v02.01.25 Geliştirme Notları
Nisâ Sûresi
103
Cuz 6
163﴿ (Habîbim!) Şüphesiz ki Biz Nûh’a ve ondan sonraki (Hûd, Sâlih, Şu‘ayb ve diğer) peygamberlere vahiyde bulunduğumuz gibi, İbrâhîm’e, İsmâ‘îl’e İshâk’a, Ya‘kûb’a, o (İbrâhîm ile İshâk (Aleyhimesselâm)ın) torunlar(ı olan on iki boydan peygamber olanlar)a, Îsâ’ya, Eyyûb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleymân’a vahiyde bulunduğumuz gibi, Dâvûd’a Zebûr’u verdiğimiz gibi sana da vahiyde bulunduk. (Dolayısıyla vahye mazhariyette senin durumun onlardan farklı değildir. Allâh bunlardan hiçbirine topluca bir kitap indirmemiştir. O hâlde müşriklerin, senden böyle bir talepte bulunmalarının ne mânâsı olabilir?!)
164﴿ Yine bu (sûrenin indiriliş zamânı)ndan önce nice rasüllere (vahiy gönderdik) ki Biz sana gerçekten onları(n kıssalarını) anlatmışızdır, ayrıca birçok rasüllere (de vahiy gönderdik) ki Biz sana onları(n hâllerini) anlatmamışızdır. Allâh Mûsâ ile de (vâsıtasız olan) özel bir konuşmayla mükâlemede bulunmuştur. Bu âyet-i kerîmeden anlaşıldığına göre; Kur’ân-ı Kerîm’de isimleri zikredilmeyen birtakım peygamberler mevcuttur, ancak bu konuda bir sayı bildirilmediğinden farklı görüşler ortaya çıkmıştır. İmâm-ı Kurtubî’nin beyânı vechile; peygamberlerin sayısı hakkında rivâyet edilen hadîs-i şerîflerin en sahîhi, Ebû Zerr (Radıyallâhu Anh)ın hadîsidir. Nitekim bir kere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) mescitte tek başına oturuyorken Ebû Zerr (Radıyallâhu Anh) yanına girmiş ve kendisine nebîlerin sayısını sormuştur, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de: “Yüz yirmi dört bin” buyurmuş, içlerinden rasüllerin sayısını sorunca da: “Büyük bir topluluk olarak üç yüz on üçtür” buyurmuştur. (el-Hâkim, el-Müstedrek, rakam:4166, 2/652) Lâkin sayı konusu îtikāda taalluk etmediğinden dolayı, Allâh-u Te‘âlâ’nın gönderdiği nebî ve rasüllerin tamâmına inanılıp, belirli sayılar üzerinde takılıp kalmamak lâzımdır. Kur’ân-ı Kerîm’de isimleri açıklanmış olan peygamberler yirmi beş tâne olup bunlar; Âdem, İdrîs, Nûh, Hûd, Sâlih, İbrâhîm, İsmâ‘îl, İshâk, Ya‘kûb, Yûsuf, Eyyûb, Şu‘ayb, Lût, Yahyâ, Zekeriyyâ, Mûsâ, Hârûn, Dâvûd, Süleymân, Yûnus, İlyâs, Elyesa‘, Zülkifl, Îsâ ve Muhammed (Salevâtüllâhi Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhim Ecma‘în) hazarâtıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de isimleri geçen Uzeyr, Lukmân, Zülkarneyn, Tübba‘ ve Kehf Sûresi’nde kıssası zikredilen Hızır (Aleyhimüsselâm)ın peygamberlikleri ise ihtilaflı olduğundan bu konularda tartışmaya girmekten sakınmak gerekir.
165﴿ Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olan birçok rasüllere (de vahiy yolladık, tâ) ki o rasüllerin (gönderilişinin) ardından insanlar için (“Bize bir elçi gönderseydin de, bizi gaflet uykusundan uyarıp gerekenleri öğreteydi” gibi laflarla) Allâh’a karşı (öne sürebilecekleri) bir delil (ve mâzeret) bulunmasın. Zâten Allâh (inkâra cezâ verme husûsunda) dâimâ (üstün güce sâhip olan bir) Azîz ve (her işinde hikmet sâhibi olduğu için, uyarıcı olarak peygamberler gönderip her birine farklı bir mûcize veren bir) Hakîm olmuştur.
166﴿ (Onlar Kur’ân-ı Kerîm’in Allâh tarafından indirildiğini inkâr ettikleri için sana gözleri önünde topyekûn bir kitap indirilmesini talep etmektedirler) lâkin Allâh sana indirmiş olduğu (Kur’ân nâmındaki) o şey(in gerçekliğin)e dâir şâhitlik etmektedir ki; O onu Kendi(sine mahsus olan dosdoğru) ilmiyle indirmiştir. (Buna dâir) melekler de şâhitlikte bulunmaktadırlar. (Kimse şâhit olmasa da) zâten hakîkî bir şâhit olarak Allâh yeterli olmuştur.
167﴿ Şüphesiz o (Yahûdî olan) kimseler ki (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i inkâr ederek) kâfir olmuşturlar ve (“Biz kitabımızda onun peygamberliğine dâir bir delil bulamıyoruz” diyerek insanları) Allâh’ın yolundan engellemiştirler; gerçekten de onlar (hem sapıtmayı hem de saptırmayı cem ettikleri için, dönüşü düşünülemeyecek şekilde) pek uzak bir sapıtma ile (hak yoldan) sapmıştırlar.
168﴿ O kimseler ki kâfir olmuşturlar ve (nübüvvetini inkâr ederek Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e haksızlık yapmış ve insanların ona inanmasına mâni olarak tüm halka) zulmetmiştirler; şüphesiz ki Allâh (bu kâfirliklerinde ısrâr ettikleri sürece) onları aslâ bağışlayacak da değildir ve onları (kurtuluşa ulaştıran) bir yola hidâyet edecek de değildir.
169﴿ (Bu durumda Allâh onları) ancak sonsuza kadar içerisinde ebedî kalacakları cehennemin yoluna (kavuşturur). İşte sana! (Habîbim!) Zâten bu (kimselere cehennemde ebediyyen azap etmek) Allâh’a göre pek kolay bir şey olmuştur.
170﴿ Ey insanlar! Muhakkak o Rasûl size Rabbinizden (gönderilmiş bir) hakk (olan İslâm’ı ve Kur’ân)ı getirmiştir. Artık îmân edin! Sizin için hayırlı olanı (tercih edin)! Ama inkâr ederseniz (Allâh’a bir zarar veremezsiniz), şüphesiz ki göklerde ve yerde bulunanlar sâdece Allâh’a âittir. (Böyle bir Zât sizin îmân etmenizden fayda görmeyeceği gibi, inkârınızdan da zarar görmez.) Zâten Allâh (inananı da inkâr edeni de) dâimâ (çok iyi bilen bir) Alîm ve (müminle kâfirin karşılıklarını eşit olarak vermeyecek derecede hikmet sâhibi bir) Hakîm olmuştur.
سُورَةُ النِّسَاءِ
الجزء ٦
١٠٣
اِنَّٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ كَمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلٰى نُوحٍ وَالنَّبِيّ۪نَ مِنْ بَعْدِه۪ۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَع۪يسٰى وَاَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهٰرُونَ وَسُلَيْمٰنَۚ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُورًاۚ ﴿١٦٣
وَرُسُلًا قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ وَرُسُلًا لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَۜ وَكَلَّمَ اللّٰهُ مُوسٰى تَكْل۪يمًاۚ ﴿١٦٤
رُسُلًا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا ﴿١٦٥
لٰكِنِ اللّٰهُ يَشْهَدُ بِمَٓا اَنْزَلَ اِلَيْكَ اَنْزَلَهُ بِعِلْمِه۪ۚ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَشْهَدُونَۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا ﴿١٦٦
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالًا بَع۪يدًا ﴿١٦٧
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ طَر۪يقًاۙ ﴿١٦٨
اِلَّا طَر۪يقَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرًا ﴿١٦٩
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِنْ رَبِّكُمْ فَاٰمِنُوا خَيْرًا لَكُمْۜ وَاِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا ﴿١٧٠
Nisâ Sûresi
103
Cuz 6
اِنَّٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ كَمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلٰى نُوحٍ وَالنَّبِيّ۪نَ مِنْ بَعْدِه۪ۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَع۪يسٰى وَاَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهٰرُونَ وَسُلَيْمٰنَۚ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُورًاۚ ﴿١٦٣
163﴿ (Habîbim!) Şüphesiz ki Biz Nûh’a ve ondan sonraki (Hûd, Sâlih, Şu‘ayb ve diğer) peygamberlere vahiyde bulunduğumuz gibi, İbrâhîm’e, İsmâ‘îl’e İshâk’a, Ya‘kûb’a, o (İbrâhîm ile İshâk (Aleyhimesselâm)ın) torunlar(ı olan on iki boydan peygamber olanlar)a, Îsâ’ya, Eyyûb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleymân’a vahiyde bulunduğumuz gibi, Dâvûd’a Zebûr’u verdiğimiz gibi sana da vahiyde bulunduk. (Dolayısıyla vahye mazhariyette senin durumun onlardan farklı değildir. Allâh bunlardan hiçbirine topluca bir kitap indirmemiştir. O hâlde müşriklerin, senden böyle bir talepte bulunmalarının ne mânâsı olabilir?!)
وَرُسُلًا قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ وَرُسُلًا لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَۜ وَكَلَّمَ اللّٰهُ مُوسٰى تَكْل۪يمًاۚ ﴿١٦٤
164﴿ Yine bu (sûrenin indiriliş zamânı)ndan önce nice rasüllere (vahiy gönderdik) ki Biz sana gerçekten onları(n kıssalarını) anlatmışızdır, ayrıca birçok rasüllere (de vahiy gönderdik) ki Biz sana onları(n hâllerini) anlatmamışızdır. Allâh Mûsâ ile de (vâsıtasız olan) özel bir konuşmayla mükâlemede bulunmuştur. Bu âyet-i kerîmeden anlaşıldığına göre; Kur’ân-ı Kerîm’de isimleri zikredilmeyen birtakım peygamberler mevcuttur, ancak bu konuda bir sayı bildirilmediğinden farklı görüşler ortaya çıkmıştır. İmâm-ı Kurtubî’nin beyânı vechile; peygamberlerin sayısı hakkında rivâyet edilen hadîs-i şerîflerin en sahîhi, Ebû Zerr (Radıyallâhu Anh)ın hadîsidir. Nitekim bir kere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) mescitte tek başına oturuyorken Ebû Zerr (Radıyallâhu Anh) yanına girmiş ve kendisine nebîlerin sayısını sormuştur, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de: “Yüz yirmi dört bin” buyurmuş, içlerinden rasüllerin sayısını sorunca da: “Büyük bir topluluk olarak üç yüz on üçtür” buyurmuştur. (el-Hâkim, el-Müstedrek, rakam:4166, 2/652) Lâkin sayı konusu îtikāda taalluk etmediğinden dolayı, Allâh-u Te‘âlâ’nın gönderdiği nebî ve rasüllerin tamâmına inanılıp, belirli sayılar üzerinde takılıp kalmamak lâzımdır. Kur’ân-ı Kerîm’de isimleri açıklanmış olan peygamberler yirmi beş tâne olup bunlar; Âdem, İdrîs, Nûh, Hûd, Sâlih, İbrâhîm, İsmâ‘îl, İshâk, Ya‘kûb, Yûsuf, Eyyûb, Şu‘ayb, Lût, Yahyâ, Zekeriyyâ, Mûsâ, Hârûn, Dâvûd, Süleymân, Yûnus, İlyâs, Elyesa‘, Zülkifl, Îsâ ve Muhammed (Salevâtüllâhi Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhim Ecma‘în) hazarâtıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de isimleri geçen Uzeyr, Lukmân, Zülkarneyn, Tübba‘ ve Kehf Sûresi’nde kıssası zikredilen Hızır (Aleyhimüsselâm)ın peygamberlikleri ise ihtilaflı olduğundan bu konularda tartışmaya girmekten sakınmak gerekir.
رُسُلًا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا ﴿١٦٥
165﴿ Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olan birçok rasüllere (de vahiy yolladık, tâ) ki o rasüllerin (gönderilişinin) ardından insanlar için (“Bize bir elçi gönderseydin de, bizi gaflet uykusundan uyarıp gerekenleri öğreteydi” gibi laflarla) Allâh’a karşı (öne sürebilecekleri) bir delil (ve mâzeret) bulunmasın. Zâten Allâh (inkâra cezâ verme husûsunda) dâimâ (üstün güce sâhip olan bir) Azîz ve (her işinde hikmet sâhibi olduğu için, uyarıcı olarak peygamberler gönderip her birine farklı bir mûcize veren bir) Hakîm olmuştur.
لٰكِنِ اللّٰهُ يَشْهَدُ بِمَٓا اَنْزَلَ اِلَيْكَ اَنْزَلَهُ بِعِلْمِه۪ۚ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَشْهَدُونَۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا ﴿١٦٦
166﴿ (Onlar Kur’ân-ı Kerîm’in Allâh tarafından indirildiğini inkâr ettikleri için sana gözleri önünde topyekûn bir kitap indirilmesini talep etmektedirler) lâkin Allâh sana indirmiş olduğu (Kur’ân nâmındaki) o şey(in gerçekliğin)e dâir şâhitlik etmektedir ki; O onu Kendi(sine mahsus olan dosdoğru) ilmiyle indirmiştir. (Buna dâir) melekler de şâhitlikte bulunmaktadırlar. (Kimse şâhit olmasa da) zâten hakîkî bir şâhit olarak Allâh yeterli olmuştur.
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالًا بَع۪يدًا ﴿١٦٧
167﴿ Şüphesiz o (Yahûdî olan) kimseler ki (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i inkâr ederek) kâfir olmuşturlar ve (“Biz kitabımızda onun peygamberliğine dâir bir delil bulamıyoruz” diyerek insanları) Allâh’ın yolundan engellemiştirler; gerçekten de onlar (hem sapıtmayı hem de saptırmayı cem ettikleri için, dönüşü düşünülemeyecek şekilde) pek uzak bir sapıtma ile (hak yoldan) sapmıştırlar.
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ طَر۪يقًاۙ ﴿١٦٨
168﴿ O kimseler ki kâfir olmuşturlar ve (nübüvvetini inkâr ederek Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e haksızlık yapmış ve insanların ona inanmasına mâni olarak tüm halka) zulmetmiştirler; şüphesiz ki Allâh (bu kâfirliklerinde ısrâr ettikleri sürece) onları aslâ bağışlayacak da değildir ve onları (kurtuluşa ulaştıran) bir yola hidâyet edecek de değildir.
اِلَّا طَر۪يقَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرًا ﴿١٦٩
169﴿ (Bu durumda Allâh onları) ancak sonsuza kadar içerisinde ebedî kalacakları cehennemin yoluna (kavuşturur). İşte sana! (Habîbim!) Zâten bu (kimselere cehennemde ebediyyen azap etmek) Allâh’a göre pek kolay bir şey olmuştur.
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِنْ رَبِّكُمْ فَاٰمِنُوا خَيْرًا لَكُمْۜ وَاِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا ﴿١٧٠
170﴿ Ey insanlar! Muhakkak o Rasûl size Rabbinizden (gönderilmiş bir) hakk (olan İslâm’ı ve Kur’ân)ı getirmiştir. Artık îmân edin! Sizin için hayırlı olanı (tercih edin)! Ama inkâr ederseniz (Allâh’a bir zarar veremezsiniz), şüphesiz ki göklerde ve yerde bulunanlar sâdece Allâh’a âittir. (Böyle bir Zât sizin îmân etmenizden fayda görmeyeceği gibi, inkârınızdan da zarar görmez.) Zâten Allâh (inananı da inkâr edeni de) dâimâ (çok iyi bilen bir) Alîm ve (müminle kâfirin karşılıklarını eşit olarak vermeyecek derecede hikmet sâhibi bir) Hakîm olmuştur.