سُورَةُلُقْمٰانَ | ٤١١ | الجزء ٢١ |
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا لُقْمٰنَ الْحِكْمَةَ اَنِ اشْكُرْ لِلّٰهِۜ وَمَنْ يَشْكُرْ فَاِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ ﴿ ١٢ ﴾ وَاِذْ قَالَ لُقْمٰنُ لِابْنِه۪ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللّٰهِۜ اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظ۪يمٌ ﴿ ١٣ ﴾ وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِۚ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْنًا عَلٰى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ ف۪ي عَامَيْنِ اَنِ اشْكُرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيْكَۜ اِلَيَّ الْمَص۪يرُ ﴿ ١٤ ﴾ وَاِنْ جَاهَدَاكَ عَلٰٓى اَنْ تُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفًاۘ وَاتَّبِعْ سَب۪يلَ مَنْ اَنَابَ اِلَيَّۚ ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿ ١٥ ﴾ يَا بُنَيَّ اِنَّهَٓا اِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ ف۪ي صَخْرَةٍ اَوْ فِي السَّمٰوَاتِ اَوْ فِي الْاَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌ ﴿ ١٦ ﴾ يَا بُنَيَّ اَقِمِ الصَّلٰوةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاصْبِرْ عَلٰى مَٓا اَصَابَكَۜ اِنَّ ذٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِۚ ﴿ ١٧ ﴾ وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحًاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۚ ﴿ ١٨ ﴾ وَاقْصِدْ ف۪ي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَۜ اِنَّ اَنْكَرَ الْاَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَم۪يرِ۟ ﴿ ١٩ ﴾
سُورَةُلُقْمٰانَ | ٤١١ | الجزء ٢١ |
Lokmân Sûresi | 411 | Cüz 21 |
12 Andolsun ki; elbette Biz Lok mân’a, gerçek ten de o hikmeti (; o sözde ve işte isâ bet anlamına gelen üstün bilgiyi) “Allâh’a şük ret- (sin)!” diye verdik. Kim şükrederse, (bununla nimetinin devamını ve artışını sağlayacağından) ancak kendisi için şükret miş olur, her kim de nankörlükte bulunursa, şüp hesiz ki Allâh (kimsenin şükrüne ihtiyacı olmayan, kimsenin inkârıyla da zarar görmeyecek olan bir) Ğa niyy’dir, (hamdeden bir kimse bulunmasa da tüm hamdler Kendisine lâyık olan bir) Hamîd’dir.
13 Hani Lokmân, kendisi oğluna (çok acıdığı için hayırla öğüt vererek) vaaz etmekteyken ona demişti ki: “Ey oğulcağızım! (Hiçbir şeyi) Allâh’a ortak koşma! Gerçekten de şirk (hiçbir iyiliği söz konusu olmayan şeyleri, tüm nimetlerin sahibi olan bir Zât’a eş tutmak anlamına geldiğinden) elbette pek büyük bir (haksızlık ve) zulümdür.”
14 Biz insana, ana babasıyla ilgili olarak ke sin kes emretmişizdir ki: “(Önce yaratıcın olarak) Bana ve (sonra yaratıklar içerisinde, yaratılış sebebin olan) ana-babana şükret! Çün kü dönüş ancak Banadır! –Nitekim annesi onu bir zâfiyet üze re (katlanan) başka bir zâfiyetle taşımıştır (ki, bu güçsüzlük dö nemi, hâmile kalmasıyla başlayıp, lohusalığının bi ti mine kadar uzanmaktadır). Onu sütten kesmesi ise iki sene(nin bitim zamanının başlangıcı) içerisindedir. (Dolâyısıyla yirmi dört ayı dolduran bir çocuğun bir kadından süt emmesi, onu kendisine sütannesi yapmayacağından, aralarında sütle il gili hükümler geçerli olmaz.)–
15 Ama o ikisi, kendisi(nin ilâhlığı) hakkında senin için hiçbir bilgi bulunmayan (putlar gibi âciz) şeyleri (körü körüne) Bana ortak koşman üzere seni zorlayacak olurlarsa, (yaratıcının hakkı karşı sında hiçbir yaratığın hakkı gözetilmeyeceği için) on lara itaat etme! Fakat dünyada o ikisiyle de (dinî ve insanî bakımdan) iyi bilinen bir şekilde beraber ol! (Dolayısıyla kâfir de olsalar, yeme-içme gibi ihti yaçlarını gör, hiçbir zaman dövüp kovma, hastalandık larında ziyaretlerini ihmal etme ve ölümlerinde cena zelerini ortada bı rakma!) Lâkin sen (ana-babanın yo luna değil, tevhîd ve ihlâsla) Bana yönelmiş olanla rın yolunahakkıyla uy! Sonra (hep birlikte) dönü şünüz ancak Bana (olacak)dır; Ben de (her birinize, iyi ve kötü) yapmakta bulunmuş olduğunuz şeyle ri(n karşılığını vererek, onların gerçek yüzünü) size haber vereceğim.”
16 (Lokmân-ı Hakîm oğluna yaptığı nasihatlerini şöyle sürdürdü:) “Ey oğulcağızım! Şüphesiz ki o (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve o bir kaya içerisinde veya göklerde yahut yerde(ki en gizli mekânda da) bulunsa, (son derece küçük ve gizli olmasına rağmen) yine de Allâh onu (mahşerde hesabı görülmek üzere) getirecektir. Muhakkak ki Allâh (ilmiyle her gizliye ulaşan bir) Latîf’tir, (gizli kapalı tüm yönleriyle her şeyden hakkıyla haberdâr olan bir) Habîr’dir…
17 Ey oğulcağızım! (Nefsini kemâle erdirmek için) namazı hakkıyla kıl, (başkalarını kemâle erdir mek için de, şerî`at ve akıl tarafından) güzel bilinen şeyi emret, (dînen ve aklen) iyi tanınmayan şeyden de nehyet ve (bu emirleri yerine getirirken) sana isâbet etmiş olan şeylere karşı sabret! İşte gerçekten de bu (emirleri sabırlı bir şekilde yerine getirmek), (Allâh tarafından) kesinleştirilen/azmedil mesi gereken / işlerdendir.
18 (Kibirlilerin yaptığı gibi) yanağını insanlara çevirme, yer(yüzün)de aşırı sevinçli ve azgın (ki birli ve şımarık) bir şekilde de yürüme! Şüphesiz ki Allâh, her kibirli yürüyen/kendini beğenen/ ve çokça böbürlenen/sahip olduğu nimetleri anlatıp şükretmeyen/ kimseyi sevmez (onların bu tavır larına rıza göstermez)!
19 Yürüyüşünde (çok yavaş olma, çok da koştur ma, bu ikisi arasında) orta yol tut, (konuşurken) se sinden de (bir miktar) eksilt (bağırarak konuşma)! Gerçekten, seslerin en çirkini/ en ür kütücü sü/elbette eşeklerin sesidir!”
Lokmân Sûresi | 411 | Cüz 21 |