v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
13
Cuz 1
89﴿ (Yahûdîlerin) berâberlerinde olan (Tevrât kitabın)ı doğrulayıcı büyük bir kitap Allâh nezdinden onlara geldiği zaman ise, işte o (vasıflarını açık seçik bildikleri ve oğulları gibi) tanımış oldukları (âhir zaman peygamberi) kendilerine geldiği vakit (liderlikleri ellerinden çıkar endişesiyle, azgınlık ve kıskançlık yüzünden) onu inkâr ettiler. Hâlbuki onlar bu (kitabımın ve Rasûlümün onlara ulaşması)ndan önce o kâfir olmuş (Arap müşriklerinden olan) kimselere karşı (âhir zamanda gönderilecek peygamberin ve getireceği Kur’ân’ın hürmetine) fetih (nusret ve zafer) talep etmekteydiler. Bu sebeple Allâh’ın lâneti o kâfirler üzerine (çokça inmekte)dir.
90﴿ (Âhir zaman peygamberinin kendilerinden gönderileceğine şartlanan Yahûdîlerin haksız bir taleple) Allâh’ın (son kitabı da kendilerine indireceğini beklerken) kullarından dilediği kimseye (o âhir zaman Peygamberi Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e) fazl(-u ihsân)ın(ın ta kendisi olan Kur’ân)ı peyderpey indirmesini çekememe(leri) yüzünden, Allâh’ın indirmiş olduğu o şeyi inkâr etmeleri (var ya); (ebedî azap) karşılığında canlarını satmış oldukları bir şey olarak ne kötü olmuştur. Nihâyet onlar (kâr beklentisine girdikleri bir anda bu isteklerinden mahrum olmakla kalmayıp, Îsâ (Aleyhisselâm)ı inkârdan dolayı çarpıldıkları) büyük bir gazap üzerine (bir de âhir zaman peygamberini inkâr etmeleri nedeniyle uğradıkları) diğer bir büyük gazapla (lânetli kimselere) döndüler (ve Allâh tarafından kat kat büyük bir hışma uğradılar). Artık çok alçaltıcı büyük bir azap sâdece o kâfirler içindir.
91﴿ (Müslümanlar tarafından) O (Yahûdî ola)nlara: “Allâh’ın indirmiş olduğu şeyler(in tümün)e îmân edin” denildiği zaman: “Biz (ancak) bize indirilmiş olan (Tevrât)a inanırız” derler ve onun ötesinde olan (diğer bütün kitapları, özellikle Kur’ân)ı inkâr ederler. Hâlbuki o (Kur’ân-ı Kerîm), berâberlerinde bulunan (Tevrât)ı doğrulayıcı olarak (indirilmiş olan) hakkın ta kendisidir. (Habîbim!) De ki: “Öyleyse bundan önce (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gönderilmeden evvel) Allâh’ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz?! Eğer (kendi kitabınız olan Tevrât’a gerçekten inanan) mümin kimseler olduysanız (nasıl böyle cinâyetler işleyebildiniz?)!”
92﴿ Andolsun ki; elbette Mûsâ size o beyyineleri (ve apaçık delil niteliği taşıyan dokuz mûcizeyi) kesinlikle getirmişti de sonra siz onun (Tûr Dağı’na gitmesinin) ardından (şirke düşüp kendinize) zulmedici kimseler olarak o (Sâmirî’nin yaptığı altın) buzağıyı (tanrı) edinmiştiniz.
93﴿ Bir zamânı da (yâd edip Yahûdîlere ikrâr ettir) ki (Mûsâ (Aleyhisselâm) Tevrât’ı getirdiğinde zorluk çıkarmanız üzerine, ondaki hükümleri kabûl etmenizi temin kastıyla) Biz Tûr’u üzerinize kaldırmıştık ve: “Size verdiğimiz (Tevrât-ı Şerîf’in hükümlerin)i kuvvet (ciddiyet ve gayret)le alı(p kabûl edi)n ve (âyetlerimizi amel etme niyetiyle) dinleyin” diye sizin (atalarınızın) muhkem sözünüzü almıştık. Onlar ise: “(Sözünü) işittik ama (emrine) isyân ettik” demişlerdi. Hâlbuki (onlar ilâhın cisim olabileceği inancını taşıdıkları için evvelce sâhip oldukları) kâfirlikleri sebebiyle o buzağı (sevgisi ve heykele tapma hırsı, boya elbiseye işler gibi) onların kalplerinde (yerleştirilmiş ve lezzetli bir içecek gibi) kendilerine içirilmişti. (Habîbim!) De ki: “Îmânınızın size kendisini emretmekte olduğu o şey ne kötü olmuştur! Eğer siz (‘Ancak bize indirilene inanırız’ sözünüzde olduğu gibi, kendi kitabınıza inanan) mümin kimseler olduysanız (buzağıya nasıl tapabildiniz?! Tevrât’a îmân, size böyle büyük bir günahı mı emretmektedir?)!”
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ١
١٣
وَلَمَّا جَٓاءَهُمْ كِتَابٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْۙ وَكَانُوا مِنْ قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ مَا عَرَفُوا كَفَرُوا بِه۪ۘ فَلَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ ﴿٨٩
بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِه۪ٓ اَنْفُسَهُمْ اَنْ يَكْفُرُوا بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بَغْيًا اَنْ يُنَزِّلَ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۚ فَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ عَلٰى غَضَبٍۜ وَلِلْكَافِر۪ينَ عَذَابٌ مُه۪ينٌ ﴿٩٠
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ اٰمِنُوا بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا نُؤْمِنُ بِمَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَٓاءَهُ وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا مَعَهُمْۜ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ اَنْبِيَٓاءَ اللّٰهِ مِنْ قَبْلُ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿٩١
وَلَقَدْ جَٓاءَكُمْ مُوسٰى بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ ﴿٩٢
وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَۜ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواۜ قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاُشْرِبُوا ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْۜ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِه۪ٓ ا۪يمَانُكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿٩٣
Bakara Sûresi
13
Cuz 1
وَلَمَّا جَٓاءَهُمْ كِتَابٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْۙ وَكَانُوا مِنْ قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ مَا عَرَفُوا كَفَرُوا بِه۪ۘ فَلَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ ﴿٨٩
89﴿ (Yahûdîlerin) berâberlerinde olan (Tevrât kitabın)ı doğrulayıcı büyük bir kitap Allâh nezdinden onlara geldiği zaman ise, işte o (vasıflarını açık seçik bildikleri ve oğulları gibi) tanımış oldukları (âhir zaman peygamberi) kendilerine geldiği vakit (liderlikleri ellerinden çıkar endişesiyle, azgınlık ve kıskançlık yüzünden) onu inkâr ettiler. Hâlbuki onlar bu (kitabımın ve Rasûlümün onlara ulaşması)ndan önce o kâfir olmuş (Arap müşriklerinden olan) kimselere karşı (âhir zamanda gönderilecek peygamberin ve getireceği Kur’ân’ın hürmetine) fetih (nusret ve zafer) talep etmekteydiler. Bu sebeple Allâh’ın lâneti o kâfirler üzerine (çokça inmekte)dir.
بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِه۪ٓ اَنْفُسَهُمْ اَنْ يَكْفُرُوا بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بَغْيًا اَنْ يُنَزِّلَ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۚ فَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ عَلٰى غَضَبٍۜ وَلِلْكَافِر۪ينَ عَذَابٌ مُه۪ينٌ ﴿٩٠
90﴿ (Âhir zaman peygamberinin kendilerinden gönderileceğine şartlanan Yahûdîlerin haksız bir taleple) Allâh’ın (son kitabı da kendilerine indireceğini beklerken) kullarından dilediği kimseye (o âhir zaman Peygamberi Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e) fazl(-u ihsân)ın(ın ta kendisi olan Kur’ân)ı peyderpey indirmesini çekememe(leri) yüzünden, Allâh’ın indirmiş olduğu o şeyi inkâr etmeleri (var ya); (ebedî azap) karşılığında canlarını satmış oldukları bir şey olarak ne kötü olmuştur. Nihâyet onlar (kâr beklentisine girdikleri bir anda bu isteklerinden mahrum olmakla kalmayıp, Îsâ (Aleyhisselâm)ı inkârdan dolayı çarpıldıkları) büyük bir gazap üzerine (bir de âhir zaman peygamberini inkâr etmeleri nedeniyle uğradıkları) diğer bir büyük gazapla (lânetli kimselere) döndüler (ve Allâh tarafından kat kat büyük bir hışma uğradılar). Artık çok alçaltıcı büyük bir azap sâdece o kâfirler içindir.
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ اٰمِنُوا بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا نُؤْمِنُ بِمَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَٓاءَهُ وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا مَعَهُمْۜ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ اَنْبِيَٓاءَ اللّٰهِ مِنْ قَبْلُ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿٩١
91﴿ (Müslümanlar tarafından) O (Yahûdî ola)nlara: “Allâh’ın indirmiş olduğu şeyler(in tümün)e îmân edin” denildiği zaman: “Biz (ancak) bize indirilmiş olan (Tevrât)a inanırız” derler ve onun ötesinde olan (diğer bütün kitapları, özellikle Kur’ân)ı inkâr ederler. Hâlbuki o (Kur’ân-ı Kerîm), berâberlerinde bulunan (Tevrât)ı doğrulayıcı olarak (indirilmiş olan) hakkın ta kendisidir. (Habîbim!) De ki: “Öyleyse bundan önce (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gönderilmeden evvel) Allâh’ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz?! Eğer (kendi kitabınız olan Tevrât’a gerçekten inanan) mümin kimseler olduysanız (nasıl böyle cinâyetler işleyebildiniz?)!”
وَلَقَدْ جَٓاءَكُمْ مُوسٰى بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ ﴿٩٢
92﴿ Andolsun ki; elbette Mûsâ size o beyyineleri (ve apaçık delil niteliği taşıyan dokuz mûcizeyi) kesinlikle getirmişti de sonra siz onun (Tûr Dağı’na gitmesinin) ardından (şirke düşüp kendinize) zulmedici kimseler olarak o (Sâmirî’nin yaptığı altın) buzağıyı (tanrı) edinmiştiniz.
وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَۜ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواۜ قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاُشْرِبُوا ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْۜ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِه۪ٓ ا۪يمَانُكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿٩٣
93﴿ Bir zamânı da (yâd edip Yahûdîlere ikrâr ettir) ki (Mûsâ (Aleyhisselâm) Tevrât’ı getirdiğinde zorluk çıkarmanız üzerine, ondaki hükümleri kabûl etmenizi temin kastıyla) Biz Tûr’u üzerinize kaldırmıştık ve: “Size verdiğimiz (Tevrât-ı Şerîf’in hükümlerin)i kuvvet (ciddiyet ve gayret)le alı(p kabûl edi)n ve (âyetlerimizi amel etme niyetiyle) dinleyin” diye sizin (atalarınızın) muhkem sözünüzü almıştık. Onlar ise: “(Sözünü) işittik ama (emrine) isyân ettik” demişlerdi. Hâlbuki (onlar ilâhın cisim olabileceği inancını taşıdıkları için evvelce sâhip oldukları) kâfirlikleri sebebiyle o buzağı (sevgisi ve heykele tapma hırsı, boya elbiseye işler gibi) onların kalplerinde (yerleştirilmiş ve lezzetli bir içecek gibi) kendilerine içirilmişti. (Habîbim!) De ki: “Îmânınızın size kendisini emretmekte olduğu o şey ne kötü olmuştur! Eğer siz (‘Ancak bize indirilene inanırız’ sözünüzde olduğu gibi, kendi kitabınıza inanan) mümin kimseler olduysanız (buzağıya nasıl tapabildiniz?! Tevrât’a îmân, size böyle büyük bir günahı mı emretmektedir?)!”