v02.01.25 Geliştirme Notları
A`râf Sûresi
175
Cuz 9
196﴿ Çünkü şüphesiz benim (size karşı koruyucum, yardımcım ve) Velîm ancak O Allâh’tır ki; o kitabı peyderpey indir(erek, beni peygamberlik ve vahye mazhariyetle destekle)miştir. Zâten O, (peygamberler bir yana) sâlih kimseleri (ve iyi kulların tamâmını) sâhiplen(erek koruyup gözet)mektedir.”
197﴿ Ama O’nu bırakıp da tapmakta olduğunuz kimseler size yardıma güç yetiremezler. Zâten onlar kendilerine bile yardım edemez (ve üzerlerine saldıranları defedemez)ler.
198﴿ (Ey müşrikler! Müslümanlar Allâh’tan istediği gibi, siz de) eğer o (taptığınız odu)nları dosdoğru yolu göstermeye çağırsanız, onlar (bu isteğinizi yerine getirmek bir yana, sizi) duyamazlar (bile). (Ey şirk koşan insan!) O (tapı)n(dığın put)ları (karşısına geleni gören bir heykel şeklinde tasvir ettiğin için, yapma gözleriyle) sana bakıyorlarken görürsün. Hâlbuki onlar (önlerindekini bile) göremezler.
199﴿ (Habîbim! İnsanları İslâm’dan uzaklaştırmamak için, kendilerine zor gelecek şeyleri değil de, meşrû dâirede) kolay olanı kabûl et /(suçluları cezâlandırma yöntemini değil de) afv etmeyi (esas) al/, (aklın benimsediği ve dînin kabûl ettiği) mârûf (ve güzel olan işler) ile emret ve câhillerden yüz çevir (de sen onların densiz davranışlarına misliyle karşılık verme)!
200﴿ Bir de eğer gerçekten sana şeytandan kaynaklı (vesvese, kışkırtma ve dürtü gibi) en ufak bir tahrîk gelip çatarsa, (ondan kurtulmak için) hemen Allâh’a sığın. Şüphesiz ki O, (senin sığınmalarını hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (ne hâlde olduğunu çok iyi bilen bir) Alîm’dir.
201﴿ O kimseler ki (haramlardan hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olmuşturlar; gerçekten onlara şeytandan kaynaklı (vesvese, kışkırtma ve dürtü gibi) dönüp dolaşan en ufak bir şey dokunacak olsa onlar (Allâh’ın emir ve yasaklarını) iyice düşünürler de, bu sebeple hemen onlar (doğruyu, eğriyi ve şeytanın tuzaklarını) gören (ve ona uymayarak şerrinden kurtulan) kimselerdir.
202﴿ O (şeyta)nların kardeşleri (olan kâfirler) ise; azgınlık husûsunda o (şeyta)nlar bunlara destek olurlar, sonra da (onları helâk edinceye kadar vesvese ve kışkırtma husûsunda hiçbir şeyi) eksik bırakmazlar /sonra (o câhil insanlar müttakîlerin sakındığı günahlardan hiçbirini) noksan etmezler/.
203﴿ (Habîbim!) Sen onlara (istedikleri) herhangi bir (mûcize ve) âyet getirmediğin zaman: “(Diğer uydurdukların gibi) bunu da (kendiliğinden) derleyip toplasaydın ya /(diğerleri gibi) bunu da (Allâh’tan) isteseydin ya” derler. (Habîbim!) Sen: “(Ben kendiliğimden mûcize uyduran ve isteyen biri değilim.) Ben ancak Rabbimden bana vahyedilmekte olan şeye hakkıyla uymaktayım” de. İşte bu (Kur’ân), Rabbinizden (size gönderilmiş olup, hak ve hakîkatleri gösteren, böylece kalp gözlerinizin görmesini sağlayan âyetler, deliller ve) basîretlerdir ve kendileri îmân etmekte olan bir toplum için büyük bir hidâyet (rehberi) ve muazzam bir rahmet(in eseri)dir.
204﴿ Kur’ân okunduğu zaman hemen onu dinleyin ve susun, tâ ki siz (Allâh tarafından) merhamet olunasınız. Âyet-i kerîmenin zâhiri; namaz içinde olsun olmasın Kur’ân-ı Kerîm okunduğu zaman susup dinlemenin farziyetini ifâde etmekteyse de, sahâbenin cumhûruna göre; bu emir, cemâatle namaz esnâsında imam okurken, cemâatin okumayıp dinlemesinin farz oluşunu ortaya koymaktadır. Hutbe esnâsındaki dinleme de buna dâhildir. Bu iki hâlin dışında da dinlemenin müstehap oluşu fukahâ tarafından genel görüş olarak kabûl edilmiştir. (en-Nesefî, el-Beyzâvî)
205﴿ (Habîbim!) Gün başlarında ve gün sonlarında (kabûlü için) tam bir yalvarışla ve (reddolunur diye) büyük bir korkuyla, bir de açık(ça sesli bağırarak) yapmasının aşağısında bir söyleyişle, sen kendi içinde Rabbini zikret ve (Allâh’ın zikrinden haberi olmayan) gâfil kimselerden olma(maya devâm et).
206﴿ (Habîbim!) Şüphesiz o (mukarreb melekler ve Allâh nezdinde en yüce mertebeye nâil olan) zatlar ki senin Rabbin nezdinde (îtibarlı) bulunmaktadırlar; onlar (bile) O (Allâh-u Azîmüşşâ)na ibâdetten uzaklaşarak aslâ kibirlenmezler, (tüm noksan sıfatlardan uzak olduğunu ifâde eden zikirlerle) O’nu (tenzîh ve) tesbîh ederler ve ancak O’nun için secde ederler. (Ya siz onlar gibi günahsız değilken ve sonunuz meçhul iken nasıl O’na ibâdetten ve secdeden geri durabilirsiniz?!) Bu âyet-i kerîme, Kur’ân-ı Kerîm’de bulunan on dört secde âyetinin ilki olup, okuyan ve dinleyenlerin secde etmeleri vâciptir. Ancak bu, Arapça metni okuyanlar için geçerlidir, zîrâ âyetlerin diğer dillere yapılan çevirileri Kur’ân değildir. Bu husustaki hükümler ve diğer secde âyetlerinin sıralamasıyla alâkalı bilgiler için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 1/48-50.
سُورَةُ الْاَعْرَافِ
الجزء ٩
١٧٥
اِنَّ وَلِيِّيَ اللّٰهُ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْكِتَابَۘ وَهُوَ يَتَوَلَّى الصَّالِح۪ينَ ﴿١٩٦
وَالَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَكُمْ وَلَٓا اَنْفُسَهُمْ يَنْصُرُونَ ﴿١٩٧
وَاِنْ تَدْعُوهُمْ اِلَى الْهُدٰى لَا يَسْمَعُواۜ وَتَرٰيهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ ﴿١٩٨
خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَاَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِل۪ينَ ﴿١٩٩
وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿٢٠٠
اِنَّ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا اِذَا مَسَّهُمْ طَٓائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَاِذَا هُمْ مُبْصِرُونَۚ ﴿٢٠١
وَاِخْوَانُهُمْ يَمُدُّونَهُمْ فِي الْغَيِّ ثُمَّ لَا يُقْصِرُونَ ﴿٢٠٢
وَاِذَا لَمْ تَأْتِهِمْ بِاٰيَةٍ قَالُوا لَوْلَا اجْتَبَيْتَهَاۜ قُلْ اِنَّمَٓا اَتَّبِعُ مَا يُوحٰٓى اِلَيَّ مِنْ رَبّ۪يۚ هٰذَا بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٢٠٣
وَاِذَا قُرِئَ الْقُرْاٰنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَاَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿٢٠٤
وَاذْكُرْ رَبَّكَ ف۪ي نَفْسِكَ تَضَرُّعًا وَخ۪يفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ ﴿٢٠٥
اِنَّ الَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ ﴿٢٠٦
A`râf Sûresi
175
Cuz 9
اِنَّ وَلِيِّيَ اللّٰهُ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْكِتَابَۘ وَهُوَ يَتَوَلَّى الصَّالِح۪ينَ ﴿١٩٦
196﴿ Çünkü şüphesiz benim (size karşı koruyucum, yardımcım ve) Velîm ancak O Allâh’tır ki; o kitabı peyderpey indir(erek, beni peygamberlik ve vahye mazhariyetle destekle)miştir. Zâten O, (peygamberler bir yana) sâlih kimseleri (ve iyi kulların tamâmını) sâhiplen(erek koruyup gözet)mektedir.”
وَالَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَكُمْ وَلَٓا اَنْفُسَهُمْ يَنْصُرُونَ ﴿١٩٧
197﴿ Ama O’nu bırakıp da tapmakta olduğunuz kimseler size yardıma güç yetiremezler. Zâten onlar kendilerine bile yardım edemez (ve üzerlerine saldıranları defedemez)ler.
وَاِنْ تَدْعُوهُمْ اِلَى الْهُدٰى لَا يَسْمَعُواۜ وَتَرٰيهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ ﴿١٩٨
198﴿ (Ey müşrikler! Müslümanlar Allâh’tan istediği gibi, siz de) eğer o (taptığınız odu)nları dosdoğru yolu göstermeye çağırsanız, onlar (bu isteğinizi yerine getirmek bir yana, sizi) duyamazlar (bile). (Ey şirk koşan insan!) O (tapı)n(dığın put)ları (karşısına geleni gören bir heykel şeklinde tasvir ettiğin için, yapma gözleriyle) sana bakıyorlarken görürsün. Hâlbuki onlar (önlerindekini bile) göremezler.
خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَاَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِل۪ينَ ﴿١٩٩
199﴿ (Habîbim! İnsanları İslâm’dan uzaklaştırmamak için, kendilerine zor gelecek şeyleri değil de, meşrû dâirede) kolay olanı kabûl et /(suçluları cezâlandırma yöntemini değil de) afv etmeyi (esas) al/, (aklın benimsediği ve dînin kabûl ettiği) mârûf (ve güzel olan işler) ile emret ve câhillerden yüz çevir (de sen onların densiz davranışlarına misliyle karşılık verme)!
وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿٢٠٠
200﴿ Bir de eğer gerçekten sana şeytandan kaynaklı (vesvese, kışkırtma ve dürtü gibi) en ufak bir tahrîk gelip çatarsa, (ondan kurtulmak için) hemen Allâh’a sığın. Şüphesiz ki O, (senin sığınmalarını hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (ne hâlde olduğunu çok iyi bilen bir) Alîm’dir.
اِنَّ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا اِذَا مَسَّهُمْ طَٓائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَاِذَا هُمْ مُبْصِرُونَۚ ﴿٢٠١
201﴿ O kimseler ki (haramlardan hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olmuşturlar; gerçekten onlara şeytandan kaynaklı (vesvese, kışkırtma ve dürtü gibi) dönüp dolaşan en ufak bir şey dokunacak olsa onlar (Allâh’ın emir ve yasaklarını) iyice düşünürler de, bu sebeple hemen onlar (doğruyu, eğriyi ve şeytanın tuzaklarını) gören (ve ona uymayarak şerrinden kurtulan) kimselerdir.
وَاِخْوَانُهُمْ يَمُدُّونَهُمْ فِي الْغَيِّ ثُمَّ لَا يُقْصِرُونَ ﴿٢٠٢
202﴿ O (şeyta)nların kardeşleri (olan kâfirler) ise; azgınlık husûsunda o (şeyta)nlar bunlara destek olurlar, sonra da (onları helâk edinceye kadar vesvese ve kışkırtma husûsunda hiçbir şeyi) eksik bırakmazlar /sonra (o câhil insanlar müttakîlerin sakındığı günahlardan hiçbirini) noksan etmezler/.
وَاِذَا لَمْ تَأْتِهِمْ بِاٰيَةٍ قَالُوا لَوْلَا اجْتَبَيْتَهَاۜ قُلْ اِنَّمَٓا اَتَّبِعُ مَا يُوحٰٓى اِلَيَّ مِنْ رَبّ۪يۚ هٰذَا بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿٢٠٣
203﴿ (Habîbim!) Sen onlara (istedikleri) herhangi bir (mûcize ve) âyet getirmediğin zaman: “(Diğer uydurdukların gibi) bunu da (kendiliğinden) derleyip toplasaydın ya /(diğerleri gibi) bunu da (Allâh’tan) isteseydin ya” derler. (Habîbim!) Sen: “(Ben kendiliğimden mûcize uyduran ve isteyen biri değilim.) Ben ancak Rabbimden bana vahyedilmekte olan şeye hakkıyla uymaktayım” de. İşte bu (Kur’ân), Rabbinizden (size gönderilmiş olup, hak ve hakîkatleri gösteren, böylece kalp gözlerinizin görmesini sağlayan âyetler, deliller ve) basîretlerdir ve kendileri îmân etmekte olan bir toplum için büyük bir hidâyet (rehberi) ve muazzam bir rahmet(in eseri)dir.
وَاِذَا قُرِئَ الْقُرْاٰنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَاَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿٢٠٤
204﴿ Kur’ân okunduğu zaman hemen onu dinleyin ve susun, tâ ki siz (Allâh tarafından) merhamet olunasınız. Âyet-i kerîmenin zâhiri; namaz içinde olsun olmasın Kur’ân-ı Kerîm okunduğu zaman susup dinlemenin farziyetini ifâde etmekteyse de, sahâbenin cumhûruna göre; bu emir, cemâatle namaz esnâsında imam okurken, cemâatin okumayıp dinlemesinin farz oluşunu ortaya koymaktadır. Hutbe esnâsındaki dinleme de buna dâhildir. Bu iki hâlin dışında da dinlemenin müstehap oluşu fukahâ tarafından genel görüş olarak kabûl edilmiştir. (en-Nesefî, el-Beyzâvî)
وَاذْكُرْ رَبَّكَ ف۪ي نَفْسِكَ تَضَرُّعًا وَخ۪يفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ ﴿٢٠٥
205﴿ (Habîbim!) Gün başlarında ve gün sonlarında (kabûlü için) tam bir yalvarışla ve (reddolunur diye) büyük bir korkuyla, bir de açık(ça sesli bağırarak) yapmasının aşağısında bir söyleyişle, sen kendi içinde Rabbini zikret ve (Allâh’ın zikrinden haberi olmayan) gâfil kimselerden olma(maya devâm et).
اِنَّ الَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ ﴿٢٠٦
206﴿ (Habîbim!) Şüphesiz o (mukarreb melekler ve Allâh nezdinde en yüce mertebeye nâil olan) zatlar ki senin Rabbin nezdinde (îtibarlı) bulunmaktadırlar; onlar (bile) O (Allâh-u Azîmüşşâ)na ibâdetten uzaklaşarak aslâ kibirlenmezler, (tüm noksan sıfatlardan uzak olduğunu ifâde eden zikirlerle) O’nu (tenzîh ve) tesbîh ederler ve ancak O’nun için secde ederler. (Ya siz onlar gibi günahsız değilken ve sonunuz meçhul iken nasıl O’na ibâdetten ve secdeden geri durabilirsiniz?!) Bu âyet-i kerîme, Kur’ân-ı Kerîm’de bulunan on dört secde âyetinin ilki olup, okuyan ve dinleyenlerin secde etmeleri vâciptir. Ancak bu, Arapça metni okuyanlar için geçerlidir, zîrâ âyetlerin diğer dillere yapılan çevirileri Kur’ân değildir. Bu husustaki hükümler ve diğer secde âyetlerinin sıralamasıyla alâkalı bilgiler için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 1/48-50.