v02.01.25 Geliştirme Notları
Mâide Sûresi
124
Cuz 7
104﴿ Bir de onlara: “(Helâl ve haramları anlayabilmeniz için) Allâh’ın indirmiş olduğu şey(in hükmün)e ve o Rasûl(ün sünnetin)e gelin” denilince (akıllarının kıtlığından ve körü körüne taklitten başka dayanakları olmayan bu kişiler): “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize (yol olarak) yeter” derler. Peki ya babaları (hak ve hidâyet adına) hiçbir şey bilmeyenler ve (hiçbir hakîkate) hidâyet bulamayanlar olmuşlarsa da mı (atalarının yolu onlara yeterli olacak)?!
105﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Siz kendinizi (haramlara bulaşmaktan) koruyun! Siz (iyiliği emredip kötülükten nehyederek) hidâyette olursanız, (doğru yoldan) sapmış olan kimse(nin düşeceği azap) size zarar vermez. Hep birlikte dönüşünüz ancak Allâh(ın âhiretteki hesap yurdun)a (olacak)dır. Sonra O (Allâh-u Te‘âlâ), yapmakta bulunmuş olduklarınız(ın ne karşılık kazandırdığın)ı size tamâmen haber verecektir. Ekserî ulemânın tercih ettiği görüşe göre; âyet-i celîleden, iyiliği emretmenin terk edilebileceği gibi bir mânâ çıkartılamaz. Ancak kastedilen mânâ; itâat eden kimsenin isyankârların günahından mesûl tutulmayacağıdır. İyiliği emredip kötülükten nehyetme vazîfesinin farz oluşu birçok âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfle sâbitken, buradan kimsenin nemelâzımcılığa delil çıkarması mümkün değildir. Zîrâ burada, sapıtanların müminlere zarar veremeyeceği konu edilirken, inananların hidâyette olmaları şartı getirilmiştir. Hidâyette olmak ise ancak kişinin hem kendisi hem de başkaları hakkında iyiliği emredip kötülükten nehyetmesi durumunda gerçekleşir. Tabî ki bu durumda üzerine düşen görevi yerine getiren kimseye, sapıtanların yaptığı yanlışlar zarar vermeyecektir. Fakat nemelâzımcılık yapıldığında, yaşla kurunun birlikte yanacağına dâir birçok âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf mevcuttur. Âyet-i kerîmenin iniş sebebiyle ilgili görüşler; iyiliği emredip kötülükten nehyetme vazîfesinin ehemmiyetini ifâde eden hadîs-i şerîf ve rivâyetler, bu konuda bâzı hükümler ve hikmetler, ayrıca bu vazîfenin hangi durumlarda terk edilebileceğiyle alâkalı hadîs-i şerîf ve rivâyetler için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 8/197-223
106﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Vasiyet zamânı sizden birine (memleketindeyken) ölüm (sebeplerinden biri) gelip çattığı zaman aranızdaki şâhitlik (vazifesini yerine getirecek olanlar) ya siz(in akrabânız olan kişiler)den adâlet sâhibi iki kimse yâhut siz yer(yüzün)de yolculuk ettiğiniz zaman size ölüm musîbeti vurmuşsa, sizden olmayan diğer iki kişidir. Eğer (bu iki kişinin güvenilirliğinden) şüphe etmekteyseniz, ikisini de (insanların toplanma vakti olan) o (ikindi) namaz(ın)dan sonra alıkoyarsınız da, o ikisi: “(Hakkında şâhitlik yaptığımız kişi soy bakımından) yakınlık sâhibi de olsa, O (Allâh-u Te‘âlâ adı)na (yapacağımız yemîne) karşı (dünyevî az) bir pahayı satın almayacağız ve Allâh’ın (önemle korunmasını emrettiği) şâhitliğini gizlemeyeceğiz, o (şâhitliği gizleyip hâinlik yaptığımız) takdirde gerçekten de biz, elbette (bile bile) günah işleyen kimselerdeniz” diye Allâh’a yemîn ederler.
107﴿ Sonra bu ikisinin gerçekten (yalan söyleyerek) bir günah kazanmış olduklarına vâkıf olunursa, (vârislere doğru beyanda bulunacakları için ölecek kişi tarafından vasîliğe seçilme husûsunda1) onlara karşı haklı durumda bulunan kimselerden (ve ölüye) en yakın (olan mîrasçılar arasından haksızlığa uğratılan kişiler içerisinden) diğer iki kişi (yalan yere şâhitlik yapan) o ikisinin yerine geçerler de (aynı onlar gibi ikindi namazından sonra durdurularak): “Elbette o ikisinin (yalancı) şâhitliğindense bizim (doğru ve yeminli) şâhitliğimiz daha ziyâde (kabûlü) hak edicidir ve biz (bu yemînimizde kimsenin hakkına tecâvüz ederek) haddi aşmadık. O(nlar gibi yalan yere yemîne teşebbüs ettiğimiz) zaman şüphesiz ki biz elbette (bâtılı hak yerine geçiren) zâlimlerdeniz” diye Allâh’a yemîn ederler. (1- Âlûsî, ilgili âyet-i kerîme)
108﴿ (Ey muhâtap!) İşte sana! Bu (şâhitleri yemîn ettirmekle ilgili usûle riâyet), onların (hâinlik yaparak) şâhitliği (değiştirmeyip aksine) hak ettiği vechile (dosdoğru bir şekilde onu) yerine getirmelerine, ya da (yalan yere yaptıkları) yeminlerinden sonra yeminlerin (vârislere) çevrilmesinden korkmalarına daha yakındır /kendi yeminlerinden sonra (diğer şâhitler tarafından yapılacak) başka yeminlerin tekrarlan(ması sebebiyle yalancılıklarının meydana çık)masından kork(arak şâhitliği doğru yap)malarına daha yakındır/. Ayrıca siz (yalan yere yemîn ve yalancı şâhitlik gibi konularda) Allâh’tan hakkıyla sakının ve (yapılan vasiyetleri kabûl kulağıyla iyice) dinleyin. (Eğer böyle yapmazsanız, Allâh’a itâat dâiresinden çıkmış fâsık bir toplum olursunuz.) Allâh da o fâsıklar toplumunu (cennet yoluna) hidâyet etmez.
سُورَةُ الْمَائِدَةِ
الجزء ٧
١٢٤
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ ﴿١٠٤
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْۜ اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿١٠٥
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ ح۪ينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ اَوْ اٰخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ اِنْ اَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَاَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةُ الْمَوْتِۜ تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلٰوةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ اِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَر۪ي بِه۪ ثَمَنًا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۙ وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللّٰهِ اِنَّٓا اِذًا لَمِنَ الْاٰثِم۪ينَ ﴿١٠٦
فَاِنْ عُثِرَ عَلٰٓى اَنَّهُمَا اسْتَحَقَّٓا اِثْمًا فَاٰخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذ۪ينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْاَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ لَشَهَادَتُنَٓا اَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَاۘ اِنَّٓا اِذًا لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ ﴿١٠٧
ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلٰى وَجْهِهَٓا اَوْ يَخَافُٓوا اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاسْمَعُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟ ﴿١٠٨
Mâide Sûresi
124
Cuz 7
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ ﴿١٠٤
104﴿ Bir de onlara: “(Helâl ve haramları anlayabilmeniz için) Allâh’ın indirmiş olduğu şey(in hükmün)e ve o Rasûl(ün sünnetin)e gelin” denilince (akıllarının kıtlığından ve körü körüne taklitten başka dayanakları olmayan bu kişiler): “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize (yol olarak) yeter” derler. Peki ya babaları (hak ve hidâyet adına) hiçbir şey bilmeyenler ve (hiçbir hakîkate) hidâyet bulamayanlar olmuşlarsa da mı (atalarının yolu onlara yeterli olacak)?!
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْۜ اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿١٠٥
105﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Siz kendinizi (haramlara bulaşmaktan) koruyun! Siz (iyiliği emredip kötülükten nehyederek) hidâyette olursanız, (doğru yoldan) sapmış olan kimse(nin düşeceği azap) size zarar vermez. Hep birlikte dönüşünüz ancak Allâh(ın âhiretteki hesap yurdun)a (olacak)dır. Sonra O (Allâh-u Te‘âlâ), yapmakta bulunmuş olduklarınız(ın ne karşılık kazandırdığın)ı size tamâmen haber verecektir. Ekserî ulemânın tercih ettiği görüşe göre; âyet-i celîleden, iyiliği emretmenin terk edilebileceği gibi bir mânâ çıkartılamaz. Ancak kastedilen mânâ; itâat eden kimsenin isyankârların günahından mesûl tutulmayacağıdır. İyiliği emredip kötülükten nehyetme vazîfesinin farz oluşu birçok âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfle sâbitken, buradan kimsenin nemelâzımcılığa delil çıkarması mümkün değildir. Zîrâ burada, sapıtanların müminlere zarar veremeyeceği konu edilirken, inananların hidâyette olmaları şartı getirilmiştir. Hidâyette olmak ise ancak kişinin hem kendisi hem de başkaları hakkında iyiliği emredip kötülükten nehyetmesi durumunda gerçekleşir. Tabî ki bu durumda üzerine düşen görevi yerine getiren kimseye, sapıtanların yaptığı yanlışlar zarar vermeyecektir. Fakat nemelâzımcılık yapıldığında, yaşla kurunun birlikte yanacağına dâir birçok âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf mevcuttur. Âyet-i kerîmenin iniş sebebiyle ilgili görüşler; iyiliği emredip kötülükten nehyetme vazîfesinin ehemmiyetini ifâde eden hadîs-i şerîf ve rivâyetler, bu konuda bâzı hükümler ve hikmetler, ayrıca bu vazîfenin hangi durumlarda terk edilebileceğiyle alâkalı hadîs-i şerîf ve rivâyetler için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 8/197-223
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ ح۪ينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ اَوْ اٰخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ اِنْ اَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَاَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةُ الْمَوْتِۜ تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلٰوةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ اِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَر۪ي بِه۪ ثَمَنًا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۙ وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللّٰهِ اِنَّٓا اِذًا لَمِنَ الْاٰثِم۪ينَ ﴿١٠٦
106﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! Vasiyet zamânı sizden birine (memleketindeyken) ölüm (sebeplerinden biri) gelip çattığı zaman aranızdaki şâhitlik (vazifesini yerine getirecek olanlar) ya siz(in akrabânız olan kişiler)den adâlet sâhibi iki kimse yâhut siz yer(yüzün)de yolculuk ettiğiniz zaman size ölüm musîbeti vurmuşsa, sizden olmayan diğer iki kişidir. Eğer (bu iki kişinin güvenilirliğinden) şüphe etmekteyseniz, ikisini de (insanların toplanma vakti olan) o (ikindi) namaz(ın)dan sonra alıkoyarsınız da, o ikisi: “(Hakkında şâhitlik yaptığımız kişi soy bakımından) yakınlık sâhibi de olsa, O (Allâh-u Te‘âlâ adı)na (yapacağımız yemîne) karşı (dünyevî az) bir pahayı satın almayacağız ve Allâh’ın (önemle korunmasını emrettiği) şâhitliğini gizlemeyeceğiz, o (şâhitliği gizleyip hâinlik yaptığımız) takdirde gerçekten de biz, elbette (bile bile) günah işleyen kimselerdeniz” diye Allâh’a yemîn ederler.
فَاِنْ عُثِرَ عَلٰٓى اَنَّهُمَا اسْتَحَقَّٓا اِثْمًا فَاٰخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذ۪ينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْاَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ لَشَهَادَتُنَٓا اَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَاۘ اِنَّٓا اِذًا لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ ﴿١٠٧
107﴿ Sonra bu ikisinin gerçekten (yalan söyleyerek) bir günah kazanmış olduklarına vâkıf olunursa, (vârislere doğru beyanda bulunacakları için ölecek kişi tarafından vasîliğe seçilme husûsunda1) onlara karşı haklı durumda bulunan kimselerden (ve ölüye) en yakın (olan mîrasçılar arasından haksızlığa uğratılan kişiler içerisinden) diğer iki kişi (yalan yere şâhitlik yapan) o ikisinin yerine geçerler de (aynı onlar gibi ikindi namazından sonra durdurularak): “Elbette o ikisinin (yalancı) şâhitliğindense bizim (doğru ve yeminli) şâhitliğimiz daha ziyâde (kabûlü) hak edicidir ve biz (bu yemînimizde kimsenin hakkına tecâvüz ederek) haddi aşmadık. O(nlar gibi yalan yere yemîne teşebbüs ettiğimiz) zaman şüphesiz ki biz elbette (bâtılı hak yerine geçiren) zâlimlerdeniz” diye Allâh’a yemîn ederler. (1- Âlûsî, ilgili âyet-i kerîme)
ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلٰى وَجْهِهَٓا اَوْ يَخَافُٓوا اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاسْمَعُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟ ﴿١٠٨
108﴿ (Ey muhâtap!) İşte sana! Bu (şâhitleri yemîn ettirmekle ilgili usûle riâyet), onların (hâinlik yaparak) şâhitliği (değiştirmeyip aksine) hak ettiği vechile (dosdoğru bir şekilde onu) yerine getirmelerine, ya da (yalan yere yaptıkları) yeminlerinden sonra yeminlerin (vârislere) çevrilmesinden korkmalarına daha yakındır /kendi yeminlerinden sonra (diğer şâhitler tarafından yapılacak) başka yeminlerin tekrarlan(ması sebebiyle yalancılıklarının meydana çık)masından kork(arak şâhitliği doğru yap)malarına daha yakındır/. Ayrıca siz (yalan yere yemîn ve yalancı şâhitlik gibi konularda) Allâh’tan hakkıyla sakının ve (yapılan vasiyetleri kabûl kulağıyla iyice) dinleyin. (Eğer böyle yapmazsanız, Allâh’a itâat dâiresinden çıkmış fâsık bir toplum olursunuz.) Allâh da o fâsıklar toplumunu (cennet yoluna) hidâyet etmez.