v02.01.25 Geliştirme Notları
En`âm Sûresi
147
Cuz 8
147﴿ (Habîbim! Sana gönderdiğim bu vahiyler husûsunda) eğer seni yalanlarlarsa, de ki: “Rabbiniz çok büyük ve çok geniş bir rahmet sâhibidir. (Bu yüzden inkârlarınıza karşı size mühlet tanımakta ve cezânızı peşin göndermemektedir, ama buna aldanmayın.) O’nun çetin azâbı ise, (bir defâ başa gelirse) o suçlular toplumundan (bir daha) geri çevrilemez.”
148﴿ O şirk koşmuş olan kimseler (kendi yollarının meşrûiyetini ispat etmek için) yakında: “Allâh (bizim şirk koşmamamızı) murâd etmiş olsaydı biz şirk koş(an kimseler ol)amazdık, babalarımız da (müşriklerden) olamazdı, ayrıca (yasakladığımız) hiçbir şeyi de haram kılmazdık. (Anlaşılan Allâh bizim bu yaptıklarımızdan râzı ki biz bunları yapabildik)” diyecek(ler). (Oysa Biz, onların kendi irâdelerini şirk yönünde kullandığını bildiğimiz için buna müsâade ettik ama bu Bizim, onların kâfirliğine râzı olduğumuz anlamına gelmez.) İşte sana! Böylece (onlar seni yalanladıkları gibi) onlardan önce bulunan kimseler de (kendi peygamberlerini) yalanlamıştı da, nihâyet Bizim çetin azâbımızı tatmışlardı. (Habîbim! Onlara) de ki: “Sizin nezdinizde (bu iddiânızın doğruluğuna dâir) bir bilgi var mıdır ki, onu bize çıkar(ıp açıklay)asınız?! (Bu hususta) siz (hak adına bir şey ifâde etmeyen tahmin ve) zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz (Allâh’a karşı) ancak yalan söylüyorsunuz.”
149﴿ (Rasûlüm!) De ki: “O (gerçeği ispat husûsunda zirveye) ulaşmış olan /(kendisine tutunanı hasmına karşı zafere) ulaştıran/ (delil ve) huccet(ler) sâdece Allâh’a âittir. O murâd etseydi elbette (hep) birlikte olduğunuz hâlde sizi(n hepinizi) hidâyet eder(ek doğru yola eriştirir)di. (Lâkin O, sizin hepinizin hidâyet istemediğini bildiği için sâdece hidâyet isteyenlere hidâyet yarattı.)Allâh-u Te‘âlâ bu âyet-i kerîmede şöyle buyurmuş olmaktadır: “Allâh’ın dilemesini bahâne edip de, O’na karşı kimse bir delil getiremez. Çünkü O’nun bir şeyi murâd etmesi, ondan râzı olduğu anlamına gelmez. Evet O, yanılmayan ezelî ilmiyle, sizin irâde ve kudretinizi şirk koşma yönünde kullanacağınızı bilmiş ve buna göre hakkınızda şirki yaratmayı murâd etmiştir. Herkesi hidâyete mecbur etmeyi murâd etseydi elbette bunu yapabilirdi ama o takdirde imtihan hikmeti boşa çıkmış olurdu. Fakat O sizin tümünüzün, hidâyeti kendi irâdenizle tercih etmeyeceğinizi tâ ezelde bildiği için hepinizin hidâyet bulmasını murâd etmedi. Lâkin kiminizin doğru yolu, kiminizin de sapıklığı seçeceğini bildiğinden, bir kavmin hidâyetini râzı olarak murâd etti, diğer bir kavmin sapıtmasını ise râzı olmadığı hâlde, imtihan hikmetine mebnî olarak irade buyurdu.” Bu âyet-i celîlede görüldüğü üzere; müşrikler kendi gâvurluklarını Allâh’ın irâdesine bağlayarak meşrûlaştırmak istemişlerdir ki, günümüzde de, mübtelâ oldukları kötülükleri bu gibi sözlerle savunanlar mevcuttur. Allâh-u Te‘âlâ’nın, istese tüm insanlarla cinleri, melekler gibi günaha meyilsiz olarak yaratabileceği husûsu hepimizin inandığı bir şeydir. Ancak O’nun böyle murâd etmeyip, mükellefleri günah ve sevap kazanmaya kābiliyetli bir şekilde yarattığı, onlara cüzî irâde verdiği, Kendi küllî irâdesini ise mecbur olmadığı hâlde, sırf imtihan olsun için onların arzuları doğrultusunda kullandığı da inkâr edilemeyecek bir hakîkattir. Dolayısıyla Cebriyye gibi sapık fırkaların ve günümüzdeki uzantılarının Allâh-u Te‘âlâ’nın irâdesine suç atmalarının kabullenilecek bir tarafı bulunmamaktadır. Bu hususta doyurucu mâlûmât için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 12/234-251
150﴿ (Habîbim! Kendi kafalarından bâzı şeyleri haram sayan o müşriklere) de ki: “Haydi (bakalım): ‘Allâh gerçekten işte bunları haram kılmıştır’ diye (bizzât) kendileri şâhitlik yapacak o şâhitlerinizi getirin (de görelim)!” Artık eğer onlar (kendileri gibi birtakım sahtekârları getirirler de onlar bu hususta) şâhitlik yaparlarsa (bu şâhitlikleri asılsız olduğundan) sen onlarla birlikte şâhitlikte bulunma! (Böylece kendilerini tasdîk etmediğin gibi, sessiz kalarak onların doğruluğunu îmâ edecek bir tavır da takınma. Bilakis bu şâhitliklerinin yanlışlığını kendilerine açıkla.) Ayrıca sen o kimselerin kötü arzularına aslâ uyma ki onlar Bizim âyetlerimizi yalanlamıştırlar, bir de o kimseler(in isteklerine uyma) ki âhirete îmân etmemektedirler, üstelik onlar (putları) Rablerine denk tutmaktadırlar.
151﴿ (Habîbim! Kendi kafalarından ekinleri ve davarları haram sayanlara) de ki: “Gelin, Rabbinizin size haram etmiş olduğu şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın! Ana-babaya da (hiçbir kötülük barındırmayan) tam bir güzel muâmele ile (davranın)! Ayrıca fakirlik (endişesi) yüzünden (kız) çocuklarınızı öldürmeyin! (Zâten) sizi de onları da Biz rızıklandırıyoruz. (Hâl böyle iken onları bakamayız diye niye telaşlanıyorsunuz?) (Zinâ ve livâta gibi) fuhşiyyâta; onlardan açık olana da, gizli kalana da (bulaşmayın, hattâ) yaklaşmayın! (Kısas, irtidâd ve recm gibi) hak(lı nedenler) ile olmadıkça, Allâh’ın (öldürmenizi) yasaklamış olduğu o (mâsum) canı öldürmeyin! İşte size! Bu (beş emir var ya); size onu (korumanızı Yüce Rabbiniz) kuvvetlice emir buyurmuştur. Tâ ki siz (bu hükümlerin Allâh katındaki büyüklüğünü iyice) anlayasınız.
سُورَةُ الْاَنْعَامِ
الجزء ٨
١٤٧
فَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ رَبُّكُمْ ذُو رَحْمَةٍ وَاسِعَةٍۚ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ ﴿١٤٧
سَيَقُولُ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكْنَا وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬نَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ شَيْءٍۜ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتّٰى ذَاقُوا بَأْسَنَاۜ قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَاۜ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَخْرُصُونَ ﴿١٤٨
قُلْ فَلِلّٰهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُۚ فَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَع۪ينَ ﴿١٤٩
قُلْ هَلُمَّ شُهَدَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ يَشْهَدُونَ اَنَّ اللّٰهَ حَرَّمَ هٰذَاۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَلَا تَشْهَدْ مَعَهُمْۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَهُمْ بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ۟ ﴿١٥٠
قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔاۜ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿١٥١
En`âm Sûresi
147
Cuz 8
فَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ رَبُّكُمْ ذُو رَحْمَةٍ وَاسِعَةٍۚ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ ﴿١٤٧
147﴿ (Habîbim! Sana gönderdiğim bu vahiyler husûsunda) eğer seni yalanlarlarsa, de ki: “Rabbiniz çok büyük ve çok geniş bir rahmet sâhibidir. (Bu yüzden inkârlarınıza karşı size mühlet tanımakta ve cezânızı peşin göndermemektedir, ama buna aldanmayın.) O’nun çetin azâbı ise, (bir defâ başa gelirse) o suçlular toplumundan (bir daha) geri çevrilemez.”
سَيَقُولُ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكْنَا وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬نَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ شَيْءٍۜ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتّٰى ذَاقُوا بَأْسَنَاۜ قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَاۜ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَخْرُصُونَ ﴿١٤٨
148﴿ O şirk koşmuş olan kimseler (kendi yollarının meşrûiyetini ispat etmek için) yakında: “Allâh (bizim şirk koşmamamızı) murâd etmiş olsaydı biz şirk koş(an kimseler ol)amazdık, babalarımız da (müşriklerden) olamazdı, ayrıca (yasakladığımız) hiçbir şeyi de haram kılmazdık. (Anlaşılan Allâh bizim bu yaptıklarımızdan râzı ki biz bunları yapabildik)” diyecek(ler). (Oysa Biz, onların kendi irâdelerini şirk yönünde kullandığını bildiğimiz için buna müsâade ettik ama bu Bizim, onların kâfirliğine râzı olduğumuz anlamına gelmez.) İşte sana! Böylece (onlar seni yalanladıkları gibi) onlardan önce bulunan kimseler de (kendi peygamberlerini) yalanlamıştı da, nihâyet Bizim çetin azâbımızı tatmışlardı. (Habîbim! Onlara) de ki: “Sizin nezdinizde (bu iddiânızın doğruluğuna dâir) bir bilgi var mıdır ki, onu bize çıkar(ıp açıklay)asınız?! (Bu hususta) siz (hak adına bir şey ifâde etmeyen tahmin ve) zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz (Allâh’a karşı) ancak yalan söylüyorsunuz.”
قُلْ فَلِلّٰهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُۚ فَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَع۪ينَ ﴿١٤٩
149﴿ (Rasûlüm!) De ki: “O (gerçeği ispat husûsunda zirveye) ulaşmış olan /(kendisine tutunanı hasmına karşı zafere) ulaştıran/ (delil ve) huccet(ler) sâdece Allâh’a âittir. O murâd etseydi elbette (hep) birlikte olduğunuz hâlde sizi(n hepinizi) hidâyet eder(ek doğru yola eriştirir)di. (Lâkin O, sizin hepinizin hidâyet istemediğini bildiği için sâdece hidâyet isteyenlere hidâyet yarattı.)Allâh-u Te‘âlâ bu âyet-i kerîmede şöyle buyurmuş olmaktadır: “Allâh’ın dilemesini bahâne edip de, O’na karşı kimse bir delil getiremez. Çünkü O’nun bir şeyi murâd etmesi, ondan râzı olduğu anlamına gelmez. Evet O, yanılmayan ezelî ilmiyle, sizin irâde ve kudretinizi şirk koşma yönünde kullanacağınızı bilmiş ve buna göre hakkınızda şirki yaratmayı murâd etmiştir. Herkesi hidâyete mecbur etmeyi murâd etseydi elbette bunu yapabilirdi ama o takdirde imtihan hikmeti boşa çıkmış olurdu. Fakat O sizin tümünüzün, hidâyeti kendi irâdenizle tercih etmeyeceğinizi tâ ezelde bildiği için hepinizin hidâyet bulmasını murâd etmedi. Lâkin kiminizin doğru yolu, kiminizin de sapıklığı seçeceğini bildiğinden, bir kavmin hidâyetini râzı olarak murâd etti, diğer bir kavmin sapıtmasını ise râzı olmadığı hâlde, imtihan hikmetine mebnî olarak irade buyurdu.” Bu âyet-i celîlede görüldüğü üzere; müşrikler kendi gâvurluklarını Allâh’ın irâdesine bağlayarak meşrûlaştırmak istemişlerdir ki, günümüzde de, mübtelâ oldukları kötülükleri bu gibi sözlerle savunanlar mevcuttur. Allâh-u Te‘âlâ’nın, istese tüm insanlarla cinleri, melekler gibi günaha meyilsiz olarak yaratabileceği husûsu hepimizin inandığı bir şeydir. Ancak O’nun böyle murâd etmeyip, mükellefleri günah ve sevap kazanmaya kābiliyetli bir şekilde yarattığı, onlara cüzî irâde verdiği, Kendi küllî irâdesini ise mecbur olmadığı hâlde, sırf imtihan olsun için onların arzuları doğrultusunda kullandığı da inkâr edilemeyecek bir hakîkattir. Dolayısıyla Cebriyye gibi sapık fırkaların ve günümüzdeki uzantılarının Allâh-u Te‘âlâ’nın irâdesine suç atmalarının kabullenilecek bir tarafı bulunmamaktadır. Bu hususta doyurucu mâlûmât için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 12/234-251
قُلْ هَلُمَّ شُهَدَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ يَشْهَدُونَ اَنَّ اللّٰهَ حَرَّمَ هٰذَاۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَلَا تَشْهَدْ مَعَهُمْۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَهُمْ بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ۟ ﴿١٥٠
150﴿ (Habîbim! Kendi kafalarından bâzı şeyleri haram sayan o müşriklere) de ki: “Haydi (bakalım): ‘Allâh gerçekten işte bunları haram kılmıştır’ diye (bizzât) kendileri şâhitlik yapacak o şâhitlerinizi getirin (de görelim)!” Artık eğer onlar (kendileri gibi birtakım sahtekârları getirirler de onlar bu hususta) şâhitlik yaparlarsa (bu şâhitlikleri asılsız olduğundan) sen onlarla birlikte şâhitlikte bulunma! (Böylece kendilerini tasdîk etmediğin gibi, sessiz kalarak onların doğruluğunu îmâ edecek bir tavır da takınma. Bilakis bu şâhitliklerinin yanlışlığını kendilerine açıkla.) Ayrıca sen o kimselerin kötü arzularına aslâ uyma ki onlar Bizim âyetlerimizi yalanlamıştırlar, bir de o kimseler(in isteklerine uyma) ki âhirete îmân etmemektedirler, üstelik onlar (putları) Rablerine denk tutmaktadırlar.
قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔاۜ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿١٥١
151﴿ (Habîbim! Kendi kafalarından ekinleri ve davarları haram sayanlara) de ki: “Gelin, Rabbinizin size haram etmiş olduğu şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın! Ana-babaya da (hiçbir kötülük barındırmayan) tam bir güzel muâmele ile (davranın)! Ayrıca fakirlik (endişesi) yüzünden (kız) çocuklarınızı öldürmeyin! (Zâten) sizi de onları da Biz rızıklandırıyoruz. (Hâl böyle iken onları bakamayız diye niye telaşlanıyorsunuz?) (Zinâ ve livâta gibi) fuhşiyyâta; onlardan açık olana da, gizli kalana da (bulaşmayın, hattâ) yaklaşmayın! (Kısas, irtidâd ve recm gibi) hak(lı nedenler) ile olmadıkça, Allâh’ın (öldürmenizi) yasaklamış olduğu o (mâsum) canı öldürmeyin! İşte size! Bu (beş emir var ya); size onu (korumanızı Yüce Rabbiniz) kuvvetlice emir buyurmuştur. Tâ ki siz (bu hükümlerin Allâh katındaki büyüklüğünü iyice) anlayasınız.