v02.01.25 Geliştirme Notları
Mâide Sûresi
119
Cuz 6
71﴿ Böylece onlar (peygamberleri inkâr etmeleri ve bir kısmını öldürmeleri gibi büyük günahları yüzünden, haklarında) bir belâ meydana gelmeyeceğini sandılar da, bu sebeple (doğruyu görmekten) körleştiler ve (vaaz-u nasîhat dinlemekten) sağırlaştılar. (Buzağıya tapmalarından) sonra Allâh onlara tevbe nasip etti. (Ama) daha sonra (Zekeriyyâ, Yahyâ ve Îsâ (Aleyhimüsselâm) zamânında) içlerinden birçoğu yine körleştiler ve sağırlaştılar. Zâten Allâh onların yapmakta olduklarını (hakkıyla görüp karşılıklarını verecek olan bir) Basîr’dir.
72﴿ Yemîn olsun ki: “Şüphesiz Allâh, Meryem oğlu Mesîh’in ta kendisidir” demiş olan (Hristiyan fırkalarına mensup) kimseler gerçekten kâfir olmuştur. Hâlbuki Mesîh: “Ey İsrâîloğulları! (Bana değil) benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allâh’a ibâdet edin. Gerçekten şu önemlidir ki; kim Allâh’a ortak koşarsa muhakkak ki Allâh (tevhîd ehline âit olan) cenneti ona haram kılmıştır. Onun sığınağı ise ancak (müşrikler için hazırlanmış olan) o (cehennem) ateş(i)dir. (Allâh’ın hakkı olan ibâdeti O’nun yarattıklarına tahsis ederek en büyük zulmü işlemiş olan) o zâlimler için yardımcılardan hiçbiri de yoktur” demişti.
73﴿ Andolsun ki: “Gerçekten Allâh üçün üçüncüsüdür (üç ilâhtan biridir)” demiş olan (Hristiyan fırkalarına bağlı) kimseler (de) kâfir olmuştur. Hâlbuki bir tek İlâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Ama söylemekte oldukları o şeyden vazgeçmezlerse, kasem olsun ki; kâfir olmuş bu kişilere çok acı verici pek büyük bir azap mutlaka dokunacaktır. Muhammed ibnü Kâ‘b (Radıyallâhu Anh) şöyle rivâyet etmiştir: Allâh-u Te‘âlâ Meryem oğlu Îsâ (Aleyhisselâm)ı göklere kaldırınca, Benîisrâîl’in âlimlerinden yüz kişi toplanarak aralarında: “Siz kalabalık bir ümmetsiniz, bu durumda görüş ayrılığına düşmenizden korkulur. Öyleyse içinizden on kişi eksiltin” dediler. Fakat sayılarının yine çok olduğunu ve bu durumda bir görüş üzere birleşemeyeceklerini anlayınca, içlerinden onar onar azalttılar ve netîcede on kişi kaldı. En sonunda: “Şu anda bile çoksunuz, altı kişiyi çıkarın” diyerek dört kişi kaldılar ve Îsâ (Aleyhisselâm) hakkında aralarında tartışmaya başladılar. İçlerinden biri: “Gaybı Allâh’tan başkasının bilemeyeceğini biliyorsunuz. O, gaybları bildiğine göre, demek ki Allâh idi, istediği kadar yerde kaldı, sonra dileyince göğe yükseldi” dedi. İkinci şahıs: “Biz Îsâ’yı da, annesini de tanıyoruz, o hâlde o, olsa olsa Allâh’ın oğludur” dedi. Bir diğeri ise: “Ben sizin dediğiniz gibi demiyorum. Çünkü Îsâ bize kendisinin Allâh’ın kulu, rûhu ve Meryem’e bıraktığı kelimesi olduğunu söylerdi. Biz de onun kendisi hakkında dediği gibi inanırız. Ben sizin onun hakkında büyük bir iftirâ söylemiş olmanızdan endişe duymaktayım” dedi. Dördüncü kişi de ona tâbi oldu. Sonra bu kişiler insanların karşısına çıkınca, insanlar onlara Îsâ (Aleyhisselâm) hakkındaki görüşlerini sordular, hepsi de cevaplarını verdiler ve böylece her üç görüşe de tâbi olan fırkalar türedi. İşte bu ve bir önceki âyet-i kerîmede Allâh-u Te‘âlâ iki fırkanın kâfir edici sözlerini ve inançlarını beyân ederken, daha önce geçen 66. âyet-i kerîmede ise, doğru inanca sâhip olan fırkaya işâret buyurdu. (es-Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 3/122) Hristiyanların teslîs akîdesinin tahlil ve reddiyesi için bakınız: en-Nisâ Sûresi:171
74﴿ Hâlâ (bu bâtıl inançlarından uzaklaşarak) Allâh’a tevbe etmeyecekler mi ve O’ndan bağışlanma istemeyecekler mi?! Hâlbuki Allâh (tevbe etmeleri durumunda onları çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur, (îmân eden kullarına ziyâdesiyle acıyıp, fazl-u kereminden bağışlarda bulunacak bir) Rahîm’dir.
75﴿ Meryem oğlu Mesîh (Allâh’ın oğlu değildir) ancak bir rasûldür ki, ondan önce de nice rasüller muhakkak (gelip) geçmiştir. Annesi de (Allâh’ın eşi değildir, ancak çok doğru kul olan) bir sıddîkadır.İkisi de (birer kul ve beşer oldukları için) yemek ye(meye kendilerini mecbur hissede)rlerdi. (Habîbim!) Bak ki; Biz (inançlarının yanlışlığını gösteren delilleri ve) âyetleri onlara nasıl iyice açıklıyoruz. Sonra yine bak ki; onlar hâlâ (hakkı bulmaktan) nasıl döndürülebiliyorlar?!
76﴿ (Habîbim!) De ki: “Siz (Îsâ ve annesi gibi) kendiniz için herhangi bir zarar(ı savuşturmay)a mâlik olamayan, herhangi bir fayda (sağlama)ya da (gücü yeterli) olamayan Allâh’tan başka (âciz) şeylere mi tapıyorsunuz?! Hâlbuki ancak Allâh (bütün sözleri hakkıyla duyan bir) Semî‘dir, (tüm inançları tam mânâsıyla bilerek, iyiye iyi, kötüye kötü karşılık verecek bir) Alîm’dir.”
سُورَةُ الْمَائِدَةِ
الجزء ٦
١١٩
وَحَسِبُٓوا اَلَّا تَكُونَ فِتْنَةٌ فَعَمُوا وَصَمُّوا ثُمَّ تَابَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ ثُمَّ عَمُوا وَصَمُّوا كَث۪يرٌ مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿٧١
لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَۜ وَقَالَ الْمَس۪يحُ يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اعْبُدُوا اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبَّكُمْۜ اِنَّهُ مَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوٰيهُ النَّارُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ ﴿٧٢
لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ ثَالِثُ ثَلٰثَةٍۢ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّٓا اِلٰهٌ وَاحِدٌۜ وَاِنْ لَمْ يَنْتَهُوا عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿٧٣
اَفَلَا يَتُوبُونَ اِلَى اللّٰهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٧٤
مَا الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ وَاُمُّهُ صِدّ۪يقَةٌۜ كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ ﴿٧٥
قُلْ اَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًاۜ وَاللّٰهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿٧٦
Mâide Sûresi
119
Cuz 6
وَحَسِبُٓوا اَلَّا تَكُونَ فِتْنَةٌ فَعَمُوا وَصَمُّوا ثُمَّ تَابَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ ثُمَّ عَمُوا وَصَمُّوا كَث۪يرٌ مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿٧١
71﴿ Böylece onlar (peygamberleri inkâr etmeleri ve bir kısmını öldürmeleri gibi büyük günahları yüzünden, haklarında) bir belâ meydana gelmeyeceğini sandılar da, bu sebeple (doğruyu görmekten) körleştiler ve (vaaz-u nasîhat dinlemekten) sağırlaştılar. (Buzağıya tapmalarından) sonra Allâh onlara tevbe nasip etti. (Ama) daha sonra (Zekeriyyâ, Yahyâ ve Îsâ (Aleyhimüsselâm) zamânında) içlerinden birçoğu yine körleştiler ve sağırlaştılar. Zâten Allâh onların yapmakta olduklarını (hakkıyla görüp karşılıklarını verecek olan bir) Basîr’dir.
لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَۜ وَقَالَ الْمَس۪يحُ يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اعْبُدُوا اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبَّكُمْۜ اِنَّهُ مَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوٰيهُ النَّارُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ ﴿٧٢
72﴿ Yemîn olsun ki: “Şüphesiz Allâh, Meryem oğlu Mesîh’in ta kendisidir” demiş olan (Hristiyan fırkalarına mensup) kimseler gerçekten kâfir olmuştur. Hâlbuki Mesîh: “Ey İsrâîloğulları! (Bana değil) benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allâh’a ibâdet edin. Gerçekten şu önemlidir ki; kim Allâh’a ortak koşarsa muhakkak ki Allâh (tevhîd ehline âit olan) cenneti ona haram kılmıştır. Onun sığınağı ise ancak (müşrikler için hazırlanmış olan) o (cehennem) ateş(i)dir. (Allâh’ın hakkı olan ibâdeti O’nun yarattıklarına tahsis ederek en büyük zulmü işlemiş olan) o zâlimler için yardımcılardan hiçbiri de yoktur” demişti.
لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ ثَالِثُ ثَلٰثَةٍۢ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّٓا اِلٰهٌ وَاحِدٌۜ وَاِنْ لَمْ يَنْتَهُوا عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿٧٣
73﴿ Andolsun ki: “Gerçekten Allâh üçün üçüncüsüdür (üç ilâhtan biridir)” demiş olan (Hristiyan fırkalarına bağlı) kimseler (de) kâfir olmuştur. Hâlbuki bir tek İlâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Ama söylemekte oldukları o şeyden vazgeçmezlerse, kasem olsun ki; kâfir olmuş bu kişilere çok acı verici pek büyük bir azap mutlaka dokunacaktır. Muhammed ibnü Kâ‘b (Radıyallâhu Anh) şöyle rivâyet etmiştir: Allâh-u Te‘âlâ Meryem oğlu Îsâ (Aleyhisselâm)ı göklere kaldırınca, Benîisrâîl’in âlimlerinden yüz kişi toplanarak aralarında: “Siz kalabalık bir ümmetsiniz, bu durumda görüş ayrılığına düşmenizden korkulur. Öyleyse içinizden on kişi eksiltin” dediler. Fakat sayılarının yine çok olduğunu ve bu durumda bir görüş üzere birleşemeyeceklerini anlayınca, içlerinden onar onar azalttılar ve netîcede on kişi kaldı. En sonunda: “Şu anda bile çoksunuz, altı kişiyi çıkarın” diyerek dört kişi kaldılar ve Îsâ (Aleyhisselâm) hakkında aralarında tartışmaya başladılar. İçlerinden biri: “Gaybı Allâh’tan başkasının bilemeyeceğini biliyorsunuz. O, gaybları bildiğine göre, demek ki Allâh idi, istediği kadar yerde kaldı, sonra dileyince göğe yükseldi” dedi. İkinci şahıs: “Biz Îsâ’yı da, annesini de tanıyoruz, o hâlde o, olsa olsa Allâh’ın oğludur” dedi. Bir diğeri ise: “Ben sizin dediğiniz gibi demiyorum. Çünkü Îsâ bize kendisinin Allâh’ın kulu, rûhu ve Meryem’e bıraktığı kelimesi olduğunu söylerdi. Biz de onun kendisi hakkında dediği gibi inanırız. Ben sizin onun hakkında büyük bir iftirâ söylemiş olmanızdan endişe duymaktayım” dedi. Dördüncü kişi de ona tâbi oldu. Sonra bu kişiler insanların karşısına çıkınca, insanlar onlara Îsâ (Aleyhisselâm) hakkındaki görüşlerini sordular, hepsi de cevaplarını verdiler ve böylece her üç görüşe de tâbi olan fırkalar türedi. İşte bu ve bir önceki âyet-i kerîmede Allâh-u Te‘âlâ iki fırkanın kâfir edici sözlerini ve inançlarını beyân ederken, daha önce geçen 66. âyet-i kerîmede ise, doğru inanca sâhip olan fırkaya işâret buyurdu. (es-Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 3/122) Hristiyanların teslîs akîdesinin tahlil ve reddiyesi için bakınız: en-Nisâ Sûresi:171
اَفَلَا يَتُوبُونَ اِلَى اللّٰهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٧٤
74﴿ Hâlâ (bu bâtıl inançlarından uzaklaşarak) Allâh’a tevbe etmeyecekler mi ve O’ndan bağışlanma istemeyecekler mi?! Hâlbuki Allâh (tevbe etmeleri durumunda onları çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur, (îmân eden kullarına ziyâdesiyle acıyıp, fazl-u kereminden bağışlarda bulunacak bir) Rahîm’dir.
مَا الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ وَاُمُّهُ صِدّ۪يقَةٌۜ كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ ﴿٧٥
75﴿ Meryem oğlu Mesîh (Allâh’ın oğlu değildir) ancak bir rasûldür ki, ondan önce de nice rasüller muhakkak (gelip) geçmiştir. Annesi de (Allâh’ın eşi değildir, ancak çok doğru kul olan) bir sıddîkadır.İkisi de (birer kul ve beşer oldukları için) yemek ye(meye kendilerini mecbur hissede)rlerdi. (Habîbim!) Bak ki; Biz (inançlarının yanlışlığını gösteren delilleri ve) âyetleri onlara nasıl iyice açıklıyoruz. Sonra yine bak ki; onlar hâlâ (hakkı bulmaktan) nasıl döndürülebiliyorlar?!
قُلْ اَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًاۜ وَاللّٰهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿٧٦
76﴿ (Habîbim!) De ki: “Siz (Îsâ ve annesi gibi) kendiniz için herhangi bir zarar(ı savuşturmay)a mâlik olamayan, herhangi bir fayda (sağlama)ya da (gücü yeterli) olamayan Allâh’tan başka (âciz) şeylere mi tapıyorsunuz?! Hâlbuki ancak Allâh (bütün sözleri hakkıyla duyan bir) Semî‘dir, (tüm inançları tam mânâsıyla bilerek, iyiye iyi, kötüye kötü karşılık verecek bir) Alîm’dir.”