HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْمَائِدَةِ  ١١١ 
الجزء ٦

قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَٓا اَبَدًا مَا دَامُوا ف۪يهَا فَاذْهَبْ اَنْتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلَٓا اِنَّا هٰهُنَا قَاعِدُونَ ﴿ ٢٤ ﴾ قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لَٓا اَمْلِكُ اِلَّا نَفْس۪ي وَاَخ۪ي فَافْرُقْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْقَوْمِ الْفَاسِق۪ينَ ﴿ ٢٥ ﴾ قَالَ فَاِنَّهَا مُحَرَّمَةٌ عَلَيْهِمْ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۚ يَت۪يهُونَ فِي الْاَرْضِ فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْفَاسِق۪ينَ۟ ﴿ ٢٦ ﴾ وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ ابْنَيْ اٰدَمَ بِالْحَقِّۢ اِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِنْ اَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْاٰخَرِۜ قَالَ لَاَقْتُلَنَّكَۜ قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَ ﴿ ٢٧ ﴾ لَئِنْ بَسَطْتَ اِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَن۪ي مَٓا اَنَا۬ بِبَاسِطٍ يَدِيَ اِلَيْكَ لِاَقْتُلَكَۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ ﴿ ٢٨ ﴾ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ تَبُٓواَ بِاِثْم۪ي وَاِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِۚ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِم۪ينَۚ ﴿ ٢٩ ﴾ فَطَوَّعَتْ لَهُ نَفْسُهُ قَتْلَ اَخ۪يهِ فَقَتَلَهُ فَاَصْبَحَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ ﴿ ٣٠ ﴾ فَبَعَثَ اللّٰهُ غُرَابًا يَبْحَثُ فِي الْاَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَار۪ي سَوْاَةَ اَخ۪يهِۜ قَالَ يَا وَيْلَتٰٓى اَعَجَزْتُ اَنْ اَكُونَ مِثْلَ هٰذَا الْغُرَابِ فَاُوَارِيَ سَوْاَةَ اَخ۪يۚ فَاَصْبَحَ مِنَ النَّادِم۪ينَۚۛ ﴿ ٣١ ﴾

سُورَةُالْمَائِدَةِ  ١١١ 
الجزء ٦
Mâide Sûresi  111 
Cüz  6

24  Onlar da: “Ey Mûsâ! Şüphesiz ki onlar orada durduğu sürece biz oraya kesinlikle ebediyyen gir meyeceğiz. Artık sen Rabbinle birlikte git! Böylece ikiniz savaşın! Gerçekten de biz işte burada oturu cularız!” dediler.

25  (O zaman) o (üzüntü ve şikâ yetini dile getirmek üzere): “Ey Rabbim! Şüphesiz ki ben (Senin dinine yardım için) kendimden ve kardeşimden başkasına (söz geçirme imkânına) mâlik olamıyorum. Artık Sen bizimle o (yoldan çıkmış) fâsıklar toplumu arasında ayırım yap (da herkese hak ettiğini ver)!” dedi.

26  O (Allâh-u Te’âlâ da) buyurdu ki: “(Emrime karşı geldikleri için) muhakkak orası(nı fethetmek) ken dilerine kırk yıl yasaklanmıştır. Onlar o (bulundukla rı) yerde şaşkınca dolaşacaklardır. Artık sen(: ‘Başla rına niye bu cezalar geldi!’ diye) o fasıklar topluluğuna karşı mahzun olma! (Çünkü onlar bunu hak ettiler.)

27  O (Ehl-i kitaptan seni kıskana)nlara Âdem’in (Hâbil ve Kabil ismindeki) iki oğlunun haberini (dosdoğru ve) hak (bir beyan) ile oku! Hani o ikisi (kendilerini Allâh’a yaklaştırsın diye, koç ve buğday olmak üzere) birer kurban takdim etmişlerdi de, onların birinden (bu kurbanı) kabul edilmiş, diğerindense kabul edilmemişti. O (kurbanı kabul edilmeyen Kabil diğerine) demişti ki: “Andolsun ki seni elbette öldüreceğim!” O da demişti ki: “Allâh ancak takvâ sahiplerinden (kurbanlarını) kabul eder. (Senin başına gelen benden değil, takvâyı terk ettiğindendir!Öyleyse sen beni ne diye öldüreceksin?)
İbni Abbâs ve İbni Mesûd (Radıyallâhu anhüm) gibi bir çok sahâbeden nakledildiğine göre; Allâh-u Te`alâ zaruretten dolayı Âdem (Aleyhisselâm)a kız çocuklarıyla erkek çocuklarını evlendirmeyi meşrû etmişti. Havvâ anamız her hâmile kalışında bir kız bir oğlan doğuruyordu, böylece her erkek, kendi ikiziyle değil de diğer kardeşinin ikiziyle evlenebiliyordu. Neticede âdemoğulları dört kuşak sonra amcakızlarıyla evlenmeye başladığında kız kardeşlerle nikâh müsâadesi kaldırıldı. Rivayetlere göre; Âdem ile Havvâ (Aleyhimesselâm) ın yeryüzüne inişinden yüz sene kadar sonra birleşmeleri neticesinde, önce Kabil’le ikizi İklîmâ bir batında, iki sene sonra da Hâbil’le ikizi Lebûdâ bir batında dünyaya gelmiştiler. Kabil ziraatçılıkla, Hâbil ise hayvancılıkla uğraşmaktaydı. Kabil’in ikizi olan kız güzel olup, Hâbil’in ikizi ise çirkin olduğundan Kabil: “Ben benimle doğan kız kardeşimle evlenme hakkına daha çok sahibim!” diyerek, Hâbil’in evleneceği kıza talip olunca Âdem (Aleyhisselâm) buna râzı olmadı. Fakat Kabil: “Bu söylediğin, Allâh’ın emri olmayıp senin kendi görüşündür!” diyerek babasına itiraz etti. Bunun üzerine Âdem (Aleyhisselâm) iki oğluna: “Allâh için birer kurban sunun, kimin kurbanı kabul olursa o kızla onu evlendireceğim!” dedi. Böylece Hâbil, sürüsü içindeki en sevdiği koyunu getirdi. Kabil ise ekini içerisindeki en âdi buğdayları seçti, hatta cimriliğinden dolayı gözüne çarpan büyük bir başağı ayırıp ovalayarak yedi. O zaman insanlar Allâh’a yaklaşmak için bir şey ortaya koyarlar, Allâh-u Te’âlâ da kabul ettiğine ateş gönderir, kabul olmayanı ise hâli üzere bırakırdı. İşte o sırada gökten bir ateş inerek Hâbil’in kurbanını yedi, Kabil’in kurbanına ise dokunmadı. Daha sonra âyet-i kerîmelerde beyan edilen olaylar gelişti ve böylece ilk insan kanı hem de kardeşinin eliyle dö külmüş oldu. (Taberî, Beğavî, İbni Kesîr)

28  Andolsun ki sen beni öldüresin diye elini ba na uzatacak olsan da, ben seni öldüreyim diye eli mi sana asla uzatıcı değilim. Çünkü gerçekten ben âlemlerin Rabbi olan Allâh’tan korkmaktayım!

29  Zira şüphesiz ben isterim ki; sen kendi (kurbanının kabul edilmemesine neden olan) günah(lar)ınla birlikte benim (öldürülme) günahımı da yüklenesin ve böylece o ateşin ayrılmaz adamlarından olasın! İşte zâlimlerin cezası ancak budur!”
Hâbil’in, kardeşinin cehennemlik olmasını istemesiyle ilgili ifadenin izahı için bakınız: Rûhu’l-Furkan: 6/453-454

30  Nihâyet nefsi ona kardeşini öldürmeyi (süslü göstererek) kolaylaştırdı da o onu öldürdü ve bu yüz den o, (dinini de dünyasını da) kaybedenlerden oldu.

31  Sonra (Kabil Hâbil’in ölüsünü ne yapacağını bil mediği için şaşkın bir halde dolaşırken) Allâh ona kar deşinin avret (yerleri başta olmak üzere tüm cesed)ini nasıl örteceğini göstersin diye bir karga gönderdi ki o, yeri eşeliyordu. O (diri karganın ölü kargayı nasıl gömdüğünü gö rünce): “Ey benim helâkim! (Neredesin? Gel! Tam senin za manın! Yazıklar olsun bana!) Ben işte bu karga gibi olmamdan ve kardeşimin avretini örtmemden âciz mi oldum?” dedi. Artık o, (uzun süre kardeşinin cesedini sırtında ta şıdığından ötürü) pişman olan kimselerden oldu.

Mâide Sûresi  111 
Cüz  6
cihanyamaneren