v02.01.25 Geliştirme Notları
En`âm Sûresi
142
Cuz 8
119﴿ Ayrıca ne oldu size de üzerine Allâh’ın adı anılmış ola(rak kesile)n şeylerden yemiyorsunuz?! Hâlbuki O (Allâh-u Te‘âlâ), kendisin(i yemey)e mecbur bırakıldığınız şeyler dışında, üzerinize neler (yemey)i haram etmiş olduğunu gerçekten size tafsîlâtlı bir şekilde açıklamıştır. Zâten şüphesiz ki (onlardan) birçoğu (istediklerini helâl, dilediklerini haram kılarak) elbette kendi (asılsız istekleri ve) kötü arzuları(na uymaları) sebebiyle (bir şerîata ve kesin bilgi ifâde eden bir delîle dayanmaksızın insanları) ilimsizce saptırmaktadırlar. Gerçekten ancak senin O Rabbin, haddi aşan o kişileri çok iyi bilendir.
120﴿ Günahın açık olanını da gizlisini de (uzuvlarla yapılanı da, kalple işleneni de) bırakın. Gerçekten o kimseler ki günah kazanmaktadırlar; çok yakında onlar sürekli kazanmakta bulunmuş oldukları o (kötü) şeyler sebebiyle cezâlandırılacaklardır.
121﴿ Yine siz (kesimi esnâsında) üzerine Allâh’ın ismi anılmaya(n hayva)nlardan yemeyin. Şüphesiz ki bu (şekilde besmeleyi kasten terk etmeniz ve böyle bir eti yemeniz), elbette (Allâh’a itâatten çıkış anlamında) bir fâsıklıktır. Muhakkak ki şeytanlar (müşrik) dostlarına (“Kendi öldürdüğünüzü yiyorsunuz da, Allâh’ın öldürdüğü lâşeyi yemiyorsunuz” diyerek) sizinle çekişmeleri için elbette vesvese vermektedirler. Eğer siz (Allâh’ın yasaklarını helâl sayma husûsunda) onlara itâat edecek olursanız, gerçekten siz elbette (onlar gibi) müşrik kimselersiniz.
122﴿ Ayrıca o kimse ki (kâfirlik döneminde) ölü (gibi) biriyken Biz (îmân nasip ederek) onu diriltmişiz ve ona (yakînî) büyük bir (îmân) nûr(u) vermişizdir ki, o onunla birlikte insanlar arasında (güvenli ve aydınlatıcı bir şekilde) dolaşmaktadır; (işte böyle biri) hiç o kimse gibi midir ki, onun şaşılacak hâli; (kâfirlik, cehâlet ve basîret körlüğü gibi öyle) karanlıklar içerisinde (bocalayıp kalmış kişinin hâli gibi)dir, o onların içinden aslâ çıkacak biri (de) değildir. (Habîbim!) İşte sana! Böylece (müminlere îmân etmeleri güzel gösterildiği gibi) sürekli yapmakta bulunmuş oldukları (kötü) şeyler (de yaratılmak bakımından Allâh-u Te‘âlâ tarafından, sebep olma bakımından ise şeytan tarafından) kâfirlere ziyâdesiyle süslü gösterilmiştir. Âyet-i kerîme belli kimselerin İslâm’a giriş kıssalarıyla alâkalı olarak nâzil olmuştur. Nitekim İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyete göre; ölüyken diriltilen ve kendisine nur verilen zât Hamza (Radıyallâhu Anh), karanlıklar içerisinde kalan ise Ebû Cehil’dir. Şöyle ki; bir kere Ebû Cehil Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in üzerine tezek atmıştı. Hamza (Radıyallâhu Anh) ise henüz o vakit îmân etmemişti, kız kardeşi Safiyye’nin câriyesi, avdan dönerken onun yoluna çıkarak: “Ebû Cehil, yeğeninin başına toprak döktü, gübre attı ve ayağıyla omzuna bastı” deyince, Hamza (Radıyallâhu Anh) kızgın bir hâlde onu aramaya başladı, sonra onu bir topluluk arasında gördüğü anda başına vurmak için yayını kaldırdığında, o: “Muhammed’in neler yaptığını görmüyor musun?! Bizim akıllarımızı beğenmez oldu, ilâhlarımıza sövdü ve atalarımıza karşı geldi” deyince, Hamza (Radıyallâhu Anh): “Sizden beyinsiz kim var?! Allâh’ı bırakıp taşlara tapıyorsunuz” diyerek kelime-i şehâdet getirdi. İşte bunun üzerine bu âyet-i celîle nâzil oldu. (el-Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl, rakam:450, sh:227) Zeyd ibnü Eslem (Radıyallâhu Anh)dan rivâyete göre; âyet-i kerîme, Ömer (Radıyallâhu Anh) ile Ebû Cehil hakkında nâzil olmuştur, Ikrime (Radıyallâhu Anh)ın beyânına göre ise, Ammâr ibnü Yâsir (Radıyallâhu Anhümâ) ile Ebû Cehil hakkında inmiştir. Hamza, Ömer ve Ammâr (Radıyallâhu Anhüm)ün İslâm’a giriş kıssalarının tafsîlâtı için bakınız: Rûhu’l Furkān Tefsîri, 11/318-325
123﴿ (Habîbim!) İşte sana! Böylece (Mekke’nin kodamanlarını müşriklerden yaptığımız gibi) her karyede (de) oranın mücrimlerini (ve en günahkâr adamlarını), kendileri orada hîlekârlık yap(arak Allâh’ın hükümlerini iptâle çalış)sınlar diye ekâbir (takımından olan lider konumundaki şahıslardan) yaptık. Hâlbuki (bu kişilerin, Allâh’ın elçilerine karşı yaptıkları oyunların vebâli ancak kendilerine döneceği için) onlar kendilerinden başkasına hîle yapmış olmazlar ama (bunun) farkında da olmazlar.
124﴿ O (Kureyş içerisinden kâfir ola)nlara (mûcize cinsinden olsun, Kur’ân âyetlerinden olsun) herhangi bir âyet geldiği zaman: “Allâh’ın peygamberlerine verilmiş olan (peygamberlik ve vahiy gibi) şeylerin bir benzeri bize de verilinceye kadar (bu âyete) aslâ îmân etmeyeceğiz” derler. Allâh Kendi risâlet (ve elçilik vazîfes)ini yerleştireceği yeri çok iyi bilendir. (Dünyâda) sürekli yapmakta bulunmuş oldukları hîlekârlık sebebiyle yakında (kıyâmet koptuğu zaman) o (şirk) suç(unu) işlemiş olan kimselere Allâh nezdinde büyük bir zillet (alçaklık, horlanma ve rezillik) ve pek şiddetli büyük bir azap isâbet edecektir.
سُورَةُ الْاَنْعَامِ
الجزء ٨
١٤٢
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ اِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ اِلَيْهِۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا لَيُضِلُّونَ بِاَهْوَٓائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِالْمُعْتَد۪ينَ ﴿١١٩
وَذَرُوا ظَاهِرَ الْاِثْمِ وَبَاطِنَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْسِبُونَ الْاِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ ﴿١٢٠
وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَاِنَّهُ لَفِسْقٌۜ وَاِنَّ الشَّيَاط۪ينَ لَيُوحُونَ اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْۚ وَاِنْ اَطَعْتُمُوهُمْ اِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ۟ ﴿١٢١
اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْش۪ي بِه۪ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِر۪ينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿١٢٢
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ اَكَابِرَ مُجْرِم۪يهَا لِيَمْكُرُوا ف۪يهَاۜ وَمَا يَمْكُرُونَ اِلَّا بِاَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ ﴿١٢٣
وَاِذَا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتّٰى نُؤْتٰى مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ رُسُلُ اللّٰهِۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُۜ سَيُص۪يبُ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ ﴿١٢٤
En`âm Sûresi
142
Cuz 8
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ اِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ اِلَيْهِۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا لَيُضِلُّونَ بِاَهْوَٓائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِالْمُعْتَد۪ينَ ﴿١١٩
119﴿ Ayrıca ne oldu size de üzerine Allâh’ın adı anılmış ola(rak kesile)n şeylerden yemiyorsunuz?! Hâlbuki O (Allâh-u Te‘âlâ), kendisin(i yemey)e mecbur bırakıldığınız şeyler dışında, üzerinize neler (yemey)i haram etmiş olduğunu gerçekten size tafsîlâtlı bir şekilde açıklamıştır. Zâten şüphesiz ki (onlardan) birçoğu (istediklerini helâl, dilediklerini haram kılarak) elbette kendi (asılsız istekleri ve) kötü arzuları(na uymaları) sebebiyle (bir şerîata ve kesin bilgi ifâde eden bir delîle dayanmaksızın insanları) ilimsizce saptırmaktadırlar. Gerçekten ancak senin O Rabbin, haddi aşan o kişileri çok iyi bilendir.
وَذَرُوا ظَاهِرَ الْاِثْمِ وَبَاطِنَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْسِبُونَ الْاِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ ﴿١٢٠
120﴿ Günahın açık olanını da gizlisini de (uzuvlarla yapılanı da, kalple işleneni de) bırakın. Gerçekten o kimseler ki günah kazanmaktadırlar; çok yakında onlar sürekli kazanmakta bulunmuş oldukları o (kötü) şeyler sebebiyle cezâlandırılacaklardır.
وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَاِنَّهُ لَفِسْقٌۜ وَاِنَّ الشَّيَاط۪ينَ لَيُوحُونَ اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْۚ وَاِنْ اَطَعْتُمُوهُمْ اِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ۟ ﴿١٢١
121﴿ Yine siz (kesimi esnâsında) üzerine Allâh’ın ismi anılmaya(n hayva)nlardan yemeyin. Şüphesiz ki bu (şekilde besmeleyi kasten terk etmeniz ve böyle bir eti yemeniz), elbette (Allâh’a itâatten çıkış anlamında) bir fâsıklıktır. Muhakkak ki şeytanlar (müşrik) dostlarına (“Kendi öldürdüğünüzü yiyorsunuz da, Allâh’ın öldürdüğü lâşeyi yemiyorsunuz” diyerek) sizinle çekişmeleri için elbette vesvese vermektedirler. Eğer siz (Allâh’ın yasaklarını helâl sayma husûsunda) onlara itâat edecek olursanız, gerçekten siz elbette (onlar gibi) müşrik kimselersiniz.
اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْش۪ي بِه۪ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِر۪ينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿١٢٢
122﴿ Ayrıca o kimse ki (kâfirlik döneminde) ölü (gibi) biriyken Biz (îmân nasip ederek) onu diriltmişiz ve ona (yakînî) büyük bir (îmân) nûr(u) vermişizdir ki, o onunla birlikte insanlar arasında (güvenli ve aydınlatıcı bir şekilde) dolaşmaktadır; (işte böyle biri) hiç o kimse gibi midir ki, onun şaşılacak hâli; (kâfirlik, cehâlet ve basîret körlüğü gibi öyle) karanlıklar içerisinde (bocalayıp kalmış kişinin hâli gibi)dir, o onların içinden aslâ çıkacak biri (de) değildir. (Habîbim!) İşte sana! Böylece (müminlere îmân etmeleri güzel gösterildiği gibi) sürekli yapmakta bulunmuş oldukları (kötü) şeyler (de yaratılmak bakımından Allâh-u Te‘âlâ tarafından, sebep olma bakımından ise şeytan tarafından) kâfirlere ziyâdesiyle süslü gösterilmiştir. Âyet-i kerîme belli kimselerin İslâm’a giriş kıssalarıyla alâkalı olarak nâzil olmuştur. Nitekim İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyete göre; ölüyken diriltilen ve kendisine nur verilen zât Hamza (Radıyallâhu Anh), karanlıklar içerisinde kalan ise Ebû Cehil’dir. Şöyle ki; bir kere Ebû Cehil Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in üzerine tezek atmıştı. Hamza (Radıyallâhu Anh) ise henüz o vakit îmân etmemişti, kız kardeşi Safiyye’nin câriyesi, avdan dönerken onun yoluna çıkarak: “Ebû Cehil, yeğeninin başına toprak döktü, gübre attı ve ayağıyla omzuna bastı” deyince, Hamza (Radıyallâhu Anh) kızgın bir hâlde onu aramaya başladı, sonra onu bir topluluk arasında gördüğü anda başına vurmak için yayını kaldırdığında, o: “Muhammed’in neler yaptığını görmüyor musun?! Bizim akıllarımızı beğenmez oldu, ilâhlarımıza sövdü ve atalarımıza karşı geldi” deyince, Hamza (Radıyallâhu Anh): “Sizden beyinsiz kim var?! Allâh’ı bırakıp taşlara tapıyorsunuz” diyerek kelime-i şehâdet getirdi. İşte bunun üzerine bu âyet-i celîle nâzil oldu. (el-Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl, rakam:450, sh:227) Zeyd ibnü Eslem (Radıyallâhu Anh)dan rivâyete göre; âyet-i kerîme, Ömer (Radıyallâhu Anh) ile Ebû Cehil hakkında nâzil olmuştur, Ikrime (Radıyallâhu Anh)ın beyânına göre ise, Ammâr ibnü Yâsir (Radıyallâhu Anhümâ) ile Ebû Cehil hakkında inmiştir. Hamza, Ömer ve Ammâr (Radıyallâhu Anhüm)ün İslâm’a giriş kıssalarının tafsîlâtı için bakınız: Rûhu’l Furkān Tefsîri, 11/318-325
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ اَكَابِرَ مُجْرِم۪يهَا لِيَمْكُرُوا ف۪يهَاۜ وَمَا يَمْكُرُونَ اِلَّا بِاَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ ﴿١٢٣
123﴿ (Habîbim!) İşte sana! Böylece (Mekke’nin kodamanlarını müşriklerden yaptığımız gibi) her karyede (de) oranın mücrimlerini (ve en günahkâr adamlarını), kendileri orada hîlekârlık yap(arak Allâh’ın hükümlerini iptâle çalış)sınlar diye ekâbir (takımından olan lider konumundaki şahıslardan) yaptık. Hâlbuki (bu kişilerin, Allâh’ın elçilerine karşı yaptıkları oyunların vebâli ancak kendilerine döneceği için) onlar kendilerinden başkasına hîle yapmış olmazlar ama (bunun) farkında da olmazlar.
وَاِذَا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتّٰى نُؤْتٰى مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ رُسُلُ اللّٰهِۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُۜ سَيُص۪يبُ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ ﴿١٢٤
124﴿ O (Kureyş içerisinden kâfir ola)nlara (mûcize cinsinden olsun, Kur’ân âyetlerinden olsun) herhangi bir âyet geldiği zaman: “Allâh’ın peygamberlerine verilmiş olan (peygamberlik ve vahiy gibi) şeylerin bir benzeri bize de verilinceye kadar (bu âyete) aslâ îmân etmeyeceğiz” derler. Allâh Kendi risâlet (ve elçilik vazîfes)ini yerleştireceği yeri çok iyi bilendir. (Dünyâda) sürekli yapmakta bulunmuş oldukları hîlekârlık sebebiyle yakında (kıyâmet koptuğu zaman) o (şirk) suç(unu) işlemiş olan kimselere Allâh nezdinde büyük bir zillet (alçaklık, horlanma ve rezillik) ve pek şiddetli büyük bir azap isâbet edecektir.