HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْاَعْرَافِ  ١٥٠ 
الجزء ٨

سُورَةُالْاَعْرَافِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
الٓمٓصٓۜ ﴿ ١ ﴾ كِتَابٌ اُنْزِلَ اِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ ف۪ي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِه۪ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ ﴿ ٢ ﴾ اِتَّبِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۜ قَل۪يلًا مَا تَذَكَّرُونَ ﴿ ٣ ﴾ وَكَمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا فَجَٓاءَهَا بَأْسُنَا بَيَاتًا اَوْ هُمْ قَٓائِلُونَ ﴿ ٤ ﴾ فَمَا كَانَ دَعْوٰيهُمْ اِذْ جَٓاءَهُمْ بَأْسُنَٓا اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ ﴿ ٥ ﴾ فَلَنَسْـَٔلَنَّ الَّذ۪ينَ اُرْسِلَ اِلَيْهِمْ وَلَنَسْـَٔلَنَّ الْمُرْسَل۪ينَۙ ﴿ ٦ ﴾ فَلَنَقُصَّنَّ عَلَيْهِمْ بِعِلْمٍ وَمَا كُنَّا غَٓائِب۪ينَ ﴿ ٧ ﴾ وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّۚ فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿ ٨ ﴾ وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَظْلِمُونَ ﴿ ٩ ﴾ وَلَقَدْ مَكَّنَّاكُمْ فِي الْاَرْضِ وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَۜ قَل۪يلًا مَا تَشْكُرُونَ۟ ﴿ ١٠ ﴾ وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَۗ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ لَمْ يَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَ ﴿ ١١ ﴾

سُورَةُالْاَعْرَافِ  ١٥٠ 
الجزء ٨
A`râf Sûresi  150 
Cüz  8

YEDİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-A`râf
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 206 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!

1  Elif! Lâm! Mîm! Sâd!

2  (Bu Kur’ân-ı Kerîm) öyle büyük bir kitaptır ki; kendisiyle (tüm insanlara) uyarıda bulunasın ve ina nanlar için yeterli bir öğüt olsun diye (tarafımızdan) sana indirilmiştir. Artık on(un tebliğinin getireceği sıkıntılar)dan do layı kalbinde hiçbir darlık bulunmasın.

3  Rabbinizden size indirilmiş olan şeye (Kur’ân ve Sünnet’e) hakkıyla uyun! Onu bırakıp da (insan ve cin şey tanları gibi, kâfirliğe ve sapıklığa çağıran) başka birtakım dostlara asla uymayın! Pek az/çok az zaman/ öğütleniyorsunuz (bu yüz den Allâh’ın dinini bırakıp başkalarına uyuyorsunuz)!

4  Kendisini helâke uğrat(mayı arzula)mış oldu ğumuz nice memleket (halkı) vardır ki, (Lût (Aleyhisselâm)`ın kavmi gibi) geceleyin (uyurlarken) ya da (Şu`ayb (Aleyhisselâm)`ın kavmi gibi) kendileri (gündüz ortası uykuya yatmış) kaylûle yapan kimselerken çetin azâbımız on(lar)a gelip çatmıştır.

5  Çetin azâbımız kendilerine geldiği zaman ar tık onların (suçlarını itiraf mâhiyetindeki yakarış ve) duaları ancak: “Şüphesiz ki biz gerçekten (şirk ko şan) zâlim kimseler olmuştuk!” demelerinden baş ka bir şey olmamıştır!

6  Andolsun ki; kendilerine (peygam ber) gönderilmiş olan o kişilere(, elçilerimize tâbi olup olmadık larını) elbette soracağız! Yemin olsun; o (peygamber olarak) gönderilmiş olan kimselere de (ümmetleri ta rafından nasıl karşılandıklarını) mutlaka soracağız!

7  Kasem olsun ki; onlara (peygamberlere de üm metlerine de) elbette (gizli açık her şey hakkında sâhip olduğumuz dosdoğru ve) mükemmel bir ilimle (tüm yaptıklarını) anlatacağız. Zaten Biz (onlardan ve amel lerinden) uzakta kal(ıp habersiz ol)anlar değildik!

8  (Kulların amellerini dosdoğru tartarak) hak (ve adâletin temsilciliğini yapacak) olan tartı, işte (Allâh-u Te`â lâ’nın, peygamberleri ve ümmetleri sorgulayacağı) o günde gerçekleşecektir. Artık kimin tartılan (sevap)ları (günahlarına karşı) ağır gelirse, işte ancak onlar felâh (ve kurtuluş)a erenlerin ta kendileridir!
İmam-ı Mücâhid gibi bazı âlimlere göre; burada geçen “Vezn”, kıyâmet gününde kullar arasında verilecek hüküm anlamına gelmekteyse de, müfessirlerin cumhûruna göre bu, kulların amellerinin bir mîzanla tartılmasıdır ki, o terâzinin bir dili iki de kefesi bulunmaktadır, her bir kefe doğu ile batı arası kadardır. Allâh-u Te`âlâ kullarının uzuvlarını kendi haklarında konuşturup şâhit yapacağı gibi, o mîzanı da adâletle konuşturacaktır. Ancak ulemâ bu tartının keyfiyeti hakkında birkaç görüş açıklamışlardır:
a) “Sevapların ve günahların yazılı bulunduğu sayfalar tartılacaktır” diyenler, Abdullah ibni Amr ibni’l Âs (Radıyallâhu anhü mâ)dan rivayet edilen şu hadîs-i şerîfi delil getirmişlerdir: “Kıyâmet günü ümmetimden birine bütün yaratıkların huzurunda nidâ edilir ve kendisi için, her biri gözün gördüğü kadar uzun sahayı dolduran doksan dokuz sicil açılır. Allâh-u Te`âlâ bu kişiye, yazıcı meleklerin ona zulmetmediğini ve o dosyalarda yazılı olanları kendisinin yaptığını itiraf ettirdikten sonra, onca günah karşısında bir sevabı olup olmadığını sorar. O kişi dehşete kapılarak ‘Yok!’ dediyse de Allâh-u Te`âlâ: ‘Olur mu, Bizim katımızda senin çok hasenelerin var ve bugün sana zulüm yok!’ buyurur: Bunun üzerine o kişinin okumuş olduğu bir kelime-i şehâdetin yazılı bulunduğu küçük bir kâğıt parçası çıkarır. O kul: ‘Ya Rabbi! Bu kadar dosyanın yanında bu kâğıt parçası ne yapsın?’ dediğinde, Allâh-u Te`âlâ tekrar: ‘Sen zulme uğratılmayacaksın!’ buyurur. Böylece o günah kefesine konmuş olan doksan dokuz sicile karşılık, o küçük kâğıdın konmuş olduğu sevap kefesi ağır basar ve o kul kurtulur.” (İbni Mâce, Zühd: 35, No: 4300, 2/1437; Tirmizî, İman: 17, No: 2639, 5/24)
b) İbni Abbâs (Radıyallâhu anhümâ)dan rivayete göre; güzel ameller güzel surette, kötü ameller de çirkin suret üzere getirilerek mizana konulacaktır. Böylece Allâh-u Te`âlâ o suretlerde, tartılmaya elverişli olacak şekilde bir ağırlık ve hafiflik yaratacaktır. (Beyzâvî, Nesefî, Hâzin, Âlûsî)

9  Ama kimin (imanı olmadığı için hiçbir iyiliği itibara alınmayarak) tartılanları hafif gelirse, işte bizim âyetlerimize karşı işlemekte bulunmuş oldukları (inkâr ve) zulüm sebebiyle nefislerini hüsrâna uğrat(ıp ebedî mükâfatlardan mahrum bırak)mış olanlar da ancak onlardır!

10  Andolsun ki; muhakkak Biz sizi yer (yüzün)- de yerleştirdik/size yerde güç ve imkân verdik/ ve sizin için orada (yiyecekler ve içecekler gibi) yaşam vasıtaları belirledik. (Bunca nimetlerimize karşı) pek az/çok az bir zaman/ şükrediyorsunuz?

11  Yemin olsun ki; şüphesiz sizi(n babanız Âdem’i, ilk olarak şekilsiz bir balçık halinde) yarattık, sonra sizi(n babanızı) şekillendirdik, sonra da meleklere: “Âdem’e (bir saygı göstergesi olarak, kıble gibi ona yö nelip Bana) secde edin!” buyurduk, onlar da hemen secdeye vardılar. İblîs müstesnâ; o, secde edenler den olmadı.

A`râf Sûresi  150 
Cüz  8
cihanyamaneren