v02.01.25 Geliştirme Notları
Mâide Sûresi
114
Cuz 6
42﴿ (Bu hâinler) alabildiğine yalan dinleyenlerdir, (rüşvet gibi) haram(lar)ı bolca yiyenlerdir. (Habîbim!) Eğer (fetvâ sormak için) sana gelirlerse (dilersen) aralarında hüküm ver yâhut onlar(ın dâvâlarına bakmak)dan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen (düşmanlıklarından endişe etmene bir mahal yoktur. Çünkü) sana hiçbir şeyle aslâ zarar da veremezler. Ama hüküm verecek olursan aralarında adâletle hüküm ver. Şüphesiz ki Allâh adâletli davrananları sever. (Onları korur ve şanlarını yüceltir.)
43﴿ (Habîbim!) İşte sana! (O Yahûdîler sana ve kitabına inanmadıkları hâlde) seni nasıl hakem tâyin ediyorlar da, sonra bir de bunun ardından (senin hükmüne teslîmiyetten) yüz çevir(ip gid)iyorlar. Oysa (birçok hükmü tahrif etmelerine rağmen hâlâ) Allâh’ın (tahrif edilmemiş recm) hükmü içerisinde bulunan Tevrât onların yanındadır (ve onlar senin hükmünün kendi kitaplarındakine uygun olduğunu onda görmektedirler). İşte sana! Zâten bunlar (kendi kitaplarına bile) aslâ îmân eden kimseler değillerdir.
44﴿ Şüphesiz Tevrât’ı Biz indirdik ki; onun (tahrif edilmesinden önce) içerisinde (doğru yolu gösteren) büyük bir hidâyet ve (karanlıkta kalmış hükümleri açığa çıkaran) tam bir nur vardı. (Allâh’ın Tevrât’taki hükümlerine boyun eğerek) teslîmiyet sâhibi olmuş o nebîlerle, (dünyâya rağbetsiz olan zâhid ve tamâmen Allâh’a bağlı) Rabbânî kişiler ve (peygamberlerinin yolunu izleyen fakîh) âlimler o (Tevrât kitabının kā)nunla(rıyla) Yahûdî olan kimselere hüküm veriyordu(lar). Şu sebeple ki; onlardan Allâh’ın kitabının (değiştirilip zâyi edilmekten) korunması istenmişti ve (kelimeler yerlerinden oynatılmasın diye) kendileri onun üzerine (gözcülük yapan) şâhitler olmuştular. (Biz de onlara: “)Artık (ey hâkimler! Karar verirken) insanlardan korkmayın, Benden korkun ve Benim âyetlerim(de belirtilen hükümleri tatbik etmeniz)e karşılık (rüşvet, makam-mevki ve insanların hoşnutluğu gibi) az bir pahayı satın almayın. Her kim de Allâh’ın indirmiş olduğu (kānunları inkâr edip hafife alarak onlar) ile hüküm vermezse, işte sana! Ancak onlar kâfirlerin ta kendileridir(” buyurmuştuk). İbnü Abbâs ve Mücâhid (Radıyallâhu Anhüm)un beyanları vechile; âyet-i celîlenin son cümlesinde gizli bir kayıt mevcuttur ki bunun takdîri: “Her kim Allâh’ın kitaplarını ve Kur’ân’ı reddederek ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in beyanlarını inkâr ederek Allâh-u Te‘âlâ’nın indirdiğiyle hükmetmezse, işte o kimse kâfirdir” demektir. Zîrâ Ehl-i Sünnet îtikādına göre; hiçbir günahı işlemek sâhibini kâfir etmez ama yaptığı günahı helâl kabûl ederek işleyenler kesinlikle kâfir olurlar. Dolayısıyla Allâh-u Te‘âlâ’nın indirdiğinin dışındaki hükümleri doğru kabûl ederek ve onlarla hükmetmeyi helâl görerek böyle yapan kimseler âyet-i kerîmenin hükmüne dâhildirler. Ama Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîflerde geçen bütün hükümleri kabûl ettikleri hâlde haram işlediklerini bilerek Allâh’ın indirdiğinden başkasıyla hüküm verenler, Müslümanların fâsıklarından olurlar ki; artık işleri Allâh’a kalmıştır, dilerse onları afv eder, isterse kendilerine azap eder, azap etse de cehennemde ebedî kalmazlar. Beğavî Tefsîri’nde ulemâdan nakledildiği üzere; bu hüküm, Allâh-u Te‘âlâ’nın bir konudaki kesin hükmünü bildiği hâlde, açıkça ve kasten reddeden kimse hakkındadır. Yoksa bir hüküm kendisine gizli kaldığı için yâhut te’vîlinde yanlışlık yaptığından dolayı o hükmü reddeden kimse bu tehdîde dâhil değildir. Bu hususta geniş mâlûmât için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 7/138-141
45﴿ Biz o (Tevrât kitabı)nda o (Yahûdî ola)nlar üzerine: “Gerçekten can cana, göz de göze, burun da buruna, kulak da kulağa, diş de dişe mukābil (olarak kısas edilecek)dir. (Kısas yapılması mümkün olan diğer uzuvlardaki) yaralar da (birbirleriyle) kısas (yapılmalı)dır. Artık her kim (hak sâhibi olduğu hâlde, kısas istemeyerek) onu bağışlarsa işte o, kendisi(nin günahları) için bir keffârettir (ve bağışlanma vesîlesidir)” diye yazmıştık. Ama her kim Allâh’ın indirmiş olduğu (kısas ve diğer hükümler) ile hüküm vermezse işte sana! Ancak onlar (Allâh’ın şerîatına ters düşen kararlar verdikleri için, hem kendilerine, hem de hüküm verdikleri kimselere haksızlık yapan) zâlimlerin ta kendileridir.
سُورَةُ الْمَائِدَةِ
الجزء ٦
١١٤
سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ اَكَّالُونَ لِلسُّحْتِۜ فَاِنْ جَٓاؤُ۫كَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ اَوْ اَعْرِضْ عَنْهُمْۚ وَاِنْ تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَنْ يَضُرُّوكَ شَيْـًٔاۜ وَاِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ ﴿٤٢
وَكَيْفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِنْدَهُمُ التَّوْرٰيةُ ف۪يهَا حُكْمُ اللّٰهِ ثُمَّ يَتَوَلَّوْنَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ۟ ﴿٤٣
اِنَّٓا اَنْزَلْنَا التَّوْرٰيةَ ف۪يهَا هُدًى وَنُورٌۚ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذ۪ينَ اَسْلَمُوا لِلَّذ۪ينَ هَادُوا وَالرَّبَّانِيُّونَ وَالْاَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُوا مِنْ كِتَابِ اللّٰهِ وَكَانُوا عَلَيْهِ شُهَدَٓاءَۚ فَلَا تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلَا تَشْتَرُوا بِاٰيَات۪ي ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ ﴿٤٤
وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ ف۪يهَٓا اَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِۙ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالْاَنْفَ بِالْاَنْفِ وَالْاُذُنَ بِالْاُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّۙ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌۜ فَمَنْ تَصَدَّقَ بِه۪ فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَهُۜ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿٤٥
Mâide Sûresi
114
Cuz 6
سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ اَكَّالُونَ لِلسُّحْتِۜ فَاِنْ جَٓاؤُ۫كَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ اَوْ اَعْرِضْ عَنْهُمْۚ وَاِنْ تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَنْ يَضُرُّوكَ شَيْـًٔاۜ وَاِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ ﴿٤٢
42﴿ (Bu hâinler) alabildiğine yalan dinleyenlerdir, (rüşvet gibi) haram(lar)ı bolca yiyenlerdir. (Habîbim!) Eğer (fetvâ sormak için) sana gelirlerse (dilersen) aralarında hüküm ver yâhut onlar(ın dâvâlarına bakmak)dan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen (düşmanlıklarından endişe etmene bir mahal yoktur. Çünkü) sana hiçbir şeyle aslâ zarar da veremezler. Ama hüküm verecek olursan aralarında adâletle hüküm ver. Şüphesiz ki Allâh adâletli davrananları sever. (Onları korur ve şanlarını yüceltir.)
وَكَيْفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِنْدَهُمُ التَّوْرٰيةُ ف۪يهَا حُكْمُ اللّٰهِ ثُمَّ يَتَوَلَّوْنَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ۟ ﴿٤٣
43﴿ (Habîbim!) İşte sana! (O Yahûdîler sana ve kitabına inanmadıkları hâlde) seni nasıl hakem tâyin ediyorlar da, sonra bir de bunun ardından (senin hükmüne teslîmiyetten) yüz çevir(ip gid)iyorlar. Oysa (birçok hükmü tahrif etmelerine rağmen hâlâ) Allâh’ın (tahrif edilmemiş recm) hükmü içerisinde bulunan Tevrât onların yanındadır (ve onlar senin hükmünün kendi kitaplarındakine uygun olduğunu onda görmektedirler). İşte sana! Zâten bunlar (kendi kitaplarına bile) aslâ îmân eden kimseler değillerdir.
اِنَّٓا اَنْزَلْنَا التَّوْرٰيةَ ف۪يهَا هُدًى وَنُورٌۚ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذ۪ينَ اَسْلَمُوا لِلَّذ۪ينَ هَادُوا وَالرَّبَّانِيُّونَ وَالْاَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُوا مِنْ كِتَابِ اللّٰهِ وَكَانُوا عَلَيْهِ شُهَدَٓاءَۚ فَلَا تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلَا تَشْتَرُوا بِاٰيَات۪ي ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ ﴿٤٤
44﴿ Şüphesiz Tevrât’ı Biz indirdik ki; onun (tahrif edilmesinden önce) içerisinde (doğru yolu gösteren) büyük bir hidâyet ve (karanlıkta kalmış hükümleri açığa çıkaran) tam bir nur vardı. (Allâh’ın Tevrât’taki hükümlerine boyun eğerek) teslîmiyet sâhibi olmuş o nebîlerle, (dünyâya rağbetsiz olan zâhid ve tamâmen Allâh’a bağlı) Rabbânî kişiler ve (peygamberlerinin yolunu izleyen fakîh) âlimler o (Tevrât kitabının kā)nunla(rıyla) Yahûdî olan kimselere hüküm veriyordu(lar). Şu sebeple ki; onlardan Allâh’ın kitabının (değiştirilip zâyi edilmekten) korunması istenmişti ve (kelimeler yerlerinden oynatılmasın diye) kendileri onun üzerine (gözcülük yapan) şâhitler olmuştular. (Biz de onlara: “)Artık (ey hâkimler! Karar verirken) insanlardan korkmayın, Benden korkun ve Benim âyetlerim(de belirtilen hükümleri tatbik etmeniz)e karşılık (rüşvet, makam-mevki ve insanların hoşnutluğu gibi) az bir pahayı satın almayın. Her kim de Allâh’ın indirmiş olduğu (kānunları inkâr edip hafife alarak onlar) ile hüküm vermezse, işte sana! Ancak onlar kâfirlerin ta kendileridir(” buyurmuştuk). İbnü Abbâs ve Mücâhid (Radıyallâhu Anhüm)un beyanları vechile; âyet-i celîlenin son cümlesinde gizli bir kayıt mevcuttur ki bunun takdîri: “Her kim Allâh’ın kitaplarını ve Kur’ân’ı reddederek ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in beyanlarını inkâr ederek Allâh-u Te‘âlâ’nın indirdiğiyle hükmetmezse, işte o kimse kâfirdir” demektir. Zîrâ Ehl-i Sünnet îtikādına göre; hiçbir günahı işlemek sâhibini kâfir etmez ama yaptığı günahı helâl kabûl ederek işleyenler kesinlikle kâfir olurlar. Dolayısıyla Allâh-u Te‘âlâ’nın indirdiğinin dışındaki hükümleri doğru kabûl ederek ve onlarla hükmetmeyi helâl görerek böyle yapan kimseler âyet-i kerîmenin hükmüne dâhildirler. Ama Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîflerde geçen bütün hükümleri kabûl ettikleri hâlde haram işlediklerini bilerek Allâh’ın indirdiğinden başkasıyla hüküm verenler, Müslümanların fâsıklarından olurlar ki; artık işleri Allâh’a kalmıştır, dilerse onları afv eder, isterse kendilerine azap eder, azap etse de cehennemde ebedî kalmazlar. Beğavî Tefsîri’nde ulemâdan nakledildiği üzere; bu hüküm, Allâh-u Te‘âlâ’nın bir konudaki kesin hükmünü bildiği hâlde, açıkça ve kasten reddeden kimse hakkındadır. Yoksa bir hüküm kendisine gizli kaldığı için yâhut te’vîlinde yanlışlık yaptığından dolayı o hükmü reddeden kimse bu tehdîde dâhil değildir. Bu hususta geniş mâlûmât için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 7/138-141
وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ ف۪يهَٓا اَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِۙ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالْاَنْفَ بِالْاَنْفِ وَالْاُذُنَ بِالْاُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّۙ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌۜ فَمَنْ تَصَدَّقَ بِه۪ فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَهُۜ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿٤٥
45﴿ Biz o (Tevrât kitabı)nda o (Yahûdî ola)nlar üzerine: “Gerçekten can cana, göz de göze, burun da buruna, kulak da kulağa, diş de dişe mukābil (olarak kısas edilecek)dir. (Kısas yapılması mümkün olan diğer uzuvlardaki) yaralar da (birbirleriyle) kısas (yapılmalı)dır. Artık her kim (hak sâhibi olduğu hâlde, kısas istemeyerek) onu bağışlarsa işte o, kendisi(nin günahları) için bir keffârettir (ve bağışlanma vesîlesidir)” diye yazmıştık. Ama her kim Allâh’ın indirmiş olduğu (kısas ve diğer hükümler) ile hüküm vermezse işte sana! Ancak onlar (Allâh’ın şerîatına ters düşen kararlar verdikleri için, hem kendilerine, hem de hüküm verdikleri kimselere haksızlık yapan) zâlimlerin ta kendileridir.