HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالتَّوْبَةِ  ١٨٧ 
الجزء ١٠

كَيْفَ يَكُونُ لِلْمُشْرِك۪ينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ رَسُولِه۪ٓ اِلَّا الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۚ فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَق۪يمُوا لَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ ﴿ ٧ ﴾ كَيْفَ وَاِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لَا يَرْقُبُوا ف۪يكُمْ اِلًّا وَلَا ذِمَّةًۜ يُرْضُونَكُمْ بِاَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبٰى قُلُوبُهُمْۚ وَاَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَۚ ﴿ ٨ ﴾ اِشْتَرَوْا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ ثَمَنًا قَل۪يلًا فَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ اِنَّهُمْ سَٓاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿ ٩ ﴾ لَا يَرْقُبُونَ ف۪ي مُؤْمِنٍ اِلًّا وَلَا ذِمَّةًۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُعْتَدُونَ ﴿ ١٠ ﴾ فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ فَاِخْوَانُكُمْ فِي الدّ۪ينِۜ وَنُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿ ١١ ﴾ وَاِنْ نَكَثُٓوا اَيْمَانَهُمْ مِنْ بَعْدِ عَهْدِهِمْ وَطَعَنُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ فَقَاتِلُٓوا اَئِمَّةَ الْكُفْرِۙ اِنَّهُمْ لَٓا اَيْمَانَ لَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَنْتَهُونَ ﴿ ١٢ ﴾ اَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْمًا نَكَثُٓوا اَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِاِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَؤُ۫كُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۜ اَتَخْشَوْنَهُمْۚ فَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشَوْهُ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿ ١٣ ﴾

سُورَةُالتَّوْبَةِ  ١٨٧ 
الجزء ١٠
Tevbe Sûresi  187 
Cüz  10

7  Allâh katında ve Rasûlü nezdinde o (ahde vefasızlık ve gadr ü hıyânet, sürekli huyları hâline gelmiş olan) müşrikler için bir ahd(e vefanın gerekliliği sizin tarafınızdan) nasıl (düşünme konusu) olabilir? Ancak kendileriyle Mescid-i Harâm yanında antlaşmış olduklarınız (ve kendilerinden söz bozma emâresi zuhur etmemiş olanlar) müstesnâ! Artık onlar size (ahde vefalılık göstererek) doğru (düzgün) oldukları sürece, siz de onlara doğru davranın. Şüphesiz ki Allâh (söz bozmaktan sakınan) o müttaki kimseleri sever (ve onların bu vefalı davranışına rıza gösterir).
Mescid-i Haram yanında kendileriyle sözleşme yapıldığı bildirilenlerden kimlerin kastedildiği hakkında birkaç görüş varsa da doğrusu bunlar, Bekir oğullarına mensup olan Huzeyme kabilesiyle, Damura oğullarından Benû Müdlic ve Benû Di’l kabileleridir. Bunlar Hudeybiye günü Kureyş ile yapılan antlaşmaya dâhil olmuştular, içlerinden sadece Kureyş ile Benû Di’l antlaşmayı bozmuştular. İşte bu âyet-i kerîmede o zamana kadar kendilerinden bir vefasızlık zuhur etmemiş olan kabilelerle savaşılmayıp onlara karşı, kendilerine verilen süreye kadar ahde vefa da bulunulması emredilmiştir. Zira bu âyet-i kerîmeler Kureyş’in ahdi bozmasından sonra nâzil olmuştur ki bu da Mekke fethinden önce vuku bulmuştur. Dolayısıyla fethin akabinde artık onlara karşı bir ahde vefa sözkonusu olamayacağı âşikârdır.

8  (Hâlâ siz) nasıl (onların antlaşmalarına riâyeti kendinize gerekli görebiliyorsunuz)?! Oysa onlar size karşı gâlip gelseler, hakkınızda ne bir akrabalık (hakkı), ne de bir (antlaşmanın sağladığı güvence ve) zimmet gözetmezler! (Bu müşrikler yeminlerine bağlı kalacaklarına dâir) ağızları(ndan çıkan sözler) ile sizi râzı ederler. Hâlbuki kalpleri (sözlerinde durmaktan) çekinmektedir. Zaten onların birçoğu (söz bozmaktan çekinmeyen şahsiyetsiz ve inançsız birtakım) fâsık kimselerdir.
Burada fâsıklık sıfatıyla mevsuf olanların tamamı kâfirler iken, kâfirlik ise fâsıklıktan daha pis ve daha çirkin bir vasıf olduğuna göre, onların fâsıklıkla kınanmaları bize şunu anlatmaktadır ki; bazı kâfirler kendi dinleri çerçevesinde adâletli olabilirler, sözlerinde durabilirler ve kendi koydukları kurallara uyabilirler. Fakat öyle kâfirler de vardır ki, sözlerinde durmazlar, işlerine gelmeyince kendi koydukları kuralları da çiğnerler ve düşmanlıkta haddi aşarlar. İşte burada onların ekserisinin fâsık olduğu belirtilerek, pek azının ahde vefa edebileceğine işâretedilmiştir.

9  Bunlar Allâh’ın âyetlerine (inanmaya) karşılık (canlarının isteklerini tatmin gibi basit bir menfaati ve) az bir pahayı satın almıştırlar da, O’nun yolun dan dönmüştürler/(insanları Allâh’ın dinine girmek ten, hacca ve um reye gitmekten) engellemiştirler/. Gerçekten de onlar, yapmakta bulunmuş oldukları o şey ne kötü olmuştur!

10  Onlar (sadece sizin hakkınızda değil,) hiçbir mümin hakkında ne bir akrabalık, ne de bir ant laşma gözetmezler (ve fırsat bulduklarında hemen hâinliğe yönelirler). İşte (zâlimlikte ve şerlilikte) haddi aşanların ta kendileri ancak onlardır!

11  Ama eğer (kâfirlikten vazgeçip) tevbe ederler, o (farz) namaz(lar)ı hakkıyla kılarlar ve zekâtı ve rirlerse, işte (onlar) sizin (soydaolmasa da) dinde kardeşlerinizdir. Biz bu âyetleri (, müşrikler ve zimmîler hakkında gözetilmesi gereken hükümleri) bilmek (isteğin) de olan bir toplum için iyice açıklıyoruz.

12  Eğer onlar sözlerinden sonra yeminlerini bozarlar ve (ihtiva ettiği hükümleri ayıplayıp çirkin göstererek) dininiz hakkında tenkide kalkışırlarsa, ar tık o kâfirlik önderleriyle savaşın! Çünkü onlar; şüphesiz ki onlar için yeminler(in önemi ve ahitlere vefa diye birşey) yoktur. Tâ ki onlar (bu yanlıştan) vazgeçsinler!
İbni Abbâs (Radıyallâhu anhümâ)`nın beyanı vechile bu âyet-i kerîme; Ebû Süfyan ibni Harb, Hâris ibni Hişâm, Süheyl ibni Amr, Ebû Cehil, oğlu İkrime ve diğer Kureyş liderleri hakkında nâzil olmuştur. Çünkü onlar sözlerini bozmuş ve Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`i Mekke’den çıkarmaya kalkışmışlardır. Ama sonra, ismi geçenlerden Ebû Cehil dışındakiler Müslüman olarak, bu tehditten kurtulmuşlardır. İmam-ı Mücâhid (Rahimehullâh)`a göre bunlar Fâris ve Rum milletleridir. Huzeyfe ibni Yemân (Radıyallâhu anh) ise: “Henüz bu âyetin ehliyle savaşılmamıştır, zaten ehli de gelmemiştir!” demiştir ki, onun bu sözüyle, âhir zamanda Deccâl’la birlikte çıkacak olan Yahudileri kastettiği düşünülmektedir. Zira o zamanda kâfirliğin önderleri onlar olacaklardır. (Hâzin)

13  Hâlâ savaşmayacak mısınız öyle bir toplum la ki; yeminlerini bozmuşlardır, o peygamberi (yur dundan) çıkarmaya azmetmişlerdir, üstelik size karşı (söz bozmayı ve savaşmayı) ilk defa kendileri başlatmışlardır! Yoksa onlardan mı korkuyorsunuz? Kendi sin(in emrine muhâlefet)den en çok korkmanız gereken ise ancak Allâh’tır! Eğer inanan kimseler olduysanız(, Allâh’tan baş ka hiçbir şeyden korkmamanız gerekir! Zira kâmil bir iman bunu gerektirir)!

Tevbe Sûresi  187 
Cüz  10
cihanyamaneren