v02.01.25 Geliştirme Notları
A`râf Sûresi
174
Cuz 9
188﴿ (Habîbim! Sana neyin ne zaman değerleneceğini sorarak, ucuzken alıp pahalanınca kâr etmek isteyen o müşriklere) de ki: “Allâh’ın (bana vaktini bildirmeyi) murâd ettiği şey dışında ben kendim için bir fayda (kazanma)-ya mâlik olamam, bir zarar(ı savuşturmay)a da (kendi başıma güç yetirmem söz konusu) olmaz! Zâten ben gayb(da ve gelecekte olacaklar)ı (kendiliğimden) bilecek olsaydım elbette (mal-mülk gibi) faydalı şeyleri çokça kazanırdım ve bana hiçbir kötülük dokunmazdı (da bâzen gâlip bâzen mağlup olmazdım). Ben (bir ilâh olduğumu iddiâ etmiyorum ki, bana bunları soruyursunuz, ben ancak peygamber olarak gönderilen bir kulum ve) ancak (öyle) bir toplum için büyük bir uyarıcı ve müjdeleyici biriyim ki onlar îmân etmektedirler.”
189﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; sizi tek bir nefis (olan Âdem)den yaratmaya başladı, onun bir parçası (olan kaburgası)ndan da kendisi ile ünsiyet kursun (ona yanaşıp yatışsın) diye eşini yarattı. Sonra o (Âdem (Aleyhisselâm) eşiyle cimâ etmek üzere) onu bürüyünce o (ondan hâmile kalarak) çok hafif bir yük yüklendi de böylece (bir süreye kadar ağırlığını hissetmeden) onunla dolaştı. Nihâyet (karnındaki çocuk büyüyerek) ağırlaştığı zaman (karı-koca) ikisi de Rableri olan Allâh’a: “Andolsun ki; eğer bize (uzuvları tam ve sağlam, bedeni) düzgün (ve kusursuz) bir çocuk verirsen yemîn olsun ki; elbette (bu nîmetine karşı Sana) şükreden kimselerden olacağız” diye duâ ettiler.
190﴿ Fakat (onların neslinden öyle ana-babalar oldu ki) O (Rableri) o ikisine düzgün bir çocuk verince, (ona Abdüllât ve Abdüluzzâ gibi, putların kulluğunu ifâde eden isimler takarak) o ikisine verdiği (o çocuk) hakkında O (Allâh-u Azîmüşşâ)na ortaklar tanıdılar. Ama Allâh o (şirk koşa)nların ortak koşmakta oldukları şeylerden dâimâ çok yüce olmuştur. Hasen-i Basrî gibi bâzı müfessirler âyet-i kerîmede anlatılan olayı Âdem (Aleyhisselâm)a nispet etmeyi uygun görmeyerek, bir önceki âyetin Âdem ile Havvâ (Aleyhimesselâm)dan, bu âyetin ise onların müşrik olan çocuklarından bahsettiği görüşünü tercih etmişlerdir. (et-Taberî, 10/629; ‘Ömer en-Nesefî, et-Teysîr, 7/99) Peygamberlerin ismetini (günahlardan korunduğunu) müdâfaa açısından bu görüş güzel görülmüştür. Gerçi bu hususta rivâyet edilen hadîs-i şerîfleri nakleden müfessirler de peygamberlerin mâsumiyetini zedelemeyecek şekilde îzâhlar geliştirmişlerdir. Lâkin şu bir gerçektir ki; Âdem ile Havvâ (Aleyhimesselâm) hiçbir sûretle Allâh-u Te‘âlâ’ya ortak koşmamışlardır. Ama onların zürriyetlerinden gelen bâzıları, putlara kulluk anlamına gelen şirk içerikli isimleri çocuklarına takmışlardır. İşte Allâh-u Te‘âlâ bu âyeti kerîmelerle onları kınamıştır. Bu konu peygamberlerin mâsumiyetiyle alâkalı olması hasebiyle îtikāda taalluk eden mühim bir muhtevâya sâhip olduğundan bu âyet-i kerîmenin tefsîri hakkında tafsîlatlı mâlûmât için mutlaka bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 15/250-254
191﴿ (Âdem ve Havvâ’nın zürriyetinden gelen müşrikler) o hiçbir şey yaratamayan (şeytanlar ve putlar gibi güçsüz) şeyleri mi (Allâh-u Te‘âlâ’ya) ortak koşuyorlar?! Hâlbuki onlar (yaratmak bir yana kendileri) yaratılmaktadırlar.
192﴿ Üstelik o (tapıla)nlar bu (tapa)nlar(ı) için hiçbir yardıma imkân bulamazlar, zâten onlar kendilerine bile yardım edemezler.
193﴿ (Ey müşrikler! Müslümanlar Allâh’tan istediği gibi, siz de) eğer o (taptığınız odu)nları dosdoğru yolu göstermeye çağırsanız da (bu isteğinizi yerine getirme husûsunda) onlar size uyamazlar. Onlara çağrıda bulunmuş musunuz yoksa siz sessiz kimseler misiniz, size göre eşittir. (Zîrâ her hâlükârda isteğiniz gerçekleşecek değildir.)
194﴿ Allâh’ı bırakıp da tapmakta olduğunuz o kimseler (var ya); gerçekten de sizin gibi (yaratılmış) birtakım (âciz) kullardır. Öyleyse (herhangi bir faydayı temin veyâ zararı defetme husûsunda) onlara duâda bulunun da, sizin (isteğinizi yerine getirmek) için icâbette bulunsunlar (bakalım)! Eğer (onların, sizin âciz kaldığınız bâzı şeylere gücü yeten ilâhlar olduğu şeklindeki iddiânızda) doğru söyleyen kimseler olduysanız (bunu ispât edin de görelim)!
195﴿ Yoksa onlara âit birtakım ayaklar mı vardır ki, onlarla yürüyebilmektedirler ya da onlara has birtakım eller mi vardır ki, onlarla (istediklerini) uzanıp alabilmektedirler yâhut onlara mahsus birtakım gözler mi vardır ki, onlarla görebilmektedirler veyâ onlara âit birtakım kulaklar mı vardır ki, kendileriyle işitebilmektedirler?! (Söyleyin bakalım; taptığınız putların neleri var?! Siz onlara böyle uzuvlar yapsanız dahî onlar sizde bulunan ve çalışan uzuvlarla kıyas bile edilemez. O hâlde siz bile taptıklarınızdan daha üstün vasıflara sâhipsiniz. Onlar ise kendilerine bile yarayamayacak derecede âcizdirler, sizin gibi akıllı ve üstün insanların, kendilerinden daha alçak ve güçsüz durumda bulunan varlıklara tapmaları yakışan bir şey midir?!) (Habîbim!) De ki: “(‘Bizim ilâhlarımızın aleyhine konuşursan seni çarparlar’ diye beni tehdit ettiğiniz o) ortaklarınızı çağırın da sonra (hep birlikte) bana tuzak kurun ve bana hiç mühlet vermeyin. (Zîrâ ben Allâh’ın beni sâhiplenmesine ve korumasına güvendiğim için, sizin kuracağınız hiçbir tuzağa önem vermem.)
سُورَةُ الْاَعْرَافِ
الجزء ٩
١٧٤
قُلْ لَٓا اَمْلِكُ لِنَفْس۪ي نَفْعًا وَلَا ضَرًّا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ وَلَوْ كُنْتُ اَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِۚ وَمَا مَسَّنِيَ السُّٓوءُ اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ وَبَش۪يرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟ ﴿١٨٨
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ فَلَمَّا تَغَشّٰيهَا حَمَلَتْ حَمْلًا خَف۪يفًا فَمَرَّتْ بِه۪ۚ فَلَمَّٓا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ ﴿١٨٩
فَلَمَّٓا اٰتٰيهُمَا صَالِحًا جَعَلَا لَهُ شُرَكَٓاءَ ف۪يمَٓا اٰتٰيهُمَاۚ فَتَعَالَى اللّٰهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿١٩٠
اَيُشْرِكُونَ مَا لَا يَخْلُقُ شَيْـًٔا وَهُمْ يُخْلَقُونَۘ ﴿١٩١
وَلَا يَسْتَط۪يعُونَ لَهُمْ نَصْرًا وَلَٓا اَنْفُسَهُمْ يَنْصُرُونَ ﴿١٩٢
وَاِنْ تَدْعُوهُمْ اِلَى الْهُدٰى لَا يَتَّبِعُوكُمْۜ سَوَٓاءٌ عَلَيْكُمْ اَدَعَوْتُمُوهُمْ اَمْ اَنْتُمْ صَامِتُونَ ﴿١٩٣
اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ عِبَادٌ اَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿١٩٤
اَلَهُمْ اَرْجُلٌ يَمْشُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۜ قُلِ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ ك۪يدُونِ فَلَا تُنْظِرُونِ ﴿١٩٥
A`râf Sûresi
174
Cuz 9
قُلْ لَٓا اَمْلِكُ لِنَفْس۪ي نَفْعًا وَلَا ضَرًّا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ وَلَوْ كُنْتُ اَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِۚ وَمَا مَسَّنِيَ السُّٓوءُ اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ وَبَش۪يرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟ ﴿١٨٨
188﴿ (Habîbim! Sana neyin ne zaman değerleneceğini sorarak, ucuzken alıp pahalanınca kâr etmek isteyen o müşriklere) de ki: “Allâh’ın (bana vaktini bildirmeyi) murâd ettiği şey dışında ben kendim için bir fayda (kazanma)-ya mâlik olamam, bir zarar(ı savuşturmay)a da (kendi başıma güç yetirmem söz konusu) olmaz! Zâten ben gayb(da ve gelecekte olacaklar)ı (kendiliğimden) bilecek olsaydım elbette (mal-mülk gibi) faydalı şeyleri çokça kazanırdım ve bana hiçbir kötülük dokunmazdı (da bâzen gâlip bâzen mağlup olmazdım). Ben (bir ilâh olduğumu iddiâ etmiyorum ki, bana bunları soruyursunuz, ben ancak peygamber olarak gönderilen bir kulum ve) ancak (öyle) bir toplum için büyük bir uyarıcı ve müjdeleyici biriyim ki onlar îmân etmektedirler.”
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ فَلَمَّا تَغَشّٰيهَا حَمَلَتْ حَمْلًا خَف۪يفًا فَمَرَّتْ بِه۪ۚ فَلَمَّٓا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ ﴿١٨٩
189﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; sizi tek bir nefis (olan Âdem)den yaratmaya başladı, onun bir parçası (olan kaburgası)ndan da kendisi ile ünsiyet kursun (ona yanaşıp yatışsın) diye eşini yarattı. Sonra o (Âdem (Aleyhisselâm) eşiyle cimâ etmek üzere) onu bürüyünce o (ondan hâmile kalarak) çok hafif bir yük yüklendi de böylece (bir süreye kadar ağırlığını hissetmeden) onunla dolaştı. Nihâyet (karnındaki çocuk büyüyerek) ağırlaştığı zaman (karı-koca) ikisi de Rableri olan Allâh’a: “Andolsun ki; eğer bize (uzuvları tam ve sağlam, bedeni) düzgün (ve kusursuz) bir çocuk verirsen yemîn olsun ki; elbette (bu nîmetine karşı Sana) şükreden kimselerden olacağız” diye duâ ettiler.
فَلَمَّٓا اٰتٰيهُمَا صَالِحًا جَعَلَا لَهُ شُرَكَٓاءَ ف۪يمَٓا اٰتٰيهُمَاۚ فَتَعَالَى اللّٰهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿١٩٠
190﴿ Fakat (onların neslinden öyle ana-babalar oldu ki) O (Rableri) o ikisine düzgün bir çocuk verince, (ona Abdüllât ve Abdüluzzâ gibi, putların kulluğunu ifâde eden isimler takarak) o ikisine verdiği (o çocuk) hakkında O (Allâh-u Azîmüşşâ)na ortaklar tanıdılar. Ama Allâh o (şirk koşa)nların ortak koşmakta oldukları şeylerden dâimâ çok yüce olmuştur. Hasen-i Basrî gibi bâzı müfessirler âyet-i kerîmede anlatılan olayı Âdem (Aleyhisselâm)a nispet etmeyi uygun görmeyerek, bir önceki âyetin Âdem ile Havvâ (Aleyhimesselâm)dan, bu âyetin ise onların müşrik olan çocuklarından bahsettiği görüşünü tercih etmişlerdir. (et-Taberî, 10/629; ‘Ömer en-Nesefî, et-Teysîr, 7/99) Peygamberlerin ismetini (günahlardan korunduğunu) müdâfaa açısından bu görüş güzel görülmüştür. Gerçi bu hususta rivâyet edilen hadîs-i şerîfleri nakleden müfessirler de peygamberlerin mâsumiyetini zedelemeyecek şekilde îzâhlar geliştirmişlerdir. Lâkin şu bir gerçektir ki; Âdem ile Havvâ (Aleyhimesselâm) hiçbir sûretle Allâh-u Te‘âlâ’ya ortak koşmamışlardır. Ama onların zürriyetlerinden gelen bâzıları, putlara kulluk anlamına gelen şirk içerikli isimleri çocuklarına takmışlardır. İşte Allâh-u Te‘âlâ bu âyeti kerîmelerle onları kınamıştır. Bu konu peygamberlerin mâsumiyetiyle alâkalı olması hasebiyle îtikāda taalluk eden mühim bir muhtevâya sâhip olduğundan bu âyet-i kerîmenin tefsîri hakkında tafsîlatlı mâlûmât için mutlaka bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 15/250-254
اَيُشْرِكُونَ مَا لَا يَخْلُقُ شَيْـًٔا وَهُمْ يُخْلَقُونَۘ ﴿١٩١
191﴿ (Âdem ve Havvâ’nın zürriyetinden gelen müşrikler) o hiçbir şey yaratamayan (şeytanlar ve putlar gibi güçsüz) şeyleri mi (Allâh-u Te‘âlâ’ya) ortak koşuyorlar?! Hâlbuki onlar (yaratmak bir yana kendileri) yaratılmaktadırlar.
وَلَا يَسْتَط۪يعُونَ لَهُمْ نَصْرًا وَلَٓا اَنْفُسَهُمْ يَنْصُرُونَ ﴿١٩٢
192﴿ Üstelik o (tapıla)nlar bu (tapa)nlar(ı) için hiçbir yardıma imkân bulamazlar, zâten onlar kendilerine bile yardım edemezler.
وَاِنْ تَدْعُوهُمْ اِلَى الْهُدٰى لَا يَتَّبِعُوكُمْۜ سَوَٓاءٌ عَلَيْكُمْ اَدَعَوْتُمُوهُمْ اَمْ اَنْتُمْ صَامِتُونَ ﴿١٩٣
193﴿ (Ey müşrikler! Müslümanlar Allâh’tan istediği gibi, siz de) eğer o (taptığınız odu)nları dosdoğru yolu göstermeye çağırsanız da (bu isteğinizi yerine getirme husûsunda) onlar size uyamazlar. Onlara çağrıda bulunmuş musunuz yoksa siz sessiz kimseler misiniz, size göre eşittir. (Zîrâ her hâlükârda isteğiniz gerçekleşecek değildir.)
اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ عِبَادٌ اَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿١٩٤
194﴿ Allâh’ı bırakıp da tapmakta olduğunuz o kimseler (var ya); gerçekten de sizin gibi (yaratılmış) birtakım (âciz) kullardır. Öyleyse (herhangi bir faydayı temin veyâ zararı defetme husûsunda) onlara duâda bulunun da, sizin (isteğinizi yerine getirmek) için icâbette bulunsunlar (bakalım)! Eğer (onların, sizin âciz kaldığınız bâzı şeylere gücü yeten ilâhlar olduğu şeklindeki iddiânızda) doğru söyleyen kimseler olduysanız (bunu ispât edin de görelim)!
اَلَهُمْ اَرْجُلٌ يَمْشُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۜ قُلِ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ ك۪يدُونِ فَلَا تُنْظِرُونِ ﴿١٩٥
195﴿ Yoksa onlara âit birtakım ayaklar mı vardır ki, onlarla yürüyebilmektedirler ya da onlara has birtakım eller mi vardır ki, onlarla (istediklerini) uzanıp alabilmektedirler yâhut onlara mahsus birtakım gözler mi vardır ki, onlarla görebilmektedirler veyâ onlara âit birtakım kulaklar mı vardır ki, kendileriyle işitebilmektedirler?! (Söyleyin bakalım; taptığınız putların neleri var?! Siz onlara böyle uzuvlar yapsanız dahî onlar sizde bulunan ve çalışan uzuvlarla kıyas bile edilemez. O hâlde siz bile taptıklarınızdan daha üstün vasıflara sâhipsiniz. Onlar ise kendilerine bile yarayamayacak derecede âcizdirler, sizin gibi akıllı ve üstün insanların, kendilerinden daha alçak ve güçsüz durumda bulunan varlıklara tapmaları yakışan bir şey midir?!) (Habîbim!) De ki: “(‘Bizim ilâhlarımızın aleyhine konuşursan seni çarparlar’ diye beni tehdit ettiğiniz o) ortaklarınızı çağırın da sonra (hep birlikte) bana tuzak kurun ve bana hiç mühlet vermeyin. (Zîrâ ben Allâh’ın beni sâhiplenmesine ve korumasına güvendiğim için, sizin kuracağınız hiçbir tuzağa önem vermem.)