HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُصۤ  ٤٥٢ 
الجزء ٢٣

سُورَةُصۤ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
صٓ وَالْقُرْاٰنِ ذِي الذِّكْرِۜ ﴿ ١ ﴾ بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ ﴿ ٢ ﴾ كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ ح۪ينَ مَنَاصٍ ﴿ ٣ ﴾ وَعَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْۘ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌۚ ﴿ ٤ ﴾ اَجَعَلَ الْاٰلِهَةَ اِلٰهًا وَاحِدًاۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ ﴿ ٥ ﴾ وَانْطَلَقَ الْمَلَاُ مِنْهُمْ اَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلٰٓى اٰلِهَتِكُمْۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ يُرَادُۚ ﴿ ٦ ﴾ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا فِي الْمِلَّةِ الْاٰخِرَةِۚ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا اخْتِلَاقٌۚ ﴿ ٧ ﴾ ءَاُنْزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِنْ بَيْنِنَاۜ بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْ ذِكْر۪يۚ بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِۜ ﴿ ٨ ﴾ اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَز۪يزِ الْوَهَّابِۚ ﴿ ٩ ﴾ اَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا۠ فَلْيَرْتَقُوا فِي الْاَسْبَابِ ﴿ ١٠ ﴾ جُنْدٌ مَا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِنَ الْاَحْزَابِ ﴿ ١١ ﴾ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو الْاَوْتَادِۙ ﴿ ١٢ ﴾ وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَاَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الْاَحْزَابُ ﴿ ١٣ ﴾ اِنْ كُلٌّ اِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ۟ ﴿ ١٤ ﴾ وَمَا يَنْظُرُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً مَا لَهَا مِنْ فَوَاقٍ ﴿ ١٥ ﴾ وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّلْ لَنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ ﴿ ١٦ ﴾

سُورَةُصۤ  ٤٥٢ 
الجزء ٢٣
Sâd Sûresi  452 
Cüz  23

OTUZSEKİZİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Sâd
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 88 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!

1  Sâd! Kasem olsun o (şan ve) şeref/öğüt/beyan/sahibi Kur’ân’a!

2  Doğrusu o kâfir olmuş kimseler (Kur’ân’ da bir yanlışlık buldukları için küfre sapmış değillerdir, bilakis onlar) tam bir büyüklen me ve (Allâh’a ve Rasûlüne karşı) şiddetli bir muhâlefet içerisindedirler (de, bu yüzden inkâr etmişlerdir).

3  Kendilerinden önce (geçmiş olan) nice asırlar (halkın)ı helâk etmiştik de, onlar (yine bir ümit deyip: “İmdat!” diye) bağırıp çağırmıştılar. Oysa (o şiddetli azâbımızla karşılaştıklarında, zaman) asla kurtuluş zamanı değildi!

4  Onlara aralarından bir uyarıcı geldi di ye şaşakaldılar. O kâfirler dedi ki: “İşte bu (kişi), (kendisi ümmî iken, bizim gibi ümmî bir toplum içerisinde bir kitap sahibi olduğunu iddia etmektedir ki, bu kabul edilebilecek bir şey değildir. Ama bizim yapamayacağı mız bazı şeyleri ortaya attığına göre, olsa olsa) büyük bir büyücüdür, (nübüvvet ve vahye mazhariyet gibi Allâh’a karşı yaptığı isnatlar hususunda ise) son derece yalancıdır!

5  O, (tapmakta olduğumuz) tüm ilâhları bir tek ilâha mı çevirmiştir? Şüphesiz ki işte bu elbette çok şaşılacak bir şeydir! (Bizim bunca ilâhımız yeterli ol mazken, tek bir ilâh bütün âlemleri nasıl yönetecektir?)

6  Derken içlerinden göz dolduran bir cemaat (Ebû Tâlib’in meclisinden şöyle diyerek) fırlayıp gitti de: “Yürüyün! İlâhlarınıza (tapmaya) sebat edin! Gerçekten işte bu, elbette (sizden) istenmekte olan pek önemli bir şeydir!/İşte bu (adamın bir tek ilâha tapma konusundaki kararlılığı), (onun tarafından) ke sinkes arzulanmakta olan çok büyük bir şeydir (ki, kimsenin lafıyla ya da aracılığıyla bu bundan caymaz)!/

7  İşte bu(nun anlattığı tevhîd konusu)nu o sonraki din (olan Hristiyanlık akîdesin)de duymamıştık! İşte bu, ancak bir uydurmadır!

8  O kitap bizim aramızdan (ine ine) on(un gibi yetim ve yoksul bir adam)a mı indirildi?” Doğrusu onlar (körü körüne taklide meyilli oldukları için) Benim kitabımdan büyük bir şüphe için dedirler. Daha doğrusu onlar henüz Benim azâbımı tatmadılar (da, bu yüzden şüphededirler. Onu gördüklerinde ise mecburen inanacaklar)!
Rivayete göre; Ömer (Radıyallâhu anh)ın Müslüman oluşu Kureyş’i çok üzünce, yaşça büyükleri olan Velîd, ileri gelen yirmi beş kadar müşriğe, yeğeniyle aralarını bulması için Ebû Tâlib’e gitmelerini önerdi. O da Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`i yanlarına çağırtıp kavmine karşı insaflı davranmasını teklif edince Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onlara isteklerini sordu. Onlar: “Sen bizim ilâhlarımızın aleyhine konuşmayı bırak, biz de seni İlâhınla baş başa bırakalım!” dediklerinde: “Ben de sizden tek bir kelime istiyorum ki, onunla tüm Araplara mâlik olacağınız gibi, yabancı milletler de size boyun eğecektir!” buyurdu. Ebû Cehîl’in: “Ne demek, on kelimeyi bile kabulleniriz!” demesi üzerine, kendilerinden tevhîd kelimesini söylemelerini isteyince o meclisten fırlayıp çıktılar. Bir yandan da: “Duyulmadık bir şey! İlâhları teke mi indirmiş, bu kadar insana bir ilâh nasıl yetsin?” demeye başladılar. (Beyzâvî, Hâzin, Nesefî)

9  Yoksa (her şeye gücü yeten ve karşılıksız bolca ve ren) o Azîz ve Vehhâb olan Rabbinin rahmet hazine leri onların yanında(dır da, peygamberliği diledikle rine verip, istediklerini mahrum bırakan onlar) mıdır?

10  Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasında kilerin mülkü (ve saltanatı) onlara mı aittir? Öyleyse (kendilerini Arş’a çıkaracak) o basamaklarda iyice yük selsinler (de Arş’tan doğru âlemleri yönetsinler ve istediklerine vahiy indirsinler)!

11  (Habîbim!) İşte (onlar, peygamberler aleyhine) birlik yapan cemaatlerden oluşan az ve değer siz bir ordu(dur) ki; (Bedir denen) o uzak yerde (çok kısa bir zaman sonra) bozguna uğratılmıştır. (Artık laflarına aldırma ve hezeyanlarını önemseme!)

12  Onlardan önce Nûh kavmi de, Âd (toplumu) da, o (demir) kazıklar sahibi (olan, dilediğinin el ve ayaklarını onlara bağlayarak e ziyet yapan)/kazıklar (la çakılmış gibi sabit mülk) sahibi/ ordular sahibi/ Firavun da (peygamberlerini) yalanlamıştı.

13  Semûd (toplumu) da (Sâlih (Aley hisselâm)`ı), Lût kavmi de (Lût (Aleyhisselâm)`ı), (sık ağaçlıklı bir korunun sakinleri bulunan) Eyke ashâbı da (Şu`ayb (Aleyhisselâm)`ı yalanlamıştı)! İşte ancak onlardır o (pey gamberlere karşı) birlik yapan (ama bozguna uğra maktan kurtulamayan) toplumlar!

14  Hepsi de (hiçbir iyilikle tanınmamış,) ancak peygamberleri yalanlamış (olmakla şöhret bulup anılmış)tı da, bu yüzden azâbım (onlar üzerine) hak olmuştu!

15  (Habîbim!) İşte bu (senin düşma)nlar(ın) da (İsrâfîl (Aleyhisselâm)`ın Sûr’a ilk üfürüşüyle gerçekleşe cek) tek bir nâradan başkasını beklemiyor(lar) ki, (vakti geldiğinde) onun için (bir hayvanın) iki sağım arası kadar bile bir duraklama/ onun için bir geri dönüş/ yoktur!

16  Onlar (azaplarının âhirete tehirini duyunca, dalga geçmek için): “Ey Rabbimiz! (Azaptan) nasibimizi bize hesap gününden önce acele ver!” dediler.

Sâd Sûresi  452 
Cüz  23
cihanyamaneren