v02.01.25 Geliştirme Notları
Nisâ Sûresi
100
Cuz 5
141﴿ O (münâfık) kimseler(i cehennemle müjdele) ki; sizi(n zafer kazanıp kazanmamanızla ilgili gelişmeleri) sürekli gözetlemektedirler. Nihâyet eğer sizin için Allâh’tan bir fetih (yardım ve zafer) hâsıl olursa (ganîmette size ortak olmak için): “Biz de sizinle birlikte değil miydik?!” derler. Ama kâfirler için (dünyâlık devletten basit) bir nasip sâbit olduğunda ise (onlara): “Biz sizin üzerinize gâlip gel(ebileceğimiz hâlde, size saldırmaktan el çek)medik mi?! Üstelik (inananları korkuya sevkedip sizinle savaştan geri bırakarak) sizi müminlerden korumadık mı?!” derler. (Ey müminler ve münâfıklar!) Artık kıyâmet günü (kimin haklı kimin haksız olduğuna dâir) Allâh sizin aranızda hüküm verecektir ve Allâh (âhirette) kâfirler için müminler aleyhine aslâ bir yol vermeyecektir (ayrıca dünyâda da hiçbir zaman kâfirlere, dâvâlarını haklı çıkaracak bir delil nasip etmeyecektir).
142﴿ Şüphesiz ki münâfıklar Allâh’ı aldatmaya kalkışırlar. Hâlbuki O (Allâh-u Te‘âlâ), aldatmalarının karşılığını vericidir. Onlar namaza kalktıklarında ise üşenen kimseler hâlinde kalkarlar. (Kıldıkları namazla da Allâh’ın rızâsını kastetmeyip) insanlara gösteriş yaparlar, Allâh’ı da ancak çok az zikrederler. Bu âyet-i kerîmede münâfıkların Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i aldatmaya kalkışmaları, Allâh-u Te‘âlâ’yı aldatmaya çalışma olarak açıklanmıştır ki; böylece Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in değeri ortaya konmak istenmiştir. Nitekim Feth Sûresi’nin onuncu âyet-i kerîmesinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bîat etmenin, Allâh-u Te‘âlâ ile bîatleşme olarak zikredilmesi de bu gâyeye yöneliktir. Allâh-u Te‘âlâ’nın, münâfıklara hüd‘a yapması ise; onların hîlelerine karşılık verecek olmasıdır ki bu, âhirette meydana gelecektir. Şöyle ki; Allâh-u Te‘âlâ, kabirlerinden kalktıklarında müminlere vereceği nûrun bir mislini onlara verecek, böylece onlar Sırat köprüsüne vardıklarında nurlarını söndürecektir. Münâfıkların namaza üşengeç bir hâlde kalkmaları, cemâatle namaza kalktıklarında bir tembellik netîcesi olarak ağırdan alıp yavaş yavaş kalkmalarıdır ki, bunun da nedeni, kıldıkları namazdan bir sevap ummayıp, kılmadıklarında ise bir cezâ beklememeleridir. Bu nedenle kendilerine yatsı namazıyla sabah namazı pek zor gelmektedir. Zîrâ yatsı, gündüzün yorgunluğunun iyice ağır bastığı bir vakte rastlamakta, sabah ise uykunun en tatlı zamânına denk gelmektedir. Münâfıkların derdi Allâh rızâsı olmayıp, insanlara gösteriş olduğundan, Allâh’ı pek az zikretmektedirler ki, bu: “Onlar namaza dînin emri olduğu için değil de, gösteriş ve desinler için giderler” anlamına gelmektedir. Bundan dolayı Hasen (Radıyallâhu Anh): “O az olduğu açıklanan zikirleri Allâh için olsaydı, elbette çok sayılırdı” demiştir.
143﴿ (Habîbim!) İşte sana! (Onlar şeytan ve nefis tarafından) bu (îmânla şirk) ara(sın)da (istikrarsız ve) mütereddit hâle düşürülmüş kimselerdir. İşte (bu yüzden kendileri) ne onlara (bağlanıp gerçek mümin olurlar), ne de bunlara (tümüyle yâr olup müşrik bilinirler). Allâh kimi saptırırsa, artık sen onun için aslâ (kendisini doğruya ulaştıracak) bir yol bulamazsın.
144﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Müminleri bırakıp da kâfirleri birtakım dostlar edinmeyin. (Çünkü bu, münâfıkların âdetidir, siz de onlara benzemeyin.) Yoksa siz (böyle yaparak, size azap etmesini haklı çıkaracak şekilde) Allâh’a kendi aleyhinize apaçık güçlü bir delil mi vermek istiyorsunuz?!
145﴿ Gerçekten münâfıklar; o (cehennem) ateşin(in) en aşağı tabakasındadırlar. (Habîbim!) Sen bile onlar için aslâ en ufak bir yardımcı bulamazsın.
146﴿ Lâkin o kimseler ki; (münâfıklıktan) tevbe etmiştirler, (münâfıkken taşıdıkları kötü niyetlerini ve amellerini düzelterek) ıslâh(-ı nefs) etmiştirler, Allâh(ın kitabın)a da sımsıkı sarılmıştırlar ve din(lerinin emrettiği ibâdet)lerini (gösteriş için değil de) Allâh için hâlis kılmıştırlar, (Habîbim!) işte sana! Onlar (iki cihanda da hâlis) müminlerle berâberdir. Zâten yakında Allâh müminlere pek büyük ve çok değerli bir ecir ver(diğinde onları da buna ortak ed)ecektir.
147﴿ Şükrederseniz ve îmân ederseniz, (fayda ve zarar görmekten münezzeh olan) Allâh size azap etmekle ne yapacaktır (ve ne elde edecektir) ki?! (Bununla öfkesini mi yatıştıracak yâhut bir zararı mı savuşturacak veyâ bir menfaat mi temin edecektir?! O bütün bunlardan son derece münezzeh olduğu için, size azap etmeye değil de sizi kurtarmaya bahâne aramaktadır.) Zâten Allâh (az bir ameli kabûl edip ona bolca mükâfât veren ve şükürleri) dâimâ (çokça kabûl eden bir) Şâkir ve (îmânınızın da şükrünüzün de gerçek olup olmadığını çok iyi bilen bir) Alîm olmuştur.
سُورَةُ النِّسَاءِ
الجزء ٥
١٠٠
اَلَّذ۪ينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللّٰهِ قَالُٓوا اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۘ وَاِنْ كَانَ لِلْكَافِر۪ينَ نَص۪يبٌۙ قَالُٓوا اَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُمْ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ فَاللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَلَنْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لِلْكَافِر۪ينَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ سَب۪يلًا۟ ﴿١٤١
اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْۚ وَاِذَا قَامُٓوا اِلَى الصَّلٰوةِ قَامُوا كُسَالٰىۙ يُرَٓاؤُ۫نَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللّٰهَ اِلَّا قَل۪يلًاۘ ﴿١٤٢
مُذَبْذَب۪ينَ بَيْنَ ذٰلِكَۗ لَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَب۪يلًا ﴿١٤٣
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ اَتُر۪يدُونَ اَنْ تَجْعَلُوا لِلّٰهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا مُب۪ينًا ﴿١٤٤
اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ فِي الدَّرْكِ الْاَسْفَلِ مِنَ النَّارِۚ وَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ نَص۪يرًاۙ ﴿١٤٥
اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ وَاَخْلَصُوا د۪ينَهُمْ لِلّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ اَجْرًا عَظ۪يمًا ﴿١٤٦
مَا يَفْعَلُ اللّٰهُ بِعَذَابِكُمْ اِنْ شَكَرْتُمْ وَاٰمَنْتُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ شَاكِرًا عَل۪يمًا ﴿١٤٧
Nisâ Sûresi
100
Cuz 5
اَلَّذ۪ينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللّٰهِ قَالُٓوا اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۘ وَاِنْ كَانَ لِلْكَافِر۪ينَ نَص۪يبٌۙ قَالُٓوا اَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُمْ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ فَاللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَلَنْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لِلْكَافِر۪ينَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ سَب۪يلًا۟ ﴿١٤١
141﴿ O (münâfık) kimseler(i cehennemle müjdele) ki; sizi(n zafer kazanıp kazanmamanızla ilgili gelişmeleri) sürekli gözetlemektedirler. Nihâyet eğer sizin için Allâh’tan bir fetih (yardım ve zafer) hâsıl olursa (ganîmette size ortak olmak için): “Biz de sizinle birlikte değil miydik?!” derler. Ama kâfirler için (dünyâlık devletten basit) bir nasip sâbit olduğunda ise (onlara): “Biz sizin üzerinize gâlip gel(ebileceğimiz hâlde, size saldırmaktan el çek)medik mi?! Üstelik (inananları korkuya sevkedip sizinle savaştan geri bırakarak) sizi müminlerden korumadık mı?!” derler. (Ey müminler ve münâfıklar!) Artık kıyâmet günü (kimin haklı kimin haksız olduğuna dâir) Allâh sizin aranızda hüküm verecektir ve Allâh (âhirette) kâfirler için müminler aleyhine aslâ bir yol vermeyecektir (ayrıca dünyâda da hiçbir zaman kâfirlere, dâvâlarını haklı çıkaracak bir delil nasip etmeyecektir).
اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْۚ وَاِذَا قَامُٓوا اِلَى الصَّلٰوةِ قَامُوا كُسَالٰىۙ يُرَٓاؤُ۫نَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللّٰهَ اِلَّا قَل۪يلًاۘ ﴿١٤٢
142﴿ Şüphesiz ki münâfıklar Allâh’ı aldatmaya kalkışırlar. Hâlbuki O (Allâh-u Te‘âlâ), aldatmalarının karşılığını vericidir. Onlar namaza kalktıklarında ise üşenen kimseler hâlinde kalkarlar. (Kıldıkları namazla da Allâh’ın rızâsını kastetmeyip) insanlara gösteriş yaparlar, Allâh’ı da ancak çok az zikrederler. Bu âyet-i kerîmede münâfıkların Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i aldatmaya kalkışmaları, Allâh-u Te‘âlâ’yı aldatmaya çalışma olarak açıklanmıştır ki; böylece Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in değeri ortaya konmak istenmiştir. Nitekim Feth Sûresi’nin onuncu âyet-i kerîmesinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bîat etmenin, Allâh-u Te‘âlâ ile bîatleşme olarak zikredilmesi de bu gâyeye yöneliktir. Allâh-u Te‘âlâ’nın, münâfıklara hüd‘a yapması ise; onların hîlelerine karşılık verecek olmasıdır ki bu, âhirette meydana gelecektir. Şöyle ki; Allâh-u Te‘âlâ, kabirlerinden kalktıklarında müminlere vereceği nûrun bir mislini onlara verecek, böylece onlar Sırat köprüsüne vardıklarında nurlarını söndürecektir. Münâfıkların namaza üşengeç bir hâlde kalkmaları, cemâatle namaza kalktıklarında bir tembellik netîcesi olarak ağırdan alıp yavaş yavaş kalkmalarıdır ki, bunun da nedeni, kıldıkları namazdan bir sevap ummayıp, kılmadıklarında ise bir cezâ beklememeleridir. Bu nedenle kendilerine yatsı namazıyla sabah namazı pek zor gelmektedir. Zîrâ yatsı, gündüzün yorgunluğunun iyice ağır bastığı bir vakte rastlamakta, sabah ise uykunun en tatlı zamânına denk gelmektedir. Münâfıkların derdi Allâh rızâsı olmayıp, insanlara gösteriş olduğundan, Allâh’ı pek az zikretmektedirler ki, bu: “Onlar namaza dînin emri olduğu için değil de, gösteriş ve desinler için giderler” anlamına gelmektedir. Bundan dolayı Hasen (Radıyallâhu Anh): “O az olduğu açıklanan zikirleri Allâh için olsaydı, elbette çok sayılırdı” demiştir.
مُذَبْذَب۪ينَ بَيْنَ ذٰلِكَۗ لَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَب۪يلًا ﴿١٤٣
143﴿ (Habîbim!) İşte sana! (Onlar şeytan ve nefis tarafından) bu (îmânla şirk) ara(sın)da (istikrarsız ve) mütereddit hâle düşürülmüş kimselerdir. İşte (bu yüzden kendileri) ne onlara (bağlanıp gerçek mümin olurlar), ne de bunlara (tümüyle yâr olup müşrik bilinirler). Allâh kimi saptırırsa, artık sen onun için aslâ (kendisini doğruya ulaştıracak) bir yol bulamazsın.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ اَتُر۪يدُونَ اَنْ تَجْعَلُوا لِلّٰهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا مُب۪ينًا ﴿١٤٤
144﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Müminleri bırakıp da kâfirleri birtakım dostlar edinmeyin. (Çünkü bu, münâfıkların âdetidir, siz de onlara benzemeyin.) Yoksa siz (böyle yaparak, size azap etmesini haklı çıkaracak şekilde) Allâh’a kendi aleyhinize apaçık güçlü bir delil mi vermek istiyorsunuz?!
اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ فِي الدَّرْكِ الْاَسْفَلِ مِنَ النَّارِۚ وَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ نَص۪يرًاۙ ﴿١٤٥
145﴿ Gerçekten münâfıklar; o (cehennem) ateşin(in) en aşağı tabakasındadırlar. (Habîbim!) Sen bile onlar için aslâ en ufak bir yardımcı bulamazsın.
اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ وَاَخْلَصُوا د۪ينَهُمْ لِلّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ اَجْرًا عَظ۪يمًا ﴿١٤٦
146﴿ Lâkin o kimseler ki; (münâfıklıktan) tevbe etmiştirler, (münâfıkken taşıdıkları kötü niyetlerini ve amellerini düzelterek) ıslâh(-ı nefs) etmiştirler, Allâh(ın kitabın)a da sımsıkı sarılmıştırlar ve din(lerinin emrettiği ibâdet)lerini (gösteriş için değil de) Allâh için hâlis kılmıştırlar, (Habîbim!) işte sana! Onlar (iki cihanda da hâlis) müminlerle berâberdir. Zâten yakında Allâh müminlere pek büyük ve çok değerli bir ecir ver(diğinde onları da buna ortak ed)ecektir.
مَا يَفْعَلُ اللّٰهُ بِعَذَابِكُمْ اِنْ شَكَرْتُمْ وَاٰمَنْتُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ شَاكِرًا عَل۪يمًا ﴿١٤٧
147﴿ Şükrederseniz ve îmân ederseniz, (fayda ve zarar görmekten münezzeh olan) Allâh size azap etmekle ne yapacaktır (ve ne elde edecektir) ki?! (Bununla öfkesini mi yatıştıracak yâhut bir zararı mı savuşturacak veyâ bir menfaat mi temin edecektir?! O bütün bunlardan son derece münezzeh olduğu için, size azap etmeye değil de sizi kurtarmaya bahâne aramaktadır.) Zâten Allâh (az bir ameli kabûl edip ona bolca mükâfât veren ve şükürleri) dâimâ (çokça kabûl eden bir) Şâkir ve (îmânınızın da şükrünüzün de gerçek olup olmadığını çok iyi bilen bir) Alîm olmuştur.