v02.01.25 Geliştirme Notları
Enfâl Sûresi
185
Cuz 10
70﴿ Ey o (değerli) Nebî! Ellerinizde bulunan esirlere de ki: “Eğer (samîmî bir îmâna sâhip olursanız ve) Allâh kalplerinizde bir hayır(ı, îmân ve ihlâsı mevcut olarak) bilirse (ki, zâten sizde iyi bir niyet varsa onu mutlaka bilir, o zaman) sizden alınmış olan şeylerden daha iyisini size verir ve sizin için (günahlarınızı) mağfirette bulunur. Zâten Allâh (kâfirlikten ve günahlardan tevbe edip, îmân edenleri tamâmen bağışlayan bir) Ğafûr’dur, (Kendisine itâatte bulunanları ziyâdesiyle esirgeyen bir) Rahîm’dir.”
71﴿ Ama eğer o (esir ola)nlar (fidye verme sözünü bozarak ya da seninle savaşa dönerek veyâ Müslüman olduktan sonra atalarının dînini özleyip irtidâd ederek) sana hâinlik yapmak isterlerse, gerçekten onlar bundan önce (Kālûbelâ’da her kuldan alınan îmân sözünü bozup kâfir olarak) Allâh’a da hâinlikte bulunmuştular, fakat O (Rabbin) onlara karşı (zafer kazanman için sana güç ve) imkân vermişti. (Demek ki sana karşı bir hâinlik düşünürlerse, seni de onlara gâlip edecektir.) Zâten Allâh (gelecekte neler olacağını ve onların içlerinde taşıdıkları ahde vefâ yâhut söz bozma ve hıyânet niyetlerini ziyâdesiyle bilen bir) Alîm’dir, (şu anda kendileri hakkında verdiği kararlarında tam bir hikmet ve isâbet sâhibi olan bir) Hakîm’dir.
72﴿ Şüphesiz o kimseler ki (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ve Kur’ân’a) îmân etmiştirler ve (Allâh ve Rasûlü uğruna vatanlarını terk ederek) hicret etmiştirler, üstelik (kâfirlerle savaş için malzeme hazırlayarak ve bizzât harbe katılarak) Allâh(ın dînini yüceltme) yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihâd etmiştirler, bir de o kimseler ki (Mekke’den muhâcir gelen garipleri kendi yurtlarında) barındırmıştırlar ve (düşmanlarına karşı onlara) yardım etmiştirler; (Habîbim!) işte sana! Onlar (var ya); gerçekten onların bâzısı (mîras husûsunda) diğer bir kısmın velî (ve vâris)leridir. Ama o kimseler ki îmân etmiştirler fakat hicret etmemiştirler, onlar (en yakın akrabânız da olsalar) hicret edinceye kadar kendilerinin (mîrastan pay almalarıyla ilgili) velâyet (ve verâset)lerinden sizin için hiçbir şey yoktur. Yine de şâyet onlar(la kâfirler arasında bir savaş çıkar da onlar akrabâlık ve ırkçılık nâmına değil de sâdece) dinde (kardeş olmanız hasebiyle, kendilerini şirke döndürmek isteyen müşriklerin baskıları karşısında îmânlarını muhâfaza edebilmeleri için) sizden yardım isterlerse, artık o (hicret vazîfesini terk etmiş kişilere) yardım sizin üzerinize (gerekli)dir. Lâkin bir topluma karşı (onlara yardım etmenizin gerekli olması) müstesnâdır ki, sizinle onlar arasında (birbiriniz aleyhine yardımlaşmayacağınıza dâir) bir sözleşme vardır. Zâten Allâh yapmakta olduğunuz (vefâlılık ve hıyânet, barış ve savaş gibi) şeyleri (hakkıyla gören bir) Basîr’dir. Âyet-i celîlede geçen: “Onlar (mîras husûsunda) birbirlerinin velî (ve vâris)leridirler” cümle-i celîlesi, aralarında akrabâlık bağı olmasa da, hicretten sonra muhâcirlerle ensârın birbirlerine vâris olacaklarını beyân etmektedir. Lâkin daha sonra gelen yine bu sûrenin 75. âyet-i kerîmesindeki: “Rahim sâhipleri ise, Allâh’ın kitabında birbirine (vâris olmaya) daha yakındır(lar)” cümle-i celîlesiyle, sâdece aralarında soy bağı bulunanların yekdiğerlerine vâris olabilecekleri açıklanmış ve böylece bu âyet-i celîlenin ifâde ettiği “Din bağıyla birbirine vâris olma” hükmü neshedilmiştir (kaldırılmıştır). (el-Beyzâvî, en-Nesefî, el-Hâzin, el-Celâleyn)
73﴿ Ama o kimseler ki kâfir olmuşturlar, (yardımlaşmada ve verâset intikālinde) onların bâzısı diğer bir kısmın dostlarıdır. Eğer siz (kâfirlerle aranızdaki yakınlık bağlarını hiçe saymazsanız ve İslâm nispetini her şeyden üstün tutarak Müslümanların kaynaşmasıyla ilgili Allâh-u Te‘âlâ’nın) o (buyruğu)nu yapmazsanız, yer(yüzün)de (İslâm’ın zâfiyeti ve kâfirliğin yükselmesi gibi) büyük bir fitne ve (musîbet, ayrıca Müslüman kanlarının oluk gibi akmasıyla sonuçlanacak) çok büyük bir (bozgun ve) fesat meydana gelecektir.
74﴿ Bir de o kimseler ki îmân etmiştirler, (din uğrunda vatanlarını terk etmiş, özellikle de Mekke’den Medîne’ye) hicret etmiştirler ve Allâh’ın (dâvâsını azîz kılma) yolunda (olanca güçlerini sarf ederek) cihâd etmiştirler, yine o kimseler ki (fakir muhâcirleri ev-bark sâhibi edip) barındırmıştırlar ve (düştükleri zor durumda kendilerine) yardım etmiştirler; işte sana! Ancak onlar gerçek bir şekilde îmân (ettiklerini ispat) edenlerin ta kendileridir. (Beşeriyet gereği kaçınamadıkları günahlarından ötürü) kendileri için (ölçülüp biçilemeyecek derecede) pek büyük bir bağışlanma ve (mesûliyet gerektirmeyen, aynı zamanda başa kakılarak bulandırılmayan) çok değerli bir rızık vardır.
75﴿ Yine o kimseler ki, bu (Medîne’ye ilk hicretin vukûu)ndan sonra îmân etmiştirler ve hicret etmiştirler, üstelik sizinle birlikte cihâd etmiştirler; (ey muhâcir veyâ ensârdan olan her bir kişi!) işte sana! Onlar da sizdendirler. Rahim (ve akrabâlık) sâhipleri ise, Allâh’ın (hüküm ve taksîmini yazmış olduğu) kitab(ı olan Levh-i Mahfûz’da ve Kur’ân)ında (onlar hakkında yazılmış olan hükme gelince); onların bâzısı diğer bir kısma (vâris olmaya) daha yakındır(lar). Şüphesiz ki Allâh (evvelce verâset için İslâm’ı şart koşup, sonradan akrabâlığa îtibâr etmesinde bulunan hikmetler dâhil) her bir şeyi (hakkıyla bilen ve her şeyi yerli yerince yapan bir) Alîm’dir.
سُورَةُ الْاَنْفَالِ
الجزء ١٠
١٨٥
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِمَنْ ف۪ٓي اَيْد۪يكُمْ مِنَ الْاَسْرٰٓىۙ اِنْ يَعْلَمِ اللّٰهُ ف۪ي قُلُوبِكُمْ خَيْرًا يُؤْتِكُمْ خَيْرًا مِمَّٓا اُخِذَ مِنْكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٧٠
وَاِنْ يُر۪يدُوا خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ فَاَمْكَنَ مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ ﴿٧١
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتّٰى يُهَاجِرُواۚ وَاِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ اِلَّا عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ ﴿٧٢
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ اِلَّا تَفْعَلُوهُ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِي الْاَرْضِ وَفَسَادٌ كَب۪يرٌۜ ﴿٧٣
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ ﴿٧٤
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْ بَعْدُ وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا مَعَكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ مِنْكُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿٧٥
Enfâl Sûresi
185
Cuz 10
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِمَنْ ف۪ٓي اَيْد۪يكُمْ مِنَ الْاَسْرٰٓىۙ اِنْ يَعْلَمِ اللّٰهُ ف۪ي قُلُوبِكُمْ خَيْرًا يُؤْتِكُمْ خَيْرًا مِمَّٓا اُخِذَ مِنْكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٧٠
70﴿ Ey o (değerli) Nebî! Ellerinizde bulunan esirlere de ki: “Eğer (samîmî bir îmâna sâhip olursanız ve) Allâh kalplerinizde bir hayır(ı, îmân ve ihlâsı mevcut olarak) bilirse (ki, zâten sizde iyi bir niyet varsa onu mutlaka bilir, o zaman) sizden alınmış olan şeylerden daha iyisini size verir ve sizin için (günahlarınızı) mağfirette bulunur. Zâten Allâh (kâfirlikten ve günahlardan tevbe edip, îmân edenleri tamâmen bağışlayan bir) Ğafûr’dur, (Kendisine itâatte bulunanları ziyâdesiyle esirgeyen bir) Rahîm’dir.”
وَاِنْ يُر۪يدُوا خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ فَاَمْكَنَ مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ ﴿٧١
71﴿ Ama eğer o (esir ola)nlar (fidye verme sözünü bozarak ya da seninle savaşa dönerek veyâ Müslüman olduktan sonra atalarının dînini özleyip irtidâd ederek) sana hâinlik yapmak isterlerse, gerçekten onlar bundan önce (Kālûbelâ’da her kuldan alınan îmân sözünü bozup kâfir olarak) Allâh’a da hâinlikte bulunmuştular, fakat O (Rabbin) onlara karşı (zafer kazanman için sana güç ve) imkân vermişti. (Demek ki sana karşı bir hâinlik düşünürlerse, seni de onlara gâlip edecektir.) Zâten Allâh (gelecekte neler olacağını ve onların içlerinde taşıdıkları ahde vefâ yâhut söz bozma ve hıyânet niyetlerini ziyâdesiyle bilen bir) Alîm’dir, (şu anda kendileri hakkında verdiği kararlarında tam bir hikmet ve isâbet sâhibi olan bir) Hakîm’dir.
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتّٰى يُهَاجِرُواۚ وَاِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ اِلَّا عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ ﴿٧٢
72﴿ Şüphesiz o kimseler ki (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ve Kur’ân’a) îmân etmiştirler ve (Allâh ve Rasûlü uğruna vatanlarını terk ederek) hicret etmiştirler, üstelik (kâfirlerle savaş için malzeme hazırlayarak ve bizzât harbe katılarak) Allâh(ın dînini yüceltme) yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihâd etmiştirler, bir de o kimseler ki (Mekke’den muhâcir gelen garipleri kendi yurtlarında) barındırmıştırlar ve (düşmanlarına karşı onlara) yardım etmiştirler; (Habîbim!) işte sana! Onlar (var ya); gerçekten onların bâzısı (mîras husûsunda) diğer bir kısmın velî (ve vâris)leridir. Ama o kimseler ki îmân etmiştirler fakat hicret etmemiştirler, onlar (en yakın akrabânız da olsalar) hicret edinceye kadar kendilerinin (mîrastan pay almalarıyla ilgili) velâyet (ve verâset)lerinden sizin için hiçbir şey yoktur. Yine de şâyet onlar(la kâfirler arasında bir savaş çıkar da onlar akrabâlık ve ırkçılık nâmına değil de sâdece) dinde (kardeş olmanız hasebiyle, kendilerini şirke döndürmek isteyen müşriklerin baskıları karşısında îmânlarını muhâfaza edebilmeleri için) sizden yardım isterlerse, artık o (hicret vazîfesini terk etmiş kişilere) yardım sizin üzerinize (gerekli)dir. Lâkin bir topluma karşı (onlara yardım etmenizin gerekli olması) müstesnâdır ki, sizinle onlar arasında (birbiriniz aleyhine yardımlaşmayacağınıza dâir) bir sözleşme vardır. Zâten Allâh yapmakta olduğunuz (vefâlılık ve hıyânet, barış ve savaş gibi) şeyleri (hakkıyla gören bir) Basîr’dir. Âyet-i celîlede geçen: “Onlar (mîras husûsunda) birbirlerinin velî (ve vâris)leridirler” cümle-i celîlesi, aralarında akrabâlık bağı olmasa da, hicretten sonra muhâcirlerle ensârın birbirlerine vâris olacaklarını beyân etmektedir. Lâkin daha sonra gelen yine bu sûrenin 75. âyet-i kerîmesindeki: “Rahim sâhipleri ise, Allâh’ın kitabında birbirine (vâris olmaya) daha yakındır(lar)” cümle-i celîlesiyle, sâdece aralarında soy bağı bulunanların yekdiğerlerine vâris olabilecekleri açıklanmış ve böylece bu âyet-i celîlenin ifâde ettiği “Din bağıyla birbirine vâris olma” hükmü neshedilmiştir (kaldırılmıştır). (el-Beyzâvî, en-Nesefî, el-Hâzin, el-Celâleyn)
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ اِلَّا تَفْعَلُوهُ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِي الْاَرْضِ وَفَسَادٌ كَب۪يرٌۜ ﴿٧٣
73﴿ Ama o kimseler ki kâfir olmuşturlar, (yardımlaşmada ve verâset intikālinde) onların bâzısı diğer bir kısmın dostlarıdır. Eğer siz (kâfirlerle aranızdaki yakınlık bağlarını hiçe saymazsanız ve İslâm nispetini her şeyden üstün tutarak Müslümanların kaynaşmasıyla ilgili Allâh-u Te‘âlâ’nın) o (buyruğu)nu yapmazsanız, yer(yüzün)de (İslâm’ın zâfiyeti ve kâfirliğin yükselmesi gibi) büyük bir fitne ve (musîbet, ayrıca Müslüman kanlarının oluk gibi akmasıyla sonuçlanacak) çok büyük bir (bozgun ve) fesat meydana gelecektir.
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ ﴿٧٤
74﴿ Bir de o kimseler ki îmân etmiştirler, (din uğrunda vatanlarını terk etmiş, özellikle de Mekke’den Medîne’ye) hicret etmiştirler ve Allâh’ın (dâvâsını azîz kılma) yolunda (olanca güçlerini sarf ederek) cihâd etmiştirler, yine o kimseler ki (fakir muhâcirleri ev-bark sâhibi edip) barındırmıştırlar ve (düştükleri zor durumda kendilerine) yardım etmiştirler; işte sana! Ancak onlar gerçek bir şekilde îmân (ettiklerini ispat) edenlerin ta kendileridir. (Beşeriyet gereği kaçınamadıkları günahlarından ötürü) kendileri için (ölçülüp biçilemeyecek derecede) pek büyük bir bağışlanma ve (mesûliyet gerektirmeyen, aynı zamanda başa kakılarak bulandırılmayan) çok değerli bir rızık vardır.
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْ بَعْدُ وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا مَعَكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ مِنْكُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿٧٥
75﴿ Yine o kimseler ki, bu (Medîne’ye ilk hicretin vukûu)ndan sonra îmân etmiştirler ve hicret etmiştirler, üstelik sizinle birlikte cihâd etmiştirler; (ey muhâcir veyâ ensârdan olan her bir kişi!) işte sana! Onlar da sizdendirler. Rahim (ve akrabâlık) sâhipleri ise, Allâh’ın (hüküm ve taksîmini yazmış olduğu) kitab(ı olan Levh-i Mahfûz’da ve Kur’ân)ında (onlar hakkında yazılmış olan hükme gelince); onların bâzısı diğer bir kısma (vâris olmaya) daha yakındır(lar). Şüphesiz ki Allâh (evvelce verâset için İslâm’ı şart koşup, sonradan akrabâlığa îtibâr etmesinde bulunan hikmetler dâhil) her bir şeyi (hakkıyla bilen ve her şeyi yerli yerince yapan bir) Alîm’dir.