HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالنِّسَاءِ  ١٠١ 
الجزء ٦

لَا يُحِبُّ اللّٰهُ الْجَهْرَ بِالسُّٓوءِ مِنَ الْقَوْلِ اِلَّا مَنْ ظُلِمَۜ وَكَانَ اللّٰهُ سَم۪يعًا عَل۪يمًا ﴿ ١٤٨ ﴾ اِنْ تُبْدُوا خَيْرًا اَوْ تُخْفُوهُ اَوْ تَعْفُوا عَنْ سُٓوءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُوًّا قَد۪يرًا ﴿ ١٤٩ ﴾ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍۙ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلًاۙ ﴿ ١٥٠ ﴾ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّاۚ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابًا مُه۪ينًا ﴿ ١٥١ ﴾ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَلَمْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْ اُو۬لٰٓئِكَ سَوْفَ يُؤْت۪يهِمْ اُجُورَهُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا۟ ﴿ ١٥٢ ﴾ يَسْـَٔلُكَ اَهْلُ الْكِتَابِ اَنْ تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَابًا مِنَ السَّمَٓاءِ فَقَدْ سَاَلُوا مُوسٰٓى اَكْبَرَ مِنْ ذٰلِكَ فَقَالُٓوا اَرِنَا اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْۚ ثُمَّ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَنْ ذٰلِكَۚ وَاٰتَيْنَا مُوسٰى سُلْطَانًا مُب۪ينًا ﴿ ١٥٣ ﴾ وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِم۪يثَاقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُلْنَا لَهُمْ لَا تَعْدُوا فِي السَّبْتِ وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ م۪يثَاقًا غَل۪يظًا ﴿ ١٥٤ ﴾

سُورَةُالنِّسَاءِ  ١٠١ 
الجزء ٦
Nisâ Sûresi  101 
Cüz  6

148  Zulme uğratılan kimse(nin, zâlime karşı açıkça yaptığı bedduası ve ondan şikâyetlenmesi) dışında Allâh kimsenin kötü olan sözü açıklamasını sevmez. Allâh (mazlumun sözlerini) dâima (çok iyi işiten bir) Semî` ve (zâlimin zulmünü hakkıyla bilen bir) Alîm olmuştur.

149  (Sözlü veya fiilî olarak) herhangi bir hayrı açıklarsanız yahut onu gizlerseniz ya da bir kötülüğü affederseniz, şüphesiz ki Allâh (günahkârları) dâima (çokça affeden bir) Afüvv ve (dilediğinde onlara ceza vermeye hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr olmuştur.

150  Şüphesiz o (Yahudi ve Hristiyanlara mensup) kimseler ki; Allâh’ı ve peygamberlerini inkâr ederler, Allâh ile peygamberleri arasında ayırım yapmak isterler ve: “(Peygamberlerle kitaplardan) bir kısm (ın)a inanırız, bir kısmı(nı) inkâr ederiz!” derler ve işte böylece bu (anlatıla)n (küfürle iman yol)lar(ı) arasında (orta) bir yol edinmek isterler!

151  İşte onlar, hakikaten kâfirlerin ta kendileridir! Biz de o kâfirler için çok alçaltıcı pek büyük bir azap hazırlamışızdır.
Bu âyet-i celîlelerden anlaşıldığı üzere; peygam ber lerin birine dahi inanmayarak aralarında ayrım göze tenler gerçek manada kâfirlerdir. Dolayısıyla günümüz deki bazı âlim geçinen kimselerin Bakara Sûresi 62. âyet-i kerîmesinde zikredilen “Allâh’a ve âhiret gününe iman” bir de “Sâlih amel işlemek” şartlarıyla yetinerek, peygamberlerin tümüne iman şartı gözetmeksizin Ya hudi ve Hristiyanların da cennete gideceklerini söyle meleri öyle bir dalâlettir ki, asr-ı saâdetten günümüze değin hiçbir Müslüman böyle bir şey söylememiş ve bu fikirde bulunmamıştır. Bilindiği üzere Kur’ân-ı Kerîm’in âyetleri arasında hiçbir çelişki söz konusu olamaz. Ama bu husus, âyet lerin tamamı birlikte değerlendirildiği zaman meydana çıkar. Yoksa bir âyette bulunan bazı şartlarla yetinip diğer âyetlerde bulunan şartları göz ardı etmek, insanı inanç ve amel yönünden büyük yanlışlara götürebilir. Nitekim burada; Allâh’a imandan sonra, peygam berlere inanma şartı özellikle belirtilmiş ve onlardan hiçbiri arasında iman bakımından ayırım yapmamak gerektiği, aksi takdirde kişinin hakikî manada kâfir olacağı ifade edilmiştir. Bir sonraki âyet-i kerîmede de, ancak peygamberler arasında ayrım yapmayanlara mükâfat verileceği açıkça zikredilmiştir. Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gibi en büyük peygambere inanmadıkları için Allâh-u Te`âlâ’nın kâfir olarak nitelediği ve alçaltıcı azap tehdidinde bulun duğu kâfirleri, özellikle Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`e düşmanlık ve hakarette ileri giden Yahudi ve Hris tiyanları cennetle müjdelemek, hem de bunu Kur’ân-ı Kerîm’in bu konudaki sarih beyanlarına rağmen yap mak, kişinin imanını sağlam bırakmayacak bir inanç tehlikesidir.
Bu konuda farklı bilgiler için bakınız: Bakara Sûresi: 62; A`râf Sûresi: 158

152  Ama o kimseler ki; Allâh’a ve peygamberlerine inanmışlardır, o (gönderil miş ola)nlardan hiçbirinin arasında ayrım da gözetmemişlerdir, işte onlar ki, O onlara ecirlerini mutlaka verecektir. Allâh (bu kullarının evvelce yaptıkları günahları) dâima (çokça bağışlayan bir) Ğafûr ve (kendilerine ziyâde acıdığı için sevaplarını kat kat artıran bir) Rahîm olmuştur.

153  Ehl-i kitap (olan Yahudi ve Hristiyanlar) senden, (davanın tasdikçisi olarak) üzerlerine gökten bir kitap indirmeni ister. İşte gerçekten onlar bundan daha büyüğünü de Mûsâ’dan istemiştiler ve: “Al lâh’ı bize açık ça göster!” de miş tiler. Ama bu (istekte ısrarcı olarak işledikleri) zulümleri sebebiyle hemen onları yıl dırım yakalayıvermişti. Sonra onlar kendilerine (Tev rât gibi bir kitap ve Mûsâ (Aley hisselâm)ın dokuz mûcizesi gibi) çok açık de liller gelmesinin ardından o buzağıyı (ilâh olarak) ka bullenmiştiler de, işte Biz bunu da affetmiştik. Ve Biz Mûsâ’ya (kendisine muhâ lefet edenlere kar şı) pek açık güçlü bir delil/güç/ vermiştik.

154  (Allâh’ın göndereceği kitaptaki hükümlerle amel edeceklerine dâir vermiş oldukları) kesin sözleri(ne uymamaları) sebebiyle üzerlerine Tûr dağını kaldırmış ve onlara: “(Eğilerek) secde edenler hâlinde o kapıdan (Kudüs’e) girin!” buyurmuştuk. Ayrıca (Dâvûd (Aleyhisselâm) vasıtasıyla) onlara: “Cumartesi (günün)de (balık avlayarak) haddi aşmayın!” buyurmuştuk ve onlardan (bu hükümlere riâyet edeceklerine dâir) pek ağır ve sağlam bir söz almıştık.

Nisâ Sûresi  101 
Cüz  6
cihanyamaneren