سُورَةُالْاَنْعَامِ | ١٤٠ | الجزء ٧ |
ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ ﴿ ١٠٢ ﴾ لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُۘ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ ﴿ ١٠٣ ﴾ قَدْ جَٓاءَكُمْ بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْۚ فَمَنْ اَبْصَرَ فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ ﴿ ١٠٤ ﴾ وَكَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿ ١٠٥ ﴾ اِتَّبِعْ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ ﴿ ١٠٦ ﴾ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكُواۜ وَمَا جَعَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظًاۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ ﴿ ١٠٧ ﴾ وَلَا تَسُبُّوا الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَسُبُّوا اللّٰهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍۜ كَذٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ اُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿ ١٠٨ ﴾ وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ لَيُؤْمِنُنَّ بِهَاۜ قُلْ اِنَّمَا الْاٰيَاتُ عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا يُشْعِرُكُمْۙ اَنَّهَٓا اِذَا جَٓاءَتْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿ ١٠٩ ﴾ وَنُقَلِّبُ اَفْـِٔدَتَهُمْ وَاَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِه۪ٓ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَنَذَرُهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ۟ ﴿ ١١٠ ﴾
سُورَةُالْاَنْعَامِ | ١٤٠ | الجزء ٧ |
En`âm Sûresi | 140 | Cüz 7 |
102 İşte size! Rabbiniz olan Allâh bu (eşsiz sanat ların sahibi olan hakiki ma’bûd)dur. Kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. Her şeyin yaratıcısı O’dur, öyleyse O’na ibadet edin. O her şey üzerine (gözcü ve bütün işlerinizin yöneticisi olan bir) Vekîl’dir.
103 Gözler O’nu (kuşatıcı şekilde görerek) idrâk edemez. O ise tüm gözleri (ilmiyle kuşatır şekilde) idrâk eder. (Gözlerin kavrayıcı şekilde görmesine mâni bir letâfete sahip olan) Latîf de, (bütün işlerin kapalı ve açık tüm yönlerinden hakkıyla haberdâr olan) Habîr de ancak O’dur!
Bu âyet-i kerîmede gözlerin Allâh-u Te`âlâ’yı görmesi değil, idrâk etmesi nefyedilmiştir. Zira “Ru’yet” ve “İdrâk” tabirlerinden her biri diğeriyle birlikte bulunabileceği gibi ayrı ayrı da mevcut olabilirler. Nitekim idrâk; bir şeyin derinliklerine ulaşıp, onu bütün yönleriyle kuşatıp, künhünü ve hakikatini tam manasıyla kavramaktır ki, bu tür bir idrâk ancak sınırları belli olan ve be lirli yönlere sahip olan bir varlık hakkında düşünülebileceği için, bu şekilde kavrayıcı bir görüşle dünyada da âhirette de Allâh-u Te`âlâ’nın görülemeyeceği âşikârdır. Dolayısıyla burada idrâk nefyedilirken, aslında görülebilirlik ispat edilmiş olmak tadır ki buna göre mana: “Allâh-u Te`âlâ görülür fakat idrâk edilemez!” şeklinde anlaşılmalıdır. Nitekim müminlerin âhiret yurdunda, Arasat meydanında ve cennet ravzalarında Allâh-u Te`âlâ’yı göreceklerine dair birçok sahabeden gelen mütevâtir hadisler mevcuttur. Allâh-u Te`âlâ’nın dünyada rüyada görülebileceğine, cennette ise baş gözüyle görüleceğine dair diğer âyet-i kerîmeler, hadîs-i şerîfler ve rivayetler için bakınız: Rûhu’l-Furkan: 11/18-65
104 Gerçekten de Rabbinizden size basîretler (gözlerinizde bulunan görme gücü gibi, ûkalp gözünüzü açacak olan vahiy ve uyarılar) gelmiştir. Artık her kim (hakkı) görür (de iman eder)se, (bu hakikati görmesi) kendi nefsi lehinedir. Kim de (doğru yola karşı) kör olursa, (onun bu körlüğü ancak) kendi aleyhinedir. Ben sizin (yaptıklarınızı gözlemek üzere) üzerinize asla bir bekçi değilim! (Ben ancak bir uyarıcıyım, tüm yaptıklarınızı gözetimi altında tutup sonra hak ettiğiniz karşılığı verecek olan Hafîz ise ancak Allâh-u Te`âlâ’dır.)
105 İşte Biz âyetleri bir üsluptan diğerine çevirerek böylece açıklıyoruz. Tâ ki onlar (sana): “Sen (Ehl-i Kitaptan) ders okumuşsun!” desinler, bir de (doğruyu eğriyi) bilmekte olan bir topluma o (okuduğu)nu beyan edelim!
106 (Habîbim! Sen kimin ne dediğine bakma!) Rab binden sana vahyolunmuş olan şeye hakkıyla uy! O’ndan başka hiçbir İlâh yoktur (dolayısıyla ancak O’nun vahyine uyulmalıdır). (Kâfirlerle savaş emri ge linceye kadar, şu an için) müşriklerden yüz çevir (de onların sözlerini ve işlerini önemseme)!
107 (Kullar kendilerine verilen irade ve kudreti hi dâyet yönünde kullanacak olsalardı elbette) Allâh (onu bilirdi, bu durumda da onların imanını dilerdi, böylece O) dileseydi (tabî ki) onlar (Allâh’ın bu yöndeki irade sine rağmen) ortak koşamazlardı. Ama (O kimin şirki seçtiğini bildiyse, imtihan hikmetine binaen onların müşrik olmalarını diledi. Artık sen kimsenin şirke düş mesinden sorumlu değilsin, zira) Biz seni onlar üzeri ne bir bekçi olarak göndermedik (ki, onların amelle rini gözleyip suçlarından sorumlu olasın)! Sen onlar üzerine asla bir vekil de değilsin (ki, yapmaları gereken vazifeleri onların yerine sen yapasın)!
108 Siz onların Allâh’ı bırakıp da tapmakta oldukları şeyler(in âcizlik ve noksanlıklarını anlatarak kendilerin)e sövmeyin ki, onlar da bilgisizce haddi aşarak Allâh’a sövmesinler! İşte böylece Biz (kâfirlerden) her bir ümmet için (kötü) amellerini (câzip göstererek) iyice süsledik. Sonra dönüşleri ancak Rablerine olacaktır, O da onlara yapmakta bulunmuş oldukları şeyleri(n kendilerine neler ka zandırdığını) haber verecektir.
109 Onlar en güçlü yeminleriyle Allâh’a and ver diler ki: “Kendilerine (istedikleri) bir (mucize ve) âyet gelecek olursa, kasem olsun ki elbette ona inana caklar!” (Habîbim!) De ki: “Tüm âyet (ve mucize)ler Allâh nezdindedir. (Dilediği mucizeyi göstermeye Kâdir olan ancak O’dur. Mûcizelerden hiçbiri benim elim de değildir ki, isteğinizi yerine getirebileyim.)” (Ey Müs lümanlar! İman etmeleri için onlara istedikleri mûcize nin gösterilmesine düşkün olmayın.) O (istedikleri mû cize) gerçekten geldiğinde, onların (yine de) inanmayacaklarını (Ben bilmekteyim, ama bunu) size bil dirmekte olan şey nedir/onların inanacaklarını size ne bildirmiştir (ki böyle bir şey istiyorsunuz)/? (Ezelî ilmime vâkıf olmadığınızdan bu temenninizin elbette haklı bir nedeni bulunmaktadır, ancak şimdi Ben size olacağı bildirmekteyim.)
110 Onlar (istedikleri her mucizeyi görseler bile), on(lar)a ilk defasında inanmadıkları gibi, (hidâyete erişmeyi arzulamadıkları için) Biz onların gönüllerini ve gözlerini (her seferinde) çevireceğiz ve kendilerini azgınlıkları içerisinde şaşıp kalmakta olduk ları halde bırakacağız!
En`âm Sûresi | 140 | Cüz 7 |