v02.01.25 Geliştirme Notları
Hadîd Sûresi
538
Cuz 27
12﴿ (Habîbim!) O günü (ümmetine anlat) ki; îmân eden erkeklerle îmân eden kadınları, (cennete giderken koştukları zaman) önlerinde ve sağlarında nurları (da onlarla birlikte) koşar hâlde göreceksin. (İşte onları o hâlde gören melekler:) “Bugün sizin müjdeniz, içerisinde ebediyyen kalacak kimseler olarak (içine gireceğiniz) çok değerli cennetlerdir ki, onların (köşklerinin ve ağaçlarının) altlarından sürekli ırmaklar akmaktadır. (Ey cennete giren!) İşte sana ancak bu (sâhip olduğun nur ve cennetler), çok büyük bir kurtuluşun ta kendisidir” (diyeceklerdir). Tefsirlerde zikredildiğine göre; mahşer günü kötüler defterlerini sollarından ve sırtlarının arkasından alacakları gibi, iyiler de önlerinden ve sağlarından alacaklardır. Böylece müminlerin bu iki yönlerine yerleştirilen nur, cennete giden bu kişilerin Sırat’tan geçerken ve diğer mevkilerde tanınmaları için bir nişan olacaktır. (el-Medârik)
13﴿ (Habîbim!) O (müthiş) günü (ümmetine anlat) ki münâfık erkeklerle münâfık kadınlar(ın Sırat köprüsüne varmadan önce nurları söndüğü zaman onlar) o îmân etmiş olan kimseler(in şimşek hızıyla cennete götürüldüğünü görünc)e: “Bizi bekleyin de sizin nûrunuzdan bir parça alalım” diyecek(ler). (Müminler tarafından da onlara:) “Dönün arkanız(da bıraktığınız dünyây)a da (böyle) bir nûr(u kazandıracak îmânı ve sâlih amelleri orada) arayın” denildi. Hemen onların arasına (cennetle cehennemi birbirinden ayıran) bir sûr konulmuştur ki, ona âit bir kapı vardır (ve cennet ehli ondan cennet tarafına geçecektir). Onun içi(nde kalan taraf var ya); o rahmet (mahalli olan cennet) ancak oradadır, onun dışı(nda kalan taraf) ise; o (cehennemdeki) azap (münâfıklara) sâdece onun cihetinden (gelelecek)dir.
14﴿ O (münâfık ola)nlar (mahşerde müminlerle aralarına çekilen duvarın ötesinden) bunlara seslenirler ki: “Biz (görünüşte) sizinle berâber değil miydik?!” Onlar (da) dediler ki: “Evet! Lâkin siz (münâfıklık yaparak) kendi nefislerinizi sıkıntıya soktunuz, (müminlere kötülükler ulaşacağına dâir) beklentiye de girdiniz, ayrıca (dînî konularda) şüpheye düştünüz ve (İslâm’ın zayıflayacağı beklentisine dâir) o boş kuruntular sizi aldattı. O çok aldatıcı (şeytan) da Allâh(ın acele cezâ vermemesi) sebebi ile sizi (günahlara sürükleyip “Ne yaparsanız yapın Allâh afv eder, zâten O son derece afv edicidir” şeklinde vesveseler vererek sizi) aldattı, nihâyet Allâh’ın (ölüm) emri (ânîden başınıza) geldi (de sizi bugün düştüğünüz felâketin içine sürükledi).
15﴿ İşte bugün ne siz(in gibi münâfık kimseler)den, ne de o (açıkça) kâfir olmuş kişilerden (azaptan kurtarılma karşılığında) herhangi bir fidye alınmayacaktır. Sığınağınız ancak o (cehennem) ateş(i)dir. Ancak o size en lâyık olan (ve çok yakışan bir mekân)dır. O varış yeri ne kadar da kötü oldu.”
16﴿ (Mekke’deki darlığın ardından Medîne’ye hicretle refâha kavuşarak eski hâllerine göre biraz gevşekliğe kapılan) o îmân etmiş kimseler için, kalplerinin Allâh’ın zikrine ve (Kur’ân âyetlerinden) inmiş olan o hakka karşı huşû‘ sâhibi ol(up da onlardan etkilenerek yumuşa)masının ve daha önce kendilerine (Tevrât ve İncîl) kitaplar(ı) verilmiş olan o (Yahûdî ve Hristiyan) kimseler gibi (katı kalpli) olmamalarının vakti yanaşmadı mı?! (Nitekim) sonra o (yaşadıkları) süre o (Kitap Ehli ola)nlara uzun gelmişti de bu sebeple (Allâh’a itâat hâlini uzun süre muhâfaza edemeyip, sonunda nefislerinin kötü isteklerine uyarak) kalpleri katılaşmıştı. Zâten onlardan birçoğu (kendi kitaplarını da bir kenara bırakan ve din dâiresinin dışına çıkan) fâsık kimselerdi.
17﴿ (Ama şunu iyi) bilin ki; şüphesiz Allâh (kurumuş) toprağa ölümünün ardından hayat vermektedir. (O hâlde zikir ve Kur’ân tilâvetiyle meşgul olmanız durumunda, Rabbiniz sizin kaskatı ve ölü kalplerinizi de yumuşatır ve canlandırır.) Gerçekten Biz sizin (akıllarınızın kemâle ermesi) için âyetleri iyice açıkladık, tâ ki siz (dünyâ ve âhiret saâdetini temin edecek hakîkatleri kavrama husûsunda) aklınızı kullanabilesiniz.
18﴿ O çokça sadaka veren erkeklerle, bolca sadaka veren kadınlar ki; bir de onlar, (hak sâhiplerine yardımda bulunmuşlardır veyâ borç isteyene fâizsiz para verip bu yaptıkları iyiliği de başa kakmayarak) güzel bir ödünç vermekle Allâh’a borç vermiştirler; şüphesiz onlar için (sevap bakımından) katlama yapılacaktır. Çok değerli olan büyük bir mükâfat (olan cennet yurdu) da sâdece onlara âittir.
سُورَةُ الْحَد۪يدِ
الجزء ٢٧
٥٣٨
يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعٰى نُورُهُمْ بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰيكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۚ ﴿١٢
يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ ق۪يلَ ارْجِعُوا وَرَٓاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًاۜ فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌۜ بَاطِنُهُ ف۪يهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُۜ ﴿١٣
يُنَادُونَهُمْ اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنَّكُمْ فَتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْاَمَانِيُّ حَتّٰى جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ وَغَرَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ ﴿١٤
فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنْكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ مَأْوٰيكُمُ النَّارُۜ هِيَ مَوْلٰيكُمْۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ ﴿١٥
اَلَمْ يَأْنِ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللّٰهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّۙ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْاَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْۜ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ ﴿١٦
اِعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يُحْيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿١٧
اِنَّ الْمُصَّدِّق۪ينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَاَقْرَضُوا اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ اَجْرٌ كَر۪يمٌ ﴿١٨
Hadîd Sûresi
538
Cuz 27
يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعٰى نُورُهُمْ بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰيكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۚ ﴿١٢
12﴿ (Habîbim!) O günü (ümmetine anlat) ki; îmân eden erkeklerle îmân eden kadınları, (cennete giderken koştukları zaman) önlerinde ve sağlarında nurları (da onlarla birlikte) koşar hâlde göreceksin. (İşte onları o hâlde gören melekler:) “Bugün sizin müjdeniz, içerisinde ebediyyen kalacak kimseler olarak (içine gireceğiniz) çok değerli cennetlerdir ki, onların (köşklerinin ve ağaçlarının) altlarından sürekli ırmaklar akmaktadır. (Ey cennete giren!) İşte sana ancak bu (sâhip olduğun nur ve cennetler), çok büyük bir kurtuluşun ta kendisidir” (diyeceklerdir). Tefsirlerde zikredildiğine göre; mahşer günü kötüler defterlerini sollarından ve sırtlarının arkasından alacakları gibi, iyiler de önlerinden ve sağlarından alacaklardır. Böylece müminlerin bu iki yönlerine yerleştirilen nur, cennete giden bu kişilerin Sırat’tan geçerken ve diğer mevkilerde tanınmaları için bir nişan olacaktır. (el-Medârik)
يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ ق۪يلَ ارْجِعُوا وَرَٓاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًاۜ فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌۜ بَاطِنُهُ ف۪يهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُۜ ﴿١٣
13﴿ (Habîbim!) O (müthiş) günü (ümmetine anlat) ki münâfık erkeklerle münâfık kadınlar(ın Sırat köprüsüne varmadan önce nurları söndüğü zaman onlar) o îmân etmiş olan kimseler(in şimşek hızıyla cennete götürüldüğünü görünc)e: “Bizi bekleyin de sizin nûrunuzdan bir parça alalım” diyecek(ler). (Müminler tarafından da onlara:) “Dönün arkanız(da bıraktığınız dünyây)a da (böyle) bir nûr(u kazandıracak îmânı ve sâlih amelleri orada) arayın” denildi. Hemen onların arasına (cennetle cehennemi birbirinden ayıran) bir sûr konulmuştur ki, ona âit bir kapı vardır (ve cennet ehli ondan cennet tarafına geçecektir). Onun içi(nde kalan taraf var ya); o rahmet (mahalli olan cennet) ancak oradadır, onun dışı(nda kalan taraf) ise; o (cehennemdeki) azap (münâfıklara) sâdece onun cihetinden (gelelecek)dir.
يُنَادُونَهُمْ اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنَّكُمْ فَتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْاَمَانِيُّ حَتّٰى جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ وَغَرَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ ﴿١٤
14﴿ O (münâfık ola)nlar (mahşerde müminlerle aralarına çekilen duvarın ötesinden) bunlara seslenirler ki: “Biz (görünüşte) sizinle berâber değil miydik?!” Onlar (da) dediler ki: “Evet! Lâkin siz (münâfıklık yaparak) kendi nefislerinizi sıkıntıya soktunuz, (müminlere kötülükler ulaşacağına dâir) beklentiye de girdiniz, ayrıca (dînî konularda) şüpheye düştünüz ve (İslâm’ın zayıflayacağı beklentisine dâir) o boş kuruntular sizi aldattı. O çok aldatıcı (şeytan) da Allâh(ın acele cezâ vermemesi) sebebi ile sizi (günahlara sürükleyip “Ne yaparsanız yapın Allâh afv eder, zâten O son derece afv edicidir” şeklinde vesveseler vererek sizi) aldattı, nihâyet Allâh’ın (ölüm) emri (ânîden başınıza) geldi (de sizi bugün düştüğünüz felâketin içine sürükledi).
فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنْكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ مَأْوٰيكُمُ النَّارُۜ هِيَ مَوْلٰيكُمْۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ ﴿١٥
15﴿ İşte bugün ne siz(in gibi münâfık kimseler)den, ne de o (açıkça) kâfir olmuş kişilerden (azaptan kurtarılma karşılığında) herhangi bir fidye alınmayacaktır. Sığınağınız ancak o (cehennem) ateş(i)dir. Ancak o size en lâyık olan (ve çok yakışan bir mekân)dır. O varış yeri ne kadar da kötü oldu.”
اَلَمْ يَأْنِ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللّٰهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّۙ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْاَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْۜ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ ﴿١٦
16﴿ (Mekke’deki darlığın ardından Medîne’ye hicretle refâha kavuşarak eski hâllerine göre biraz gevşekliğe kapılan) o îmân etmiş kimseler için, kalplerinin Allâh’ın zikrine ve (Kur’ân âyetlerinden) inmiş olan o hakka karşı huşû‘ sâhibi ol(up da onlardan etkilenerek yumuşa)masının ve daha önce kendilerine (Tevrât ve İncîl) kitaplar(ı) verilmiş olan o (Yahûdî ve Hristiyan) kimseler gibi (katı kalpli) olmamalarının vakti yanaşmadı mı?! (Nitekim) sonra o (yaşadıkları) süre o (Kitap Ehli ola)nlara uzun gelmişti de bu sebeple (Allâh’a itâat hâlini uzun süre muhâfaza edemeyip, sonunda nefislerinin kötü isteklerine uyarak) kalpleri katılaşmıştı. Zâten onlardan birçoğu (kendi kitaplarını da bir kenara bırakan ve din dâiresinin dışına çıkan) fâsık kimselerdi.
اِعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يُحْيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿١٧
17﴿ (Ama şunu iyi) bilin ki; şüphesiz Allâh (kurumuş) toprağa ölümünün ardından hayat vermektedir. (O hâlde zikir ve Kur’ân tilâvetiyle meşgul olmanız durumunda, Rabbiniz sizin kaskatı ve ölü kalplerinizi de yumuşatır ve canlandırır.) Gerçekten Biz sizin (akıllarınızın kemâle ermesi) için âyetleri iyice açıkladık, tâ ki siz (dünyâ ve âhiret saâdetini temin edecek hakîkatleri kavrama husûsunda) aklınızı kullanabilesiniz.
اِنَّ الْمُصَّدِّق۪ينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَاَقْرَضُوا اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ اَجْرٌ كَر۪يمٌ ﴿١٨
18﴿ O çokça sadaka veren erkeklerle, bolca sadaka veren kadınlar ki; bir de onlar, (hak sâhiplerine yardımda bulunmuşlardır veyâ borç isteyene fâizsiz para verip bu yaptıkları iyiliği de başa kakmayarak) güzel bir ödünç vermekle Allâh’a borç vermiştirler; şüphesiz onlar için (sevap bakımından) katlama yapılacaktır. Çok değerli olan büyük bir mükâfat (olan cennet yurdu) da sâdece onlara âittir.