v02.01.25 Geliştirme Notları
Mâide Sûresi
115
Cuz 6
46﴿ Biz Meryem oğlu Îsâ’yı da, öncesinde bulunan Tevrât’ı tasdîk eden biri olarak o (kendinden önce peygamber ola)nların izleri üzere peşlerinden gönderdik. İçerisinde (doğru yolu gösteren) büyük bir hidâyet ve (gizli kalmış hükümleri açığa çıkaran) muazzam bir nur bulunan ve öncesinde bulunan Tevrât’ı doğrulayan İncîl’i de (peygamberliğini ispat etmek, bir de haramlardan sakınmak isteyen) takvâ sâhipleri için tam bir hidâyet (rehberi) ve büyük bir öğüt olsun diye ona verdik.
47﴿ (Biz onlara İncîl’i verdik ve şöyle buyurduk:) İncîl ehli de Allâh’ın onda (son peygamberin hak olduğu ve onun dînine tâbi olmak gerektiği husûsundaki hükümlerden) indirmiş olduğu (şeyler) ile hüküm versin. Zâten her kim Allâh’ın indirmiş olduğu şeyler ile hüküm vermezse, işte sana! Ancak onlar (verdikleri kararlarda Allâh’ın şerîatının dışına çıkmış olan) fâsıkların ta kendileridir. Müfessirlerin beyânına göre; bu âyet-i celîledeki hüküm, İncîl indirildiği vakitte yaşayan Ehl-i Kitap ile alâkalı olduğu için o zaman İncîl’in yürürlükte olduğu ve daha sonra Kur’ân’ın indirilişiyle neshedildiği nazar-ı îtibâra alındığı zaman mânâ: “Biz İncîl’i indirdiğimizde onlara: ‘İncîl ehli İncîl’de bulunanlarla hüküm versin’ buyurmuştuk” şeklinde anlaşılacağından, burada bir emir değil de bir ihbâr (haber verme) söz konusudur. Bu durumda âyet-i celîleden İncîl’in günümüzde yürürlükte olduğu mânâsı aslâ çıkarılamaz, zîrâ Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şerîatı geçmiş bütün şerîatleri neshetmiştir. (İbnü Kesîr, et-Tefsîr, 3/114; en-Nesefî, el-Medârik, el-Hâzin, Lübâbü’t-te’vîl,-Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 2/295) Dolayısıyla bu âyet-i celîleden İncîl’in hâlâ yürürlükte olduğu ve Hristiyanlardan onunla amel etmeleri istendiği gibi bir mânâ aslâ anlaşılamaz. (el-Kurtubî, et-Tefsîr, 6/208; Ebu’s-Su‘ûd, İrşâdü’l-‘akli’s-selîm, 3/43; el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 7/229)
48﴿ (Habîbim!) Biz sana da öncesinde bulunan kitapları tasdîk edici ve (doğruluğuna dâir) ona şâhitlik edici olarak o Kitâb’ı hak(kı ispat ve doğruyu yanlıştan ayırma vasfı) ile iç içe olduğu hâlde indirdik. Artık sen o (insa)nlar arasında Allâh’ın (sana Kur’ân’da) indirmiş olduğu (hükümler) ile hüküm ver ve sana gelmiş olan haktan uzaklaşarak onların kötü arzularına uyma! (Ey insanlar!) Sizden her biriniz için bir şerîat ve minhâc (din husûsunda maksada ulaştıracak âşikâr bir yol) tâyin ettik. Allâh murâd etseydi elbette sizi (tüm asırlarda aynı dinde birleşen) tek bir ümmet yapardı. Lâkin size vermiş olduğu şeylerde (ve farklı şerîatların her asra münâsip olan hükümlerinde) sizi imtihan (etmek isteyenin muâmelesine tâbi) etsin diye (bunu murâd etmedi, aksine her döneme uygun farklı hükümler belirledi)! Öyleyse (ölüp de fırsatı kaçırmadan önce, Allâh’ın emrettiği) hayırlı şeylere koşun. Zîrâ hep birlikte dönüşünüz ancak Allâh’a (olacak)dır. O da kendisi hakkında sürekli ihtilâf etmekte bulunmuş olduğunuz şeyler(de kimin haklı kimin haksız olduğunu, dolayısıyla kimin hangi karşılığı hak ettiğin)i size haber verecektir.
49﴿ Bir de (sana) şunu (vahyettik) ki: “Onlar arasında Allâh’ın indirmiş olduğu şeylerle hüküm ver ve onların kötü isteklerine uyma, Allâh’ın sana indirmiş olduğu şeylerin birinden bile seni çevirirler diye de onlardan sakın!” Eğer onlar hâlâ (başka hükümler arayışına girip, Allâh’ın indirdiği kānunlardan) yüz çevirirlerse, artık sen bil ki; Allâh ancak onlara günahlarının bir kısmını(n cezâsını dünyâda da) isâbet ettirmek murâd ediyor. Zâten gerçekten insanlardan birçoğu elbette (Allâh tarafından tespit edilen hükümleri tatbik etme dâiresinden çıkmış) fâsık kimselerdir. Müfessirler bu âyet-i celîlenin tefsîrinde şöyle demişlerdir: “Allâh-u Te‘âlâ Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e tâbi olmaktan yüz çeviren Yahûdîlerden Nadîroğullarını sürgüne göndererek, Kureyzaoğullarını katlettirerek, Kaynukā‘, Hayber ve Fedek ahâlisini de mağlup ederek onlara bu günahlarının vebâlini âhiretten önce tattırmıştır. Günahlarının bir bölümünün cezâsı buysa, ya diğer günahlarının cezâsını bulduklarında hâlleri nice olacaktır?!”
50﴿ Yoksa onlar (Allâh’ın sana indirdiği hükümleri kabulden yüz çevirip de) hâlâ (İslâm öncesi) câhiliyet (döneminin, nefsânî arzulara göre yamulmaya müsâit bulunan bâtıl) hükmünü mü arıyorlar?! Hâlbuki (gerçeklere ulaşmak için fikir yorarak meselelerin iç yüzü hakkında) şüphesiz bir bilgiye sâhip olan değerli bir toplum için, hüküm (ve kānun koyma) yönünden kim Allâh’tan daha güzel (yönetici)dir?!
سُورَةُ الْمَائِدَةِ
الجزء ٦
١١٥
وَقَفَّيْنَا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ بِع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرٰيةِۖ وَاٰتَيْنَاهُ الْاِنْج۪يلَ ف۪يهِ هُدًى وَنُورٌۙ وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّق۪ينَ ﴿٤٦
وَلْيَحْكُمْ اَهْلُ الْاِنْج۪يلِ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ ف۪يهِۜ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿٤٧
وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ عَمَّا جَٓاءَكَ مِنَ الْحَقِّۜ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًاۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ ف۪ي مَٓا اٰتٰيكُمْ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَۙ ﴿٤٨
وَاَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ اَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ اِلَيْكَۜ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ اَنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُص۪يبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ ﴿٤٩
اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟ ﴿٥٠
Mâide Sûresi
115
Cuz 6
وَقَفَّيْنَا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ بِع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرٰيةِۖ وَاٰتَيْنَاهُ الْاِنْج۪يلَ ف۪يهِ هُدًى وَنُورٌۙ وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّق۪ينَ ﴿٤٦
46﴿ Biz Meryem oğlu Îsâ’yı da, öncesinde bulunan Tevrât’ı tasdîk eden biri olarak o (kendinden önce peygamber ola)nların izleri üzere peşlerinden gönderdik. İçerisinde (doğru yolu gösteren) büyük bir hidâyet ve (gizli kalmış hükümleri açığa çıkaran) muazzam bir nur bulunan ve öncesinde bulunan Tevrât’ı doğrulayan İncîl’i de (peygamberliğini ispat etmek, bir de haramlardan sakınmak isteyen) takvâ sâhipleri için tam bir hidâyet (rehberi) ve büyük bir öğüt olsun diye ona verdik.
وَلْيَحْكُمْ اَهْلُ الْاِنْج۪يلِ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ ف۪يهِۜ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿٤٧
47﴿ (Biz onlara İncîl’i verdik ve şöyle buyurduk:) İncîl ehli de Allâh’ın onda (son peygamberin hak olduğu ve onun dînine tâbi olmak gerektiği husûsundaki hükümlerden) indirmiş olduğu (şeyler) ile hüküm versin. Zâten her kim Allâh’ın indirmiş olduğu şeyler ile hüküm vermezse, işte sana! Ancak onlar (verdikleri kararlarda Allâh’ın şerîatının dışına çıkmış olan) fâsıkların ta kendileridir. Müfessirlerin beyânına göre; bu âyet-i celîledeki hüküm, İncîl indirildiği vakitte yaşayan Ehl-i Kitap ile alâkalı olduğu için o zaman İncîl’in yürürlükte olduğu ve daha sonra Kur’ân’ın indirilişiyle neshedildiği nazar-ı îtibâra alındığı zaman mânâ: “Biz İncîl’i indirdiğimizde onlara: ‘İncîl ehli İncîl’de bulunanlarla hüküm versin’ buyurmuştuk” şeklinde anlaşılacağından, burada bir emir değil de bir ihbâr (haber verme) söz konusudur. Bu durumda âyet-i celîleden İncîl’in günümüzde yürürlükte olduğu mânâsı aslâ çıkarılamaz, zîrâ Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şerîatı geçmiş bütün şerîatleri neshetmiştir. (İbnü Kesîr, et-Tefsîr, 3/114; en-Nesefî, el-Medârik, el-Hâzin, Lübâbü’t-te’vîl,-Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 2/295) Dolayısıyla bu âyet-i celîleden İncîl’in hâlâ yürürlükte olduğu ve Hristiyanlardan onunla amel etmeleri istendiği gibi bir mânâ aslâ anlaşılamaz. (el-Kurtubî, et-Tefsîr, 6/208; Ebu’s-Su‘ûd, İrşâdü’l-‘akli’s-selîm, 3/43; el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 7/229)
وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ عَمَّا جَٓاءَكَ مِنَ الْحَقِّۜ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًاۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ ف۪ي مَٓا اٰتٰيكُمْ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَۙ ﴿٤٨
48﴿ (Habîbim!) Biz sana da öncesinde bulunan kitapları tasdîk edici ve (doğruluğuna dâir) ona şâhitlik edici olarak o Kitâb’ı hak(kı ispat ve doğruyu yanlıştan ayırma vasfı) ile iç içe olduğu hâlde indirdik. Artık sen o (insa)nlar arasında Allâh’ın (sana Kur’ân’da) indirmiş olduğu (hükümler) ile hüküm ver ve sana gelmiş olan haktan uzaklaşarak onların kötü arzularına uyma! (Ey insanlar!) Sizden her biriniz için bir şerîat ve minhâc (din husûsunda maksada ulaştıracak âşikâr bir yol) tâyin ettik. Allâh murâd etseydi elbette sizi (tüm asırlarda aynı dinde birleşen) tek bir ümmet yapardı. Lâkin size vermiş olduğu şeylerde (ve farklı şerîatların her asra münâsip olan hükümlerinde) sizi imtihan (etmek isteyenin muâmelesine tâbi) etsin diye (bunu murâd etmedi, aksine her döneme uygun farklı hükümler belirledi)! Öyleyse (ölüp de fırsatı kaçırmadan önce, Allâh’ın emrettiği) hayırlı şeylere koşun. Zîrâ hep birlikte dönüşünüz ancak Allâh’a (olacak)dır. O da kendisi hakkında sürekli ihtilâf etmekte bulunmuş olduğunuz şeyler(de kimin haklı kimin haksız olduğunu, dolayısıyla kimin hangi karşılığı hak ettiğin)i size haber verecektir.
وَاَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ اَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ اِلَيْكَۜ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ اَنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُص۪يبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ ﴿٤٩
49﴿ Bir de (sana) şunu (vahyettik) ki: “Onlar arasında Allâh’ın indirmiş olduğu şeylerle hüküm ver ve onların kötü isteklerine uyma, Allâh’ın sana indirmiş olduğu şeylerin birinden bile seni çevirirler diye de onlardan sakın!” Eğer onlar hâlâ (başka hükümler arayışına girip, Allâh’ın indirdiği kānunlardan) yüz çevirirlerse, artık sen bil ki; Allâh ancak onlara günahlarının bir kısmını(n cezâsını dünyâda da) isâbet ettirmek murâd ediyor. Zâten gerçekten insanlardan birçoğu elbette (Allâh tarafından tespit edilen hükümleri tatbik etme dâiresinden çıkmış) fâsık kimselerdir. Müfessirler bu âyet-i celîlenin tefsîrinde şöyle demişlerdir: “Allâh-u Te‘âlâ Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e tâbi olmaktan yüz çeviren Yahûdîlerden Nadîroğullarını sürgüne göndererek, Kureyzaoğullarını katlettirerek, Kaynukā‘, Hayber ve Fedek ahâlisini de mağlup ederek onlara bu günahlarının vebâlini âhiretten önce tattırmıştır. Günahlarının bir bölümünün cezâsı buysa, ya diğer günahlarının cezâsını bulduklarında hâlleri nice olacaktır?!”
اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟ ﴿٥٠
50﴿ Yoksa onlar (Allâh’ın sana indirdiği hükümleri kabulden yüz çevirip de) hâlâ (İslâm öncesi) câhiliyet (döneminin, nefsânî arzulara göre yamulmaya müsâit bulunan bâtıl) hükmünü mü arıyorlar?! Hâlbuki (gerçeklere ulaşmak için fikir yorarak meselelerin iç yüzü hakkında) şüphesiz bir bilgiye sâhip olan değerli bir toplum için, hüküm (ve kānun koyma) yönünden kim Allâh’tan daha güzel (yönetici)dir?!