v02.01.25 Geliştirme Notları
Mâide Sûresi
122
Cuz 7
90﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Şarap (gibi sarhoş edici tüm içkiler), kumar, (tapınılmak için) dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın amelinden olan (ve sâdece onun hoş gösterip sebebiyet verdiği) birer pisliktir. Öyleyse bu (derece pislik oldukları anlatıla)n(lar)dan uzak durun, tâ ki siz (Allâh’ın gazap ve azabından kurtulup) felâha erişebilesiniz.
91﴿ Şeytan, şarap (gibi içkiler) ve kumar sebebiyle ancak aranıza düşmanlık ve öfke yerleştirmek, bir de sizi Allâh’ın zikrinden ve o (farz) namazlardan alıkoymak ister. Artık siz (bunlardan) vazgeçen kimselersiniz değil mi?! Ömer ibnü Şurahbîl (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: “Ömer ibnü’l-Hattâb (Radıyallâhu Anh): ‘Ey Allâh! Şarap hakkında bize yeterli bir açıklama yap’ deyince Bakara Sûresi’ndeki: ‘Sana şarap ve kumardan sorarlar’ âyet-i celîlesi indi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh) çağrılarak bu âyet-i kerîme kendisine okunduysa da o yine aynı duâyı tekrarladı. O zaman Nisâ Sûresi’ndeki: ‘Ey îmân edenler! Sarhoşken namaza yaklaşmayın’ âyet-i kerîmesi nâzil oldu ki, ondan sonra Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in müezzini kāmet getirirken: ‘Sarhoş olan namaza yaklaşmasın’ diye nidâ ederdi. Tekrar Hazret-i Ömer çağrılarak bu âyet-i kerîme kendisine okununca o bununla da yetinmeyerek aynı duâyı yaptı. Bu sefer Mâide Sûresi’nin bu âyetleri nazil olunca o: ‘Vazgeçtik, vazgeçtik’ diyerek memnûniyetini dile getirdi.” (et-Tirmizî, et-Tefsîr:6, rakam:3049, 5/253) Âyet-i kerîmelerin iniş sebebi hakkındaki diğer rivâyetler; şarabın satılmasının ve üzüm satmanın hükmü; içki içenin İslâm’daki cezâsı; uyuşturucu madde kullanımının hükmü; kumarın, özellikle tavla ve satranç oynamanın zemmiyle ilgili hadîs-i şerîf ve rivâyetler; ayrıca içkiden sakınmanın lüzûmunu bildiren hadîs-i şerîf ve rivâyetler için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 8/8-55
92﴿ (Emir ve yasaklarına riâyet husûsunda) Allâh’a da itâat edin, o Rasûl’e de itâat edin ve (onlara muhâlefetten) sakının. Eğer (onların hükümlerinden) yüz çevirirseniz, bilin ki (ne Allâh’a ne de Rasûlüne hiçbir zarar veremezsiniz. Çünkü) Bizim Rasûlümüz üzerine (düşen), ancak apaçık bir duyurudur. (O da bu vazîfesini hakkıyla yapmıştır. Dolayısıyla onun tebliğine uymayanlar ancak kendilerine zarar vermiştirler.)
93﴿ Îmân etmiş olanlar ve sâlih ameller işlemiş kimseler üzerine (yasaklanmadan önce) ye(yip iç)-miş oldukları şeyler husûsunda hiçbir günah yoktur, (ancak diğer haramlardan iyice sakınarak) takvâ sâhibi olmuşlarsa, îmân(da sebât) etmişlerse ve (namaz, oruç, hac ve zekât gibi) sâlih (iyi) ameller işlemişlerse, (içki ve kumar haram edildikten) sonra (onlardan da tamâmen sakınarak) yine takvâya riâyet etmişlerse ve (onların harâmiyetine) îmân etmişlerse, daha sonra da takvâ üzere (sâbit) olmuşlar ve güzel amel yapmışlarsa (bu böyledir, zîrâ bu şekilde takvâya riâyet edenler, evvelce kendilerine mübah olan şeylere ne kadar alışık olsalar da, yasaklandığı anda ondan da sakınacakları için, hiçbir yediklerinden ve içtiklerinden sorumlu olmazlar). Zâten Allâh (her işte iyiyi ve güzeli arayan, bir de îmân, sâlih amel, takvâ ve ihsân gibi vasıflarla Kendisine mânen yaklaşmaya çalışan) o muhsin kimseleri sever (onların bu amellerine rızâ gösterir, bu nedenle de onlara azap etmez). (Parantez içi manalar için bkz: ‘Ömer en-Nesefî, et-Teysîr, 5/485)
94﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Andolsun ki; Allâh ellerinizin ve mızraklarınızın kendisine ulaşacağı av (sınıfın)dan bir şeyle (ve siz ihramlıyken onu yakalayacak mısınız, yakalamayacak mısınız diye) elbette sizi imtihan (edenin muâmelesine tâbi) edecektir ki, böylece Allâh (kimsenin görmediği yerde) gıyâben Kendisinden korkmakta olan kimseyi (korkmayanlardan ayırt edip) görecektir. (Ey muhâtap!) İşte sana! Artık bundan sonra her kim (ihramlıyken avlanarak) haddi aşarsa, işte onun için çok acı verici pek büyük bir azap vardır. Vâhidî ve Fîrûzâbâdî (Rahimehümellâh)ın beyanları vechile; İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan nakledildiğine göre; bu âyet-i kerîmede geçen “İlim” fiili; “Ru’yet (görme)” mânâsına gelmektedir. (el-Vâhidî, el-Vecîz, sh:335; el-Feyrûzâbâdî, Tenvîru’l-mikbâs min Tefsîri İbni ‘Abbâs, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 2/346)
95﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Siz ihramlı kişilerken av öldürmeyin. Ama içinizden her kim onu kasten öldürürse, işte sana (o kişinin); ya Kâ‘be’ye ulaşacak bir kurbanlık olmak üzere, (ihramlıyken) öldürmüş olduğu hayvanın misli bir cezâ (ödemesi lâzım)dır ki; sizden adâlet sâhibi iki kişi ona karar verecektir. Yâhut yoksulların (bir günlük) yiyeceği olan (fitre miktarı) bir keffâret(i fakirlere vermesi gerekmekte)dir ya da (ey ihramlı kişi!) işte sana (istersen) bu (fakirlere vermekle yükümlü olduğu)nun dengi bir oruçtur (ki, bu durumda her ölçeğe mukābil bir gün oruç tutacaktır), tâ ki o kişi (yapmış olduğu bu haram) işinin vebâlini tatsın! Allâh (bu gibi yasaklanmış avlanmalarınızla alâkalı) geçmiş olan şey(lere cezâ vermek)den vazgeçmiştir. Ama her kim (bu harâmiyetin tespitinden sonra böyle bir günaha tekrar) dönerse, artık Allâh ondan intikam alacaktır. Zâten Allâh (her konuda istediği hükmü verme gücüne sâhip bir) Azîz’dir, (İslâm’ın hudûdunu aşıp, isyânında ısrâr edenlere karşı da) intikam sâhibidir.
سُورَةُ الْمَائِدَةِ
الجزء ٧
١٢٢
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْاَنْصَابُ وَالْاَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿٩٠
اِنَّمَا يُر۪يدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَعَنِ الصَّلٰوةِۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُنْتَهُونَ ﴿٩١
وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاحْذَرُواۚ فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّمَا عَلٰى رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ ﴿٩٢
لَيْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جُنَاحٌ ف۪يمَا طَعِمُٓوا اِذَا مَا اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَاَحْسَنُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟ ﴿٩٣
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَيَبْلُوَنَّكُمُ اللّٰهُ بِشَيْءٍ مِنَ الصَّيْدِ تَنَالُهُٓ اَيْد۪يكُمْ وَرِمَاحُكُمْ لِيَعْلَمَ اللّٰهُ مَنْ يَخَافُهُ بِالْغَيْبِۚ فَمَنِ اعْتَدٰى بَعْدَ ذٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿٩٤
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقْتُلُوا الصَّيْدَ وَاَنْتُمْ حُرُمٌۜ وَمَنْ قَتَلَهُ مِنْكُمْ مُتَعَمِّدًا فَجَزَٓاءٌ مِثْلُ مَا قَتَلَ مِنَ النَّعَمِ يَحْكُمُ بِه۪ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ هَدْيًا بَالِغَ الْكَعْبَةِ اَوْ كَفَّارَةٌ طَعَامُ مَسَاك۪ينَ اَوْ عَدْلُ ذٰلِكَ صِيَامًا لِيَذُوقَ وَبَالَ اَمْرِه۪ۜ عَفَا اللّٰهُ عَمَّا سَلَفَۜ وَمَنْ عَادَ فَيَنْتَقِمُ اللّٰهُ مِنْهُۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ ذُو انْتِقَامٍ ﴿٩٥
Mâide Sûresi
122
Cuz 7
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْاَنْصَابُ وَالْاَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿٩٠
90﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Şarap (gibi sarhoş edici tüm içkiler), kumar, (tapınılmak için) dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın amelinden olan (ve sâdece onun hoş gösterip sebebiyet verdiği) birer pisliktir. Öyleyse bu (derece pislik oldukları anlatıla)n(lar)dan uzak durun, tâ ki siz (Allâh’ın gazap ve azabından kurtulup) felâha erişebilesiniz.
اِنَّمَا يُر۪يدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَعَنِ الصَّلٰوةِۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُنْتَهُونَ ﴿٩١
91﴿ Şeytan, şarap (gibi içkiler) ve kumar sebebiyle ancak aranıza düşmanlık ve öfke yerleştirmek, bir de sizi Allâh’ın zikrinden ve o (farz) namazlardan alıkoymak ister. Artık siz (bunlardan) vazgeçen kimselersiniz değil mi?! Ömer ibnü Şurahbîl (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: “Ömer ibnü’l-Hattâb (Radıyallâhu Anh): ‘Ey Allâh! Şarap hakkında bize yeterli bir açıklama yap’ deyince Bakara Sûresi’ndeki: ‘Sana şarap ve kumardan sorarlar’ âyet-i celîlesi indi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh) çağrılarak bu âyet-i kerîme kendisine okunduysa da o yine aynı duâyı tekrarladı. O zaman Nisâ Sûresi’ndeki: ‘Ey îmân edenler! Sarhoşken namaza yaklaşmayın’ âyet-i kerîmesi nâzil oldu ki, ondan sonra Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in müezzini kāmet getirirken: ‘Sarhoş olan namaza yaklaşmasın’ diye nidâ ederdi. Tekrar Hazret-i Ömer çağrılarak bu âyet-i kerîme kendisine okununca o bununla da yetinmeyerek aynı duâyı yaptı. Bu sefer Mâide Sûresi’nin bu âyetleri nazil olunca o: ‘Vazgeçtik, vazgeçtik’ diyerek memnûniyetini dile getirdi.” (et-Tirmizî, et-Tefsîr:6, rakam:3049, 5/253) Âyet-i kerîmelerin iniş sebebi hakkındaki diğer rivâyetler; şarabın satılmasının ve üzüm satmanın hükmü; içki içenin İslâm’daki cezâsı; uyuşturucu madde kullanımının hükmü; kumarın, özellikle tavla ve satranç oynamanın zemmiyle ilgili hadîs-i şerîf ve rivâyetler; ayrıca içkiden sakınmanın lüzûmunu bildiren hadîs-i şerîf ve rivâyetler için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 8/8-55
وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاحْذَرُواۚ فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّمَا عَلٰى رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ ﴿٩٢
92﴿ (Emir ve yasaklarına riâyet husûsunda) Allâh’a da itâat edin, o Rasûl’e de itâat edin ve (onlara muhâlefetten) sakının. Eğer (onların hükümlerinden) yüz çevirirseniz, bilin ki (ne Allâh’a ne de Rasûlüne hiçbir zarar veremezsiniz. Çünkü) Bizim Rasûlümüz üzerine (düşen), ancak apaçık bir duyurudur. (O da bu vazîfesini hakkıyla yapmıştır. Dolayısıyla onun tebliğine uymayanlar ancak kendilerine zarar vermiştirler.)
لَيْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جُنَاحٌ ف۪يمَا طَعِمُٓوا اِذَا مَا اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَاَحْسَنُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟ ﴿٩٣
93﴿ Îmân etmiş olanlar ve sâlih ameller işlemiş kimseler üzerine (yasaklanmadan önce) ye(yip iç)-miş oldukları şeyler husûsunda hiçbir günah yoktur, (ancak diğer haramlardan iyice sakınarak) takvâ sâhibi olmuşlarsa, îmân(da sebât) etmişlerse ve (namaz, oruç, hac ve zekât gibi) sâlih (iyi) ameller işlemişlerse, (içki ve kumar haram edildikten) sonra (onlardan da tamâmen sakınarak) yine takvâya riâyet etmişlerse ve (onların harâmiyetine) îmân etmişlerse, daha sonra da takvâ üzere (sâbit) olmuşlar ve güzel amel yapmışlarsa (bu böyledir, zîrâ bu şekilde takvâya riâyet edenler, evvelce kendilerine mübah olan şeylere ne kadar alışık olsalar da, yasaklandığı anda ondan da sakınacakları için, hiçbir yediklerinden ve içtiklerinden sorumlu olmazlar). Zâten Allâh (her işte iyiyi ve güzeli arayan, bir de îmân, sâlih amel, takvâ ve ihsân gibi vasıflarla Kendisine mânen yaklaşmaya çalışan) o muhsin kimseleri sever (onların bu amellerine rızâ gösterir, bu nedenle de onlara azap etmez). (Parantez içi manalar için bkz: ‘Ömer en-Nesefî, et-Teysîr, 5/485)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَيَبْلُوَنَّكُمُ اللّٰهُ بِشَيْءٍ مِنَ الصَّيْدِ تَنَالُهُٓ اَيْد۪يكُمْ وَرِمَاحُكُمْ لِيَعْلَمَ اللّٰهُ مَنْ يَخَافُهُ بِالْغَيْبِۚ فَمَنِ اعْتَدٰى بَعْدَ ذٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿٩٤
94﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Andolsun ki; Allâh ellerinizin ve mızraklarınızın kendisine ulaşacağı av (sınıfın)dan bir şeyle (ve siz ihramlıyken onu yakalayacak mısınız, yakalamayacak mısınız diye) elbette sizi imtihan (edenin muâmelesine tâbi) edecektir ki, böylece Allâh (kimsenin görmediği yerde) gıyâben Kendisinden korkmakta olan kimseyi (korkmayanlardan ayırt edip) görecektir. (Ey muhâtap!) İşte sana! Artık bundan sonra her kim (ihramlıyken avlanarak) haddi aşarsa, işte onun için çok acı verici pek büyük bir azap vardır. Vâhidî ve Fîrûzâbâdî (Rahimehümellâh)ın beyanları vechile; İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan nakledildiğine göre; bu âyet-i kerîmede geçen “İlim” fiili; “Ru’yet (görme)” mânâsına gelmektedir. (el-Vâhidî, el-Vecîz, sh:335; el-Feyrûzâbâdî, Tenvîru’l-mikbâs min Tefsîri İbni ‘Abbâs, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 2/346)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقْتُلُوا الصَّيْدَ وَاَنْتُمْ حُرُمٌۜ وَمَنْ قَتَلَهُ مِنْكُمْ مُتَعَمِّدًا فَجَزَٓاءٌ مِثْلُ مَا قَتَلَ مِنَ النَّعَمِ يَحْكُمُ بِه۪ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ هَدْيًا بَالِغَ الْكَعْبَةِ اَوْ كَفَّارَةٌ طَعَامُ مَسَاك۪ينَ اَوْ عَدْلُ ذٰلِكَ صِيَامًا لِيَذُوقَ وَبَالَ اَمْرِه۪ۜ عَفَا اللّٰهُ عَمَّا سَلَفَۜ وَمَنْ عَادَ فَيَنْتَقِمُ اللّٰهُ مِنْهُۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ ذُو انْتِقَامٍ ﴿٩٥
95﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Siz ihramlı kişilerken av öldürmeyin. Ama içinizden her kim onu kasten öldürürse, işte sana (o kişinin); ya Kâ‘be’ye ulaşacak bir kurbanlık olmak üzere, (ihramlıyken) öldürmüş olduğu hayvanın misli bir cezâ (ödemesi lâzım)dır ki; sizden adâlet sâhibi iki kişi ona karar verecektir. Yâhut yoksulların (bir günlük) yiyeceği olan (fitre miktarı) bir keffâret(i fakirlere vermesi gerekmekte)dir ya da (ey ihramlı kişi!) işte sana (istersen) bu (fakirlere vermekle yükümlü olduğu)nun dengi bir oruçtur (ki, bu durumda her ölçeğe mukābil bir gün oruç tutacaktır), tâ ki o kişi (yapmış olduğu bu haram) işinin vebâlini tatsın! Allâh (bu gibi yasaklanmış avlanmalarınızla alâkalı) geçmiş olan şey(lere cezâ vermek)den vazgeçmiştir. Ama her kim (bu harâmiyetin tespitinden sonra böyle bir günaha tekrar) dönerse, artık Allâh ondan intikam alacaktır. Zâten Allâh (her konuda istediği hükmü verme gücüne sâhip bir) Azîz’dir, (İslâm’ın hudûdunu aşıp, isyânında ısrâr edenlere karşı da) intikam sâhibidir.