HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالتَّوْبَةِ  ١٨٦ 
الجزء ١٠

سُورَةُالتَّوْبَةِ
بَرَٓاءَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ٓ اِلَى الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۜ ﴿ ١ ﴾ فَس۪يحُوا فِي الْاَرْضِ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مُخْزِي الْكَافِر۪ينَ ﴿ ٢ ﴾ وَاَذَانٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ٓ اِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الْاَكْبَرِ اَنَّ اللّٰهَ بَر۪ٓيءٌ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ وَرَسُولُهُۜ فَاِنْ تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۜ وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِعَذَابٍ اَل۪يمٍۙ ﴿ ٣ ﴾ اِلَّا الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ثُمَّ لَمْ يَنْقُصُوكُمْ شَيْـًٔا وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ اَحَدًا فَاَتِمُّٓوا اِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ اِلٰى مُدَّتِهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ ﴿ ٤ ﴾ فَاِذَا انْسَلَخَ الْاَشْهُرُ الْحُرُمُ فَاقْتُلُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍۚ فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ فَخَلُّوا سَب۪يلَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿ ٥ ﴾ وَاِنْ اَحَدٌ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ اسْتَجَارَكَ فَاَجِرْهُ حَتّٰى يَسْمَعَ كَلَامَ اللّٰهِ ثُمَّ اَبْلِغْهُ مَأْمَنَهُۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْلَمُونَ۟ ﴿ ٦ ﴾

سُورَةُالتَّوْبَةِ  ١٨٦ 
الجزء ١٠
Tevbe Sûresi  186 
Cüz  10

DOKUZUNCU SÛRE-İ CELİLE
el-Tevbe
SÛRE-İ CELîLESİ

Medenî (Medîne-i Münevvere döneminde inmiş)dir. 129 ayettir.
Bu sûrenin başında Besmele bulunmamasının sebebi hakkında birçok görüş nakledilmiştir.Katâde ve diğer bazı müfessirlerden nakledildiğine göre; bu sûre Enfâl sûresiyle bir sayıldığından aralarında Besmele yazılmamıştır.Ama bu hususta sahâbe arasında ihtilaf olduğundan ikisi birleştirilmeyip arada fâsıla bırakılmıştır.Fakat Âlûsî (Rahimehullâh) gibi bazı âlimler ikisinin de müstakil birer sûre oldukları görüşünü tercih etmişler, Besmele yazılmamasının sebebi olarak da Ali (Radıyallâhu anh)ın: "Besmele bir emandır, Berâet sûresi ise (kâfirlerin) kılıç(tan geçirilmesi) ile alâkalı olarak nâzil olmuştur!" sözünü nakletmişlerdir.

1  (İşte bu,) kendileriyle sözleşmiş bulunduğunuz (fakat her seferinde sözlerini bozmuş olan) o müşriklere Allâh ve Rasûlünden bir beraat (; ilişkiyi kesme vesikası)dır. (Dolayısıyla evvelki antlaşmalar, Allâh-u Te`âlâ’nın izni ve Rasûlünün kabûlüyle olmuştuysa da, artık Müslümanların o sözleşmeleri tanımamaları gerekir.)

2  (Ey müşrikler!) Artık (bugünden itibaren) yer- (yüzün)de dört ay (dilediğiniz gibi serbestçe)seyahat edin! Ama bilin ki (size ne kadar mühlet verse de) gerçekten siz Allâh’ı âciz bıraka(rak yakalamasından kurtula)cak kimseler değilsiniz ve muhakkak ki Allâh (dünyada öldürtmek ve esir ettirmek, âhirette ise azap etmek suretiyle) kâfirleri alçaltıcıdır!
Burada zikredilen dört ay; zilhicce`den yirmi, muharrem, safer, rebîulevvel ve rebîulâhirin ilk on günü olarak tamamlanmaktadır. Rivayete göre Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Mekke ehlinden olan olmayan tüm müşriklerle sözleşmeler yapmıştı fakat birkaç kabile dışında ekseriyeti bu sözleri bozmuşlardı. Hicretin sekizinci senesi Mekke fethedildikten sonra dokuzuncu sene Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Ebû Bekr-i Sıddîk (Radıyallâhu anh)ı hac emîri yaparak Mekke’ye gönderdi. Daha sonra bu âyet-i kerîme nâzil olunca Ali (Radıyallâhu anh)ı peşinden göndererek bu ilanı yaptırdı. Buna göre Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile aralarında sözleşme olanlardan muâhede müddeti dört aydan aşağı olanların süresi dört aya çıkarıldı, fazla olanların müddeti dört aya indirildi, belirli bir süresi olmayanlarınki de dört ayla sınırlandı ve bu süre kurban bayramı günü başladı. Hiç sözleşmeli olmayanlarınki ise haram ayların bitimine bağlandı. Artık ondan sonra kendileri için ya İslâm’ı kabullenmek ya da harbi kabullenmekten başka bir seçenek olmadığı kendilerine bildirilerek böylece onlara İslâm’a girmeleri hususunda bir teşvik yapılmış oldu. Bir de böylece Müslümanların gaddarlıkla ve ahde vefasızlıkla suçlanmamaları temin edilmiş oldu.

3  (Yine bu antlaşmayı bozma kararı,) o en büyük hac günü Allâh’tan ve Rasûlünden insanlara (ulaşan) bir bildiridir ki, gerçekten Allâh da Rasûlü de o müşrikler(in ahitlerini gözetmek)den kesinlikle berîdir! (Ey kâfirler!) Eğer (kâfirlikten ve hâinlikten) tevbe ederseniz, bu sizin için (kâfirlikte ısrarcı olmaktan) daha iyidir. Ama eğer (tevbeden) yüz çevirirseniz, bilin ki siz gerçekten de Allâh’ı (size azap etmekten) âciz bırakıcılar değilsiniz. (Habîbim!) O kâfir olmuş kimseleri (dört ay sonra öldürülmek, âhirette de cehenneme atılmak gibi) çok acı verici pek büyük bir azapla müjdele!

4  Ancak o müşrik kimseler ki kendileriyle antlaşma yaptınız, sonra onlar size (sözleşme şartlarından) hiç bir şeyi eksik bırakmadılar ve (düşmanlarınızdan) hiçbir kimseye sizin aleyhinizde arka çıkmadılar; işte onlara, müddetler(inin bitim) ine kadar ahitlerini tamamlayın (ve kendilerini söz bozanlarla bir tutmayın)! Şüphesiz ki Allâh (söz bozmaktan sakınan ve sözünde duranlarla durmayanları bir tutmayan) o müttaki kimseleri sever (, onların bu yaptıklarına rıza gösterir).

5  Artık (kendilerinde müşriklere serbest dolaşım hakkı tanınan) o haram aylar sıyrıl (ıp çık)ınca (hill veya harem demeden) o (söz boza)nları bulduğunuz her yerde o müşrikleri öldürün, onları yakalay(ıpesir al)ın, kendilerini hapsedin (ve memleketlerde rahat dolaşımlarına mâni olun ) /(Mescid-i Harâm’a girmemeleri için) on lara engel olun/ ve onlar(ı kollayıp yakalamak) için her bir gözetim yerinde (ve geçiş noktasında) otur(un da rahatça dolaşmalarına mâni olun)! Eğer onlar (kâfirlikten) tevbe ederler, o (farz) namaz(lar)ı hakkıyla kılarlar ve zekâtı verirlerse, artık onların yolunu tahliye edi(p açarak, hapis ve esâret hayatlarına son veri)n! Şüphesiz ki Allâh (kâfirlikten vazgeçip İslâm’a girenlerin eski inkâr ve aldatmalarını hakkıyla örten bir) Ğafûr’dur; (tevbeleri sebebiyle kendilerine sevap vaad edecek kadar merhamet sahibi olan bir) Rahîm’dir.

6  Eğer (kendilerine saldırılması emredilen) o müşriklerden biri senden (, öldürülmemesi için korunma ve) eman dilerse, o kişi Allâh’ın ke lâmını dinleyi(p iyice anlayıncaya ve işin gerçeğini bili) nceye kadar ona eman ver, sonra (Müslüman olmazsa) onu güven için de bulunacağı yer(in)e (ve yurduna) ulaştır. (Daha sonra istersen yine onunla savaş ve yakalarsan da öldür!) İşte bu (kişiye özel eman verme müsaadesi) şu sebepledir ki, gerçekten onlar (câhil) bir toplumdurlar ki (Allâh’ın dininin hakikatini) bilmezler. (Bu nedenle hakkı anlayacak âyetleri duyma imkânı buluncaya dek onlara bir güvence verilmelidir.)

Tevbe Sûresi  186 
Cüz  10
cihanyamaneren