HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْاَنْعَامِ  ١٣٥ 
الجزء ٧

وَمَا عَلَى الَّذ۪ينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَلٰكِنْ ذِكْرٰى لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ ﴿ ٦٩ ﴾ وَذَرِ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا د۪ينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَذَكِّرْ بِه۪ٓ اَنْ تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْۗ لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌۚ وَاِنْ تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لَا يُؤْخَذْ مِنْهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اُبْسِلُوا بِمَا كَسَبُواۚ لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَم۪يمٍ وَعَذَابٌ اَل۪يمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟ ﴿ ٧٠ ﴾ قُلْ اَنَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلٰٓى اَعْقَابِنَا بَعْدَ اِذْ هَدٰينَا اللّٰهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاط۪ينُ فِي الْاَرْضِ حَيْرَانَۖ لَهُٓ اَصْحَابٌ يَدْعُونَهُٓ اِلَى الْهُدَى ائْتِنَاۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىۜ وَاُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿ ٧١ ﴾ وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿ ٧٢ ﴾ وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُۜ قَوْلُهُ الْحَقُّۜ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِۜ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ ﴿ ٧٣ ﴾

سُورَةُالْاَنْعَامِ  ١٣٥ 
الجزء ٧
En`âm Sûresi  135 
Cüz  7

69  O hakkıyla sakınmakta olan kimseler üzerine o (inkâr ve alaya dala)nların (günahlarının) hesabın dan hiçbir şey gerekmez! Velâkin (takvâ sahiplerine düşen; o kötü işleri beğenmediklerini yüzlerine karşı açıklayıp vazgeçmeleri hususunda) bir hatırlatma (yapmaları)dır, tâ ki onlar (utanarak yahut kendilerini üzmek istemeyerek, alay ve inkârdan) iyice sakınsınlar!
İbni Abbâs (Radıyallâhu anhümâ) şöyle buyurmuştur: “Allâh-u Te`âlânın: ‘Âyetlerimiz hakkında inkâra dalanları gördüğün zaman, onlardan yüz çevir!’ âyet-i kerîmesi inince Müslümanlar: ‘Müşrikler devamlı surette âyetlerle alay ve inkâra daldırdıklarına göre, biz Mescid-i Haram`da nasıl oturabiliriz ve Kâ`be’yi nasıl tavaf edebiliriz?’ dediler. Bunun üzerine Allâh-u Te`âlâ bu âyet-i celîleyi indirerek, bu gibi günahlardan sakınanların, âyetler hakkında bâtıla dalanların günahından sorumlu olmayacağını beyan etti.”

70  (Mükellef tutuldukları İslâm) dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinmiş olan/(en önemli konu olan) dinlerini bir oyun ve bir eğlence(ye dayalı değersiz bir şey) edinmiş olan/ ve o en alçak (dünya) hayat(ı) kendilerini aldatmış bulunan o kimseleri terk et! (Onların dedikleriyle ve yaptıklarıyla ilgilenme!) Ama kendisi için, Allâh’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmayan ve (kurtuluş için) her türlü fidyeyi versede kendisinden alınmayacak olan herhangi bir nefis, kazanmış olduğu (kötü) şeyler sebebiyle helâke teslim edilmesin/hapsedilme sin/rüsvay edilmesin/ sevaptan mahrum edilmesin/ diye onunla (o Kur’ân’ın âyetleriyle kendisine) öğüt ver! İşte kazanmış oldukları şeyler(, o azâbı mûcib günahlar ve bozuk inançlar) yüzünden helâke tes lim edilmiş olan kimseler ancak bunlardır. İnkâr etmekte bulunmuş olmaları sebebiyle, (karınlarında ateş olup, bağırsaklarını parçalayacak) kaynar sudan bir içecek, bir de çok acı verici büyük bir azap onlar içindir.
Allâh-u Te`âlâ bu âyet-i kerîmede Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Selem)e iki sıfata sahip olan kimseleri terk etmesini emretmiş tir ki; bunlardan biri; dinlerini oyun ve eğlence edinmeleridir. Tabî ki bu, davet olundukları ve mükellef tutuldukları İslâm dini nin hükümlerini maskaralığa alma ve onunla alay etme manasına gelebileceği gibi, putlara tapmak gibi oyun ve eğlence kabilinden olan şeyleri din edinme anlamına da gelebilir. Nitekim Kureyş kâfirlerinin, Kâ`be’deki putları ağaçlara yaslayıp onlara küpe takmaları, deve kuşu yumurtalarını da boyunlarına asmaları üzerine bu âyet-i celîlenin nâzil olduğu İmam-ı Dahhâk (Rahimehullâh)dan nakledilmiştir.

71  (Habîbim!) De ki: “Biz Allâh’ı bırakıp da ne bi ze fayda verebilecek, ne de bize zarar edebilecek olan (putlar gibi âciz) şeylere tapar mıyız? Allâh bizi (İslâm’a) hidâyet ettikten sonra ökçelerimiz üzerinde (eski şirkimize gerisin geri) çevrilir miyiz? O kimse gibi ki; şeytanlar onu (kapıp çöl gibi ıssız bir) yerde şaşkın bir halde dolaştır(ıp sonunda bir uçuruma at) mışlardır. Hâlbuki o kimsenin birtakım arkadaşları var dır ki: ‘Bize gel!’ diye kendisini sürekli dosdoğru yo la çağırmaktadırlar (fakat o, şaşkınlığından do layı ne tarafa gideceğini bilememektedir).” (Habîbim!) De ki: “Allâh’ın hi dâ yeti (olan İslâm), gerçekten hidâyet ancak odur ve biz âlem lerin Rab bine teslim olalım diye emrolunduk!

72  Bir de; o (farz) namaz(lar)ı hakkıyla kılın ve O (Allâh-u Azî müşşâ)ndan iyice sakının diye (emro lunduk)!” Ancak O’dur O Zât ki, sadece Kendisi(nin hu zûr-u mânevîsi)ne (toplanmak üzere kabirlerinizden) haşr olunacaksınız!

73  Ancak O’dur O Zât ki; gökleri ve yeri hak(lı bir neden ve insü cinnin imtihan yeri olması gibi büyük bir hikmet) ile yaratmıştır. O’nun (yaratmak istediği bir şeye ) hak (ve hikmete dayalı) olan buyruğu, (harften ve sesten münezzeh olarak) “Var ol!” buyurduğu vakitte (gerçekleşmekte)dir ki, o da hemen meydana gelmektedir. (Dolayısıyla mükevvenâttaki hiçbir şey, Allâh-u Te’âlâ’nın hikmetli emrinden hariç bir şekilde meydana gelemez.) Sûr`a üfürüleceği günde de mülk (ve hükümrânlık) sadece O’na aittir. (O, hislerin idrâk edemediği) gizliyide, görüneni de (hakkıyla) bilendir. (Bütün işlerinde ve yönetimlerinde yanlışı olmayan) Hakîm de, (gizli-açık her şeye tam manasıyla vâkıf olan) Habîr de ancak O’dur!
Ehl-i İslâm’a göre; Allâh-u Te`âlâ’nın, boru şeklinde bir boynuz yaratmış olduğunda ve zamanı geldiğinde bir meleğin ona üfleyerek kıyâmetin kopmasına sebep olacağında hiçbir şüphe yoktur. Dolayısıyla bu konuda teviller aramaya kalkanlar ve Arş, Sırat, Mîzan gibi hakikatleri inkâr edenler Kur’ân ifadelerinin ne anlama geldiğini en iyi bilen Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sarih beyanlarına karşı gelmiş olurlar. Sûr ve İsrâfîl (Aleyhisselâm) hakkındaki hadîs-i şerîf ve rivayetler için bakınız: Rûhu’l Furkan; 10/111- 139

En`âm Sûresi  135 
Cüz  7
cihanyamaneren