v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
11
Cuz 1
77﴿ O (Yahûdîlerden münâfık ola)nlar (ve âhir zaman peygamberinin vasıflarını gizleyerek Tevrât’ı tahrif edenler, üstelik açıklayanları tenkit edenler) bilmezler mi ki; şüphesiz Allâh onların (içlerinde) gizledikleri (kâfirlik gibi) şeyleri de, (Müslümanları kandırmak için îmân ettiklerini söylemeleri gibi) açıkladıkları şeyleri de bilmektedir.
78﴿ Onlardan kimi de, (anadan doğduğu gibi kalmış, okuma yazma bilmeyen) bir kısım ümmîlerdir ki, (hahamlarının ve reislerinin telkin ettiği) birtakım kuruntular dışında o (Tevrât) kitabı(ndaki hükümleri) bilmezler. Bir de onlar (îmân konusunda kesin bir inanç üzere bulunmayıp) ancak zanda bulunurlar. (Artık kesin inanç temellerine dayalı bir îmân bu gibi kimselerden nasıl beklenebilir?!)
79﴿ Artık büyük bir helâk (ve şiddetli bir azap) o kimseler için olsun ki; o (değiştirilen) kitabı elleriyle (yalan yanlış) yazmaktadırlar, sonra da (âhirette kaçırdıkları) on(c)a (sevâba nispetle ve üstelik hak ettikleri dâimî azâba) mukābil çok az bir paha satın alabilmeleri için: “İşte bu, Allâh katındandır” demektedirler. İşte; ellerinin yazmış olduğu şeyler yüzünden büyük bir helâk onlar için olsun! Yine kazanmakta oldukları (rüşvet gibi haram) şeyler yüzünden büyük bir helâk onlar için olsun!
80﴿ Yine o (Yahûdî ola)nlar: “(Buzağıya taptığımız süreye karşılık) sayılı birtakım günler dışında o (cehennem) ateş(i) bize aslâ dokunmayacaktır” dediler. (Habîbim!) De ki: “(Size azap edilmeyeceğine dâir) Allâh nezdinde bir ahit mi edindiniz (ve buna dâir Rabbinizden söz mü aldınız)?! Öyleyse Allâh aslâ sözünü bozmaya(cağından, bu size bir güvence ola)-caktır. (Ama böyle bir şey söz konusu olmadığına göre) yoksa siz (azap süreniz hakkında) bilemeyeceğiniz bir şeyi mi Allâh’a karşı (iftirâda bulunup) söylüyorsunuz?!”
81﴿ Hayır! (Ateş sizi mutlaka yakacak ve bu sâdece sizinle de sınırlı kalmayacaktır.) Her kim (şirk gibi) kötü bir şey kazanır ve o suçu kendisini kuşatır (da Allâh’ın huzûruna müşrik olarak çıkar)sa, (Habîbim!) Artık işte sana! Onlar ancak o (cehennem) ateşin(in ayrılmaz) arkadaşlarıdır. Kendileri onun içinde (bir daha çıkmamak üzere) ebedî kalıcı kimselerdir. Mu‘tezile ve Hâricîler gibi sapık fırkaların bu âyete tutunarak, “Büyük günah işleyenin kâfir olacağı ve cehennemde ebedî kalacağı”na dâir hüküm çıkarmaları aslâ yerinde değildir. Zîrâ Ehl-i Sünnet’e göre buradaki “Seyyie”den maksad; herhangi bir günah olmayıp, insanı dinden çıkaracak fenâlıklardır. “O suçun kendisini kuşatması” da; ancak kâfir olarak ölmesi durumunda düşünülebilir. Îmânlı olarak ölen ise ne kadar günahkâr olsa da, en büyük tâat olan îmâna sâhip bulunduğundan, kötülüklerle kuşatılmış olma vasfından uzaktır. Evet, günahkâr Müslümanlar da cehenneme girebilir ama orada ebedî kalmak, ancak kâfirlere mahsustur. (en-Nesefî, el-Beyzâvî, el-Âlûsî)
82﴿ Ama o kimseler ki; (inanılması gereken her şeye) îmân etmiştirler ve (bununla yetinmeyip, namaz, oruç, hac ve zekât gibi) sâlih (iyi ve güzel) ameller işlemiştirler; (Habîbim!) İşte sana! Onlar, ancak cennetin (hiç ayrılmayacak) arkadaşlarıdır. Kendileri onun içinde (bir daha çıkmamak üzere) ebedî kalıcı kimselerdir.
83﴿ Bir vakti de (yâd edin) ki; İsrâîloğullarının kuvvetli sözünü almıştık (ve onlara buyurmuştuk) ki: “Allâh’tan başkasına ibâdet etmeyeceksiniz, ayrıca ana-babaya da, akrabâlık sâhib(ler)ine de, yetimlere de, yoksullara da tam bir iyilikle (muâmele edeceksiniz). Bir de siz insanlara bir (iyilik ve) güzellik (ifâdesi olan hoş ve yumuşak sözler) söyleyin. O (size farz edilen) namazı da dosdoğru kılın, zekâtı da verin.” (Ey Yahûdîler! Siz bu emirleri tutacağınıza dâir evvelce söz vermiştiniz) sonra (hepiniz ahde vefâdan) yüz çevirmiştiniz. Lâkin içinizden pek az (kimse) müstesnâ (ki, onlar Mûsâ (Aleyhisselâm)ın şerîatı geçerli olduğu dönemde o hak dîni yaşayanlar, bir de İslâm kendilerine ulaştığı zaman Müslüman olanlardır, geri kalan hepiniz haktan uzak kimselersiniz). Zâten siz(in ekseriyetiniz vefâsızlığı ve itâatsizliği benimsemiş, haktan ve hakîkatten) yüz çevir(meyi âdet edin)ici kimselersiniz.
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ١
١١
اَوَلَا يَعْلَمُونَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿٧٧
وَمِنْهُمْ اُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ اِلَّٓا اَمَانِيَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ ﴿٧٨
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْد۪يهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ لِيَشْتَرُوا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْد۪يهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ ﴿٧٩
وَقَالُوا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّامًا مَعْدُودَةًۜ قُلْ اَتَّخَذْتُمْ عِنْدَ اللّٰهِ عَهْدًا فَلَنْ يُخْلِفَ اللّٰهُ عَهْدَهُٓ اَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٨٠
بَلٰى مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً وَاَحَاطَتْ بِه۪ خَط۪ٓيـَٔتُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴿٨١
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟ ﴿٨٢
وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْكُمْ وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ ﴿٨٣
Bakara Sûresi
11
Cuz 1
اَوَلَا يَعْلَمُونَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿٧٧
77﴿ O (Yahûdîlerden münâfık ola)nlar (ve âhir zaman peygamberinin vasıflarını gizleyerek Tevrât’ı tahrif edenler, üstelik açıklayanları tenkit edenler) bilmezler mi ki; şüphesiz Allâh onların (içlerinde) gizledikleri (kâfirlik gibi) şeyleri de, (Müslümanları kandırmak için îmân ettiklerini söylemeleri gibi) açıkladıkları şeyleri de bilmektedir.
وَمِنْهُمْ اُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ اِلَّٓا اَمَانِيَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ ﴿٧٨
78﴿ Onlardan kimi de, (anadan doğduğu gibi kalmış, okuma yazma bilmeyen) bir kısım ümmîlerdir ki, (hahamlarının ve reislerinin telkin ettiği) birtakım kuruntular dışında o (Tevrât) kitabı(ndaki hükümleri) bilmezler. Bir de onlar (îmân konusunda kesin bir inanç üzere bulunmayıp) ancak zanda bulunurlar. (Artık kesin inanç temellerine dayalı bir îmân bu gibi kimselerden nasıl beklenebilir?!)
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْد۪يهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ لِيَشْتَرُوا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْد۪يهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ ﴿٧٩
79﴿ Artık büyük bir helâk (ve şiddetli bir azap) o kimseler için olsun ki; o (değiştirilen) kitabı elleriyle (yalan yanlış) yazmaktadırlar, sonra da (âhirette kaçırdıkları) on(c)a (sevâba nispetle ve üstelik hak ettikleri dâimî azâba) mukābil çok az bir paha satın alabilmeleri için: “İşte bu, Allâh katındandır” demektedirler. İşte; ellerinin yazmış olduğu şeyler yüzünden büyük bir helâk onlar için olsun! Yine kazanmakta oldukları (rüşvet gibi haram) şeyler yüzünden büyük bir helâk onlar için olsun!
وَقَالُوا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّامًا مَعْدُودَةًۜ قُلْ اَتَّخَذْتُمْ عِنْدَ اللّٰهِ عَهْدًا فَلَنْ يُخْلِفَ اللّٰهُ عَهْدَهُٓ اَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٨٠
80﴿ Yine o (Yahûdî ola)nlar: “(Buzağıya taptığımız süreye karşılık) sayılı birtakım günler dışında o (cehennem) ateş(i) bize aslâ dokunmayacaktır” dediler. (Habîbim!) De ki: “(Size azap edilmeyeceğine dâir) Allâh nezdinde bir ahit mi edindiniz (ve buna dâir Rabbinizden söz mü aldınız)?! Öyleyse Allâh aslâ sözünü bozmaya(cağından, bu size bir güvence ola)-caktır. (Ama böyle bir şey söz konusu olmadığına göre) yoksa siz (azap süreniz hakkında) bilemeyeceğiniz bir şeyi mi Allâh’a karşı (iftirâda bulunup) söylüyorsunuz?!”
بَلٰى مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً وَاَحَاطَتْ بِه۪ خَط۪ٓيـَٔتُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴿٨١
81﴿ Hayır! (Ateş sizi mutlaka yakacak ve bu sâdece sizinle de sınırlı kalmayacaktır.) Her kim (şirk gibi) kötü bir şey kazanır ve o suçu kendisini kuşatır (da Allâh’ın huzûruna müşrik olarak çıkar)sa, (Habîbim!) Artık işte sana! Onlar ancak o (cehennem) ateşin(in ayrılmaz) arkadaşlarıdır. Kendileri onun içinde (bir daha çıkmamak üzere) ebedî kalıcı kimselerdir. Mu‘tezile ve Hâricîler gibi sapık fırkaların bu âyete tutunarak, “Büyük günah işleyenin kâfir olacağı ve cehennemde ebedî kalacağı”na dâir hüküm çıkarmaları aslâ yerinde değildir. Zîrâ Ehl-i Sünnet’e göre buradaki “Seyyie”den maksad; herhangi bir günah olmayıp, insanı dinden çıkaracak fenâlıklardır. “O suçun kendisini kuşatması” da; ancak kâfir olarak ölmesi durumunda düşünülebilir. Îmânlı olarak ölen ise ne kadar günahkâr olsa da, en büyük tâat olan îmâna sâhip bulunduğundan, kötülüklerle kuşatılmış olma vasfından uzaktır. Evet, günahkâr Müslümanlar da cehenneme girebilir ama orada ebedî kalmak, ancak kâfirlere mahsustur. (en-Nesefî, el-Beyzâvî, el-Âlûsî)
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟ ﴿٨٢
82﴿ Ama o kimseler ki; (inanılması gereken her şeye) îmân etmiştirler ve (bununla yetinmeyip, namaz, oruç, hac ve zekât gibi) sâlih (iyi ve güzel) ameller işlemiştirler; (Habîbim!) İşte sana! Onlar, ancak cennetin (hiç ayrılmayacak) arkadaşlarıdır. Kendileri onun içinde (bir daha çıkmamak üzere) ebedî kalıcı kimselerdir.
وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْكُمْ وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ ﴿٨٣
83﴿ Bir vakti de (yâd edin) ki; İsrâîloğullarının kuvvetli sözünü almıştık (ve onlara buyurmuştuk) ki: “Allâh’tan başkasına ibâdet etmeyeceksiniz, ayrıca ana-babaya da, akrabâlık sâhib(ler)ine de, yetimlere de, yoksullara da tam bir iyilikle (muâmele edeceksiniz). Bir de siz insanlara bir (iyilik ve) güzellik (ifâdesi olan hoş ve yumuşak sözler) söyleyin. O (size farz edilen) namazı da dosdoğru kılın, zekâtı da verin.” (Ey Yahûdîler! Siz bu emirleri tutacağınıza dâir evvelce söz vermiştiniz) sonra (hepiniz ahde vefâdan) yüz çevirmiştiniz. Lâkin içinizden pek az (kimse) müstesnâ (ki, onlar Mûsâ (Aleyhisselâm)ın şerîatı geçerli olduğu dönemde o hak dîni yaşayanlar, bir de İslâm kendilerine ulaştığı zaman Müslüman olanlardır, geri kalan hepiniz haktan uzak kimselersiniz). Zâten siz(in ekseriyetiniz vefâsızlığı ve itâatsizliği benimsemiş, haktan ve hakîkatten) yüz çevir(meyi âdet edin)ici kimselersiniz.