v02.01.25 Geliştirme Notları
A`râf Sûresi
159
Cuz 8
74﴿ (Sâlih (Aleyhisselâm) sözlerine şöyle devâm etti:) Hatırlayın o zamânı ki O (Allâh-u Te‘âlâ), Âd (toplumun)dan sonra sizi (dünyâda onların) yerine gelen kimseler yapmıştı ve sizi (Hıcr adındaki) o toprakta yerleştirmişti ki, siz oranın düzlüklerinden birtakım kasırlar (köşkler ve saraylar) edinmekteydiniz, o(ranın) dağlar(ın)dan da birtakım ev (yapacağınız yer)ler yontuyordunuz. Artık Allâh’ın nîmetlerini hatırlayın da bozguncu kimseler olarak yer(yüzün)-de fesat çıkartmayın.”
75﴿ (Sâlih (Aleyhisselâm)ın) kavmi içerisinden kendileri büyüklük taslamış o ileri gelen kimseler, o kendileri hor görülmüş olan kişilere; (özellikle) içlerinden îmân etmiş olanlara (alay yoluyla): “Siz gerçekten Sâlih’in, Rabbi (nezdi)nden rasûl olarak gönderilmiş bir kişi olduğunu mu biliyorsunuz?” dedi(ler). Onlar da: “(Evet) şüphesiz ki biz onun (din olarak) kendisiyle gönderilmiş olduğu şeye îmân edici kimseleriz” dediler.
76﴿ O büyüklük taslamış olanlar (ise): “Muhakkak ki biz sizin (gerçek din olarak kabûl edip) îmân etmiş olduğunuz o şeyi inkâr edicileriz” dedi(ler).
77﴿ Nihâyet onlar Rablerinin (devesine dokunmama) emrin(i yerine getirmek)den uzaklaşarak büyüklük tasladılar da ayaklarını keserek (işe başlayıp) o dişi deveyi boğazladılar ve: “Ey Sâlih! O hâlde (azapla tehdit ederek) bize vaad etmekte olduğun şeyi derhal bize getir (de görelim). Eğer (Allâh tarafından) rasûl olarak gönderilen kimselerden olduysan (bunu ispatlaman gerekir)” dediler.
78﴿ Bunun üzerine o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de, böylece onlar (helâke uğrayarak ölenler hâlinde) yurtlarında yere yapış(ıp kal)an kimselere döndüler. Muhammed ibnü İshâk ve Vehb ibnü Münebbih (Radıyallâhu Anhümâ) gibi siyer ashâbının nakilleri vechile; Âd kavminin helâkinin ardından yeryüzünde hâkimiyet kuran Semûd kavmi çoğaldılar ve kerpiçten yaptıkları evlerin ömründen çok daha uzun ömür sürünce dağlardan evler yontmaya başladılar, bolluk ve geniş imkânlar içerisinde yaşarken putlara tapmaya başladılar. Bunun üzerine Allâh-u Te‘âlâ onlara eşrâftan biri olan Sâlih (Aleyhisselâm)ı gönderince ondan bir mûcize istediler, o kendilerine ne istediklerini sorunca onlar: “Bizimle berâber bayram yapmaya çık, sen ilâhına duâ yap, biz de ilâhlarımıza yalvaralım, netîcede kimin duâsının kabûlü anlaşılırsa ona tâbi olunsun” dediler. Böylece Sâlih (Aleyhisselâm) onlarla birlikte bayram yerine çıktı. Putları onların yalvarışlarına icâbet etmeyince reisleri tek başına duran bir kayayı göstererek: “İşte bu kayadan büyük hörgüçlü, bol tüylü on aylık yüklü bir deve çıkarırsan sana inanacağız” dedi. Sâlih (Aleyhisselâm) onlardan bunu yapması durumunda kendisine inanacaklarına dâir kuvvetli söz alınca hemen namaz kılıp Rabbine duâ etti. Bunun üzerine o kaya herkesin gözü önünde doğum sancısına tutulan deve gibi sallanmaya başladı ve yarılarak içinden tam onların istedikleri gibi bir deve çıktı, sonra da kendisi gibi büyük bir deve doğurdu. Bunu gören liderleri bir toplulukla birlikte îmân etti. Fakat putların idârecisi olan kişiyle birlikte kâhinleri, diğerlerinin îmânına mâni oldu. Artık o mûcize deve, yavrusuyla birlikte ağaçlardan otlayarak ve su içerek yaşamını sürdürüyordu, fakat kuyunun tüm suyunu içmedikçe kafasını kaldırmıyordu. Sonra da o kadar süt veriyordu ki diledikleri kadar onu sağabiliyorlardı. O derece ki kapları çanakları dolusu içtikten sonra bir o kadar da biriktiriyorlardı. Bir de o deve, yazın vâdînin dış tarafında konaklayınca hayvanlar iç kesime kaçıyor, kışın iç tarafa çekilince de tüm davarlar vâdînin dış tarafına çıkmak zorunda kalıyordu ki, bu da halka çok zor gelmişti, bu sebeple onlar deveyi kesmeye karar verdiler ve hayvanı keserek etini bölüştüler. O sırada yavrusu bir dağa kaçıp üç kere öfkeyle bağırınca Sâlih (Aleyhisselâm) onlara: “Yavruya yetişin, belki bu sâyede azap sizden kaldırılır” dediyse de onlar buna imkân bulamadan o, tekrar yarılıp açılan kayanın içine girdi. O zaman Sâlih (Aleyhisselâm) onlara: “Artık üç gününüz kaldı; yarın suratlarınız sapsarı kesilecek, ertesi gün kıpkırmızı, üçüncü gün ise kapkara olacak, sonra da azap sizi kaplayacak” dedi. Onlar ertesi gün alâmetlerden birinin belirdiğini görünce Sâlih (Aleyhisselâm)ı öldürmek için peşine düştülerse de Allâh-u Te‘âlâ onu berâberinde bulunan yüz on Müslüman ile birlikte Filistin topraklarına hicretle kurtardı. Dördüncü günün sabahı ise Cibrîl-i Emîn’in sayhası ile kalpleri çatlayarak topluca helâk oldular. Arkasına doğru bakan Sâlih (Aleyhisselâm) yükselen dumanları görünce onların helâk olduğunu anlayarak bir sonraki âyet-i kerîmede zikredilecek sözlerini söyledi. (el-Beyzâvî, en-Nesefî, el-Hâzin, el-Âlûsî)
79﴿ Bunun üzerine (Sâlih (Aleyhisselâm) îmânsızlık sebebiyle başlarına gelen felâkete üzgün bir hâlde) onlardan yüz çevirdi de: “Ey kavmim! Andolsun ki; gerçekten ben size Rabbimin (vahiy ve) risâletini ulaştırdım ve sizin iyiliğinizi istedim. Velâkin siz (nasîhat ederek) iyilik isteyenleri (hiçbir zaman) sevmezdiniz” dedi.
80﴿ Lût’u da (ümmetine peygamber olarak Biz göndermiştik)! Vaktâ ki o, kavmine demişti ki: “O en çirkin iş (olan livata fiilin)i mi yapıyorsunuz ki âlemlerden hiçbiri (daha önce böyle bir şey yaparak) onun (benzeri bir günah)la sizi geçmemiştir?!
81﴿ Şüphesiz ki elbette siz kadınları bırakıp da, şehvet(inizi gidermek) için erkekler(in dübürlerin)e yaklaş(arak eşcinsellik yap)ıyorsunuz. Doğrusu siz (her işte haddi aşan) müsrifler toplumusunuz.”
سُورَةُ الْاَعْرَافِ
الجزء ٨
١٥٩
وَاذْكُرُٓوا اِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَٓاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّاَكُمْ فِي الْاَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُورًا وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًاۚ فَاذْكُرُٓوا اٰلَٓاءَ اللّٰهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ ﴿٧٤
قَالَ الْمَلَاُ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِمَنْ اٰمَنَ مِنْهُمْ اَتَعْلَمُونَ اَنَّ صَالِحًا مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلَ بِه۪ مُؤْمِنُونَ ﴿٧٥
قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا بِالَّذ۪ٓي اٰمَنْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ ﴿٧٦
فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ ﴿٧٧
فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَ ﴿٧٨
فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبّ۪ي وَنَصَحْتُ لَكُمْ وَلٰكِنْ لَا تُحِبُّونَ النَّاصِح۪ينَ ﴿٧٩
وَلُوطًا اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ ﴿٨٠
اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ ﴿٨١
A`râf Sûresi
159
Cuz 8
وَاذْكُرُٓوا اِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَٓاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّاَكُمْ فِي الْاَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُورًا وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًاۚ فَاذْكُرُٓوا اٰلَٓاءَ اللّٰهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ ﴿٧٤
74﴿ (Sâlih (Aleyhisselâm) sözlerine şöyle devâm etti:) Hatırlayın o zamânı ki O (Allâh-u Te‘âlâ), Âd (toplumun)dan sonra sizi (dünyâda onların) yerine gelen kimseler yapmıştı ve sizi (Hıcr adındaki) o toprakta yerleştirmişti ki, siz oranın düzlüklerinden birtakım kasırlar (köşkler ve saraylar) edinmekteydiniz, o(ranın) dağlar(ın)dan da birtakım ev (yapacağınız yer)ler yontuyordunuz. Artık Allâh’ın nîmetlerini hatırlayın da bozguncu kimseler olarak yer(yüzün)-de fesat çıkartmayın.”
قَالَ الْمَلَاُ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِمَنْ اٰمَنَ مِنْهُمْ اَتَعْلَمُونَ اَنَّ صَالِحًا مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلَ بِه۪ مُؤْمِنُونَ ﴿٧٥
75﴿ (Sâlih (Aleyhisselâm)ın) kavmi içerisinden kendileri büyüklük taslamış o ileri gelen kimseler, o kendileri hor görülmüş olan kişilere; (özellikle) içlerinden îmân etmiş olanlara (alay yoluyla): “Siz gerçekten Sâlih’in, Rabbi (nezdi)nden rasûl olarak gönderilmiş bir kişi olduğunu mu biliyorsunuz?” dedi(ler). Onlar da: “(Evet) şüphesiz ki biz onun (din olarak) kendisiyle gönderilmiş olduğu şeye îmân edici kimseleriz” dediler.
قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا بِالَّذ۪ٓي اٰمَنْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ ﴿٧٦
76﴿ O büyüklük taslamış olanlar (ise): “Muhakkak ki biz sizin (gerçek din olarak kabûl edip) îmân etmiş olduğunuz o şeyi inkâr edicileriz” dedi(ler).
فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ ﴿٧٧
77﴿ Nihâyet onlar Rablerinin (devesine dokunmama) emrin(i yerine getirmek)den uzaklaşarak büyüklük tasladılar da ayaklarını keserek (işe başlayıp) o dişi deveyi boğazladılar ve: “Ey Sâlih! O hâlde (azapla tehdit ederek) bize vaad etmekte olduğun şeyi derhal bize getir (de görelim). Eğer (Allâh tarafından) rasûl olarak gönderilen kimselerden olduysan (bunu ispatlaman gerekir)” dediler.
فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَ ﴿٧٨
78﴿ Bunun üzerine o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de, böylece onlar (helâke uğrayarak ölenler hâlinde) yurtlarında yere yapış(ıp kal)an kimselere döndüler. Muhammed ibnü İshâk ve Vehb ibnü Münebbih (Radıyallâhu Anhümâ) gibi siyer ashâbının nakilleri vechile; Âd kavminin helâkinin ardından yeryüzünde hâkimiyet kuran Semûd kavmi çoğaldılar ve kerpiçten yaptıkları evlerin ömründen çok daha uzun ömür sürünce dağlardan evler yontmaya başladılar, bolluk ve geniş imkânlar içerisinde yaşarken putlara tapmaya başladılar. Bunun üzerine Allâh-u Te‘âlâ onlara eşrâftan biri olan Sâlih (Aleyhisselâm)ı gönderince ondan bir mûcize istediler, o kendilerine ne istediklerini sorunca onlar: “Bizimle berâber bayram yapmaya çık, sen ilâhına duâ yap, biz de ilâhlarımıza yalvaralım, netîcede kimin duâsının kabûlü anlaşılırsa ona tâbi olunsun” dediler. Böylece Sâlih (Aleyhisselâm) onlarla birlikte bayram yerine çıktı. Putları onların yalvarışlarına icâbet etmeyince reisleri tek başına duran bir kayayı göstererek: “İşte bu kayadan büyük hörgüçlü, bol tüylü on aylık yüklü bir deve çıkarırsan sana inanacağız” dedi. Sâlih (Aleyhisselâm) onlardan bunu yapması durumunda kendisine inanacaklarına dâir kuvvetli söz alınca hemen namaz kılıp Rabbine duâ etti. Bunun üzerine o kaya herkesin gözü önünde doğum sancısına tutulan deve gibi sallanmaya başladı ve yarılarak içinden tam onların istedikleri gibi bir deve çıktı, sonra da kendisi gibi büyük bir deve doğurdu. Bunu gören liderleri bir toplulukla birlikte îmân etti. Fakat putların idârecisi olan kişiyle birlikte kâhinleri, diğerlerinin îmânına mâni oldu. Artık o mûcize deve, yavrusuyla birlikte ağaçlardan otlayarak ve su içerek yaşamını sürdürüyordu, fakat kuyunun tüm suyunu içmedikçe kafasını kaldırmıyordu. Sonra da o kadar süt veriyordu ki diledikleri kadar onu sağabiliyorlardı. O derece ki kapları çanakları dolusu içtikten sonra bir o kadar da biriktiriyorlardı. Bir de o deve, yazın vâdînin dış tarafında konaklayınca hayvanlar iç kesime kaçıyor, kışın iç tarafa çekilince de tüm davarlar vâdînin dış tarafına çıkmak zorunda kalıyordu ki, bu da halka çok zor gelmişti, bu sebeple onlar deveyi kesmeye karar verdiler ve hayvanı keserek etini bölüştüler. O sırada yavrusu bir dağa kaçıp üç kere öfkeyle bağırınca Sâlih (Aleyhisselâm) onlara: “Yavruya yetişin, belki bu sâyede azap sizden kaldırılır” dediyse de onlar buna imkân bulamadan o, tekrar yarılıp açılan kayanın içine girdi. O zaman Sâlih (Aleyhisselâm) onlara: “Artık üç gününüz kaldı; yarın suratlarınız sapsarı kesilecek, ertesi gün kıpkırmızı, üçüncü gün ise kapkara olacak, sonra da azap sizi kaplayacak” dedi. Onlar ertesi gün alâmetlerden birinin belirdiğini görünce Sâlih (Aleyhisselâm)ı öldürmek için peşine düştülerse de Allâh-u Te‘âlâ onu berâberinde bulunan yüz on Müslüman ile birlikte Filistin topraklarına hicretle kurtardı. Dördüncü günün sabahı ise Cibrîl-i Emîn’in sayhası ile kalpleri çatlayarak topluca helâk oldular. Arkasına doğru bakan Sâlih (Aleyhisselâm) yükselen dumanları görünce onların helâk olduğunu anlayarak bir sonraki âyet-i kerîmede zikredilecek sözlerini söyledi. (el-Beyzâvî, en-Nesefî, el-Hâzin, el-Âlûsî)
فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبّ۪ي وَنَصَحْتُ لَكُمْ وَلٰكِنْ لَا تُحِبُّونَ النَّاصِح۪ينَ ﴿٧٩
79﴿ Bunun üzerine (Sâlih (Aleyhisselâm) îmânsızlık sebebiyle başlarına gelen felâkete üzgün bir hâlde) onlardan yüz çevirdi de: “Ey kavmim! Andolsun ki; gerçekten ben size Rabbimin (vahiy ve) risâletini ulaştırdım ve sizin iyiliğinizi istedim. Velâkin siz (nasîhat ederek) iyilik isteyenleri (hiçbir zaman) sevmezdiniz” dedi.
وَلُوطًا اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ ﴿٨٠
80﴿ Lût’u da (ümmetine peygamber olarak Biz göndermiştik)! Vaktâ ki o, kavmine demişti ki: “O en çirkin iş (olan livata fiilin)i mi yapıyorsunuz ki âlemlerden hiçbiri (daha önce böyle bir şey yaparak) onun (benzeri bir günah)la sizi geçmemiştir?!
اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ ﴿٨١
81﴿ Şüphesiz ki elbette siz kadınları bırakıp da, şehvet(inizi gidermek) için erkekler(in dübürlerin)e yaklaş(arak eşcinsellik yap)ıyorsunuz. Doğrusu siz (her işte haddi aşan) müsrifler toplumusunuz.”