v02.01.25 Geliştirme Notları
En`âm Sûresi
145
Cuz 8
138﴿ Bir de o (müşrik ola)nlar bâtıl iddiâlarıyla O (Allâh-u Azîmüşşâ)na bir iftirâ olsun diye: “İşte bu (putlar adına ayrıla)nlar yasaklı birtakım davarlar ve ekinlerdir ki, dilediğimizden başkası onları yiyemez. Birtakım davarlar ise, onların sırtları(na binilmesi) yasaklanmıştır. (Çünkü bunu bize Allâh emretti)” dediler. Ayrıca bir kısım davarlar (vardır) ki; (kesim ânında) onların üzerine Allâh’ın adını anmazlar (da, onları putların adına keserler). Sürekli uydurmakta bulunmuş oldukları şeyler yüzünden, muhakkak O (Allâh-u Te‘âlâ) onları cezâlandıracaktır.
139﴿ Yine o (şirk koşa)nlar: “İşte şu davarların karınlarında bulunan (yavru)lar (canlı doğarlarsa onlardan istifâde) sâdece erkeklerimize âittir, eşlerimize ise haram kılınmıştır (yasaklanmıştır)” dediler. Ama eğer o (yavru) ölü (doğacak) olursa, işte onlar onda(n istifâde etmekte) ortaklardır. Gerçekten de O (Allâh-u Te‘âlâ) onları (helâl-haram konusunda Allâh adına yaptıkları) bu (yalan-yanlış) nitelemeleri(nin karşılığı) ile cezâlandıracaktır. Şüphesiz ki O (Allâh-u Te‘âlâ onlara cezâ vermekte isâbetli davranan bir) Hakîm’dir, (onların inançlarını ve hak ettikleri cezâları çok iyi bilen bir) Alîm’dir.
140﴿ (Dünyâda nüfus ve nüfuzlarını kaybettiklerinden, âhirette de azâba düşecekleri için iki cihanda da) muhakkak hüsrâna uğramıştır o kimseler ki; beyinsizlik yüzünden (“Allâh bize böyle emretti” diye) Allâh’a iftirâ ederek, (çocuklarının da, kendilerinin de kim tarafından rızıklandırıldığı konusunda) bir bilgi(ye dayalı) olmaksızın (kız) çocuklarını öldürmüştürler ve Allâh’ın kendilerini rızıklandırmış olduğu (helâl ve lezzetli) şeyleri haram saymıştırlar. Gerçekten de onlar (bu davranışlarıyla, doğru yoldan ayrılıp) sapıtmıştırlar ve onlar hidâyete eren kimseler olamamıştırlar. Ikrime (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre; bu âyet-i kerîme, Rabî‘a ve Mudar kabîlesinden, kızlarını diri diri gömenler hakkında nâzil olmuştur. Benî Kinâne kabîlesi ise bunu yapmazlardı. Câhiliyet devrinde bu cinâyeti işleyenlerden her biri evleneceği kadına, bir kızını yaşatacağı, diğerini ise gömeceği husûsunu şart koşardı. Gömülecek kızın sırası geldiğinde adam sabah veyâ akşam vaktinde karısının yanından ayrılırken ona: “Sana döndüğümde onu gömmemiş olduğunu görürsem, sen bana annemin sırtı gibisin (benden boşsun)” derdi. Annesi de o çocuk için toprakta bir çukur kazar, akrabâsı olan kadınlara haber salar, böylece onlar toplanırlar, sonra o çocuğu elden ele dolaştırırlardı. Çocuk kendisine döndüğünde annesi onu çukura atar sonra üzerine toprağı örterdi. (et-Taberî, et-Tefsîr, rakam:13953; es-Sem‘ânî; el-Beğavî) İşte Âmir (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen: “Diri diri gömen kadın ateştedir” (Ebû Dâvûd, Sünnet:17, rakam:4717, 2/642) hadîs-i şerîfinde, kızının gömülmesini şart koşan babanın hâricinde bunu kabûl edip tatbik eden anne özellikle konu edilmiştir. Bu âyet-i kerîmede müşriklerin hüsrânından bahsedilmiştir ki, ciğerpâreleri olan çocuklarını kaybetmeleri, Allâh’a karşı iftirâda bulunarak kendilerine haram ettikleri mallardan zarar etmeleri, putlara hizmet uğruna beyhûde yere birikimlerini isrâf etmeleri ve şirk koşarak îmânlarını kaybetmeleri, bu büyük hüsrânın birer örneğini teşkil etmektedir. İslâmiyet ilk günden îtibâren câhiliyet döneminin kötü âdetlerini bertarâf etmeye başlamış, bu meyanda kızları diri diri gömme cinâyetinin kökünü kurutmak için, erkek ve kadınlardan alınan bîat şartlarına “Çocuklarını öldürmeme” maddesini koymuştur. Demek ki İslâm öncesi her türlü hakāret ve cinâyete mâruz kalan kadın cinsi, insan olarak görülme onuruna ancak İslâmiyet’le kavuşmuştur.
141﴿ Ve ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; (dolanması için direklerle çatı kurulan) çardaklı ve çardaksız (üzüm) bağlar(ın)ı da (renk, tat, hacim ve koku bakımından) ürünleri farklı olan hurmalıkları (türlü türlü hubûbat) ve ekinleri de, (renkte ve tatta bâzı fertleri) birbirine benzeyen ve (bâzısı) benzemeyen zeytini de narı da yaratmıştır. (Onlar) ürün verdiği zaman (bütün bunların) yenilen ürünlerinden yiyin, hasâdı gününde (devşirilip toplandıklarında) ise hakkı (olan öşür ve zekâtı)nı verin. Ama (çoluk-çocuğu muhtaç bırakacak şekilde çok vererek) israf yapmayın. Şüphesiz ki O (Allâh-u Te‘âlâ), israfçıları sevmez (ve onların bu yaptıklarına rızâ göstermez).
142﴿ Davarlardan; (yük) taşıyıcıları ve (kesilmek için yere) döşen(ip etlerinden yenilenleri ve tüylerinden dokumalar elde edil)enleri de (Allâh-u Te‘âlâ sizin için yaratmıştır)! (Artık) Allâh’ın size rızık olarak ver(ip helâl et)-miş olduğu şeylerden yiyin. Ama (kendi kafanızdan helâl-haram diye hükümler vererek) şeytanın izlerine aslâ uymayın. Şüphesiz ki o (şeytan) sizin için pek açık bir düşmandır.
سُورَةُ الْاَنْعَامِ
الجزء ٨
١٤٥
وَقَالُوا هٰذِه۪ٓ اَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌۘ لَا يَطْعَمُهَٓا اِلَّا مَنْ نَشَٓاءُ بِزَعْمِهِمْ وَاَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَاَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا افْتِرَٓاءً عَلَيْهِۜ سَيَجْز۪يهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿١٣٨
وَقَالُوا مَا ف۪ي بُطُونِ هٰذِهِ الْاَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلٰٓى اَزْوَاجِنَاۚ وَاِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ ف۪يهِ شُرَكَٓاءُۜ سَيَجْز۪يهِمْ وَصْفَهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ ﴿١٣٩
قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ قَتَلُٓوا اَوْلَادَهُمْ سَفَهًا بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُوا مَا رَزَقَهُمُ اللّٰهُ افْتِرَٓاءً عَلَى اللّٰهِۜ قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ۟ ﴿١٤٠
وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَنْشَاَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا اُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ كُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِه۪ۘ وَلَا تُسْرِفُواۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَۙ ﴿١٤١
وَمِنَ الْاَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشًاۜ كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ ﴿١٤٢
En`âm Sûresi
145
Cuz 8
وَقَالُوا هٰذِه۪ٓ اَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌۘ لَا يَطْعَمُهَٓا اِلَّا مَنْ نَشَٓاءُ بِزَعْمِهِمْ وَاَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَاَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا افْتِرَٓاءً عَلَيْهِۜ سَيَجْز۪يهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿١٣٨
138﴿ Bir de o (müşrik ola)nlar bâtıl iddiâlarıyla O (Allâh-u Azîmüşşâ)na bir iftirâ olsun diye: “İşte bu (putlar adına ayrıla)nlar yasaklı birtakım davarlar ve ekinlerdir ki, dilediğimizden başkası onları yiyemez. Birtakım davarlar ise, onların sırtları(na binilmesi) yasaklanmıştır. (Çünkü bunu bize Allâh emretti)” dediler. Ayrıca bir kısım davarlar (vardır) ki; (kesim ânında) onların üzerine Allâh’ın adını anmazlar (da, onları putların adına keserler). Sürekli uydurmakta bulunmuş oldukları şeyler yüzünden, muhakkak O (Allâh-u Te‘âlâ) onları cezâlandıracaktır.
وَقَالُوا مَا ف۪ي بُطُونِ هٰذِهِ الْاَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلٰٓى اَزْوَاجِنَاۚ وَاِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ ف۪يهِ شُرَكَٓاءُۜ سَيَجْز۪يهِمْ وَصْفَهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ ﴿١٣٩
139﴿ Yine o (şirk koşa)nlar: “İşte şu davarların karınlarında bulunan (yavru)lar (canlı doğarlarsa onlardan istifâde) sâdece erkeklerimize âittir, eşlerimize ise haram kılınmıştır (yasaklanmıştır)” dediler. Ama eğer o (yavru) ölü (doğacak) olursa, işte onlar onda(n istifâde etmekte) ortaklardır. Gerçekten de O (Allâh-u Te‘âlâ) onları (helâl-haram konusunda Allâh adına yaptıkları) bu (yalan-yanlış) nitelemeleri(nin karşılığı) ile cezâlandıracaktır. Şüphesiz ki O (Allâh-u Te‘âlâ onlara cezâ vermekte isâbetli davranan bir) Hakîm’dir, (onların inançlarını ve hak ettikleri cezâları çok iyi bilen bir) Alîm’dir.
قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ قَتَلُٓوا اَوْلَادَهُمْ سَفَهًا بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُوا مَا رَزَقَهُمُ اللّٰهُ افْتِرَٓاءً عَلَى اللّٰهِۜ قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ۟ ﴿١٤٠
140﴿ (Dünyâda nüfus ve nüfuzlarını kaybettiklerinden, âhirette de azâba düşecekleri için iki cihanda da) muhakkak hüsrâna uğramıştır o kimseler ki; beyinsizlik yüzünden (“Allâh bize böyle emretti” diye) Allâh’a iftirâ ederek, (çocuklarının da, kendilerinin de kim tarafından rızıklandırıldığı konusunda) bir bilgi(ye dayalı) olmaksızın (kız) çocuklarını öldürmüştürler ve Allâh’ın kendilerini rızıklandırmış olduğu (helâl ve lezzetli) şeyleri haram saymıştırlar. Gerçekten de onlar (bu davranışlarıyla, doğru yoldan ayrılıp) sapıtmıştırlar ve onlar hidâyete eren kimseler olamamıştırlar. Ikrime (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre; bu âyet-i kerîme, Rabî‘a ve Mudar kabîlesinden, kızlarını diri diri gömenler hakkında nâzil olmuştur. Benî Kinâne kabîlesi ise bunu yapmazlardı. Câhiliyet devrinde bu cinâyeti işleyenlerden her biri evleneceği kadına, bir kızını yaşatacağı, diğerini ise gömeceği husûsunu şart koşardı. Gömülecek kızın sırası geldiğinde adam sabah veyâ akşam vaktinde karısının yanından ayrılırken ona: “Sana döndüğümde onu gömmemiş olduğunu görürsem, sen bana annemin sırtı gibisin (benden boşsun)” derdi. Annesi de o çocuk için toprakta bir çukur kazar, akrabâsı olan kadınlara haber salar, böylece onlar toplanırlar, sonra o çocuğu elden ele dolaştırırlardı. Çocuk kendisine döndüğünde annesi onu çukura atar sonra üzerine toprağı örterdi. (et-Taberî, et-Tefsîr, rakam:13953; es-Sem‘ânî; el-Beğavî) İşte Âmir (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen: “Diri diri gömen kadın ateştedir” (Ebû Dâvûd, Sünnet:17, rakam:4717, 2/642) hadîs-i şerîfinde, kızının gömülmesini şart koşan babanın hâricinde bunu kabûl edip tatbik eden anne özellikle konu edilmiştir. Bu âyet-i kerîmede müşriklerin hüsrânından bahsedilmiştir ki, ciğerpâreleri olan çocuklarını kaybetmeleri, Allâh’a karşı iftirâda bulunarak kendilerine haram ettikleri mallardan zarar etmeleri, putlara hizmet uğruna beyhûde yere birikimlerini isrâf etmeleri ve şirk koşarak îmânlarını kaybetmeleri, bu büyük hüsrânın birer örneğini teşkil etmektedir. İslâmiyet ilk günden îtibâren câhiliyet döneminin kötü âdetlerini bertarâf etmeye başlamış, bu meyanda kızları diri diri gömme cinâyetinin kökünü kurutmak için, erkek ve kadınlardan alınan bîat şartlarına “Çocuklarını öldürmeme” maddesini koymuştur. Demek ki İslâm öncesi her türlü hakāret ve cinâyete mâruz kalan kadın cinsi, insan olarak görülme onuruna ancak İslâmiyet’le kavuşmuştur.
وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَنْشَاَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا اُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ كُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِه۪ۘ وَلَا تُسْرِفُواۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَۙ ﴿١٤١
141﴿ Ve ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; (dolanması için direklerle çatı kurulan) çardaklı ve çardaksız (üzüm) bağlar(ın)ı da (renk, tat, hacim ve koku bakımından) ürünleri farklı olan hurmalıkları (türlü türlü hubûbat) ve ekinleri de, (renkte ve tatta bâzı fertleri) birbirine benzeyen ve (bâzısı) benzemeyen zeytini de narı da yaratmıştır. (Onlar) ürün verdiği zaman (bütün bunların) yenilen ürünlerinden yiyin, hasâdı gününde (devşirilip toplandıklarında) ise hakkı (olan öşür ve zekâtı)nı verin. Ama (çoluk-çocuğu muhtaç bırakacak şekilde çok vererek) israf yapmayın. Şüphesiz ki O (Allâh-u Te‘âlâ), israfçıları sevmez (ve onların bu yaptıklarına rızâ göstermez).
وَمِنَ الْاَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشًاۜ كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ ﴿١٤٢
142﴿ Davarlardan; (yük) taşıyıcıları ve (kesilmek için yere) döşen(ip etlerinden yenilenleri ve tüylerinden dokumalar elde edil)enleri de (Allâh-u Te‘âlâ sizin için yaratmıştır)! (Artık) Allâh’ın size rızık olarak ver(ip helâl et)-miş olduğu şeylerden yiyin. Ama (kendi kafanızdan helâl-haram diye hükümler vererek) şeytanın izlerine aslâ uymayın. Şüphesiz ki o (şeytan) sizin için pek açık bir düşmandır.