v02.01.25 Geliştirme Notları
En`âm Sûresi
148
Cuz 8
152﴿ Ayrıca yetimin malına, o (ergenlik dönemindeki) güçlü çağına erişinceye kadar yaklaşmayın. Ancak o en güzel şeyin ta kendisi olan (koruma ve kâr kazandırma gibi meşrû yollar) ile (yaklaşmanız) müstesnâ. Ölçmeyi ve tartıy(la tartmay)ı da adâletle (icrâ ederek) tastamam yapın. (Ölçü ve tartıda fazla ve noksan yapmadan, kılı kılına adâlet yapmak çok zordur ama zâten) Biz hiçbir nefse gücünün dışındakini yüklemeyiz. (Bu yüzden siz gücünüz nispetinde titizlik gösterirseniz, kasıtsız olarak vukû bulan hatâlarınız bağışlanır.) Bir de siz (insanlar hakkında verilecek hükümlerle alâkalı herhangi bir konuda) söz söylediğiniz zaman, (hakkında konuştuğunuz kişi soyca) yakınlık sâhibi biri (olup, vereceğiniz hüküm onun aleyhine) de olsa adâletli (ve doğru konuşan kimseler) olun! (Adâleti gözetme, emir ve yasaklarını koruma hususlarında) Allâh’ın ahdini (ve sizinle yaptığı sözleşmeyi) de hakkıyla yerine getirin! İşte size! Bu (dört emir var ya); size onu (korumanızı Yüce Rabbiniz) kuvvetlice emir buyurmuştur. Tâ ki siz (bu hükümleri) iyice düşünesiniz (de gereğiyle amel edesiniz). 151. âyet-i kerimeden buraya kadar olan emirler; Tevrât’ta “On emir” diye bilinen vasiyetlerin dokuzunu teşkil etmektedir ki bunlar bütün peygamberlerin şerîatlarında değişmez kurallardır. Bu emirlerin beşi 151. âyet-i kerîmede, dördü ise bu âyet-i kerîmede geçmektedir. Bu emirler hakkında tafsîlatlı bilgi için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 12/265-360, 384-386
153﴿ Bir de (şunu size okuyayım ki:) gerçekten işte bu (sûre-i celîlede anlatılan tevhîd ve nübüvvetin ispâtı, ayrıca şerîat hükümlerinin beyânı hakkındaki konular), benim dosdoğru yolumdur, öyleyse siz ona hakkıyla uyun. (Onu bırakıp da Yahûdîlik, Hristiyanlık gibi bâtıl dinlere yâhut ona uymuş gibi gözüküp de benim ve ashâbımın yolu olan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat’tan başka) yollara ise aslâ uymayın, sonra onlar sizi O (Allâh-u Sübhânehû)nun (dosdoğru) yolundan ayırır. İşte size! Bu (dosdoğru yola tâbi olma emri var ya); size onu (tatbîk etmenizi Yüce Rabbiniz) kuvvetlice emir buyurmuştur. Tâ ki siz (bu emirlere uyarak âhiret azâbından) hakkıyla sakınabilesiniz!” Sahâbe ve tâbi‘înin farklı müfessirleri tarafından âyet-i celîlede işâret edilen “Yol” hakkında; İslâm, Kur’ân, özellikle öncesindeki iki âyet-i kerîmede geçen emir ve yasaklar, bu sûrede anlatılan tüm konular, vahye uymak, Allâh-u Te‘âlâ’nın dînine yardım ve düşmanlarıyla cihâd gibi birbirine yakın mânâlar nakledilmiştir. Semerkandî (Rahimehullâh)ın beyânına göreyse bu yol, (Ehl-i) Sünnet ve’l-Cemâat yoludur. Nitekim Abdullâh ibnü Mes‘ûd (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: “Bir kere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) düz bir çizgi çizerek: ‘İşte bu, Allâh’ın dosdoğru yoludur’ buyurdu. Sonra o çizginin sağından ve solundan birtakım çizgiler çizerek: ‘İşte bunlar (uyulmaması emredilen) birtakım yollardır, onlardan her bir yolun başında o yola dâvet eden bir şeytan mevcuttur’ buyurduktan sonra bu âyet-i kerîmeyi okudu.” (Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:4142, 2/132; İbnü Mâce, el-Mukaddime:1, rakam:11, 1/6) Diğer bir rivâyete göre ise; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) o düz çizginin her iki kenarına eğri büğrü altışar çizgi çizmiştir ki daha sonra bu on iki yoldan her biri kendi aralarında altı yola ayrılmıştır, böylece bu sayı: “Benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, tek bir fırka dışında hepsi o (cehennem) ateş(in)dedir” (et-Tirmizî, el-Îmân:18, rakam:2641, 5/26; İbnü Mâce, el-Fiten:17, rakam:3992, 2/1322) hadîs-i şerîfinde cehenneme girecekleri bildirilen yetmiş iki fırkanın sayısına ulaşmaktadır. (en-Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl, 1/548-549) Ehl-i Sünnet mezhebine uyulması ve sakınılması gereken diğer bâtıl fırkaların bozuk inançları hakkında tafsîlatlı bilgi için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 12/364-384
154﴿ (Geçmiş peygamberlere verdiğimiz sayfalardan) sonra Mûsâ’ya; (tebliğ vazîfesi hakkında) güzel amelde bulunmuş olan o (kıymetli) zâta (nîmet ve ikrâmımızı) tamamlamak, (din adına bilinmesi gereken) her şeyi (kullara) ayrıntılı bir şekilde açıklamak, (onları sapıklıktan kurtarıp) hidâyette bulunmak ve büyük bir rahmet(imizin eserini onların üzerinde göstermek) için o (Tevrât) kitabı(nı) Biz ver(miş)dik, tâ ki o (Yahûdî ola)nlar Rablerine kavuşacaklarına îmân etsinler.
155﴿ İşte bu (Kur’ân faydası ve hayrı bol olan) çok mübârek bir kitaptır ki, onu da (size) Biz indirdik. Öyleyse siz o (Kur’â)na hakkıyla uyun ve (hükümlerine muhâlefetten) iyice sakının, tâ ki siz (gönderdiği kitapla amel ettiğiniz için Allâh-u Te‘âlâ tarafından) merhamet olunasınız.
156﴿ Sonra siz: “O (semâvî) kitaplar ancak bizden önceki (ümmetlerden) iki tâife (olan Yahûdî ve Hristiyanlar) üzerine indirilmiştir. Bizler ise gerçekten onların (kendi kitaplarını) okumasından elbette (bilgisiz ve) gâfil kimseler olmuştuk” demeyesiniz (diye size Kur’ân-ı Kerîm’i indirdik).
157﴿ Yâhut siz: “(Bizim zihinlerimiz Ehl-i Kitap’tan daha keskin, anlayışımız daha incedir. Nitekim okuma-yazma bilmeyen ümmî bir toplum olmamıza rağmen, kıssalar, şiirler ve fasîh hitâbetler gibi nice ilim türlerine vâkıf bulunmaktayız.) Eğer gerçekten de bizim üzerimize (bir) kitap indirilseydi, elbette biz onlardan daha fazla hidâyet sâhibi olurduk” demeyesiniz (diye size bu Kur’ân’ı indirdik). (Şâyet siz kendinizi methettiğiniz vasıflara hakîkaten sâhipseniz) işte gerçekten de size Rabbinizden, çok değerli apaçık bir delil, (inanıp amel edenlere doğruyu gösteren) büyük bir hidâyet (rehberi) ve (mükellefler hakkında) üstün bir rahmet (eseri olan Kur’ân) gelmiştir. Artık kim daha zâlimdir o kimseden ki o, Allâh’ın âyetlerini (anlama imkânı bulup onların doğruluğunu gördükten sonra bile bile) yalanlamıştır ve onlardan yüz çevirmiştir /ve (inanmak isteyenleri) engelle(yerek sapıtma ve saptırma suçlarını birlikte işle)miştir/?! Âyetlerimizden sürekli yüz çevirmekte /engellemekte/ olan o kişileri, yüz çevirmekte bulunmuş olmaları /engellemeleri/ sebebiyle yakında en kötü (ve çok şiddetli bir) azapla cezâlandıracağız.
سُورَةُ الْاَنْعَامِ
الجزء ٨
١٤٨
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ ﴿١٥٢
وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يمًا فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿١٥٣
ثُمَّ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَامًا عَلَى الَّذ۪ٓي اَحْسَنَ وَتَفْص۪يلًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ۟ ﴿١٥٤
وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَۙ ﴿١٥٥
اَنْ تَقُولُٓوا اِنَّمَٓا اُنْزِلَ الْكِتَابُ عَلٰى طَٓائِفَتَيْنِ مِنْ قَبْلِنَاۖ وَاِنْ كُنَّا عَنْ دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِل۪ينَۙ ﴿١٥٦
اَوْ تَقُولُوا لَوْ اَنَّٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّٓا اَهْدٰى مِنْهُمْۚ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَصَدَفَ عَنْهَاۜ سَنَجْزِي الَّذ۪ينَ يَصْدِفُونَ عَنْ اٰيَاتِنَا سُٓوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ ﴿١٥٧
En`âm Sûresi
148
Cuz 8
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ ﴿١٥٢
152﴿ Ayrıca yetimin malına, o (ergenlik dönemindeki) güçlü çağına erişinceye kadar yaklaşmayın. Ancak o en güzel şeyin ta kendisi olan (koruma ve kâr kazandırma gibi meşrû yollar) ile (yaklaşmanız) müstesnâ. Ölçmeyi ve tartıy(la tartmay)ı da adâletle (icrâ ederek) tastamam yapın. (Ölçü ve tartıda fazla ve noksan yapmadan, kılı kılına adâlet yapmak çok zordur ama zâten) Biz hiçbir nefse gücünün dışındakini yüklemeyiz. (Bu yüzden siz gücünüz nispetinde titizlik gösterirseniz, kasıtsız olarak vukû bulan hatâlarınız bağışlanır.) Bir de siz (insanlar hakkında verilecek hükümlerle alâkalı herhangi bir konuda) söz söylediğiniz zaman, (hakkında konuştuğunuz kişi soyca) yakınlık sâhibi biri (olup, vereceğiniz hüküm onun aleyhine) de olsa adâletli (ve doğru konuşan kimseler) olun! (Adâleti gözetme, emir ve yasaklarını koruma hususlarında) Allâh’ın ahdini (ve sizinle yaptığı sözleşmeyi) de hakkıyla yerine getirin! İşte size! Bu (dört emir var ya); size onu (korumanızı Yüce Rabbiniz) kuvvetlice emir buyurmuştur. Tâ ki siz (bu hükümleri) iyice düşünesiniz (de gereğiyle amel edesiniz). 151. âyet-i kerimeden buraya kadar olan emirler; Tevrât’ta “On emir” diye bilinen vasiyetlerin dokuzunu teşkil etmektedir ki bunlar bütün peygamberlerin şerîatlarında değişmez kurallardır. Bu emirlerin beşi 151. âyet-i kerîmede, dördü ise bu âyet-i kerîmede geçmektedir. Bu emirler hakkında tafsîlatlı bilgi için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 12/265-360, 384-386
وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يمًا فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿١٥٣
153﴿ Bir de (şunu size okuyayım ki:) gerçekten işte bu (sûre-i celîlede anlatılan tevhîd ve nübüvvetin ispâtı, ayrıca şerîat hükümlerinin beyânı hakkındaki konular), benim dosdoğru yolumdur, öyleyse siz ona hakkıyla uyun. (Onu bırakıp da Yahûdîlik, Hristiyanlık gibi bâtıl dinlere yâhut ona uymuş gibi gözüküp de benim ve ashâbımın yolu olan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat’tan başka) yollara ise aslâ uymayın, sonra onlar sizi O (Allâh-u Sübhânehû)nun (dosdoğru) yolundan ayırır. İşte size! Bu (dosdoğru yola tâbi olma emri var ya); size onu (tatbîk etmenizi Yüce Rabbiniz) kuvvetlice emir buyurmuştur. Tâ ki siz (bu emirlere uyarak âhiret azâbından) hakkıyla sakınabilesiniz!” Sahâbe ve tâbi‘înin farklı müfessirleri tarafından âyet-i celîlede işâret edilen “Yol” hakkında; İslâm, Kur’ân, özellikle öncesindeki iki âyet-i kerîmede geçen emir ve yasaklar, bu sûrede anlatılan tüm konular, vahye uymak, Allâh-u Te‘âlâ’nın dînine yardım ve düşmanlarıyla cihâd gibi birbirine yakın mânâlar nakledilmiştir. Semerkandî (Rahimehullâh)ın beyânına göreyse bu yol, (Ehl-i) Sünnet ve’l-Cemâat yoludur. Nitekim Abdullâh ibnü Mes‘ûd (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: “Bir kere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) düz bir çizgi çizerek: ‘İşte bu, Allâh’ın dosdoğru yoludur’ buyurdu. Sonra o çizginin sağından ve solundan birtakım çizgiler çizerek: ‘İşte bunlar (uyulmaması emredilen) birtakım yollardır, onlardan her bir yolun başında o yola dâvet eden bir şeytan mevcuttur’ buyurduktan sonra bu âyet-i kerîmeyi okudu.” (Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:4142, 2/132; İbnü Mâce, el-Mukaddime:1, rakam:11, 1/6) Diğer bir rivâyete göre ise; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) o düz çizginin her iki kenarına eğri büğrü altışar çizgi çizmiştir ki daha sonra bu on iki yoldan her biri kendi aralarında altı yola ayrılmıştır, böylece bu sayı: “Benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, tek bir fırka dışında hepsi o (cehennem) ateş(in)dedir” (et-Tirmizî, el-Îmân:18, rakam:2641, 5/26; İbnü Mâce, el-Fiten:17, rakam:3992, 2/1322) hadîs-i şerîfinde cehenneme girecekleri bildirilen yetmiş iki fırkanın sayısına ulaşmaktadır. (en-Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl, 1/548-549) Ehl-i Sünnet mezhebine uyulması ve sakınılması gereken diğer bâtıl fırkaların bozuk inançları hakkında tafsîlatlı bilgi için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 12/364-384
ثُمَّ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَامًا عَلَى الَّذ۪ٓي اَحْسَنَ وَتَفْص۪يلًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ۟ ﴿١٥٤
154﴿ (Geçmiş peygamberlere verdiğimiz sayfalardan) sonra Mûsâ’ya; (tebliğ vazîfesi hakkında) güzel amelde bulunmuş olan o (kıymetli) zâta (nîmet ve ikrâmımızı) tamamlamak, (din adına bilinmesi gereken) her şeyi (kullara) ayrıntılı bir şekilde açıklamak, (onları sapıklıktan kurtarıp) hidâyette bulunmak ve büyük bir rahmet(imizin eserini onların üzerinde göstermek) için o (Tevrât) kitabı(nı) Biz ver(miş)dik, tâ ki o (Yahûdî ola)nlar Rablerine kavuşacaklarına îmân etsinler.
وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَۙ ﴿١٥٥
155﴿ İşte bu (Kur’ân faydası ve hayrı bol olan) çok mübârek bir kitaptır ki, onu da (size) Biz indirdik. Öyleyse siz o (Kur’â)na hakkıyla uyun ve (hükümlerine muhâlefetten) iyice sakının, tâ ki siz (gönderdiği kitapla amel ettiğiniz için Allâh-u Te‘âlâ tarafından) merhamet olunasınız.
اَنْ تَقُولُٓوا اِنَّمَٓا اُنْزِلَ الْكِتَابُ عَلٰى طَٓائِفَتَيْنِ مِنْ قَبْلِنَاۖ وَاِنْ كُنَّا عَنْ دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِل۪ينَۙ ﴿١٥٦
156﴿ Sonra siz: “O (semâvî) kitaplar ancak bizden önceki (ümmetlerden) iki tâife (olan Yahûdî ve Hristiyanlar) üzerine indirilmiştir. Bizler ise gerçekten onların (kendi kitaplarını) okumasından elbette (bilgisiz ve) gâfil kimseler olmuştuk” demeyesiniz (diye size Kur’ân-ı Kerîm’i indirdik).
اَوْ تَقُولُوا لَوْ اَنَّٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّٓا اَهْدٰى مِنْهُمْۚ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَصَدَفَ عَنْهَاۜ سَنَجْزِي الَّذ۪ينَ يَصْدِفُونَ عَنْ اٰيَاتِنَا سُٓوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ ﴿١٥٧
157﴿ Yâhut siz: “(Bizim zihinlerimiz Ehl-i Kitap’tan daha keskin, anlayışımız daha incedir. Nitekim okuma-yazma bilmeyen ümmî bir toplum olmamıza rağmen, kıssalar, şiirler ve fasîh hitâbetler gibi nice ilim türlerine vâkıf bulunmaktayız.) Eğer gerçekten de bizim üzerimize (bir) kitap indirilseydi, elbette biz onlardan daha fazla hidâyet sâhibi olurduk” demeyesiniz (diye size bu Kur’ân’ı indirdik). (Şâyet siz kendinizi methettiğiniz vasıflara hakîkaten sâhipseniz) işte gerçekten de size Rabbinizden, çok değerli apaçık bir delil, (inanıp amel edenlere doğruyu gösteren) büyük bir hidâyet (rehberi) ve (mükellefler hakkında) üstün bir rahmet (eseri olan Kur’ân) gelmiştir. Artık kim daha zâlimdir o kimseden ki o, Allâh’ın âyetlerini (anlama imkânı bulup onların doğruluğunu gördükten sonra bile bile) yalanlamıştır ve onlardan yüz çevirmiştir /ve (inanmak isteyenleri) engelle(yerek sapıtma ve saptırma suçlarını birlikte işle)miştir/?! Âyetlerimizden sürekli yüz çevirmekte /engellemekte/ olan o kişileri, yüz çevirmekte bulunmuş olmaları /engellemeleri/ sebebiyle yakında en kötü (ve çok şiddetli bir) azapla cezâlandıracağız.