v02.01.25 Geliştirme Notları
A`râf Sûresi
160
Cuz 8
82﴿ (Buna karşı Lût (Aleyhisselâm)ın) kavminin cevâbı ise: “O(nu ve kendisine inana)nları memleketinizden çıkarın. Zîrâ gerçekten onlar birtakım insanlardır ki, (yaptığımız eşcinselliği kötü bir şey kabûl ederek bu gibi işlerden) çokça temiz bulunmaktadırlar” demelerinden başkası olmamıştır.
83﴿ Bunun üzerine Biz onu ve (kâfir olan) karısı dışındaki (diğer tüm) âilesini (inkârcıları helâk eden o azaptan) kurtardık. O (kadın) ise (yurtlarında helâk olanlar arasında) geride kalanlardan oldu.
84﴿ Bir de Biz onların üzerine (kızgın balçık taşlarından oluşan, benzeri) görülmemiş bir yağmur yağdırdık. İşte bak (gör ki); o (şirk ve livata suçunu işleyen) mücrimlerin (fecî sonu ve kötü) âkıbeti nice oldu! İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın kardeşinin oğlu olan Lût (Aleyhisselâm), amcası İbrâhîm (Aleyhisselâm) ile birlikte Harran’dan hicret ettikleri zaman İbrâhîm (Aleyhisselâm) Filistin topraklarına, Lût (Aleyhisselâm) ise Ürdün bölgesine yerleşti. Allâh-u Te‘âlâ onu, Yüce Zâtına kulluk yapmaya dâvet etsin ve âdet edinmiş oldukları erkek erkeğe ilişki anlamına gelen livata günahından engellesin diye Sedûm halkına peygamber olarak gönderdi. Kelbî (Rahimehullâh)ın rivâyetine göre ise; o kötü işi ilk işleyen İblîs olmuştur, şöyle ki o; tüysüz bir delikanlı sûretine girip insanları kendisine çağırmaya başlamıştı. Lût kavminin yerleşik olduğu vilâyetler çok verimli ve meyveli idi. Öyle ki yeryüzünde oranın misli bir toprak daha bulunmamaktaydı. Bu nedenle civarda bulunan verimsiz bölgelerdeki insanlar onlar hakkında kötü niyetler beslemeye başladılar, birtakım eziyet ve baskılarla onları topraklarından sürmeye kalkıştılar. Derken İblîs bir pîr-i fânî şeklinde onlara görünerek: “Sizinle uğraşanlara şöyle şöyle yaparsanız onlardan kurtulursunuz” dedi. Onlar bir zaman için bu işi yapmamaya direnseler de, insanların ısrarlı baskıları üzerine yakaladıkları güzel gençlerle livata yapmaya başladılar. Böylece bu şenî fiil onlar içerisinde iyice yerleşmeye başladı. İlk başta bu işi yabancılarla yaparlarken daha sonra birbirleriyle yapmaya başladılar. Bunun üzerine Allâh-u Te‘âlâ semâya, onlar üzerine taş yağdırmasını, yere de onları batırmasını emretti. Görüldüğü üzere; Lût (Aleyhisselâm) onları tenkit ederken israfçı bir toplum olma vasıflarını öne çıkarttı ki bu, helâli aşıp harama geçme anlamı taşıyan çok çirkin bir vasıftır. Bu her konuda böyleyse de Lût (Aleyhisselâm)ın kavminin isrâfı, şehvetlerini tatmin husûsunda olmuştur. Nitekim Allâh insanı yaratırken, neslin bekāsı ve dünyânın îmârı için ona cimâ isteği vermiştir, kadınların döl yatağını ise bu şehvetin tatmîni için bir mahâl kılmıştır. Şehvetini tatmin gâyesiyle kadınları bırakıp erkeklere meyleden yâhut kadının döl yatağını terk edip ters ilişkiyi tercih eden kişiler, yaratılış gâyesini göz ardı ederek, doğurma mahalli olmayan bir bölgeyi şehvet tatmîni için istîmâl ettiklerinden dolayı gerçekten de israfta bulunmuş ve haddi aşmış olurlar. (en-Nesefî, el-Hâzin)
85﴿ Medyen (ahâlisin)e de (nesep yönünden) kardeşleri (olan) Şu‘ayb’ı (peygamber olarak gönderdik). O (onlara nasîhat etmek üzere) dedi ki: “Ey kavmim! (Yalnızca) Allâh’a ibâdet edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Gerçekten (benim nübüvvetimin doğruluğuna dâir) Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir. Artık ölçü ve tartıyı tamamlayın ve insanlara (hakları olan mallarını ve) eşyâlarını eksik vermeyin. (Peygamberler vâsıtasıyla) ıslâh edilişinden sonra yer(yüzün)de (kâfirlik ve zâlimlik yaparak) fesat da çıkarmayın. İşte size! Bu(nlar dünyâ menfaatiniz bakımından da, âhirette rahat etmeniz yönünden de) sizin için çok hayırlıdır. Eğer (benim sözlerime) îmân eden kimseler olduysanız (bu böyledir. Zâten îmân şartı yerine getirilmeksizin hiçbir amel fayda vermez).
86﴿ Siz O (Allâh-u Azîmüşşâ)na îmân etmiş olan kimseleri (ölümle) korkutarak ve siz Allâh’ın (cennetine ulaştıracak) yolundan alıkoyarak, bir de siz on(u tenkitlerinizin hedefi hâline getirip şânın)a bir eğrilik arayarak (şeytan gibi pusu kurmuş vaziyette) her bir yol(un başın)da otur(up, Allâh’ın peygamberine ulaşmak isteyenleri engellemek için: “O bir yalancıdır, sakın seni dîninden döndürmesin” gibi laflar edip de insanların îmânına mâni ol)mayın /(insanların yollarını kesip mallarını gasp etmek için) her bir yolda oturmayın/. Ayrıca (hatırlayın) o zamânı ki, siz (sayıca, malca ve şerefçe) pek az (şeylere sâhip) idiniz de O (sizin neslinize ve malınıza bereket vererek ve hakirlikten sonra azîz ederek her yönden) sizi çoğalttı. Bir de bakın ki; (sizden önce geçen Nûh, Âd ve Semûd kavmi gibi) o fesat çıkaran (bozguncu)ların (fecî) âkıbet(ler)i nice oldu!
87﴿ Eğer içinizden bir tâife, (din olarak) kendisiyle gönderilmiş bulunduğum o şeye îmân etmiş oldular da, diğer bir cemâat (buna) îmân etmedilerse, artık Allâh (kimimize yardım edip, kimimizi rezil rüsvay etmek sûretiyle) aramızda hüküm verinceye kadar sabred(ip bekley)in. Zâten ancak O, hâkimlerin hayırlısıdır. (Zîrâ O’nun hiçbir hükmünde en ufak bir haksızlık şâibesi mevcut olmadığı gibi, hiçbir konudaki karârının peşine düşüp bozacak bir güç de yoktur.)
سُورَةُ الْاَعْرَافِ
الجزء ٨
١٦٠
وَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَخْرِجُوهُمْ مِنْ قَرْيَتِكُمْۚ اِنَّهُمْ اُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ ﴿٨٢
فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ ﴿٨٣
وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًاۜ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِم۪ينَ۟ ﴿٨٤
وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْبًاۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ بَعْدَ اِصْلَاحِهَاۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ ﴿٨٥
وَلَا تَقْعُدُوا بِكُلِّ صِرَاطٍ تُوعِدُونَ وَتَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ بِه۪ وَتَبْغُونَهَا عِوَجًاۚ وَاذْكُرُٓوا اِذْ كُنْتُمْ قَل۪يلًا فَكَثَّرَكُمْۖ وَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِد۪ينَ ﴿٨٦
وَاِنْ كَانَ طَٓائِفَةٌ مِنْكُمْ اٰمَنُوا بِالَّذ۪ٓي اُرْسِلْتُ بِه۪ وَطَٓائِفَةٌ لَمْ يُؤْمِنُوا فَاصْبِرُوا حَتّٰى يَحْكُمَ اللّٰهُ بَيْنَنَاۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ ﴿٨٧
A`râf Sûresi
160
Cuz 8
وَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَخْرِجُوهُمْ مِنْ قَرْيَتِكُمْۚ اِنَّهُمْ اُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ ﴿٨٢
82﴿ (Buna karşı Lût (Aleyhisselâm)ın) kavminin cevâbı ise: “O(nu ve kendisine inana)nları memleketinizden çıkarın. Zîrâ gerçekten onlar birtakım insanlardır ki, (yaptığımız eşcinselliği kötü bir şey kabûl ederek bu gibi işlerden) çokça temiz bulunmaktadırlar” demelerinden başkası olmamıştır.
فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ ﴿٨٣
83﴿ Bunun üzerine Biz onu ve (kâfir olan) karısı dışındaki (diğer tüm) âilesini (inkârcıları helâk eden o azaptan) kurtardık. O (kadın) ise (yurtlarında helâk olanlar arasında) geride kalanlardan oldu.
وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًاۜ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِم۪ينَ۟ ﴿٨٤
84﴿ Bir de Biz onların üzerine (kızgın balçık taşlarından oluşan, benzeri) görülmemiş bir yağmur yağdırdık. İşte bak (gör ki); o (şirk ve livata suçunu işleyen) mücrimlerin (fecî sonu ve kötü) âkıbeti nice oldu! İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın kardeşinin oğlu olan Lût (Aleyhisselâm), amcası İbrâhîm (Aleyhisselâm) ile birlikte Harran’dan hicret ettikleri zaman İbrâhîm (Aleyhisselâm) Filistin topraklarına, Lût (Aleyhisselâm) ise Ürdün bölgesine yerleşti. Allâh-u Te‘âlâ onu, Yüce Zâtına kulluk yapmaya dâvet etsin ve âdet edinmiş oldukları erkek erkeğe ilişki anlamına gelen livata günahından engellesin diye Sedûm halkına peygamber olarak gönderdi. Kelbî (Rahimehullâh)ın rivâyetine göre ise; o kötü işi ilk işleyen İblîs olmuştur, şöyle ki o; tüysüz bir delikanlı sûretine girip insanları kendisine çağırmaya başlamıştı. Lût kavminin yerleşik olduğu vilâyetler çok verimli ve meyveli idi. Öyle ki yeryüzünde oranın misli bir toprak daha bulunmamaktaydı. Bu nedenle civarda bulunan verimsiz bölgelerdeki insanlar onlar hakkında kötü niyetler beslemeye başladılar, birtakım eziyet ve baskılarla onları topraklarından sürmeye kalkıştılar. Derken İblîs bir pîr-i fânî şeklinde onlara görünerek: “Sizinle uğraşanlara şöyle şöyle yaparsanız onlardan kurtulursunuz” dedi. Onlar bir zaman için bu işi yapmamaya direnseler de, insanların ısrarlı baskıları üzerine yakaladıkları güzel gençlerle livata yapmaya başladılar. Böylece bu şenî fiil onlar içerisinde iyice yerleşmeye başladı. İlk başta bu işi yabancılarla yaparlarken daha sonra birbirleriyle yapmaya başladılar. Bunun üzerine Allâh-u Te‘âlâ semâya, onlar üzerine taş yağdırmasını, yere de onları batırmasını emretti. Görüldüğü üzere; Lût (Aleyhisselâm) onları tenkit ederken israfçı bir toplum olma vasıflarını öne çıkarttı ki bu, helâli aşıp harama geçme anlamı taşıyan çok çirkin bir vasıftır. Bu her konuda böyleyse de Lût (Aleyhisselâm)ın kavminin isrâfı, şehvetlerini tatmin husûsunda olmuştur. Nitekim Allâh insanı yaratırken, neslin bekāsı ve dünyânın îmârı için ona cimâ isteği vermiştir, kadınların döl yatağını ise bu şehvetin tatmîni için bir mahâl kılmıştır. Şehvetini tatmin gâyesiyle kadınları bırakıp erkeklere meyleden yâhut kadının döl yatağını terk edip ters ilişkiyi tercih eden kişiler, yaratılış gâyesini göz ardı ederek, doğurma mahalli olmayan bir bölgeyi şehvet tatmîni için istîmâl ettiklerinden dolayı gerçekten de israfta bulunmuş ve haddi aşmış olurlar. (en-Nesefî, el-Hâzin)
وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْبًاۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ بَعْدَ اِصْلَاحِهَاۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ ﴿٨٥
85﴿ Medyen (ahâlisin)e de (nesep yönünden) kardeşleri (olan) Şu‘ayb’ı (peygamber olarak gönderdik). O (onlara nasîhat etmek üzere) dedi ki: “Ey kavmim! (Yalnızca) Allâh’a ibâdet edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Gerçekten (benim nübüvvetimin doğruluğuna dâir) Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir. Artık ölçü ve tartıyı tamamlayın ve insanlara (hakları olan mallarını ve) eşyâlarını eksik vermeyin. (Peygamberler vâsıtasıyla) ıslâh edilişinden sonra yer(yüzün)de (kâfirlik ve zâlimlik yaparak) fesat da çıkarmayın. İşte size! Bu(nlar dünyâ menfaatiniz bakımından da, âhirette rahat etmeniz yönünden de) sizin için çok hayırlıdır. Eğer (benim sözlerime) îmân eden kimseler olduysanız (bu böyledir. Zâten îmân şartı yerine getirilmeksizin hiçbir amel fayda vermez).
وَلَا تَقْعُدُوا بِكُلِّ صِرَاطٍ تُوعِدُونَ وَتَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ بِه۪ وَتَبْغُونَهَا عِوَجًاۚ وَاذْكُرُٓوا اِذْ كُنْتُمْ قَل۪يلًا فَكَثَّرَكُمْۖ وَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِد۪ينَ ﴿٨٦
86﴿ Siz O (Allâh-u Azîmüşşâ)na îmân etmiş olan kimseleri (ölümle) korkutarak ve siz Allâh’ın (cennetine ulaştıracak) yolundan alıkoyarak, bir de siz on(u tenkitlerinizin hedefi hâline getirip şânın)a bir eğrilik arayarak (şeytan gibi pusu kurmuş vaziyette) her bir yol(un başın)da otur(up, Allâh’ın peygamberine ulaşmak isteyenleri engellemek için: “O bir yalancıdır, sakın seni dîninden döndürmesin” gibi laflar edip de insanların îmânına mâni ol)mayın /(insanların yollarını kesip mallarını gasp etmek için) her bir yolda oturmayın/. Ayrıca (hatırlayın) o zamânı ki, siz (sayıca, malca ve şerefçe) pek az (şeylere sâhip) idiniz de O (sizin neslinize ve malınıza bereket vererek ve hakirlikten sonra azîz ederek her yönden) sizi çoğalttı. Bir de bakın ki; (sizden önce geçen Nûh, Âd ve Semûd kavmi gibi) o fesat çıkaran (bozguncu)ların (fecî) âkıbet(ler)i nice oldu!
وَاِنْ كَانَ طَٓائِفَةٌ مِنْكُمْ اٰمَنُوا بِالَّذ۪ٓي اُرْسِلْتُ بِه۪ وَطَٓائِفَةٌ لَمْ يُؤْمِنُوا فَاصْبِرُوا حَتّٰى يَحْكُمَ اللّٰهُ بَيْنَنَاۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ ﴿٨٧
87﴿ Eğer içinizden bir tâife, (din olarak) kendisiyle gönderilmiş bulunduğum o şeye îmân etmiş oldular da, diğer bir cemâat (buna) îmân etmedilerse, artık Allâh (kimimize yardım edip, kimimizi rezil rüsvay etmek sûretiyle) aramızda hüküm verinceye kadar sabred(ip bekley)in. Zâten ancak O, hâkimlerin hayırlısıdır. (Zîrâ O’nun hiçbir hükmünde en ufak bir haksızlık şâibesi mevcut olmadığı gibi, hiçbir konudaki karârının peşine düşüp bozacak bir güç de yoktur.)