v02.01.25 Geliştirme Notları
Enfâl Sûresi
183
Cuz 10
53﴿ (Ey mümin!) İşte sana! Bu (kâfirlerin başlarına gelen belâ), şu sebepledir ki; gerçekten Allâh, bir kavme lütfettiği (küçük veyâ büyük) herhangi bir nîmeti, onlar kendilerinde bulunan (iyi hâlleri ve güzel ahlâk)ı değiştirinceye kadar, onu (sebepsiz yere) değiştiren (hiçbir zaman) O olmamıştır. Şu da muhakkak ki Allâh (inkârcıların sözlerini hakkıyla işiten bir) Semî‘dir ve (hem yaptıklarını, hem de kalplerinde gizlediklerini çok iyi bilen bir) Alîm’dir.
54﴿ (Habîbim! Seni inatla inkâr eden bu kâfirlerin hâlleri) Firavun hânedânının ve onlardan önceki o (inkârcı) kişilerin âdeti gibidir. Onlar Rablerinin âyetlerini yalanlamıştılar da sonra Biz kendilerini günahları yüzünden helâk etmiştik. Firavun hânedânını da suyla boğmuştuk. Zâten (inkâr eden fırkaların) her biri (kâfirlik ve günahlara dalarak kendilerine yazık etmiş) zâlim kimseler olmuştular.
55﴿ Gerçekten de (yeryüzünde) hareket edebilen (canlı nesne)lerin Allâh nezdinde (en kötüsü ve) şerlisi o kimselerdir ki kâfir olmuşturlar da artık onlar (inkârda ısrarcı oldukları için kalpleri mühürlendiğinden hiçbir hakîkate) îmân etmezler. (Habîbim! İşte bunlar yaratılmışların en şerlisi olan kâfirlerin de en şerlileridirler. Bunu böyle bildiğine göre “Onlar niye îmân etmiyorlar” diye kendini üzme!)
56﴿ (O şerli kâfirler) o kimselerdir ki; (senin aleyhine düşmanlarına yardım etmeyeceklerine dâir) sen onlardan bir kısmıyla antlaşma yapmıştın ama sonra her bir kere onlar sözlerini boz(up Mekke müşriklerine yardımcı ol)uyorlar. Üstelik onlar (aldatmanın getireceği tenkit ve sövmelerden de, Allâh’ın azâbından da, Müslümanların ileride güçlenip kendilerine musallat olmasından da) hiç sakınmıyorlar. (İşte bunlar yaratılmışların en şerlileri olan kâfirlerin de en şerlileridirler.) Bu âyet-i kerîmede zemmedilen kâfirler Kureyza Yahûdîleridir. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onlarla ilk önce kendisiyle harp etmeyeceklerine ve ona karşı müşriklerle birlik olmayacaklarına dâir sözleşmişti. Fakat onlar Mekke müşriklerine silah yardımı yaparak bu sözü bozdular. Sonra: “Unuttuk, hatâ ettik” dediler ve tekrar Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile muâhede yaptılar. Bu sefer de Hendek günü kâfirlerle birlik oldular ve reisleri Kâ‘b ibnü Eşref Mekke’ye giderek Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile muhârebe husûsunda kâfirlerle antlaşma yaptı. İşte bu âyet-i celîle Allâh nezdinde en şerli yaratık oldukları bildirilen kâfirler içerisinden bu özel bir fırkayı kötü vasıflarıyla tanıtmaktadır. (el-Beyzâvî, el-Âlûsî)
57﴿ Artık ya bir de onlara harpte rastlayıp kesinlikle gâlip gelirsen, onlar(a yaptığın cezâlandırma) sebebiyle hemen sen onların arkasında olan (gâvur)ları darmadağın et (ve kendilerine çok kötü bir ölüm şekli revâ gör)! Tâ ki onlar iyice öğütlensinler (de bir daha sana karşı gelemesinler).
58﴿ (Habîbim!) Eğer (söz bozma yönünde beliren nişâneler görmen sebebiyle, antlaşmalı olduğun) bir kavmin herhangi bir hıyânetinden gerçekten endişelenecek olursan, tam bir doğruluk üzere /(bilgide) tam bir eşitlik üzere/ onlara (sözleşmelerini) at (ve antlaşmayı feshettiğini harp öncesi kendilerine bildir ki, her iki tarafın da konuyla ilgili bilgisi eşit olsun ve böylece söz bozmayı senin başlattığın zannedilmesin). Şüphesiz ki Allâh (söz bozan) hâinleri sevmez (ve onların bu yaptıklarına rızâ göstermez).
59﴿ Bir de o kâfir olmuş kimseler sakın (ha) sanmasın(lar) ki (kendileri Bizim azâbımızın önüne) geçtiler (de kaçıp kurtuldular). Şüphesiz ki onlar (intikam almaktan Bizi) âciz bırakamazlar.
60﴿ (Ey müminler! Harp araç-gereçlerine yönelik) kuvvet olarak güç yetirmiş olduğunuz şeyleri ve (Allâh yolunda cihâd için beslemek ve eğitmek üzere) bağlı (bulunan) atları o (kâfirlerle, özellikle de söz boza)nlar(la savaşmak) için hazırlayın ki, o (hazırlığınız) sebeb(iy)le hem Allâh’ın düşmanlarını, hem de sizin düşmanlarınız (olan Kureyş içindeki gâvurlar)ı korkutursunuz, bir de onların dışında kalan (Yahûdîler ve münâfıklar başta olmak üzere Araplardan olmayan) diğerlerini ki; siz onları (şahsen tanımadığınız için kim olduklarını) bilmezsiniz, Allâh ise onları(n kim olduğunu) bilmektedir. Bir de siz (az veyâ çok) herhangi bir şeyden Allâh yolunda (cihâd için) ne verirseniz (karşılığı) size tastamam verilecektir ve (ameliniz zâyi edilerek ya da sevâbınız eksiltilerek) siz (herhangi bir haksızlığa ve) zulme uğratılmayacaksınız.
61﴿ (Habîbim!) Ama eğer onlar barışa meylederlerse, sen de hemen ona meylet ve (kendileriyle antlaşmaya giriş. Fakat tüm işlerini) Allâh’a (ısmarlayıp ancak O’na) tevekkül et (de “Bunlar barışa yanaştıklarını gösteriyorlar ama bana karşı bir hîle ve tuzak mı kuracaklar?!” diye endişeye kapılma)! Şüphesiz ki O, ancak O (onların gizli gizli söyledikleri hîlekârca sözlere varıncaya kadar her şeyi hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (niyetlerini ve kararlarını çok iyi bilip, karşılığını hazırlayacak bir) Alîm’dir.
سُورَةُ الْاَنْفَالِ
الجزء ١٠
١٨٣
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِعْمَةً اَنْعَمَهَا عَلٰى قَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ ﴿٥٣
كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْۚ فَاَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَاَغْرَقْنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَۚ وَكُلٌّ كَانُوا ظَالِم۪ينَ ﴿٥٤
اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَۚ ﴿٥٥
اَلَّذ۪ينَ عَاهَدْتَ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنْقُضُونَ عَهْدَهُمْ ف۪ي كُلِّ مَرَّةٍ وَهُمْ لَا يَتَّقُونَ ﴿٥٦
فَاِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِمْ مَنْ خَلْفَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ ﴿٥٧
وَاِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ اِلَيْهِمْ عَلٰى سَوَٓاءٍۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْخَٓائِن۪ينَ۟ ﴿٥٨
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَبَقُواۜ اِنَّهُمْ لَا يُعْجِزُونَ ﴿٥٩
وَاَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِه۪ عَدُوَّ اللّٰهِ وَعَدُوَّكُمْ وَاٰخَر۪ينَ مِنْ دُونِهِمْۚ لَا تَعْلَمُونَهُمْۚ اَللّٰهُ يَعْلَمُهُمْۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ ﴿٦٠
وَاِنْ جَنَحُوا لِلسَّلْمِ فَاجْنَحْ لَهَا وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿٦١
Enfâl Sûresi
183
Cuz 10
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِعْمَةً اَنْعَمَهَا عَلٰى قَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ ﴿٥٣
53﴿ (Ey mümin!) İşte sana! Bu (kâfirlerin başlarına gelen belâ), şu sebepledir ki; gerçekten Allâh, bir kavme lütfettiği (küçük veyâ büyük) herhangi bir nîmeti, onlar kendilerinde bulunan (iyi hâlleri ve güzel ahlâk)ı değiştirinceye kadar, onu (sebepsiz yere) değiştiren (hiçbir zaman) O olmamıştır. Şu da muhakkak ki Allâh (inkârcıların sözlerini hakkıyla işiten bir) Semî‘dir ve (hem yaptıklarını, hem de kalplerinde gizlediklerini çok iyi bilen bir) Alîm’dir.
كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْۚ فَاَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَاَغْرَقْنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَۚ وَكُلٌّ كَانُوا ظَالِم۪ينَ ﴿٥٤
54﴿ (Habîbim! Seni inatla inkâr eden bu kâfirlerin hâlleri) Firavun hânedânının ve onlardan önceki o (inkârcı) kişilerin âdeti gibidir. Onlar Rablerinin âyetlerini yalanlamıştılar da sonra Biz kendilerini günahları yüzünden helâk etmiştik. Firavun hânedânını da suyla boğmuştuk. Zâten (inkâr eden fırkaların) her biri (kâfirlik ve günahlara dalarak kendilerine yazık etmiş) zâlim kimseler olmuştular.
اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَۚ ﴿٥٥
55﴿ Gerçekten de (yeryüzünde) hareket edebilen (canlı nesne)lerin Allâh nezdinde (en kötüsü ve) şerlisi o kimselerdir ki kâfir olmuşturlar da artık onlar (inkârda ısrarcı oldukları için kalpleri mühürlendiğinden hiçbir hakîkate) îmân etmezler. (Habîbim! İşte bunlar yaratılmışların en şerlisi olan kâfirlerin de en şerlileridirler. Bunu böyle bildiğine göre “Onlar niye îmân etmiyorlar” diye kendini üzme!)
اَلَّذ۪ينَ عَاهَدْتَ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنْقُضُونَ عَهْدَهُمْ ف۪ي كُلِّ مَرَّةٍ وَهُمْ لَا يَتَّقُونَ ﴿٥٦
56﴿ (O şerli kâfirler) o kimselerdir ki; (senin aleyhine düşmanlarına yardım etmeyeceklerine dâir) sen onlardan bir kısmıyla antlaşma yapmıştın ama sonra her bir kere onlar sözlerini boz(up Mekke müşriklerine yardımcı ol)uyorlar. Üstelik onlar (aldatmanın getireceği tenkit ve sövmelerden de, Allâh’ın azâbından da, Müslümanların ileride güçlenip kendilerine musallat olmasından da) hiç sakınmıyorlar. (İşte bunlar yaratılmışların en şerlileri olan kâfirlerin de en şerlileridirler.) Bu âyet-i kerîmede zemmedilen kâfirler Kureyza Yahûdîleridir. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onlarla ilk önce kendisiyle harp etmeyeceklerine ve ona karşı müşriklerle birlik olmayacaklarına dâir sözleşmişti. Fakat onlar Mekke müşriklerine silah yardımı yaparak bu sözü bozdular. Sonra: “Unuttuk, hatâ ettik” dediler ve tekrar Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile muâhede yaptılar. Bu sefer de Hendek günü kâfirlerle birlik oldular ve reisleri Kâ‘b ibnü Eşref Mekke’ye giderek Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile muhârebe husûsunda kâfirlerle antlaşma yaptı. İşte bu âyet-i celîle Allâh nezdinde en şerli yaratık oldukları bildirilen kâfirler içerisinden bu özel bir fırkayı kötü vasıflarıyla tanıtmaktadır. (el-Beyzâvî, el-Âlûsî)
فَاِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِمْ مَنْ خَلْفَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ ﴿٥٧
57﴿ Artık ya bir de onlara harpte rastlayıp kesinlikle gâlip gelirsen, onlar(a yaptığın cezâlandırma) sebebiyle hemen sen onların arkasında olan (gâvur)ları darmadağın et (ve kendilerine çok kötü bir ölüm şekli revâ gör)! Tâ ki onlar iyice öğütlensinler (de bir daha sana karşı gelemesinler).
وَاِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ اِلَيْهِمْ عَلٰى سَوَٓاءٍۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْخَٓائِن۪ينَ۟ ﴿٥٨
58﴿ (Habîbim!) Eğer (söz bozma yönünde beliren nişâneler görmen sebebiyle, antlaşmalı olduğun) bir kavmin herhangi bir hıyânetinden gerçekten endişelenecek olursan, tam bir doğruluk üzere /(bilgide) tam bir eşitlik üzere/ onlara (sözleşmelerini) at (ve antlaşmayı feshettiğini harp öncesi kendilerine bildir ki, her iki tarafın da konuyla ilgili bilgisi eşit olsun ve böylece söz bozmayı senin başlattığın zannedilmesin). Şüphesiz ki Allâh (söz bozan) hâinleri sevmez (ve onların bu yaptıklarına rızâ göstermez).
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَبَقُواۜ اِنَّهُمْ لَا يُعْجِزُونَ ﴿٥٩
59﴿ Bir de o kâfir olmuş kimseler sakın (ha) sanmasın(lar) ki (kendileri Bizim azâbımızın önüne) geçtiler (de kaçıp kurtuldular). Şüphesiz ki onlar (intikam almaktan Bizi) âciz bırakamazlar.
وَاَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِه۪ عَدُوَّ اللّٰهِ وَعَدُوَّكُمْ وَاٰخَر۪ينَ مِنْ دُونِهِمْۚ لَا تَعْلَمُونَهُمْۚ اَللّٰهُ يَعْلَمُهُمْۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ ﴿٦٠
60﴿ (Ey müminler! Harp araç-gereçlerine yönelik) kuvvet olarak güç yetirmiş olduğunuz şeyleri ve (Allâh yolunda cihâd için beslemek ve eğitmek üzere) bağlı (bulunan) atları o (kâfirlerle, özellikle de söz boza)nlar(la savaşmak) için hazırlayın ki, o (hazırlığınız) sebeb(iy)le hem Allâh’ın düşmanlarını, hem de sizin düşmanlarınız (olan Kureyş içindeki gâvurlar)ı korkutursunuz, bir de onların dışında kalan (Yahûdîler ve münâfıklar başta olmak üzere Araplardan olmayan) diğerlerini ki; siz onları (şahsen tanımadığınız için kim olduklarını) bilmezsiniz, Allâh ise onları(n kim olduğunu) bilmektedir. Bir de siz (az veyâ çok) herhangi bir şeyden Allâh yolunda (cihâd için) ne verirseniz (karşılığı) size tastamam verilecektir ve (ameliniz zâyi edilerek ya da sevâbınız eksiltilerek) siz (herhangi bir haksızlığa ve) zulme uğratılmayacaksınız.
وَاِنْ جَنَحُوا لِلسَّلْمِ فَاجْنَحْ لَهَا وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿٦١
61﴿ (Habîbim!) Ama eğer onlar barışa meylederlerse, sen de hemen ona meylet ve (kendileriyle antlaşmaya giriş. Fakat tüm işlerini) Allâh’a (ısmarlayıp ancak O’na) tevekkül et (de “Bunlar barışa yanaştıklarını gösteriyorlar ama bana karşı bir hîle ve tuzak mı kuracaklar?!” diye endişeye kapılma)! Şüphesiz ki O, ancak O (onların gizli gizli söyledikleri hîlekârca sözlere varıncaya kadar her şeyi hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (niyetlerini ve kararlarını çok iyi bilip, karşılığını hazırlayacak bir) Alîm’dir.