HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْمَائِدَةِ  ١٢٣ 
الجزء ٧

اُحِلَّ لَكُمْ صَيْدُ الْبَحْرِ وَطَعَامُهُ مَتَاعًا لَكُمْ وَلِلسَّيَّارَةِۚ وَحُرِّمَ عَلَيْكُمْ صَيْدُ الْبَرِّ مَا دُمْتُمْ حُرُمًاۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿ ٩٦ ﴾ جَعَلَ اللّٰهُ الْكَعْبَةَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ قِيَامًا لِلنَّاسِ وَالشَّهْرَ الْحَرَامَ وَالْهَدْيَ وَالْقَلَٓائِدَۜ ذٰلِكَ لِتَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَاَنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿ ٩٧ ﴾ اِعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ وَاَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌۜ ﴿ ٩٨ ﴾ مَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ ﴿ ٩٩ ﴾ قُلْ لَا يَسْتَوِي الْخَب۪يثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ اَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَب۪يثِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ۟ ﴿ ١٠٠ ﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَسْـَٔلُوا عَنْ اَشْيَٓاءَ اِنْ تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْۚ وَاِنْ تَسْـَٔلُوا عَنْهَا ح۪ينَ يُنَزَّلُ الْقُرْاٰنُ تُبْدَ لَكُمْۜ عَفَا اللّٰهُ عَنْهَاۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ حَل۪يمٌ ﴿ ١٠١ ﴾ قَدْ سَاَلَهَا قَوْمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ ثُمَّ اَصْبَحُوا بِهَا كَافِر۪ينَ ﴿ ١٠٢ ﴾ مَا جَعَلَ اللّٰهُ مِنْ بَح۪يرَةٍ وَلَا سَٓائِبَةٍ وَلَا وَص۪يلَةٍ وَلَا حَامٍۙ وَلٰكِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ وَاَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ ﴿ ١٠٣ ﴾

سُورَةُالْمَائِدَةِ  ١٢٣ 
الجزء ٧
Mâide Sûresi  123 
Cüz  7

96  Size ve yolculara bir fayda olsun için, (yenen ve yenmeyen cinsten tüm) deniz av(lar)ı(ndan fayda lanmak) ve onun yiyeceği(ni yemek) size helâl kılın mıştır. Kara avı ise ihramlı kimseler olmakta dâim olduğunuz sürece size yasaklanmıştır. (Ha remde ve ihramda avlanma konusunda) O Allâh’tan hak kıyla sakının ki ancak Kendisin(in hu zûr-u manevîsin)e haşrolunacaksınız!

97  Allâh Kâ’be’yi; o (saygıdeğer) Beyt-i Harâm’ı, o (haccın kendisinde eda edildiği) haram ayı, (hac kurbanı olarak Mekke’ye hediye edilen) kurbanları ve (özellikle) gerdanlıklı olanları insanlar(a maddi manevi yararlar sağlamak) için birer kalkınma (vesi lesi) yapmıştır. İşte bu, siz bilesiniz diyedir ki; şüphesiz Allâh göklerde olanları da yerde bulunanları da bil mektedir ve muhakkak ki Allâh her şeyi (hakkıyla bilen bir) Alîm (olduğu için yasakların vukuundan evvel caydırıcı tedbirler düzenlemekte) dir!

98  Bilin ki; gerçekten Allâh, (harem ve ihram gibi sınırlarını çiğneyen ve bunda ısrarcı olup tevbe etme yenlere karşı) azâbı çok şiddetli olan bir Zât’tır, yine muhakkak ki Allâh (hac ibadetinin yapılmasına vesile olan meşâ’ir-i izâma tazim edenlerin günahlarını çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur; (yap tıkları yanlışlardan vaz geçenlere ziyade acıyan bir) Rahîm’dir.

99  O Rasûl üzerine düşen, ancak (İslâm’ın hüküm lerini açıklayıp) tebliğ (etmek)dir! Allâh açıklamakta olduğunuz şeyleri de, gizle mekte bulunduğunuz şeyleri de bilmektedir!

100  (Habîbim!) De ki: “(Ey ibret nazarıyla olaylara bakan kişi! Kötü ameller, basit insanlar ve haram ka zançlar gibi) pis (şeyler)in çokluğu seni hayran bırak mış olsa da, pis ve temiz (hiçbir zaman) eşit olmaz. Artık ey (nefsânî düşüncelerden arınmış) hâlis akılların sahipleri! (Pisi temize tercih hususunda) Allâh’tan hakkıyla sakının, tâ ki siz (büyük sevaplar ve sonsuz nimetler kazanarak) felâha erişebilesiniz!”

101  Ey iman etmiş olan kimseler! Birtakım şey ler(in mahiyetin)den sormayın ki; onlar size açıkla nacak olurlarsa sizi üzerler! Yine de siz (vahiy devam ettiği sıra) Kur’ân peyderpey indirilirken onlardan soracak olursanız, onlar size açıklanır. (Ama üzeri nize vazife olmayan şeyleri karıştırırsanız, katlanılması zor olan ağır emirlerle muhatap olur, onları da yapa mayınca kendinizi Allâh’ın gazabına hedef etmiş olur sunuz!) Allâh (geçmişte) onlar (hakkındaki sorularınız)ı affetmiştir. (O halde mükellef tutulmadığınız konularda soru sormayın.) Allâh (tevbe edenleri çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur; (uyarmaksızın azap etmek te acele davranmayan bir) Halîm’dir.
Enes (Radıyallâhu anh)dan rivayet edildiği üzere; bir gün Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`e ısrarla çok soru sorulunca öfkelenerek minbere çıkıp: "Bu gün bana hangi şeyden sorarsanız muhakkak onu size açıklarım" buyurdu. O sıra ben sağa sola bakmaya başladım, birde gördüm ki herkes başını elbisesinin içine sokmuş ağlamaktalar. O sırada, insanlarla kavga ettiği zaman babasından başkasının adıyla çağırılmakta olan bir adam Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`e babasının kim olduğunu sorunca: "Huzâfe`dir!" buyurdu. Bunun üzerine Ömer (Radıyallâhu anh): "Rab olarak Allâh`tan, din olarak İslâm`dan, Rasûl olarak da Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`den razı olduk. Fitnelerden Allâh`a sığınırız!" demeye başladı. Ozaman Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): "Hayır ve şer hakkında bu gün gibisini asla görmedim! Şüphesiz ki cennet ve cehennem bana gösterildi de ben onları şu mihrap duvarının arkasında gördüm!" buyurdu. İşte bunun üzerine miminleri fuzûli yere soru sormaktan nehyeden bu âyet-i kerîme nâzil oldu.

102  Gerçekten sizden önce de (İsrâîloğullarına mensup) bir toplum bunlar (gibi uygunsuz sorular)ı sormuştu da, sonra onlar sebebiyle kâfirler olmuştular.

103  Allâh ne bahîre, ne sâibe, ne vasîle, ne de hâm diye bir şey meşrû kılmamıştır. Lâkin o kâfir olmuş kimseler (kendi kafalarından bu gibi hükümler uydurup, bunu da Allâh’a mal ederek) Allâh’a karşı yalan uydurmaktadırlar. Zaten onların birçoğu(nu teşkil eden sıradan insanlar, helâl-haram diye bir şey) anlamaz (ancak bu hususta, körü körüne liderlerine uyar)lar.
Cahiliyet devrinde Araplar, beş kere doğurup son yavrusu erkek olan deveye “Bahîre” adını verirler ve kendisinden istifadeyi haram kılarlardı, putlar adına âzâd edilip salıverilen deveye “Sâibe” derler, beş batında ikiz dişi doğurup on dişi yavrulayan koyun veya deveye “Vasîle” derler ve onu sadece kadınlara yasak ederlerdi. On sene tohumluk için kullanılıp yasaklanan develere de “Hâm” adını verirler de: “Bunlar sırtını korudu!” diyerek binilme ve sağılma suretiyle bu hayvanlardan istifadeyi yasaklarlardı. Artık o hayvanlar hiçbir sudan ve meradan kovulmazlardı. İşte bu âyet-i kerîmede Allâh-u Te`âlâ, câhiliyet ehlinin bu uydurmalarının Kendisi nezdinde meşrû bir şey olmadığını beyan ederek, insanların vahye dayanmaksızın kendi kafalarından meşrû ettikleri şeylerin Allah katında hiçbir meşrûiyeti bulunmadığını, aksine bir akılsızlık eseri olduğunu ortaya koymuştur.

Mâide Sûresi  123 
Cüz  7
cihanyamaneren