v02.01.25 Geliştirme Notları
Enfâl Sûresi
178
Cuz 9
17﴿ (Ey müminler! Mâdem Allâh-u Te‘âlâ’nın gönderdiği melek ordularıyla kâfirleri yendiniz) o hâlde siz (kendi gücünüzle) onları öldürmediniz. Velâkin Allâh (size yardım edip, müşriklerin kalplerine korku salarak) onları öldürdü. (Habîbim! Bir avuç toprak alıp onlara doğru) attığın zaman ise sen (her birinin gözüne ulaştıracak şekilde) at(ma gücüne sâhip ol)madın. Fakat Allâh (her birine ulaşacak şekilde) attı (da, bu sâyede siz kolayca onların kökünü kazıma imkânı buldunuz). Tâ ki O (Rabbiniz), (kâfirleri mahvetsin ve) Kendi (nezdi)nden müminlere (yardım, ganîmet ve mûcizeleri müşâhede gibi) çok değerli ve pek güzel bir nîmet lütfetsin. Gerçekten de Allâh (kullarının duâları dâhil her şeyi hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (duâ edenlerin niyetleri ve kabûle sebebiyet veren hâlleri dâhil her şeyi en iyi bilen bir) Alîm’dir.
18﴿ İşte size! Bu (şekilde kâfirleri mağlup etmek müminlere yapılan bir lütuf)dur. Zâten şüphesiz ki Allâh o kâfirlerin hîlesini zayıflatıcıdır.
19﴿ (Ey Kâ‘be’nin astarına yapışarak: “Ey Allâh! İki ordudan en hidâyette olanına ve Senin nezdinde en değerlisine yardım et” diye duâ eden kâfirler!) Eğer fetih (ve zafer) talep ediyorsanız, işte muhakkak o (kendi adınıza istediğiniz) fetih siz(e değil de bilakis düşmanlarınız olan müminler)e gelmiştir (ve böylece kimin daha hidâyette olduğu açıkça belirmiştir). /İşte size gerçekten fetih (beklerken bozgun) gelmiştir./ Şâyet (Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e düşmanlıktan ve onunla savaşmaktan) vazgeçerseniz artık (iki cihanda da) bu sizin için çok hayırlıdır. Ama yine (onunla savaşa) dönerseniz, Biz de (ona yardıma) döneriz. (Sayıca) çok da olsa, topluluğunuz sizden aslâ bir şey savuşturamaz (ve hiçbir zararı uzaklaştıramaz). Çünkü Allâh(ın yardımı) da gerçekten o (sebâtkâr) müminlerle berâberdir.
20﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! (Emirlerini tutup, yasaklarından kaçınarak) Allâh’a ve Rasûlüne itâat edin ve on(a uymak)dan yüz çevirmeyin. Zâten siz (peygambere itâati emreden âyetleri) dinlemektesiniz /siz (inanma ve kabûl etme kulağıyla) dinlemekte olduğunuz hâlde (inanmayan kâfirler gibi) on(a itâat)dan yüz çevirmeyin/.
21﴿ Ayrıca siz o (Yahûdî, Hristiyan ve münâfık) kimseler gibi olmayın ki onlar: “Dinledik” demiştirler, hâlbuki onlar (anlayıp faydalanma niyetiyle) dinlememektedirler.
22﴿ Gerçekten de (yeryüzünde) depreşen (canlı nesne)lerin Allâh nezdinde (en zararlısı ve) şerlisi, o (doğruları duymayan) sağırlar ve (gerçekleri konuşmayan) dilsizlerdir ki, onlar (hakkı) anlamamaktadırlar. Müfessirlerin beyânı vechile; sağır ve dilsizin aklı yerinde olursa, bâzı şeyleri anlayıp birtakım isteklerine ulaşabilir. Aklı olmayan ise, şerlilik ve kötü konumda zirveye ulaşmış demektir. İşte böylece; kendilerini diğer canlılardan ayıran aklî melekelerini iptâl ettikleri için hakkı anlayamayan ve bu nedenle îmân edemeyen kâfirlerin, tüm hayvan türlerinden daha şerli olduğu gerçeği belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. (el-Âlûsî)
23﴿ Eğer (bu sağır ve dilsiz kâfirlerde, doğru yolu arayıp bulma isteği olsaydı elbette Allah onlara Kur’ân anlayışı nasip ederdi, bu durumda) Allâh onlarda (böyle) bir hayır yaratsaydı, elbette onlara (düşünüp anlayacakları bir şekilde hakîkatleri) duyururdu. Ama (kendileri hidâyete karşı isteksiz bir hâldeyken) onlara (anlayacakları bir sûrette) işittirseydi bile, (inatlarından dolayı) elbette onlar (duyduklarından faydalanmayıp, îmândan) yüz çevirici kimseler olarak dön(üp gid)erlerdi /(îmân etseler bile sebât göstermeyip, tasdîk ve kabullerinin ardından irtidâd ederek) elbette (dinden) dönerlerdi/. Bu âyet-i kerîmede geçen “İlim” fiili; Vâhidî ve Taberî (Rahimehumellâh) gibi müfessirlere göre; “Yaratma” ve “İhsân etme” mânâlarına gelmektedir. (et-Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, 13/462; el-Vâhidî, el-Besît, 10/83)
24﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! Allâh’a ve sizi (madden ve mânen) diriltecek olan (cihat, ilim ve şehitlik gibi güzel) şeylere sizi çağırdığı zaman o Rasûl’e (güzelce boyun eğip, bu çağrıyı teslîmiyetle karşılayarak) tam mânâsıyla icâbet edin. Ayrıca (şu önemli husûsu da) bilin ki; şüphesiz Allâh kişiyle kalbinin arasına girmektedir. Şu da bir gerçektir ki, muhakkak siz ancak O’n(un âhiretteki hesap yurdun)a haşrolunacaksınız. (O hâlde fırsatı kaçırmadan O’nun Rasûlünün tâatına koşmakta çabuk davranın.) Müfessirlerin beyânı vechile; Allâh-u Te‘âlâ’nın kişi ile kalbi arasına girmesinden maksad; kalplerde bulunan bütün sırlara vâkıf olması, o kalbin sâhibi olan kişiyi öldürerek elinde bulunan îmân ve ihlâs fırsatını kaybettirme gücüne sâhip olması ve kişinin uzun ömür gibi beklentileriyle arasına engel sokarak tüm azim ve kararlarını feshedebilmesi gibi kulları üzerinde bulunan tasarruflarına işâret etmektir.
25﴿ Bir de siz (günahların sebebiyet vereceği) öyle büyük bir fitneden (kargaşadan ve azaptan) iyice sakının ki o(nun zararları), içinizden özellikle o zulüm(leri) işlemiş olan kimselere isâbet etmez (bilakis hepinizi etkiler). Ayrıca (şu hakîkati de) bilin ki; gerçekten Allâh, azâbı çok şiddetli olan (bir Zât)dır.
سُورَةُ الْاَنْفَالِ
الجزء ٩
١٧٨
فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ قَتَلَهُمْۖ وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ رَمٰىۚ وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِن۪ينَ مِنْهُ بَلَٓاءً حَسَنًاۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿١٧
ذٰلِكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِر۪ينَ ﴿١٨
اِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ وَاِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَعُودُوا نَعُدْۚ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْـًٔا وَلَوْ كَثُرَتْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟ ﴿١٩
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَۚ ﴿٢٠
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ ﴿٢١
اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ ﴿٢٢
وَلَوْ عَلِمَ اللّٰهُ ف۪يهِمْ خَيْرًا لَاَسْمَعَهُمْۜ وَلَوْ اَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ ﴿٢٣
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٢٤
وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُص۪يبَنَّ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَٓاصَّةًۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ ﴿٢٥
Enfâl Sûresi
178
Cuz 9
فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ قَتَلَهُمْۖ وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ رَمٰىۚ وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِن۪ينَ مِنْهُ بَلَٓاءً حَسَنًاۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿١٧
17﴿ (Ey müminler! Mâdem Allâh-u Te‘âlâ’nın gönderdiği melek ordularıyla kâfirleri yendiniz) o hâlde siz (kendi gücünüzle) onları öldürmediniz. Velâkin Allâh (size yardım edip, müşriklerin kalplerine korku salarak) onları öldürdü. (Habîbim! Bir avuç toprak alıp onlara doğru) attığın zaman ise sen (her birinin gözüne ulaştıracak şekilde) at(ma gücüne sâhip ol)madın. Fakat Allâh (her birine ulaşacak şekilde) attı (da, bu sâyede siz kolayca onların kökünü kazıma imkânı buldunuz). Tâ ki O (Rabbiniz), (kâfirleri mahvetsin ve) Kendi (nezdi)nden müminlere (yardım, ganîmet ve mûcizeleri müşâhede gibi) çok değerli ve pek güzel bir nîmet lütfetsin. Gerçekten de Allâh (kullarının duâları dâhil her şeyi hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (duâ edenlerin niyetleri ve kabûle sebebiyet veren hâlleri dâhil her şeyi en iyi bilen bir) Alîm’dir.
ذٰلِكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِر۪ينَ ﴿١٨
18﴿ İşte size! Bu (şekilde kâfirleri mağlup etmek müminlere yapılan bir lütuf)dur. Zâten şüphesiz ki Allâh o kâfirlerin hîlesini zayıflatıcıdır.
اِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ وَاِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَعُودُوا نَعُدْۚ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْـًٔا وَلَوْ كَثُرَتْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟ ﴿١٩
19﴿ (Ey Kâ‘be’nin astarına yapışarak: “Ey Allâh! İki ordudan en hidâyette olanına ve Senin nezdinde en değerlisine yardım et” diye duâ eden kâfirler!) Eğer fetih (ve zafer) talep ediyorsanız, işte muhakkak o (kendi adınıza istediğiniz) fetih siz(e değil de bilakis düşmanlarınız olan müminler)e gelmiştir (ve böylece kimin daha hidâyette olduğu açıkça belirmiştir). /İşte size gerçekten fetih (beklerken bozgun) gelmiştir./ Şâyet (Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e düşmanlıktan ve onunla savaşmaktan) vazgeçerseniz artık (iki cihanda da) bu sizin için çok hayırlıdır. Ama yine (onunla savaşa) dönerseniz, Biz de (ona yardıma) döneriz. (Sayıca) çok da olsa, topluluğunuz sizden aslâ bir şey savuşturamaz (ve hiçbir zararı uzaklaştıramaz). Çünkü Allâh(ın yardımı) da gerçekten o (sebâtkâr) müminlerle berâberdir.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَۚ ﴿٢٠
20﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! (Emirlerini tutup, yasaklarından kaçınarak) Allâh’a ve Rasûlüne itâat edin ve on(a uymak)dan yüz çevirmeyin. Zâten siz (peygambere itâati emreden âyetleri) dinlemektesiniz /siz (inanma ve kabûl etme kulağıyla) dinlemekte olduğunuz hâlde (inanmayan kâfirler gibi) on(a itâat)dan yüz çevirmeyin/.
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ ﴿٢١
21﴿ Ayrıca siz o (Yahûdî, Hristiyan ve münâfık) kimseler gibi olmayın ki onlar: “Dinledik” demiştirler, hâlbuki onlar (anlayıp faydalanma niyetiyle) dinlememektedirler.
اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ ﴿٢٢
22﴿ Gerçekten de (yeryüzünde) depreşen (canlı nesne)lerin Allâh nezdinde (en zararlısı ve) şerlisi, o (doğruları duymayan) sağırlar ve (gerçekleri konuşmayan) dilsizlerdir ki, onlar (hakkı) anlamamaktadırlar. Müfessirlerin beyânı vechile; sağır ve dilsizin aklı yerinde olursa, bâzı şeyleri anlayıp birtakım isteklerine ulaşabilir. Aklı olmayan ise, şerlilik ve kötü konumda zirveye ulaşmış demektir. İşte böylece; kendilerini diğer canlılardan ayıran aklî melekelerini iptâl ettikleri için hakkı anlayamayan ve bu nedenle îmân edemeyen kâfirlerin, tüm hayvan türlerinden daha şerli olduğu gerçeği belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. (el-Âlûsî)
وَلَوْ عَلِمَ اللّٰهُ ف۪يهِمْ خَيْرًا لَاَسْمَعَهُمْۜ وَلَوْ اَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ ﴿٢٣
23﴿ Eğer (bu sağır ve dilsiz kâfirlerde, doğru yolu arayıp bulma isteği olsaydı elbette Allah onlara Kur’ân anlayışı nasip ederdi, bu durumda) Allâh onlarda (böyle) bir hayır yaratsaydı, elbette onlara (düşünüp anlayacakları bir şekilde hakîkatleri) duyururdu. Ama (kendileri hidâyete karşı isteksiz bir hâldeyken) onlara (anlayacakları bir sûrette) işittirseydi bile, (inatlarından dolayı) elbette onlar (duyduklarından faydalanmayıp, îmândan) yüz çevirici kimseler olarak dön(üp gid)erlerdi /(îmân etseler bile sebât göstermeyip, tasdîk ve kabullerinin ardından irtidâd ederek) elbette (dinden) dönerlerdi/. Bu âyet-i kerîmede geçen “İlim” fiili; Vâhidî ve Taberî (Rahimehumellâh) gibi müfessirlere göre; “Yaratma” ve “İhsân etme” mânâlarına gelmektedir. (et-Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, 13/462; el-Vâhidî, el-Besît, 10/83)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٢٤
24﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! Allâh’a ve sizi (madden ve mânen) diriltecek olan (cihat, ilim ve şehitlik gibi güzel) şeylere sizi çağırdığı zaman o Rasûl’e (güzelce boyun eğip, bu çağrıyı teslîmiyetle karşılayarak) tam mânâsıyla icâbet edin. Ayrıca (şu önemli husûsu da) bilin ki; şüphesiz Allâh kişiyle kalbinin arasına girmektedir. Şu da bir gerçektir ki, muhakkak siz ancak O’n(un âhiretteki hesap yurdun)a haşrolunacaksınız. (O hâlde fırsatı kaçırmadan O’nun Rasûlünün tâatına koşmakta çabuk davranın.) Müfessirlerin beyânı vechile; Allâh-u Te‘âlâ’nın kişi ile kalbi arasına girmesinden maksad; kalplerde bulunan bütün sırlara vâkıf olması, o kalbin sâhibi olan kişiyi öldürerek elinde bulunan îmân ve ihlâs fırsatını kaybettirme gücüne sâhip olması ve kişinin uzun ömür gibi beklentileriyle arasına engel sokarak tüm azim ve kararlarını feshedebilmesi gibi kulları üzerinde bulunan tasarruflarına işâret etmektir.
وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُص۪يبَنَّ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَٓاصَّةًۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ ﴿٢٥
25﴿ Bir de siz (günahların sebebiyet vereceği) öyle büyük bir fitneden (kargaşadan ve azaptan) iyice sakının ki o(nun zararları), içinizden özellikle o zulüm(leri) işlemiş olan kimselere isâbet etmez (bilakis hepinizi etkiler). Ayrıca (şu hakîkati de) bilin ki; gerçekten Allâh, azâbı çok şiddetli olan (bir Zât)dır.