v02.01.25 Geliştirme Notları
Nisâ Sûresi
102
Cuz 6
155﴿ İşte (Allâh-u Te‘âlâ’nın sınırlarını aşmayacaklarına dâir verdikleri) kuvvetli sözlerini bozmaları, Allâh’ın (peygamberlerinin doğruluğuna delâlet eden) âyetlerini inkâr etmeleri, hak(ka dayalı meşrû bir gerekçesi) olmay(ıp kendilerince de zulüm sayıl)an bir nedenle (bâzı) peygamberleri öldürmeleri ve: “Bizim kalplerimiz (yapılan vaaz-u nasîhatlere karşı kapalı ve) kılıflı şeylerdir” demeleri sebebiyle (onları lânetlemişizdir). Doğrusu (onlara vaaz-u nasîhatin kâr etmemesi, yaratılıştan perdeli ve mühürlü olduklarından dolayı değildir. Bilakis) Allâh kâfirlik (yolunu seçme)leri sebebiyle (sonradan) onlar(ın kalpleri) üzerine mühür vurmuştur. Artık (Abdullâh ibnü Selâm gibi) bir azınlık dışında onlar(ın çoğu) îmân edemezler. /(Dînî konularda) pek az şey dışında (birçok hükme) inanamazlar./
156﴿ Yine onların (Mûsâ (Aleyhisselâm)dan sonra, Îsâ ve Muhammed (Salevâtullâhi Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhim Ecma’în) gibi peygamberleri inkâr ederek) kâfir olmaları ve Meryem’in aleyhine (zinâ suçu isnâd ederek) pek büyük bir iftirâ söylemeleri yüzünden (kendilerini lânete müstehak kıldık).
157﴿ Bir de onların: “Biz Allâh’ın Rasûlü (bilinen) Meryem oğlu Îsâ Mesîh’i gerçekten öldürdük” demeleri sebebiyle (onların kalplerini mühürledik). Hâlbuki onlar onu öldür(e)mediler ve onu as(a)madılar velâkin onlar(ın kafalarını karıştırmak) için (onu öldürmeye gönderdikleri Yahûdî’nin şekli, Allâh tarafından Îsâ (Aleyhisselâm)ın sûretine) iyice benzetildi (de, onu çarmıha gerince Îsâ (Aleyhisselâm)ı astık sandılar). Ama şüphesiz o (Yahûdî ve Hristiyanlara mensup) kimseler ki onun (öldürülüp öldürülmediği) hakkında ihtilâfa düşmüştürler; elbette onlar on(un asılmış olup olmadığın)dan büyük bir şüphe içindedirler. Kendileri için bu hususta tamâmen zanna (ve tahmîne) uymaktan başka (gerçek inanç ifâde eden) hiçbir ilim yoktur. Zâten onlar onu (öldürdüklerini söylüyorlarsa da, kendilerince kesinkes ve) yakînen öldürmüş (olduklarına kanâat getirmiş) de değildirler.
158﴿ Doğrusu Allâh onu Kendisin(in ulaşılmaz mülkü olan gökler)e yükseltmiştir. Zâten Allâh (istediğinin gerçekleşmesine engel olunamayacak derecede güçlü olduğundan, Îsâ (Aleyhisselâm)a saldıran Yahûdîlerden intikam almaya) dâimâ (muktedir bir) Azîz ve (onu göklere yükseltme gibi kararlarında hikmet sâhibi bir) Hakîm olmuştur. Bu âyet-i kerîmelerden anlaşıldığı üzere; Yahûdîler Îsâ (Aleyhisselâm)ı öldürememişlerdir, dolayısıyla çarmıha gerilen kişi, onu öldürmek üzere gönderdikleri Yahûdî’dir ki, Allâh-u Te‘âlâ onun yüzünü Îsâ (Aleyhisselâm)a benzeterek, Îsâ (Aleyhisselâm)ı da diri bir hâlde göklere kaldırarak bu konuyu onlar için içinden çıkılmaz bir hâle sokmuştur. Bu yüzden Hristiyanlar da büyük çelişkidedirler, zîrâ onlar da Îsâ (Aleyhisselâm)ın çarmıha gerilerek öldürüldüğü gibi yanlış bir inanca sâhiptirler. Allâh-u Te‘âlâ’nın Müslümanlara lütfettiği doğru inanç ise, Hasen (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere: “Îsâ (Aleyhisselâm)ın ölmemiş olduğu ve kıyâmetten önce tekrar döneceği” (et-Taberî, rakam:7129, 3/288) şeklindedir ki bir sonraki âyet bunu açıkça ifâde etmektedir.
159﴿ Andolsun ki; Ehl-i Kitap (olan Yahûdî ve Hristiyanlar)dan hiçbiri hâriç olmamak üzere (hepsi de Îsâ (Aleyhisselâm)ın) ölümünden önce (kıyâmete yakın yeryüzüne indiğinde) mutlaka o(nun, Allâh’ın oğlu değil de, kulu ve Rasûlü olduğu)na îmân ede(rek İslâm’a gire)cektir. Kıyâmet gününde ise o (Îsâ (Aleyhisselâm) kendisini inkâr etmiş Yahûdîlerin ve ona ilâhlık pâyesi vermiş olan Hristiyanların kâfir olduklarına dâir) onlar aleyhine bir şâhit olacaktır. Bu âyet-i kerîme: “Îsâ (Aleyhisselâm)ın vefâtından önce Ehl-i Kitap’ın tamâmının ona Allâh’ın kulu ve Rasûlü olarak doğru bir inançla îmân edeceğini” bildirmesi hasebiyle “Îsâ (Aleyhisselâm)ın âhir zamanda Deccâl’i öldürmek ve Hazret-i Mehdî’ye yardım ederek İslâm’ı dünyâya hâkim kılmak için gökten ineceği” îtikādının doğruluğuna delâlet etmektedir. Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)ın bu âyeti bu mânâ üzere tefsîr ettiği Buhârî ve Müslim’de zikredilmiştir. (el-Buhârî, rakam:3448, 4/168; Müslim, rakam:155, 1/135) İmâm-ı Taberî (Rahimehullâh) bu husustaki rivâyetleri sayfalarca zikrettikten sonra netîce olarak; bu âyet-i kerîmenin tefsîrinde vârid olan kavillerin doğrusunun bu görüş olduğuna hükmetmiş ve tercih sebebi olarak birçok delil serdetmiştir. (et-Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, 7/663-667, 672; el-Mâtürîdî, et-Te’vîlât, 3/411; İbnü Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm, 2/452) Zîrâ Îsâ (Aleyhisselâm) indiğinde İslâm dîninden başka bir dînin kalmayacağı sahîh hadîs-i şerîflerde bildirilmiştir. (Ebû Dâvûd, es-Sünne:13, rakam:4324, 4/117; Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:9632, 15/398) Zâten Îsâ (Aleyhisselâm) da peygamberlik vasfıyla değil, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ümmet olma şerefini elde etmek üzere inecektir.
160﴿ İşte o Yahûdî olmuş kimselerin (buzağıyı ilâh edinme ve inanmaları için Allâh’ı görme şartı koşmaları gibi) büyük bir zulmü nedeniyle ve Allâh’ın yolundan birçoklarını menetmeleri /Allâh’ın yolundan çokça engellemeleri/ sebebiyle (evvelce) kendileri için helâl edilmiş olan birçok lezzetli şeyleri onlara haram etmiştik.
161﴿ Kendisinden kesinlikle nehyolunmuşlarken fâiz almaları ve insanların mallarını (rüşvet gibi haksız ve) bâtıl (yollar) ile yemeleri nedeniyle de (cezâ olarak birçok lezzetli şeyden kendilerini mahrum bırakmıştık). Ayrıca Biz içlerinden (tevbe edip îmân edenlere değil de) kâfir(likte ısrâr eden)lere (âhirette tatmaları için) çok acı verici pek büyük bir azâb(ı şimdiden) hazırladık.
162﴿ (Habîbim!) Lâkin içlerinden (Abdullâh ibnü Selâm ve arkadaşları gibi) ilimde (derinleşerek üstün seviyeye ulaşmış) râsih kimseler ve (Allâh’a da tüm peygamberlerine de îmân etmiş olan) müminler sana indirilmiş olan (Kur’ân)a da, senden önce indirilmiş bulunan (kitap)lara da îmân ederler. Hele o namazları hakkıyla kılanları (özellikle methederim)! Zekâtı verenlerle, Allâh’a ve o (dünyâ günlerinin) son(unda gelip ebedî devâm edecek mahşer) gün(ün)e îmân edenler ise; işte sana! Onlar, gerçekten de Biz onlara çok değerli pek büyük bir ecir (ve mükâfât) vereceğiz.
سُورَةُ النِّسَاءِ
الجزء ٦
١٠٢
فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِمْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَقَتْلِهِمُ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌۜ بَلْ طَبَعَ اللّٰهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَل۪يلًاۖ ﴿١٥٥
وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلٰى مَرْيَمَ بُهْتَانًا عَظ۪يمًاۙ ﴿١٥٦
وَقَوْلِهِمْ اِنَّا قَتَلْنَا الْمَس۪يحَ ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّٰهِۚ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلٰكِنْ شُبِّهَ لَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اخْتَلَفُوا ف۪يهِ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُۜ مَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍ اِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّۚ وَمَا قَتَلُوهُ يَق۪ينًاۙ ﴿١٥٧
بَلْ رَفَعَهُ اللّٰهُ اِلَيْهِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا ﴿١٥٨
وَاِنْ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِه۪ قَبْلَ مَوْتِه۪ۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَه۪يدًاۚ ﴿١٥٩
فَبِظُلْمٍ مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ اُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ كَث۪يرًاۙ ﴿١٦٠
وَاَخْذِهِمُ الرِّبٰوا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَاَكْلِهِمْ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِۜ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ مِنْهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا ﴿١٦١
لٰكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَالْمُق۪يم۪ينَ الصَّلٰوةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَنُؤْت۪يهِمْ اَجْرًا عَظ۪يمًا۟ ﴿١٦٢
Nisâ Sûresi
102
Cuz 6
فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِمْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَقَتْلِهِمُ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌۜ بَلْ طَبَعَ اللّٰهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَل۪يلًاۖ ﴿١٥٥
155﴿ İşte (Allâh-u Te‘âlâ’nın sınırlarını aşmayacaklarına dâir verdikleri) kuvvetli sözlerini bozmaları, Allâh’ın (peygamberlerinin doğruluğuna delâlet eden) âyetlerini inkâr etmeleri, hak(ka dayalı meşrû bir gerekçesi) olmay(ıp kendilerince de zulüm sayıl)an bir nedenle (bâzı) peygamberleri öldürmeleri ve: “Bizim kalplerimiz (yapılan vaaz-u nasîhatlere karşı kapalı ve) kılıflı şeylerdir” demeleri sebebiyle (onları lânetlemişizdir). Doğrusu (onlara vaaz-u nasîhatin kâr etmemesi, yaratılıştan perdeli ve mühürlü olduklarından dolayı değildir. Bilakis) Allâh kâfirlik (yolunu seçme)leri sebebiyle (sonradan) onlar(ın kalpleri) üzerine mühür vurmuştur. Artık (Abdullâh ibnü Selâm gibi) bir azınlık dışında onlar(ın çoğu) îmân edemezler. /(Dînî konularda) pek az şey dışında (birçok hükme) inanamazlar./
وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلٰى مَرْيَمَ بُهْتَانًا عَظ۪يمًاۙ ﴿١٥٦
156﴿ Yine onların (Mûsâ (Aleyhisselâm)dan sonra, Îsâ ve Muhammed (Salevâtullâhi Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhim Ecma’în) gibi peygamberleri inkâr ederek) kâfir olmaları ve Meryem’in aleyhine (zinâ suçu isnâd ederek) pek büyük bir iftirâ söylemeleri yüzünden (kendilerini lânete müstehak kıldık).
وَقَوْلِهِمْ اِنَّا قَتَلْنَا الْمَس۪يحَ ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّٰهِۚ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلٰكِنْ شُبِّهَ لَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اخْتَلَفُوا ف۪يهِ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُۜ مَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍ اِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّۚ وَمَا قَتَلُوهُ يَق۪ينًاۙ ﴿١٥٧
157﴿ Bir de onların: “Biz Allâh’ın Rasûlü (bilinen) Meryem oğlu Îsâ Mesîh’i gerçekten öldürdük” demeleri sebebiyle (onların kalplerini mühürledik). Hâlbuki onlar onu öldür(e)mediler ve onu as(a)madılar velâkin onlar(ın kafalarını karıştırmak) için (onu öldürmeye gönderdikleri Yahûdî’nin şekli, Allâh tarafından Îsâ (Aleyhisselâm)ın sûretine) iyice benzetildi (de, onu çarmıha gerince Îsâ (Aleyhisselâm)ı astık sandılar). Ama şüphesiz o (Yahûdî ve Hristiyanlara mensup) kimseler ki onun (öldürülüp öldürülmediği) hakkında ihtilâfa düşmüştürler; elbette onlar on(un asılmış olup olmadığın)dan büyük bir şüphe içindedirler. Kendileri için bu hususta tamâmen zanna (ve tahmîne) uymaktan başka (gerçek inanç ifâde eden) hiçbir ilim yoktur. Zâten onlar onu (öldürdüklerini söylüyorlarsa da, kendilerince kesinkes ve) yakînen öldürmüş (olduklarına kanâat getirmiş) de değildirler.
بَلْ رَفَعَهُ اللّٰهُ اِلَيْهِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا ﴿١٥٨
158﴿ Doğrusu Allâh onu Kendisin(in ulaşılmaz mülkü olan gökler)e yükseltmiştir. Zâten Allâh (istediğinin gerçekleşmesine engel olunamayacak derecede güçlü olduğundan, Îsâ (Aleyhisselâm)a saldıran Yahûdîlerden intikam almaya) dâimâ (muktedir bir) Azîz ve (onu göklere yükseltme gibi kararlarında hikmet sâhibi bir) Hakîm olmuştur. Bu âyet-i kerîmelerden anlaşıldığı üzere; Yahûdîler Îsâ (Aleyhisselâm)ı öldürememişlerdir, dolayısıyla çarmıha gerilen kişi, onu öldürmek üzere gönderdikleri Yahûdî’dir ki, Allâh-u Te‘âlâ onun yüzünü Îsâ (Aleyhisselâm)a benzeterek, Îsâ (Aleyhisselâm)ı da diri bir hâlde göklere kaldırarak bu konuyu onlar için içinden çıkılmaz bir hâle sokmuştur. Bu yüzden Hristiyanlar da büyük çelişkidedirler, zîrâ onlar da Îsâ (Aleyhisselâm)ın çarmıha gerilerek öldürüldüğü gibi yanlış bir inanca sâhiptirler. Allâh-u Te‘âlâ’nın Müslümanlara lütfettiği doğru inanç ise, Hasen (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere: “Îsâ (Aleyhisselâm)ın ölmemiş olduğu ve kıyâmetten önce tekrar döneceği” (et-Taberî, rakam:7129, 3/288) şeklindedir ki bir sonraki âyet bunu açıkça ifâde etmektedir.
وَاِنْ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِه۪ قَبْلَ مَوْتِه۪ۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَه۪يدًاۚ ﴿١٥٩
159﴿ Andolsun ki; Ehl-i Kitap (olan Yahûdî ve Hristiyanlar)dan hiçbiri hâriç olmamak üzere (hepsi de Îsâ (Aleyhisselâm)ın) ölümünden önce (kıyâmete yakın yeryüzüne indiğinde) mutlaka o(nun, Allâh’ın oğlu değil de, kulu ve Rasûlü olduğu)na îmân ede(rek İslâm’a gire)cektir. Kıyâmet gününde ise o (Îsâ (Aleyhisselâm) kendisini inkâr etmiş Yahûdîlerin ve ona ilâhlık pâyesi vermiş olan Hristiyanların kâfir olduklarına dâir) onlar aleyhine bir şâhit olacaktır. Bu âyet-i kerîme: “Îsâ (Aleyhisselâm)ın vefâtından önce Ehl-i Kitap’ın tamâmının ona Allâh’ın kulu ve Rasûlü olarak doğru bir inançla îmân edeceğini” bildirmesi hasebiyle “Îsâ (Aleyhisselâm)ın âhir zamanda Deccâl’i öldürmek ve Hazret-i Mehdî’ye yardım ederek İslâm’ı dünyâya hâkim kılmak için gökten ineceği” îtikādının doğruluğuna delâlet etmektedir. Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)ın bu âyeti bu mânâ üzere tefsîr ettiği Buhârî ve Müslim’de zikredilmiştir. (el-Buhârî, rakam:3448, 4/168; Müslim, rakam:155, 1/135) İmâm-ı Taberî (Rahimehullâh) bu husustaki rivâyetleri sayfalarca zikrettikten sonra netîce olarak; bu âyet-i kerîmenin tefsîrinde vârid olan kavillerin doğrusunun bu görüş olduğuna hükmetmiş ve tercih sebebi olarak birçok delil serdetmiştir. (et-Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, 7/663-667, 672; el-Mâtürîdî, et-Te’vîlât, 3/411; İbnü Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm, 2/452) Zîrâ Îsâ (Aleyhisselâm) indiğinde İslâm dîninden başka bir dînin kalmayacağı sahîh hadîs-i şerîflerde bildirilmiştir. (Ebû Dâvûd, es-Sünne:13, rakam:4324, 4/117; Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:9632, 15/398) Zâten Îsâ (Aleyhisselâm) da peygamberlik vasfıyla değil, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ümmet olma şerefini elde etmek üzere inecektir.
فَبِظُلْمٍ مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ اُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ كَث۪يرًاۙ ﴿١٦٠
160﴿ İşte o Yahûdî olmuş kimselerin (buzağıyı ilâh edinme ve inanmaları için Allâh’ı görme şartı koşmaları gibi) büyük bir zulmü nedeniyle ve Allâh’ın yolundan birçoklarını menetmeleri /Allâh’ın yolundan çokça engellemeleri/ sebebiyle (evvelce) kendileri için helâl edilmiş olan birçok lezzetli şeyleri onlara haram etmiştik.
وَاَخْذِهِمُ الرِّبٰوا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَاَكْلِهِمْ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِۜ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ مِنْهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا ﴿١٦١
161﴿ Kendisinden kesinlikle nehyolunmuşlarken fâiz almaları ve insanların mallarını (rüşvet gibi haksız ve) bâtıl (yollar) ile yemeleri nedeniyle de (cezâ olarak birçok lezzetli şeyden kendilerini mahrum bırakmıştık). Ayrıca Biz içlerinden (tevbe edip îmân edenlere değil de) kâfir(likte ısrâr eden)lere (âhirette tatmaları için) çok acı verici pek büyük bir azâb(ı şimdiden) hazırladık.
لٰكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَالْمُق۪يم۪ينَ الصَّلٰوةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَنُؤْت۪يهِمْ اَجْرًا عَظ۪يمًا۟ ﴿١٦٢
162﴿ (Habîbim!) Lâkin içlerinden (Abdullâh ibnü Selâm ve arkadaşları gibi) ilimde (derinleşerek üstün seviyeye ulaşmış) râsih kimseler ve (Allâh’a da tüm peygamberlerine de îmân etmiş olan) müminler sana indirilmiş olan (Kur’ân)a da, senden önce indirilmiş bulunan (kitap)lara da îmân ederler. Hele o namazları hakkıyla kılanları (özellikle methederim)! Zekâtı verenlerle, Allâh’a ve o (dünyâ günlerinin) son(unda gelip ebedî devâm edecek mahşer) gün(ün)e îmân edenler ise; işte sana! Onlar, gerçekten de Biz onlara çok değerli pek büyük bir ecir (ve mükâfât) vereceğiz.