v02.01.25 Geliştirme Notları
Mâide Sûresi
107
Cuz 6
6﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Namaza kalk(mayı arzula)dığınız zaman (eğer abdestsizseniz), yüzlerinizi ve dirseklere kadar (kaplayıcı şekilde) ellerinizi yıkayın. Başlarınızı mesh edin, ayaklarınızı da iki topuğa kadar (kapsayıcı şekilde yıkayın). Eğer (namaz kılmanız gerektiğinde) cünüp kimselerseniz, iyice temizlen(mek için boy abdesti alarak gusled)in. Ama siz (suyu kullanmanıza mâni olacak bir şekilde) hasta kimseler yâhut bir yolculuk üzere (bulunanlar) olduysanız veyâ sizden biri (def-i hâcet yapmak için yapılan) o çukur yerden geldiyse ya da kadınlarla (cimâ ederek) birbirinize dokunduysanız ve (abdest veyâ gusül almak için) bir su bulamadıysanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin de yüzlerinizi ve ellerinizi onun bir kısmıyla (kaplar şekilde sıvazlayarak) meshedin. Allâh (sizi abdest, gusül ve teyemmüm gibi vazîfelerle mükellef tutarak) sizin üzerinize en ufak bir güçlük aslâ yüklemek istemiyor velâkin O sizi iyice temizlemek ve üzerinize nîmetini tamamlamak istiyor, tâ ki siz (nîmetlerine karşı O’na hakkıyla) şükredesiniz. Âyet-i kerîmenin zâhirî ifâdesinden, namaza kalkılmak istendiği her sefer abdest alınmasının gerekliliği gibi bir mânâ anlaşılmaktaysa da ulemâ, hadîs-i şerîflerin beyânından ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in tatbîkātından yola çıkarak buradaki mânânın: “Siz abdestsizken namaza kalkmak istediğiniz zaman abdest alın” şeklinde olduğuna karar vermişlerdir. Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Sizin biriniz abdest bozduğunda, abdest alıncaya kadar Allâh onun namazını kabûl etmez” buyurmuştur. (el-Buhârî, el-Hıyel:2, rakam:6554, 6/2551; et-Tirmizî, et-Tahâre:56, rakam:76, 1/110) Bu âyet-i kerîmenin Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bir ruhsat mâhiyetinde inmiş olduğu da rivâyetler arasındadır. Nitekim Abdullâh ibnü Hanzale (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre; evvelce Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) abdestli olsun olmasın her namaz için abdest almakla emrolunmuştu. Bu ona zahmet verince her namaz ânında misvak kullanmakla emrolundu ve abdestsizlik hâli dışında abdest alma mecburiyeti kaldırıldı. (Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:22019, 8/223; ed-Dârimî, es-Sünen, et-Tahâre:3, rakam:663, 1/177) Abdestin dört farzının îzâhı ve abdest almanın fazîletiyle ilgili hadîs-i şerîf ve rivâyetler için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 6/293-324 Allâh-u Te‘âlâ abdestin beyânından sonra guslün sebebini ve şeklini açıklamıştır ki, buna göre guslün sebebi cünüplük olarak belirtilmiştir. Allâh-u Te‘âlâ abdesti anlatırken yıkamayı bâzı uzuvlara tahsis etmiş, guslün beyânında ise, “İyice temizlenin” ifâdesine yer vermiştir ki bu, belli bir uzva tahsis edilmeksizin genel mânâda tüm bedenin yıkanmasına dâir bir emirdir. Lâkin suyu ulaştırmanın çok güç olacağı göz içi gibi yerler ve iç organlar yıkama hükmünden hâriç tutulmuş ama yıkanmasında zorluk ve zarar bulunmayan ağız ve burun içi gibi yerlerin yıkanması farz kılınmıştır. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gusül konusunda çok titiz davranmış ve bu konuda ümmetini uyarmıştır. Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Şüphesiz ki her bir tüyün altında cünüplük vardır, öyleyse kılları yıkayın ve deriyi iyice temizleyin” (Ebû Dâvûd, et-Tahâre:98, rakam:248, 1/115; et-Tirmizî, et-Tahâre:78, rakam:106, 1/178) buyurmuş, Hazret-i Alî (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen diğer bir hadîs-i şerîfinde de: “Her kim kıl kadar yeri dahî yıkamayıp cünüp bırakırsa, kendisine ateşte şöyle şöyle azap edilir” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, et-Tahâre:98, rakam:249, 1/115; İbnü Mâce, et-Tahâre:106, rakam:599, 1/196)
7﴿ Ayrıca siz Allâh’ın sizin üzerinizde bulunan (İslâm) nîmetini ve kendisiyle alâkalı sizinle sağlamca sözleştiği o kuvvetli sözünü hatırlayın ki, hani siz: “İşittik ve itâat ettik” demiştiniz. Bir de (nîmetleri unutma ve söz bozma gibi konularda) Allâh’tan hakkıyla sakının. Çünkü şüphesiz Allâh, göğüslerin sâhip olduğu şeyleri (kalplerin barındırdığı tüm sırları, niyet ve inançları hakkıyla bilen ve bundan dolayı herkese hak ettiği cezâyı verecek olan bir) Alîm’dir.
8﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Allâh için (îfâ edilmesi gereken hakları yerine getirmek üzere) dimdik ayakta duranlar ve adâletle şâhitlik eden kimseler olun. Bir kavme olan şiddetli öfke(niz) de aslâ sizi (onlar hakkında) âdil davranmamanıza sevk etmesin. (Dosta da düşmana da) adâletli olun. O (adâlet), (kalpte bulunan Allâh korkusuna ve) takvâya (delâlet eden) en yakın (nişan)dır. Ayrıca siz (emir ve yasaklarına riâyetsizlik husûsunda) Allâh’tan hakkıyla sakının. Şüphesiz ki Allâh yapmakta olduklarınızı(n görünen ve görünmeyen tüm yönlerini çok iyi bilip karşılığını verecek olan bir) Habîr’dir.
9﴿ Allâh (Kendisine ve dînine) îmân etmiş olan kimselere ve (adâlet ve takvânın da içinde bulunduğu) sâlih amelleri işlemiş bulunanlara (şu müjdeyi) vaad etmiştir ki; onlar için büyük bir mağfiret (bağışlanma) ve çok kıymetli büyük bir ecir (ve sevap) vardır.
سُورَةُ الْمَائِدَةِ
الجزء ٦
١٠٧
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِۜ وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْ مِنْهُۜ مَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُر۪يدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٦
وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَم۪يثَاقَهُ الَّذ۪ي وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓۙ اِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿٧
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِۘ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿٨
وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ عَظ۪يمٌ ﴿٩
Mâide Sûresi
107
Cuz 6
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِۜ وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْ مِنْهُۜ مَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُر۪يدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٦
6﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Namaza kalk(mayı arzula)dığınız zaman (eğer abdestsizseniz), yüzlerinizi ve dirseklere kadar (kaplayıcı şekilde) ellerinizi yıkayın. Başlarınızı mesh edin, ayaklarınızı da iki topuğa kadar (kapsayıcı şekilde yıkayın). Eğer (namaz kılmanız gerektiğinde) cünüp kimselerseniz, iyice temizlen(mek için boy abdesti alarak gusled)in. Ama siz (suyu kullanmanıza mâni olacak bir şekilde) hasta kimseler yâhut bir yolculuk üzere (bulunanlar) olduysanız veyâ sizden biri (def-i hâcet yapmak için yapılan) o çukur yerden geldiyse ya da kadınlarla (cimâ ederek) birbirinize dokunduysanız ve (abdest veyâ gusül almak için) bir su bulamadıysanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin de yüzlerinizi ve ellerinizi onun bir kısmıyla (kaplar şekilde sıvazlayarak) meshedin. Allâh (sizi abdest, gusül ve teyemmüm gibi vazîfelerle mükellef tutarak) sizin üzerinize en ufak bir güçlük aslâ yüklemek istemiyor velâkin O sizi iyice temizlemek ve üzerinize nîmetini tamamlamak istiyor, tâ ki siz (nîmetlerine karşı O’na hakkıyla) şükredesiniz. Âyet-i kerîmenin zâhirî ifâdesinden, namaza kalkılmak istendiği her sefer abdest alınmasının gerekliliği gibi bir mânâ anlaşılmaktaysa da ulemâ, hadîs-i şerîflerin beyânından ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in tatbîkātından yola çıkarak buradaki mânânın: “Siz abdestsizken namaza kalkmak istediğiniz zaman abdest alın” şeklinde olduğuna karar vermişlerdir. Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Sizin biriniz abdest bozduğunda, abdest alıncaya kadar Allâh onun namazını kabûl etmez” buyurmuştur. (el-Buhârî, el-Hıyel:2, rakam:6554, 6/2551; et-Tirmizî, et-Tahâre:56, rakam:76, 1/110) Bu âyet-i kerîmenin Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bir ruhsat mâhiyetinde inmiş olduğu da rivâyetler arasındadır. Nitekim Abdullâh ibnü Hanzale (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre; evvelce Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) abdestli olsun olmasın her namaz için abdest almakla emrolunmuştu. Bu ona zahmet verince her namaz ânında misvak kullanmakla emrolundu ve abdestsizlik hâli dışında abdest alma mecburiyeti kaldırıldı. (Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:22019, 8/223; ed-Dârimî, es-Sünen, et-Tahâre:3, rakam:663, 1/177) Abdestin dört farzının îzâhı ve abdest almanın fazîletiyle ilgili hadîs-i şerîf ve rivâyetler için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 6/293-324 Allâh-u Te‘âlâ abdestin beyânından sonra guslün sebebini ve şeklini açıklamıştır ki, buna göre guslün sebebi cünüplük olarak belirtilmiştir. Allâh-u Te‘âlâ abdesti anlatırken yıkamayı bâzı uzuvlara tahsis etmiş, guslün beyânında ise, “İyice temizlenin” ifâdesine yer vermiştir ki bu, belli bir uzva tahsis edilmeksizin genel mânâda tüm bedenin yıkanmasına dâir bir emirdir. Lâkin suyu ulaştırmanın çok güç olacağı göz içi gibi yerler ve iç organlar yıkama hükmünden hâriç tutulmuş ama yıkanmasında zorluk ve zarar bulunmayan ağız ve burun içi gibi yerlerin yıkanması farz kılınmıştır. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gusül konusunda çok titiz davranmış ve bu konuda ümmetini uyarmıştır. Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Şüphesiz ki her bir tüyün altında cünüplük vardır, öyleyse kılları yıkayın ve deriyi iyice temizleyin” (Ebû Dâvûd, et-Tahâre:98, rakam:248, 1/115; et-Tirmizî, et-Tahâre:78, rakam:106, 1/178) buyurmuş, Hazret-i Alî (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen diğer bir hadîs-i şerîfinde de: “Her kim kıl kadar yeri dahî yıkamayıp cünüp bırakırsa, kendisine ateşte şöyle şöyle azap edilir” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, et-Tahâre:98, rakam:249, 1/115; İbnü Mâce, et-Tahâre:106, rakam:599, 1/196)
وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَم۪يثَاقَهُ الَّذ۪ي وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓۙ اِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿٧
7﴿ Ayrıca siz Allâh’ın sizin üzerinizde bulunan (İslâm) nîmetini ve kendisiyle alâkalı sizinle sağlamca sözleştiği o kuvvetli sözünü hatırlayın ki, hani siz: “İşittik ve itâat ettik” demiştiniz. Bir de (nîmetleri unutma ve söz bozma gibi konularda) Allâh’tan hakkıyla sakının. Çünkü şüphesiz Allâh, göğüslerin sâhip olduğu şeyleri (kalplerin barındırdığı tüm sırları, niyet ve inançları hakkıyla bilen ve bundan dolayı herkese hak ettiği cezâyı verecek olan bir) Alîm’dir.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِۘ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿٨
8﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Allâh için (îfâ edilmesi gereken hakları yerine getirmek üzere) dimdik ayakta duranlar ve adâletle şâhitlik eden kimseler olun. Bir kavme olan şiddetli öfke(niz) de aslâ sizi (onlar hakkında) âdil davranmamanıza sevk etmesin. (Dosta da düşmana da) adâletli olun. O (adâlet), (kalpte bulunan Allâh korkusuna ve) takvâya (delâlet eden) en yakın (nişan)dır. Ayrıca siz (emir ve yasaklarına riâyetsizlik husûsunda) Allâh’tan hakkıyla sakının. Şüphesiz ki Allâh yapmakta olduklarınızı(n görünen ve görünmeyen tüm yönlerini çok iyi bilip karşılığını verecek olan bir) Habîr’dir.
وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ عَظ۪يمٌ ﴿٩
9﴿ Allâh (Kendisine ve dînine) îmân etmiş olan kimselere ve (adâlet ve takvânın da içinde bulunduğu) sâlih amelleri işlemiş bulunanlara (şu müjdeyi) vaad etmiştir ki; onlar için büyük bir mağfiret (bağışlanma) ve çok kıymetli büyük bir ecir (ve sevap) vardır.