v02.01.25 Geliştirme Notları
Mâide Sûresi
118
Cuz 6
65﴿ Şüphesiz ki Ehl-i Kitap (olan Yahûdî ve Hristiyanlar Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ve getirdiklerine) îmân etselerdi ve (günahlardan hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olsalardı, kötü işlerini kendilerinden elbette örterdik ve kendilerini kesinlikle (nîmetlerle dolu) o na‘îm cennetlerine girdirirdik. Ulemânın beyânı vechile; Ehl-i Kitap’tan olan bir kimsenin, İslâm’a girmedikçe cennete giremeyeceği husûsunda bu âyet-i kerîme nass teşkil etmektedir. Zîrâ Ehl-i Kitap oldukları beyân edildikten sonra îmân şartının getirilmesi ve cennete girmelerinin buna bağlanması; Allâh’a, kendi kitaplarına ve âhirete îmân dışında başka bir şeye daha inanma şartı getirmektedir ki bu da “Son peygambere îmân”dan ibârettir. Yoksa zâten inanmakta oldukları şeylere îmân gibi bir şartın onlara koşmanın ne mânâsı olabilir?! (el-Beyzâvî, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 2/316)
66﴿ Eğer gerçekten onlar (Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in) Tevrât ve İncîl(deki sıfatlarıyla ilgili âyetlere îmân ederek İslâm’a girmeyi kabûl etselerd)i, bir de Rablerinden kendilerine indirilmiş olan (Kur’ân-ı Kerîm’in ahkâmın)ı (gerektiği şekilde uygulayarak) gerçekten ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden (aşağı boşaltılacak yağmur sebebiyle yetişecek) ve ayaklarının altından (bitecek türlü türlü meyve ve sebzeleri zahmetsiz şekilde bolca) yerlerdi. Gerçi onların bir kısmı (Müslüman olarak doğru ve) orta yolu bulmuş çok iyi bir ümmettir. Onlardan birçoğu ise; yapmakta oldukları (hakkı tahrif, inatçılık ve aşırı düşmanlık gibi) şeyler ne kötü olmuştur. Bu âyet-i kerîmede methedilen Ehl-i Kitap arasındaki hidâyet ehlinden maksad; Yahûdî âlimlerinden Abdullâh ibnü Selâm ve arkadaşları gibi, Hristiyan önderlerinden de Necâşî ve ashâbı gibi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e îmân edenlerdir. (el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 7/303-304)
67﴿ Ey Rasûl(-ü zîşân)! Rabbinden sana indirilmiş olan (hükümlerin tamâmın)ı (kimseden çekinmeden) tebliğ et! Eğer (bunu) yapmazsan, O’nun risâlet (ve elçilik görevinden hiçbir)ini (yerine getirmiş ve insanlara) ulaştırmış olmazsın. (Zîrâ sana vahyedilenlerden hiçbirinin îfâsı diğerinden aşağı tutulamaz. Sen bu vazîfeyi yerine getirirken elbette kâfirler sana zarar vermeye çalışacaklardır. Fakat) Allâh da seni insanlar(ın zararın)dan koruyacaktır. Şüphesiz ki Allâh o kâfirler topluluğunu (senin hakkında düşündükleri hîleler husûsunda) maksatlarına eriştirmeyecektir. Âişe (Radıyallâhu Anhâ) şöyle anlatmıştır: “Bir gece Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) düşman saldırısından endişe ederek uyuyamayınca: ‘Keşke ashâbımdan sâlih bir kişi beni korusaydı’ buyurdu. Tam o sırada bir silah sesi işittik. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): ‘O kimdir?’ diye sorunca, sesin sâhibi: ‘Yâ Rasûlellâh! Ben Sa‘d ibnü Ebî Vakkāsım, seni korumaya geldim’ dedi. Bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) rahat bir şekilde uyudu.” (el-Buhârî, et-Temennî:4, rakam:6804, 6/2642; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe:5, rakam:2410, 4/1875) Abdullâh ibnü Şakîk (Radıyallâhu Anh)dan rivâyete göre; bu âyet-i kerîme ininceye kadar sahâbeden birtakımları Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i tâkip edip koruyorlardı. Ama bu âyet-i kerîmeden sonra Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Ey insanlar! (Artık beni korumanıza hâcet yok) gideceğiniz yerlere gidin. Şüphesiz ki Allâh beni insanlardan korumuştur” buyurdu. (et-Tirmizî, et-Tefsîr:6, rakam:3046, 5/251)
68﴿ (Habîbim!) De ki: “Ey Ehl-i Kitap! Siz (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e îmân edip, hükümlerine boyun eğmek sûretiyle) Tevrât’ı, İncîl’i ve Rabbinizden size indirilmiş olan (Kur’ân-ı Kerîm’in ahkâmın)ı (doğruca icrâ ederek) ayakta tutuncaya kadar (din adına mûteber sayılacak) hiçbir şey üzere değilsiniz.” Andolsun ki; sana Rabbinden indirilmiş olan o şey(i inkâr) elbette onlardan birçoğunu azgınlık ve kâfirlik bakımından artıracaktır. Artık sen (hakkı tebliğ ettikçe onların gâvurlukları artıyor diye) o kâfirler toplumuna karşı tasalanma. (Zîrâ bunun zararı sana değil, kendilerine dönecektir.)
69﴿ Şüphesiz o kimseler ki (geçmiş peygamberlerin döneminde bulunup onların dînine) îmân etmiştirler ve (özellikle) o kimseler ki Yahûdî (olarak, yeni bir şerîat gelinceye kadar Mûsâ (Aleyhisselâm)ın tahrîf edilmemiş ve neshe uğramamış olan şerîatına tâbi) olmuşturlar, bir de o (Nûh ile İbrâhîm (Aleyhimesselâm) döneminde yaşayıp onların dîni üzere bulunan) Sâbiîler ve ayrıca (Kur’ân gelinceye kadar Îsâ (Aleyhisselâm)ın, râhipler tarafından değiştirilmemiş olan dînine uyan) Hristiyanlar (var ya); (bunlardan) her kim (o günkü şerîatın emrine göre) Allâh’a ve o (dünyâ günlerinin) son(unda gelip ebedî devâm edecek olan mahşer) gün(ün)e îmân etmiş, ayrıca (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller de işlemişse, artık (kâfirlerin korkuya düşeceği o kıyâmet gününde) onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve (günahkârlar kaçırdıkları mükâfatlara üzülecekleri zaman) ancak onlar mahzun olmayacaklardır. Bu ve benzeri âyet-i celîleleri mânen tahrif ederek Yahûdî ve Hristiyanlardan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e îmân ve ittibâ etmeyenlerin de cennete girebileceğine dâir delil getirenlerin görüşlerine reddiye için bakınız: el-Bakara Sûresi:62, en-Nisâ Sûresi:151, el-A‘râf Sûresi:158
70﴿ Andolsun ki; muhakkak Biz (kendi kitaplarındaki hükümleri tatbik edeceklerine dâir ve Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e îmân edip ona tâbi olmaları husûsunda) İsrâîloğullarının sağlam sözünü almış ve kendilerine (bu hususları açıklamak üzere) birçok değerli rasüller göndermiştik. Ama her ne zaman bir rasûl onlara canlarının istemediği bir şeyi getirdiyse, bir kısmını yalanladılar, bir fırkayı da öldürüyorlar(dı).
سُورَةُ الْمَائِدَةِ
الجزء ٦
١١٨
وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْكِتَابِ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَكَفَّرْنَا عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاَدْخَلْنَاهُمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ ﴿٦٥
وَلَوْ اَنَّهُمْ اَقَامُوا التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِمْ مِنْ رَبِّهِمْ لَاَكَلُوا مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ اَرْجُلِهِمْۜ مِنْهُمْ اُمَّةٌ مُقْتَصِدَةٌۜ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ سَٓاءَ مَا يَعْمَلُونَ۟ ﴿٦٦
يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۜ وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ ﴿٦٧
قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَسْتُمْ عَلٰى شَيْءٍ حَتّٰى تُق۪يمُوا التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْۜ وَلَيَز۪يدَنَّ كَث۪يرًا مِنْهُمْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًاۚ فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ ﴿٦٨
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِؤُ۫نَ وَالنَّصَارٰى مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٦٩
لَقَدْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ وَاَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمْ رُسُلًاۜ كُلَّمَا جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُهُمْۙ فَر۪يقًا كَذَّبُوا وَفَر۪يقًا يَقْتُلُونَ ﴿٧٠
Mâide Sûresi
118
Cuz 6
وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْكِتَابِ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَكَفَّرْنَا عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاَدْخَلْنَاهُمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ ﴿٦٥
65﴿ Şüphesiz ki Ehl-i Kitap (olan Yahûdî ve Hristiyanlar Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ve getirdiklerine) îmân etselerdi ve (günahlardan hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olsalardı, kötü işlerini kendilerinden elbette örterdik ve kendilerini kesinlikle (nîmetlerle dolu) o na‘îm cennetlerine girdirirdik. Ulemânın beyânı vechile; Ehl-i Kitap’tan olan bir kimsenin, İslâm’a girmedikçe cennete giremeyeceği husûsunda bu âyet-i kerîme nass teşkil etmektedir. Zîrâ Ehl-i Kitap oldukları beyân edildikten sonra îmân şartının getirilmesi ve cennete girmelerinin buna bağlanması; Allâh’a, kendi kitaplarına ve âhirete îmân dışında başka bir şeye daha inanma şartı getirmektedir ki bu da “Son peygambere îmân”dan ibârettir. Yoksa zâten inanmakta oldukları şeylere îmân gibi bir şartın onlara koşmanın ne mânâsı olabilir?! (el-Beyzâvî, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 2/316)
وَلَوْ اَنَّهُمْ اَقَامُوا التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِمْ مِنْ رَبِّهِمْ لَاَكَلُوا مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ اَرْجُلِهِمْۜ مِنْهُمْ اُمَّةٌ مُقْتَصِدَةٌۜ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ سَٓاءَ مَا يَعْمَلُونَ۟ ﴿٦٦
66﴿ Eğer gerçekten onlar (Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in) Tevrât ve İncîl(deki sıfatlarıyla ilgili âyetlere îmân ederek İslâm’a girmeyi kabûl etselerd)i, bir de Rablerinden kendilerine indirilmiş olan (Kur’ân-ı Kerîm’in ahkâmın)ı (gerektiği şekilde uygulayarak) gerçekten ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden (aşağı boşaltılacak yağmur sebebiyle yetişecek) ve ayaklarının altından (bitecek türlü türlü meyve ve sebzeleri zahmetsiz şekilde bolca) yerlerdi. Gerçi onların bir kısmı (Müslüman olarak doğru ve) orta yolu bulmuş çok iyi bir ümmettir. Onlardan birçoğu ise; yapmakta oldukları (hakkı tahrif, inatçılık ve aşırı düşmanlık gibi) şeyler ne kötü olmuştur. Bu âyet-i kerîmede methedilen Ehl-i Kitap arasındaki hidâyet ehlinden maksad; Yahûdî âlimlerinden Abdullâh ibnü Selâm ve arkadaşları gibi, Hristiyan önderlerinden de Necâşî ve ashâbı gibi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e îmân edenlerdir. (el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 7/303-304)
يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۜ وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ ﴿٦٧
67﴿ Ey Rasûl(-ü zîşân)! Rabbinden sana indirilmiş olan (hükümlerin tamâmın)ı (kimseden çekinmeden) tebliğ et! Eğer (bunu) yapmazsan, O’nun risâlet (ve elçilik görevinden hiçbir)ini (yerine getirmiş ve insanlara) ulaştırmış olmazsın. (Zîrâ sana vahyedilenlerden hiçbirinin îfâsı diğerinden aşağı tutulamaz. Sen bu vazîfeyi yerine getirirken elbette kâfirler sana zarar vermeye çalışacaklardır. Fakat) Allâh da seni insanlar(ın zararın)dan koruyacaktır. Şüphesiz ki Allâh o kâfirler topluluğunu (senin hakkında düşündükleri hîleler husûsunda) maksatlarına eriştirmeyecektir. Âişe (Radıyallâhu Anhâ) şöyle anlatmıştır: “Bir gece Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) düşman saldırısından endişe ederek uyuyamayınca: ‘Keşke ashâbımdan sâlih bir kişi beni korusaydı’ buyurdu. Tam o sırada bir silah sesi işittik. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): ‘O kimdir?’ diye sorunca, sesin sâhibi: ‘Yâ Rasûlellâh! Ben Sa‘d ibnü Ebî Vakkāsım, seni korumaya geldim’ dedi. Bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) rahat bir şekilde uyudu.” (el-Buhârî, et-Temennî:4, rakam:6804, 6/2642; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe:5, rakam:2410, 4/1875) Abdullâh ibnü Şakîk (Radıyallâhu Anh)dan rivâyete göre; bu âyet-i kerîme ininceye kadar sahâbeden birtakımları Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i tâkip edip koruyorlardı. Ama bu âyet-i kerîmeden sonra Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Ey insanlar! (Artık beni korumanıza hâcet yok) gideceğiniz yerlere gidin. Şüphesiz ki Allâh beni insanlardan korumuştur” buyurdu. (et-Tirmizî, et-Tefsîr:6, rakam:3046, 5/251)
قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَسْتُمْ عَلٰى شَيْءٍ حَتّٰى تُق۪يمُوا التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْۜ وَلَيَز۪يدَنَّ كَث۪يرًا مِنْهُمْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًاۚ فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ ﴿٦٨
68﴿ (Habîbim!) De ki: “Ey Ehl-i Kitap! Siz (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e îmân edip, hükümlerine boyun eğmek sûretiyle) Tevrât’ı, İncîl’i ve Rabbinizden size indirilmiş olan (Kur’ân-ı Kerîm’in ahkâmın)ı (doğruca icrâ ederek) ayakta tutuncaya kadar (din adına mûteber sayılacak) hiçbir şey üzere değilsiniz.” Andolsun ki; sana Rabbinden indirilmiş olan o şey(i inkâr) elbette onlardan birçoğunu azgınlık ve kâfirlik bakımından artıracaktır. Artık sen (hakkı tebliğ ettikçe onların gâvurlukları artıyor diye) o kâfirler toplumuna karşı tasalanma. (Zîrâ bunun zararı sana değil, kendilerine dönecektir.)
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِؤُ۫نَ وَالنَّصَارٰى مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٦٩
69﴿ Şüphesiz o kimseler ki (geçmiş peygamberlerin döneminde bulunup onların dînine) îmân etmiştirler ve (özellikle) o kimseler ki Yahûdî (olarak, yeni bir şerîat gelinceye kadar Mûsâ (Aleyhisselâm)ın tahrîf edilmemiş ve neshe uğramamış olan şerîatına tâbi) olmuşturlar, bir de o (Nûh ile İbrâhîm (Aleyhimesselâm) döneminde yaşayıp onların dîni üzere bulunan) Sâbiîler ve ayrıca (Kur’ân gelinceye kadar Îsâ (Aleyhisselâm)ın, râhipler tarafından değiştirilmemiş olan dînine uyan) Hristiyanlar (var ya); (bunlardan) her kim (o günkü şerîatın emrine göre) Allâh’a ve o (dünyâ günlerinin) son(unda gelip ebedî devâm edecek olan mahşer) gün(ün)e îmân etmiş, ayrıca (namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller de işlemişse, artık (kâfirlerin korkuya düşeceği o kıyâmet gününde) onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve (günahkârlar kaçırdıkları mükâfatlara üzülecekleri zaman) ancak onlar mahzun olmayacaklardır. Bu ve benzeri âyet-i celîleleri mânen tahrif ederek Yahûdî ve Hristiyanlardan Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e îmân ve ittibâ etmeyenlerin de cennete girebileceğine dâir delil getirenlerin görüşlerine reddiye için bakınız: el-Bakara Sûresi:62, en-Nisâ Sûresi:151, el-A‘râf Sûresi:158
لَقَدْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ وَاَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمْ رُسُلًاۜ كُلَّمَا جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُهُمْۙ فَر۪يقًا كَذَّبُوا وَفَر۪يقًا يَقْتُلُونَ ﴿٧٠
70﴿ Andolsun ki; muhakkak Biz (kendi kitaplarındaki hükümleri tatbik edeceklerine dâir ve Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e îmân edip ona tâbi olmaları husûsunda) İsrâîloğullarının sağlam sözünü almış ve kendilerine (bu hususları açıklamak üzere) birçok değerli rasüller göndermiştik. Ama her ne zaman bir rasûl onlara canlarının istemediği bir şeyi getirdiyse, bir kısmını yalanladılar, bir fırkayı da öldürüyorlar(dı).