v02.01.25 Geliştirme Notları
Mâide Sûresi
106
Cuz 6
3﴿ O (boğazlanmaksızın canı kendiliğinden çıkan) ölü(nün eti) de, o (hayvan boğazlanırken atılarak çıkan) kan da, domuz eti de, kendisiyle ilgili (kesim yapılırken) Allâh’tan başkası için ses yükseltilmiş olanlar(ın etlerinden tatmak) da, ayrıca (canı çıkmadan yetişip İslâmî usullere göre) kesmiş olduklarınız dışında; boğulmuş da (ölmüş), (taş, ağaç gibi şeylerle) vurulmuş da (ölmüş), yukarıdan (aşağıya yâhut kuyu gibi bir yere) yuvarlanmış da (ölmüş), (başka bir hayvan tarafından) boynuzlanmış da (ölmüş) ve yırtıcı hayvanın ye(yip telef et)miş oldukları ile (kendilerine tapınılsın diye) dikili taşlar(ın ve putların adı) üzere boğazlanmış olanlar(ın etlerini yemeniz haram kılındığı gibi), ayrıca fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılınmıştır. İşte size! Bu (haramlardan istifâde etmeniz, özellikle de fal oklarıyla kısmet aramanız), büyük bir fâsıklıktır (ve Allâh’a itâatten çıkıştır). O kâfir olmuş kimseler işte (vedâ haccının yapıldığı) bu (Arefe) gün(ü) sizin dîniniz(i iptâl etme heveslerin)-den ümîdi kesmiştir. Artık onlar(ın size gâlip olmaların)dan korkmayın da Ben(im emrime karşı gelmeniz durumunda başınıza gelecekler)den korkun. İşte bugün sizin için dîniniz(le alâkalı hükümleri bildirmey)i kemâle erdirdim, (Mekke fethini nasip edip, dîninizi bütün bâtıl dinlere üstün kılarak) üzerinize nîmetimi tamamladım ve sizin için din olarak (ancak) İslâm’a râzı oldum. Artık her kim büyük bir açlık (durumun)da (çâresiz kalıp, bu yasak olan şeylerden herhangi birini yemeye) mecbur bırakılırsa, (ölmeyecek kadar yeme haddini aşma ve lezzetlenmek için yeme gibi) bir günaha meyledici biri olmayarak (bunlardan yediği takdirde azâbı hak etmez)! (Çünkü) şüphesiz ki Allâh (zarûret yüzünden kulunun işlediği yasakları çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur, (son derece merhamet sâhibi olduğu için mâzura mahzûru serbest kılmış olan bir) Rahîm’dir. Bu âyet-i celîle hicretin onuncu yılında Vedâ Haccı’nın cumâ gününe denk geldiği arefe gününde ikindiden sonra nâzil olmuş ve vahyin ağırlığından dolayı Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in devesi çökecek hâle gelmiştir. Yahûdîlerden biri, Ömer (Radıyallâhu Anh)a gelerek: “Sizin kitabınızda bir âyet var ki; o, biz Yahûdîler cemâatine inmiş olsaydı elbette o günü bayram edinirdik” dediğinde, Ömer (Radıyallâhu Anh) ona o âyetin hangi âyet olduğunu sormuş, o: “Bugün, sizin için dîninizi kemâle erdirdim, üzerinize nîmetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim” âyetini okuyunca Ömer (Radıyallâhu Anh): “Şüphesiz ki ben onun ne zaman indirildiğini, nerede indirildiğini ve indirildiği sırada Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in nerede olduğunu biliyorum. O âyet arefe günü indirilmiştir ki; vallâhi o gün biz Arafat’ta idik” buyurarak o günün zâten bayram olduğuna işâret etmiştir. Bundan dolayı İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ): “Bu âyet (bir değil, iki) bayram gününde; cumâ gününde ve arefe gününde nâzil oldu” demiştir. (el-Buhârî, et-Tefsîr:109, rakam:4330, 4/1683; et-Tirmizî, et-Tefsîr:6, rakam:3043-3044, 5/250)
4﴿ (Habîbim!) Sana kendileri için nelerin helâl kılınmış olduğunu soruyorlar. De ki: “(Selîm tabîatların kendisinden iğrenmediği) bütün temiz şeyler size helâl kılınmıştır. O avcı hayvanlar ki; Allâh’ın size (avcılıkla ilgili) bildirmiş olduğu şeylerden bir kısmıyla eğitici kimseler olarak onları (avlanma usûlüne dâir) öğretmiş (ve eğitmiş) bulunuyorsunuz, işte onların (avladıkları içerisinden, kendileri yemeyip ancak) sizin adınıza tutmuş oldukları şeylerden yiyin ve (hayvanı salarken) onun üzerine Allâh’ın ismini anın /(ava ölmeden yetişirseniz) onun üzerine Allâh’ın ismini zikredin/ ve Allâh’tan hakkıyla sakının (ki haramlarına düşmeyesiniz)! Şüphesiz ki Allâh, hesâbı çok çabuk gören Zâttır (ve ufak büyük her şeyden dolayı sizi hesâba çekecektir).”
5﴿ İşte bugün bütün temiz şeyler sizin için helâl kılınmıştır. O kendilerine kitap verilmiş olan (Yahûdî ve Hristiyan) kimselerin (Allâh’ın adını anıp, başkasının adını anmadan kestikleri hayvanlardan yaptıkları) yemekleri sizin için helâldir. Sizin yemekleriniz de onlar için helâldir. (Dolayısıyla onları yedirmenizde ve kendilerine satış yapmanızda bir vebâl yoktur.) Bir de o (zinâdan ve kölelikten) korunmuş olan îmânlı kadınlarla, sizden önce kendilerine kitap verilmiş olan o (fuhuştan) korunmuş (nâmuslu ve hür) kadınlar (var ya); kendilerine mehirlerini verdiğiniz zaman, (kendinizi fuhuştan) koruyan kimseler; açıkça zinâ etmeyenler ve gizli dostlar edinmeyen kişiler olarak (hareket ederseniz onlarla evlenmeniz de size meşrû edilmiştir)! Ama her kim (helâl ve haramlarla ilgili hükümler dâhil İslâm’ın herhangi bir kāidesini tasdîk etmesi gerektiğini ve ona) îmânı inkâr ederse, muhakkak onun (dünyâda iyilik adına işlemiş olduğu tüm) amel(lerinin ecirler)i boşa gitmiştir. Ayrıca o, (îmânsızlık üzere ölmesi durumunda cenneti kaybedip cehenneme gireceği için) âhirette (en büyük zarar ve) hüsrâna uğrayanlardan (olacak)dır. Burada geçen “Zinâdan ve kölelikten korunmuş olma” şartını aramak müstehabdır. Nitekim Müslüman câriyelerle ve nâmusunu korumayanlarla evlenenin nikâhı da sahîhtir. (en-Nesefî, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 2/237)
سُورَةُ الْمَائِدَةِ
الجزء ٦
١٠٦
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّط۪يحَةُ وَمَٓا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِۜ ذٰلِكُمْ فِسْقٌۜ اَلْيَوْمَ يَئِسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ د۪ينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِۜ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪ينًاۜ فَمَنِ اضْطُرَّ ف۪ي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٣
يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَٓا اُحِلَّ لَهُمْۜ قُلْ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُۙ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّب۪ينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللّٰهُۘ فَكُلُوا مِمَّٓا اَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ ﴿٤
اَلْيَوْمَ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُۜ وَطَعَامُ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَكُمْۖ وَطَعَامُكُمْ حِلٌّ لَهُمْۘ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ اِذَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَ وَلَا مُتَّخِذ۪ٓي اَخْدَانٍۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِالْا۪يمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُۘ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ۟ ﴿٥
Mâide Sûresi
106
Cuz 6
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّط۪يحَةُ وَمَٓا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِۜ ذٰلِكُمْ فِسْقٌۜ اَلْيَوْمَ يَئِسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ د۪ينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِۜ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪ينًاۜ فَمَنِ اضْطُرَّ ف۪ي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٣
3﴿ O (boğazlanmaksızın canı kendiliğinden çıkan) ölü(nün eti) de, o (hayvan boğazlanırken atılarak çıkan) kan da, domuz eti de, kendisiyle ilgili (kesim yapılırken) Allâh’tan başkası için ses yükseltilmiş olanlar(ın etlerinden tatmak) da, ayrıca (canı çıkmadan yetişip İslâmî usullere göre) kesmiş olduklarınız dışında; boğulmuş da (ölmüş), (taş, ağaç gibi şeylerle) vurulmuş da (ölmüş), yukarıdan (aşağıya yâhut kuyu gibi bir yere) yuvarlanmış da (ölmüş), (başka bir hayvan tarafından) boynuzlanmış da (ölmüş) ve yırtıcı hayvanın ye(yip telef et)miş oldukları ile (kendilerine tapınılsın diye) dikili taşlar(ın ve putların adı) üzere boğazlanmış olanlar(ın etlerini yemeniz haram kılındığı gibi), ayrıca fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılınmıştır. İşte size! Bu (haramlardan istifâde etmeniz, özellikle de fal oklarıyla kısmet aramanız), büyük bir fâsıklıktır (ve Allâh’a itâatten çıkıştır). O kâfir olmuş kimseler işte (vedâ haccının yapıldığı) bu (Arefe) gün(ü) sizin dîniniz(i iptâl etme heveslerin)-den ümîdi kesmiştir. Artık onlar(ın size gâlip olmaların)dan korkmayın da Ben(im emrime karşı gelmeniz durumunda başınıza gelecekler)den korkun. İşte bugün sizin için dîniniz(le alâkalı hükümleri bildirmey)i kemâle erdirdim, (Mekke fethini nasip edip, dîninizi bütün bâtıl dinlere üstün kılarak) üzerinize nîmetimi tamamladım ve sizin için din olarak (ancak) İslâm’a râzı oldum. Artık her kim büyük bir açlık (durumun)da (çâresiz kalıp, bu yasak olan şeylerden herhangi birini yemeye) mecbur bırakılırsa, (ölmeyecek kadar yeme haddini aşma ve lezzetlenmek için yeme gibi) bir günaha meyledici biri olmayarak (bunlardan yediği takdirde azâbı hak etmez)! (Çünkü) şüphesiz ki Allâh (zarûret yüzünden kulunun işlediği yasakları çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur, (son derece merhamet sâhibi olduğu için mâzura mahzûru serbest kılmış olan bir) Rahîm’dir. Bu âyet-i celîle hicretin onuncu yılında Vedâ Haccı’nın cumâ gününe denk geldiği arefe gününde ikindiden sonra nâzil olmuş ve vahyin ağırlığından dolayı Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in devesi çökecek hâle gelmiştir. Yahûdîlerden biri, Ömer (Radıyallâhu Anh)a gelerek: “Sizin kitabınızda bir âyet var ki; o, biz Yahûdîler cemâatine inmiş olsaydı elbette o günü bayram edinirdik” dediğinde, Ömer (Radıyallâhu Anh) ona o âyetin hangi âyet olduğunu sormuş, o: “Bugün, sizin için dîninizi kemâle erdirdim, üzerinize nîmetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim” âyetini okuyunca Ömer (Radıyallâhu Anh): “Şüphesiz ki ben onun ne zaman indirildiğini, nerede indirildiğini ve indirildiği sırada Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in nerede olduğunu biliyorum. O âyet arefe günü indirilmiştir ki; vallâhi o gün biz Arafat’ta idik” buyurarak o günün zâten bayram olduğuna işâret etmiştir. Bundan dolayı İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ): “Bu âyet (bir değil, iki) bayram gününde; cumâ gününde ve arefe gününde nâzil oldu” demiştir. (el-Buhârî, et-Tefsîr:109, rakam:4330, 4/1683; et-Tirmizî, et-Tefsîr:6, rakam:3043-3044, 5/250)
يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَٓا اُحِلَّ لَهُمْۜ قُلْ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُۙ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّب۪ينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللّٰهُۘ فَكُلُوا مِمَّٓا اَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ ﴿٤
4﴿ (Habîbim!) Sana kendileri için nelerin helâl kılınmış olduğunu soruyorlar. De ki: “(Selîm tabîatların kendisinden iğrenmediği) bütün temiz şeyler size helâl kılınmıştır. O avcı hayvanlar ki; Allâh’ın size (avcılıkla ilgili) bildirmiş olduğu şeylerden bir kısmıyla eğitici kimseler olarak onları (avlanma usûlüne dâir) öğretmiş (ve eğitmiş) bulunuyorsunuz, işte onların (avladıkları içerisinden, kendileri yemeyip ancak) sizin adınıza tutmuş oldukları şeylerden yiyin ve (hayvanı salarken) onun üzerine Allâh’ın ismini anın /(ava ölmeden yetişirseniz) onun üzerine Allâh’ın ismini zikredin/ ve Allâh’tan hakkıyla sakının (ki haramlarına düşmeyesiniz)! Şüphesiz ki Allâh, hesâbı çok çabuk gören Zâttır (ve ufak büyük her şeyden dolayı sizi hesâba çekecektir).”
اَلْيَوْمَ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُۜ وَطَعَامُ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَكُمْۖ وَطَعَامُكُمْ حِلٌّ لَهُمْۘ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ اِذَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَ وَلَا مُتَّخِذ۪ٓي اَخْدَانٍۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِالْا۪يمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُۘ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ۟ ﴿٥
5﴿ İşte bugün bütün temiz şeyler sizin için helâl kılınmıştır. O kendilerine kitap verilmiş olan (Yahûdî ve Hristiyan) kimselerin (Allâh’ın adını anıp, başkasının adını anmadan kestikleri hayvanlardan yaptıkları) yemekleri sizin için helâldir. Sizin yemekleriniz de onlar için helâldir. (Dolayısıyla onları yedirmenizde ve kendilerine satış yapmanızda bir vebâl yoktur.) Bir de o (zinâdan ve kölelikten) korunmuş olan îmânlı kadınlarla, sizden önce kendilerine kitap verilmiş olan o (fuhuştan) korunmuş (nâmuslu ve hür) kadınlar (var ya); kendilerine mehirlerini verdiğiniz zaman, (kendinizi fuhuştan) koruyan kimseler; açıkça zinâ etmeyenler ve gizli dostlar edinmeyen kişiler olarak (hareket ederseniz onlarla evlenmeniz de size meşrû edilmiştir)! Ama her kim (helâl ve haramlarla ilgili hükümler dâhil İslâm’ın herhangi bir kāidesini tasdîk etmesi gerektiğini ve ona) îmânı inkâr ederse, muhakkak onun (dünyâda iyilik adına işlemiş olduğu tüm) amel(lerinin ecirler)i boşa gitmiştir. Ayrıca o, (îmânsızlık üzere ölmesi durumunda cenneti kaybedip cehenneme gireceği için) âhirette (en büyük zarar ve) hüsrâna uğrayanlardan (olacak)dır. Burada geçen “Zinâdan ve kölelikten korunmuş olma” şartını aramak müstehabdır. Nitekim Müslüman câriyelerle ve nâmusunu korumayanlarla evlenenin nikâhı da sahîhtir. (en-Nesefî, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 2/237)