعَثَ ف۪ٓي اُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۚ وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرٰٓى اِلَّا وَاَهْلُهَا ظَالِمُونَ ﴿ ٥٩ ﴾

سُورَةُالْقَصَصِ  ٣٩١ 
الجزء ٢٠
Kasas Sûresi  391 
Cüz  20

51  Andolsun ki; muhakkak Biz o (Kur’ân) buy ruğu(nu) onlar(ın menfaati) için(, müjde, tehdit, kıssa, ibret, öğüt ve nasihat konularında) elbette birbirine eklemişizdir/birbiri ardınca ekli indirmişizdir/ta mamlamışızdır/bir birine ekleyip çoğaltmışızdır/. Tâ ki onlar iyice öğütlensinler (de imana gelsinler)!

52  O (Kur’â)ndan önce kendilerine kitap vermiş olduğumuz o kimseler; (kitap ehli geçinen diğerleri değil de) ancak onlar o (Kur’â)na iman etmektedirler.
Bu âyet-i celîle, Tevrât ehlinden olan Abdullah ibni Selâm ve arkadaşları ile, Ebû Rifâ`a riyâsetinde iman etmiş olan on kişi, ayrıca İncîl ehlinden Cafer-i Tayyâr’la birlikte Habeşistan’dan gelen otuz iki kişi, bir de Buhayrâ ile Şâm’dan gelip Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`e iman eden sekiz kişi (Radıyallâhu anhüm) hakkında inmiştir. (Beyzâvî, Nesefî, Hâzin, Âlûsî)

53  O (Kur’ân) onlara art arda okunduğu zaman: “Biz on(un Allâh-u Te`âlâ’nın kelâmı olduğun)a iman ettik. Şüphesiz ki o, ancak Rabbimizden (gelen) bir haktır. Muhakkak ki biz ondan önce de (kendi ki taplarımızda o son kitabın bahsini görerek ona iman etmiş) Müslüman kimselerdik!” derler.

54  İşte onlar ki, mükâfatları kendilerine iki kere verilecektir. Şu sebeple ki onlar (Kur’ân’a inanmalarından dolayı karşılaştıkları sürgün ve ben zeri eziyetlere) sabretmişlerdir ve (şirk ve günahlar gibi) kötü şeyleri (, iman ve taat gibi) güzel şeylerle savuşturmaktadırlar, bir de kendilerine rızık ola rak vermiş olduğumuz şeylerden (hayır yollarına) harcamaktadırlar.

55  Onlar (kınama ve sövme niteliğinde) düşük sözler işittikleri zaman (müşriklerin seviyesine düş memek için) on(ların konuştuğu boş laflar)dan yüz çevirirler de: “(Allâh’a iman ve ibadet gibi) bizim (güzel) amellerimiz(in kârı) bize aittir; sizin (şirk ve putlara tapma gibi kötü) amelleriniz(in vebali) de size aittir. (Bulunduğunuz kötü halden) kurtuluş (nasip) olsun size/ (bizden gelecek bir zarardan kork mayın, zira tarafımızdan) selamet olsun size (, herkes yoluna gidebilir)/! Biz, câhiller(le düşüp kalkmayı ve konuşup görüşmey)i istemeyiz!” derler.

56  (Habîbim! Amcan Ebû Tâlib’in iman etmesini çok istemektesin, ama) gerçekten de sen sevdiğin bir kimseyi (imana ulaştıracak bir şekilde) hidâyet edemezsin; lâkin Allâh dilediğini hidâyete erdi r(erek İslâm`a girdir)ir. Zaten hidâyete erenleri(n kimler olacağını, kim lerin doğru yolu bulma gayretine gireceklerini ve bu na ehil olduklarını) hakkıyla bilen de ancak O’dur!

57  (Habîbim!) O (müşrik ola)nlar: “(Biz senin doğ ruluğunu bilmekteyiz, fakat bir avuç azınlık olan biz, diğer Araplara muhâlefet ederek) seninle birlikte hidâyete uyacak olursak, toprağımızdan kapılıp götürülürüz!” dediler. (Kâfir oldukları halde) Biz onlara (, etrafında bulundukları Kâbe-i Muazzama hür metine, Mekke gibi) güvenilir bir haremi mekân yapmadık mı ki tarafımızdan yeterli bir rızık olarak her şeyin ürünleri oraya taşınıp toplanmaktadır! (Hal böyleyken, ya bir de makamın hürmetine imanın hürmetini katarlarsa onları hiç korumaz olur muyuz?) Lâkin onların çoğu (bu korumanın Bizim tarafı mızdan olduğunu dahi) bilmezler!

58  (Ey Kureyş! Sizin gibi) geçimine nankörlükte bulunmuş/(bolca) geçimleri hususunda şımarmış/ nice memleketleri he lâk etmişizdir. İşte bunlar onların meskenleridir ki; onların ardından (ora larda) ancak (gelip geçenler tarafından günü birlik olarak) pek az oturulabilmiştir/ancak pek azında oturulabilmiştir/. (Helâk edilen yurtlarda tasarruf edebilecek kimse kalmadığı için, oralara) mirasçılar ancak Biz olmuşuzdur!

59  Senin Rabbin, kendilerine â yet lerimizi art arda okumakta olan bir peygamberi, (civarındaki) şehirlerin anası (konumunda olan merkezî bir yer) içerisinde gönderinceye kadar oraları helâk edici olmamıştır. Zaten Biz, (kendilerine gönderilen el çileri inkâr ederek) halkı zâlimler olmayan karyeleri( n hiçbirini suçsuz yere) asla helâk edenler olmamışızdır!

Kasas Sûresi  391 
Cüz  20
cihanyamaneren