v02.01.25 Geliştirme Notları
Enfâl Sûresi
177
Cuz 9
9﴿ (Ey müminler! Hatırlayın) o zamânı ki; siz Rabbinizden yardım istiyordunuz da, O size: “Muhakkak ki Ben, meleklerden art arda gelenler hâlinde (göndereceğim) bin (kadarı) ile size imdâd ediciyim” diye siz(in yardım talebiniz)e ziyâdesiyle icâbet etmişti. Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre; Bedir günü Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) müşriklere baktığında onları bin kişi kadar çok görüp, ashâbının da üç yüz on küsur kişiden ibâret bir azınlık olduğunu bildiği için kıbleye yönelerek ellerini uzattı ve: “Ey Allâh! Bana vaad etmiş bulunduğun şeyi gerçekleştir. Ey Allâh! Eğer bu İslâm topluluğunu da helâk edecek olursan, artık yeryüzünde ibâdet olunmayacaksın” diye duâya başladı, bu duâyı o kadar sürdürdü ki şalı omuzlarından düştü. Hemen Ebû Bekr-i Sıddîk (Radıyallâhu Anh) gelerek şalını omuzlarının üzerine koydu ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e arkasından sarılarak: “Ey Allâh’ın peygamberi! Senin Rabbine yalvarman yeter, çünkü O, sana vaad etmiş olduğu şeyi mutlaka yerine getirecektir” deyince Allâh-u Te‘âlâ bu âyet-i celîleyi indirdi. (Müslim, el-Cihâd:18, rakam:1763, 3/1383; el-Hâzin; el-Beyzâvî)
10﴿ Allâh ise bunu (gerçekleştirmek için sizi bu kadar çok melekle desteklemesini, görünce güveneceğiniz, yitirince ümit keseceğiniz bir şey yapmamış) ancak (size) bir müjde olsun ve kalpleriniz onunla (yatışarak) mutmain olsun diye yapmıştı. (Yardımı meleklerden sanmayın) zâten yardım ancak Allâh nezdinden (gönderilmekte)dir. (Dolayısıyla ancak Allâh’ın yardımına mazhar olanlar gâlip gelecektir.) Zîrâ şüphesiz ki Allâh, (dostlarına yardıma gücü yeten bir) Azîz’dir, (düşmanlarını yardımsız bırakırken de hikmet sâhibi olan bir) Hakîm’dir.
11﴿ Bir vakti (yâd et) ki; O (Allâh-u Te‘âlâ), Kendi (nezdi)nden bir emniyet (ve güvenlik) olsun diye size hafif bir uyku bürüyor ve üzerinize gökten bir su indiriyordu, tâ ki sizi onunla (büyük-küçük abdestsizliklerden) iyice temizlesin ve sizden şeytanın (sebebiyet verdiği cünüplük) murdarlığını gidersin /(susuzluktan helâk olacağınıza dâir verdiği) vesvesesini gidersin/. Ayrıca (yağmur yağdırarak sabrı, sebâtı ve Allâh’ın yardımına karşı kesin inanç ve güveni) kalpleriniz(e doldurup) üzerine (taşacak şekilde) sıkıca bağlama yapsın (diye)! Bir de (kumda kayan) ayaklar(ınız)ı onun (yağmasıy)la (toprağı sıkılaştırarak) sâbitlesin (diye)! /Bir de (kalplerinize sabır ve şüphesiz inanç bahşetmek sûreti ile bağlama yaparak er meydanında) ayaklar(ınız)ı sâbit kılsın (diye)/!
12﴿ Bir zamânı (yâd et) ki; senin Rabbin meleklere vahyediyordu ki: “Şüphesiz Ben (Müslümanlara yardım ve destek husûsunda) sizinle berâberim. Haydi, o îmân etmiş olan kimselere (insan kılığında görünüp müjde vererek, sayılarını çoğaltarak ve bizzât harbe iştirâk ederek) sebât verin. Muhakkak Ben o kâfir olmuş kimselerin kalpleri içerisine korku salacağım, siz de hemen vurun o (îmânsız) boyunların üstüne. Onların (bedenlerinin) parçalarından her bir parmağa da /her bir mafsala da/ vurun.” İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ) şöyle anlatmıştır: “Müslümanlardan biri Bedir günü önünde giden müşriklerden birinin peşinde süratlice koşarken, birdenbire üstten gelen bir kırbaç darbesiyle bir atlının: ‘Ey Hayzûm! Atıl’ dediğini işitti. O anda önündeki müşriğe baktığında onu boylu boyunca yere serilmiş hâlde gördü, ona iyice baktığında bir de ne görsün; burnu berelenmiş, yüzü de kırbaç darbesiyle yarılmış gibiydi ve özellikle bu uzuvları simsiyah olmuştu. Ensardan olan bu zât gidip durumu Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e anlattığında Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): ‘Doğru söyledin. İşte bu, üçüncü kat semânın (meleklerinin) yardımındandır’ buyurdu. Böylece onlar o gün yetmiş kişiyi katlettiler, yetmiş kişiyi de esir aldılar.” (Müslim, el-Cihâd:8, rakam:1763, 3/1384)
13﴿ (Habîbim!) İşte sana! Bu (kâfirlerin başına gelen hezîmet) şu sebepledir ki; gerçekten onlar Allâh’a ve Rasûlüne karşı gelmiştirler. Zâten her kim Allâh’a ve Rasûlüne muhâlefet ederse muhakkak ki Allâh, azâbı çok şiddetli olan (bir Zât)dır.
14﴿ (Ey kâfirler!) İşte size! (Azâbınız) budur. Şimdilik (dünyâda) tadın bunu. Üstelik o (cehennem) ateşin(in) azâbı da hiç şüphesiz (sizin gibi) o (azılı) kâfirler içindir.
15﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! O kâfir olmuş kimselerle (onlar) çok kalabalık bir ordu hâlindeyken karşılaşırsanız (sakın) onlara arkaları(nızı) döndür(üp geri çekil)meyin.
16﴿ Ama diğer bir (yerde) savaş(mak) için (daha uygun bir yere çekilmek üzere) yerini bırakan bir kimse (müstesnâ) /harp (taktiği uygulamak) için (bozguna uğramış da geri kaçıyormuş gibi gösterip ânîden hücûm etmek üzere savaş meydanından) kenara çekilen bir kimse (dışında)/ ya da (Müslümanlardan) diğer bir cemâate katıl(ıp birlikte savaş)an kimse müstesnâ; işte o (kâfirlerle harbedildiği) gün her kim onlara arkasını döndürür (de firâr eder)se muhakkak ki o kişi Allâh’tan (gelen) pek büyük bir gazapla (geri) dönmüş olur. Onun (dünyâda harpten kaçarak ölümden kurtulmak için sığındığı yere karşılık, âhiretteki) barınağı da ancak cehennemdir. O varılacak yer (olan cehennem) ise ne kötü olmuştur.
سُورَةُ الْاَنْفَالِ
الجزء ٩
١٧٧
اِذْ تَسْتَغ۪يثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ اَنّ۪ي مُمِدُّكُمْ بِاَلْفٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُرْدِف۪ينَ ﴿٩
وَمَا جَعَلَهُ اللّٰهُ اِلَّا بُشْرٰى وَلِتَطْمَئِنَّ بِه۪ قُلُوبُكُمْۚ وَمَا النَّصْرُ اِلَّا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟ ﴿١٠
اِذْ يُغَشّ۪يكُمُ النُّعَاسَ اَمَنَةً مِنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لِيُطَهِّرَكُمْ بِه۪ وَيُذْهِبَ عَنْكُمْ رِجْزَ الشَّيْطَانِ وَلِيَرْبِطَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ الْاَقْدَامَۜ ﴿١١
اِذْ يُوح۪ي رَبُّكَ اِلَى الْمَلٰٓئِكَةِ اَنّ۪ي مَعَكُمْ فَثَبِّتُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ سَاُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ فَاضْرِبُوا فَوْقَ الْاَعْنَاقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍۜ ﴿١٢
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ ﴿١٣
ذٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَاَنَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابَ النَّارِ ﴿١٤
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا زَحْفًا فَلَا تُوَلُّوهُمُ الْاَدْبَارَۚ ﴿١٥
وَمَنْ يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُٓ اِلَّا مُتَحَرِّفًا لِقِتَالٍ اَوْ مُتَحَيِّزًا اِلٰى فِئَةٍ فَقَدْ بَٓاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ ﴿١٦
Enfâl Sûresi
177
Cuz 9
اِذْ تَسْتَغ۪يثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ اَنّ۪ي مُمِدُّكُمْ بِاَلْفٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُرْدِف۪ينَ ﴿٩
9﴿ (Ey müminler! Hatırlayın) o zamânı ki; siz Rabbinizden yardım istiyordunuz da, O size: “Muhakkak ki Ben, meleklerden art arda gelenler hâlinde (göndereceğim) bin (kadarı) ile size imdâd ediciyim” diye siz(in yardım talebiniz)e ziyâdesiyle icâbet etmişti. Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre; Bedir günü Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) müşriklere baktığında onları bin kişi kadar çok görüp, ashâbının da üç yüz on küsur kişiden ibâret bir azınlık olduğunu bildiği için kıbleye yönelerek ellerini uzattı ve: “Ey Allâh! Bana vaad etmiş bulunduğun şeyi gerçekleştir. Ey Allâh! Eğer bu İslâm topluluğunu da helâk edecek olursan, artık yeryüzünde ibâdet olunmayacaksın” diye duâya başladı, bu duâyı o kadar sürdürdü ki şalı omuzlarından düştü. Hemen Ebû Bekr-i Sıddîk (Radıyallâhu Anh) gelerek şalını omuzlarının üzerine koydu ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e arkasından sarılarak: “Ey Allâh’ın peygamberi! Senin Rabbine yalvarman yeter, çünkü O, sana vaad etmiş olduğu şeyi mutlaka yerine getirecektir” deyince Allâh-u Te‘âlâ bu âyet-i celîleyi indirdi. (Müslim, el-Cihâd:18, rakam:1763, 3/1383; el-Hâzin; el-Beyzâvî)
وَمَا جَعَلَهُ اللّٰهُ اِلَّا بُشْرٰى وَلِتَطْمَئِنَّ بِه۪ قُلُوبُكُمْۚ وَمَا النَّصْرُ اِلَّا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟ ﴿١٠
10﴿ Allâh ise bunu (gerçekleştirmek için sizi bu kadar çok melekle desteklemesini, görünce güveneceğiniz, yitirince ümit keseceğiniz bir şey yapmamış) ancak (size) bir müjde olsun ve kalpleriniz onunla (yatışarak) mutmain olsun diye yapmıştı. (Yardımı meleklerden sanmayın) zâten yardım ancak Allâh nezdinden (gönderilmekte)dir. (Dolayısıyla ancak Allâh’ın yardımına mazhar olanlar gâlip gelecektir.) Zîrâ şüphesiz ki Allâh, (dostlarına yardıma gücü yeten bir) Azîz’dir, (düşmanlarını yardımsız bırakırken de hikmet sâhibi olan bir) Hakîm’dir.
اِذْ يُغَشّ۪يكُمُ النُّعَاسَ اَمَنَةً مِنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لِيُطَهِّرَكُمْ بِه۪ وَيُذْهِبَ عَنْكُمْ رِجْزَ الشَّيْطَانِ وَلِيَرْبِطَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ الْاَقْدَامَۜ ﴿١١
11﴿ Bir vakti (yâd et) ki; O (Allâh-u Te‘âlâ), Kendi (nezdi)nden bir emniyet (ve güvenlik) olsun diye size hafif bir uyku bürüyor ve üzerinize gökten bir su indiriyordu, tâ ki sizi onunla (büyük-küçük abdestsizliklerden) iyice temizlesin ve sizden şeytanın (sebebiyet verdiği cünüplük) murdarlığını gidersin /(susuzluktan helâk olacağınıza dâir verdiği) vesvesesini gidersin/. Ayrıca (yağmur yağdırarak sabrı, sebâtı ve Allâh’ın yardımına karşı kesin inanç ve güveni) kalpleriniz(e doldurup) üzerine (taşacak şekilde) sıkıca bağlama yapsın (diye)! Bir de (kumda kayan) ayaklar(ınız)ı onun (yağmasıy)la (toprağı sıkılaştırarak) sâbitlesin (diye)! /Bir de (kalplerinize sabır ve şüphesiz inanç bahşetmek sûreti ile bağlama yaparak er meydanında) ayaklar(ınız)ı sâbit kılsın (diye)/!
اِذْ يُوح۪ي رَبُّكَ اِلَى الْمَلٰٓئِكَةِ اَنّ۪ي مَعَكُمْ فَثَبِّتُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ سَاُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ فَاضْرِبُوا فَوْقَ الْاَعْنَاقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍۜ ﴿١٢
12﴿ Bir zamânı (yâd et) ki; senin Rabbin meleklere vahyediyordu ki: “Şüphesiz Ben (Müslümanlara yardım ve destek husûsunda) sizinle berâberim. Haydi, o îmân etmiş olan kimselere (insan kılığında görünüp müjde vererek, sayılarını çoğaltarak ve bizzât harbe iştirâk ederek) sebât verin. Muhakkak Ben o kâfir olmuş kimselerin kalpleri içerisine korku salacağım, siz de hemen vurun o (îmânsız) boyunların üstüne. Onların (bedenlerinin) parçalarından her bir parmağa da /her bir mafsala da/ vurun.” İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ) şöyle anlatmıştır: “Müslümanlardan biri Bedir günü önünde giden müşriklerden birinin peşinde süratlice koşarken, birdenbire üstten gelen bir kırbaç darbesiyle bir atlının: ‘Ey Hayzûm! Atıl’ dediğini işitti. O anda önündeki müşriğe baktığında onu boylu boyunca yere serilmiş hâlde gördü, ona iyice baktığında bir de ne görsün; burnu berelenmiş, yüzü de kırbaç darbesiyle yarılmış gibiydi ve özellikle bu uzuvları simsiyah olmuştu. Ensardan olan bu zât gidip durumu Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e anlattığında Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): ‘Doğru söyledin. İşte bu, üçüncü kat semânın (meleklerinin) yardımındandır’ buyurdu. Böylece onlar o gün yetmiş kişiyi katlettiler, yetmiş kişiyi de esir aldılar.” (Müslim, el-Cihâd:8, rakam:1763, 3/1384)
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ ﴿١٣
13﴿ (Habîbim!) İşte sana! Bu (kâfirlerin başına gelen hezîmet) şu sebepledir ki; gerçekten onlar Allâh’a ve Rasûlüne karşı gelmiştirler. Zâten her kim Allâh’a ve Rasûlüne muhâlefet ederse muhakkak ki Allâh, azâbı çok şiddetli olan (bir Zât)dır.
ذٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَاَنَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابَ النَّارِ ﴿١٤
14﴿ (Ey kâfirler!) İşte size! (Azâbınız) budur. Şimdilik (dünyâda) tadın bunu. Üstelik o (cehennem) ateşin(in) azâbı da hiç şüphesiz (sizin gibi) o (azılı) kâfirler içindir.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا زَحْفًا فَلَا تُوَلُّوهُمُ الْاَدْبَارَۚ ﴿١٥
15﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! O kâfir olmuş kimselerle (onlar) çok kalabalık bir ordu hâlindeyken karşılaşırsanız (sakın) onlara arkaları(nızı) döndür(üp geri çekil)meyin.
وَمَنْ يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُٓ اِلَّا مُتَحَرِّفًا لِقِتَالٍ اَوْ مُتَحَيِّزًا اِلٰى فِئَةٍ فَقَدْ بَٓاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ ﴿١٦
16﴿ Ama diğer bir (yerde) savaş(mak) için (daha uygun bir yere çekilmek üzere) yerini bırakan bir kimse (müstesnâ) /harp (taktiği uygulamak) için (bozguna uğramış da geri kaçıyormuş gibi gösterip ânîden hücûm etmek üzere savaş meydanından) kenara çekilen bir kimse (dışında)/ ya da (Müslümanlardan) diğer bir cemâate katıl(ıp birlikte savaş)an kimse müstesnâ; işte o (kâfirlerle harbedildiği) gün her kim onlara arkasını döndürür (de firâr eder)se muhakkak ki o kişi Allâh’tan (gelen) pek büyük bir gazapla (geri) dönmüş olur. Onun (dünyâda harpten kaçarak ölümden kurtulmak için sığındığı yere karşılık, âhiretteki) barınağı da ancak cehennemdir. O varılacak yer (olan cehennem) ise ne kötü olmuştur.