DOKUZUNCU SÛRE-İ CELİLE
el-Tevbe
SÛRE-İ CELîLESİ
Medenî (Medîne-i Münevvere döneminde inmiş)dir. 129 ayettir.
Bu sûrenin başında Besmele bulunmamasının sebebi hakkında birçok görüş nakledilmiştir.
Katâde ve diğer bazı müfessirlerden nakledildiğine göre; bu sûre Enfâl sûresiyle bir sayıldığından aralarında Besmele yazılmamıştır.
Ama bu hususta sahâbe arasında ihtilaf olduğundan ikisi birleştirilmeyip arada fâsıla bırakılmıştır.
Fakat Âlûsî (Rahimehullâh) gibi bazı âlimler ikisinin de müstakil birer sûre oldukları görüşünü tercih etmişler, Besmele yazılmamasının sebebi olarak da Ali (Radıyallâhu anh)ın: "Besmele bir emandır, Berâet sûresi ise (kâfirlerin) kılıç(tan geçirilmesi) ile alâkalı olarak nâzil olmuştur!" sözünü nakletmişlerdir.
بَرَٓاءَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ٓ اِلَى الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۜ ﴿١﴾
﴾1﴿
(İşte bu) kendileriyle sözleşmiş bulunduğunuz (fakat her seferinde sözlerini bozmuş olan) o müşriklere Allâh ve Rasûlünden bir berâat (ve ilişkiyi kesme ihtârı)-dır. (Dolayısıyla evvelki antlaşmalar, Allâh-u Te‘âlâ’nın izni ve Rasûlünün kabûlüyle oldu ise de artık Müslümanların o sözleşmeleri tanımamaları gerekir.)
فَس۪يحُوا فِي الْاَرْضِ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مُخْزِي الْكَافِر۪ينَ ﴿٢﴾
﴾2﴿
(Ey müşrikler!) Artık (bugünden îtibâren) yer(yüzün)de dört ay (dilediğiniz gibi serbestçe) seyahat edin. Ama bilin ki; (size ne kadar mühlet verse de) gerçekten siz Allâh’ı âciz bıraka(rak yakalamasından kurtula)cak kimseler değilsiniz ve Allâh (dünyâda öldürtmek ve esir ettirmek, âhirette ise azap etmek sûretiyle) kâfirleri mutlaka alçaltıcıdır. Burada zikredilen dört ay; zülhicceden yirmi, muharrem, safer, rebîulevvel ve rebîulâhirin ilk on günü olarak tamamlanmaktadır. Rivâyete göre; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Mekke ehlinden olan olmayan tüm müşriklerle sözleşmeler yapmıştı fakat birkaç kabîle dışında ekseriyeti bu sözleri bozmuşlardı. Hicretin sekizinci senesi Mekke fethedildikten sonra dokuzuncu sene Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Ebû Bekr-i Sıddîk (Radıyallâhu Anh)ı hac emîri tâyin ederek Mekke’ye gönderdi. Daha sonra bu âyet-i kerîme nâzil olunca Alî (Radıyallâhu Anh)ı peşinden göndererek bu îlânı yaptırdı. Buna göre Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile aralarında sözleşme olanlardan muâhede müddeti dört aydan aşağı olanların süresi dört aya çıkarıldı, belirli bir sözleşme süresi olmayanlarınki ise dört ayla sınırlandı ve bu süre kurban bayramı günü başladı. Hiç sözleşmesi bulunmayan müşriklerin süresi de haram ayların bitimine bağlandı. Artık ondan sonra bu müşrikler için ya İslâm’ı kabullenmek ya da harbi kabullenmekten başka bir seçenek olmadığı kendilerine bildirilerek böylece onlara İslâm’a girmeleri husûsunda bir teşvik yapılmış oldu. Ayrıca Müslümanların gaddarlıkla ve ahde vefâsızlıkla suçlanmalarının önü kapatılmış oldu.
وَاَذَانٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ٓ اِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الْاَكْبَرِ اَنَّ اللّٰهَ بَر۪ٓيءٌ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ وَرَسُولُهُۜ فَاِنْ تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۜ وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِعَذَابٍ اَل۪يمٍۙ ﴿٣﴾
﴾3﴿
(Yine bu antlaşmayı bozma karârı) o en büyük hac günü Allâh’tan ve Rasûlünden insanlara (ulaşan) bir bildiridir ki, gerçekten Allâh da Rasûlü de o müşrikler(in ahitlerini gözetmek)den kesinlikle berîdir (ve uzaktır). (Ey kâfirler!) Artık eğer (kâfirlikten ve hâinlikten) tevbe ederseniz, bu sizin (dünyâda ve âhirette kurtuluşunuz) için tam bir hayırdır. Ama eğer (tevbeden) yüz çevirirseniz, bilin ki siz gerçekten de Allâh’ı (size azap etmekten) âciz bırakıcı kimseler değilsiniz. (Habîbim!) Bir de sen o kâfir olmuş kimseleri (dört ay sonra öldürülmek, âhirette de cehenneme atılmak gibi) çok acı verici pek büyük bir azapla müjdele.
اِلَّا الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ثُمَّ لَمْ يَنْقُصُوكُمْ شَيْـًٔا وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ اَحَدًا فَاَتِمُّٓوا اِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ اِلٰى مُدَّتِهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ ﴿٤﴾
﴾4﴿
Ancak müşriklerden o kimseler(e verdiğiniz sözlere riâyet) müstesnâ ki; siz kendileriyle antlaşma yaptınız, sonra onlar size (sözleşme şartlarından) hiçbir şeyi eksik bırakmadılar ve (düşmanlarınızdan) hiçbir kimseye sizin aleyhinizde arka çıkmadılar; işte onlara, müddetler(inin bitim)ine kadar ahitlerini (ve kendilerine verdiğiniz güvence sözünü) tamamlayın (ve onları söz bozanlarla bir tutmayın). Şüphesiz ki Allâh (söz bozmaktan sakınan ve sözünde duranlarla durmayanları bir tutmayan) o müttakî kimseleri sever (ve onların bu yaptıklarına rızâ gösterir).
فَاِذَا انْسَلَخَ الْاَشْهُرُ الْحُرُمُ فَاقْتُلُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍۚ فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ فَخَلُّوا سَب۪يلَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٥﴾
﴾5﴿
Artık (müşrikler için serbest dolaşma hakkı tanınan) o haram aylar sıyrıl(ıp çık)ınca (hak eden insanın bile yakalanıp öldürülmesinin yasak olduğu harem veyâ hıll demeden) o (söz boza)nları bulduğunuz her yerde o müşrikleri öldürün, onları yakalay(ıp esir al)ın ve kendilerini hapsedin (de memleketlerde rahat dolaşmalarına mâni olun) /ve (Mescid-i Harâm’a girmemeleri için) onları engelleyin/ ve onlar(ı kollayıp yakalamak) için her bir gözetim yerinde (ve geçiş noktasında) oturun (da rahatça dolaşmalarına mâni olun). Ama eğer onlar (kâfirlikten) tevbe ederler, o (farz) namazları hakkıyla kılarlar ve zekâtı verirlerse, artık onların yolunu tahliye edi(p açarak, hapis ve esâret hayatlarına son veri)n. Şüphesiz ki Allâh (kâfirlikten vazgeçip İslâm’a girenlerin eski inkâr ve aldatmalarını hakkıyla örten bir) Ğafûr’dur, (tevbeleri sebebiyle kendilerine sevap vaad edecek kadar merhamet sâhibi olan bir) Rahîm’dir.
وَاِنْ اَحَدٌ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ اسْتَجَارَكَ فَاَجِرْهُ حَتّٰى يَسْمَعَ كَلَامَ اللّٰهِ ثُمَّ اَبْلِغْهُ مَأْمَنَهُۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْلَمُونَ۟ ﴿٦﴾
﴾6﴿
(Habîbim!) Ama eğer (kendilerine saldırılması emredilen) o müşriklerden biri senden (öldürülmemesi için korunma ve) emân dilerse, o kişi Allâh’ın kelâmını dinleyi(p iyice anlayıncaya ve işin gerçeğini bili)nceye kadar ona emân (ve güvence) ver, sonra (yine de Müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı yer(in)e (ve yurduna) ulaştır. (Daha sonra istersen yine onunla savaş ve yakalarsan da öldür.) İşte sana! Bu (kişiye özel emân verme müsâadesi) şu sebepledir ki, gerçekten onlar (câhil) bir toplumdur ki (Allâh’ın dîninin hakîkatini) bilmezler. (Bu nedenle hakkı anlayacak âyetleri duyma imkânı buluncaya dek onlara bir güvence verilmelidir.)