v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
19
Cuz 1
127﴿ Bir vakti de (yâd et) ki; İbrâhîm, İsmâ‘îl ile birlikte (ilk olarak Âdem (Aleyhisselâm)ın binâ ettiği) o Beyt’ten (arta kalan) temelleri (ele alarak duvarları) yükseltiyordu (ve bir yandan ikisi de şöyle duâ ediyordu): “Ey Rabbimiz! (Bu amelimizi) bizden kabûl et, şüphesiz Sen; ancak Sen (duâlarımızı hakkıyla işiten bir) Semî‘sin, (niyetlerimizi tam mânâsıyla bilen bir) Alîm’sin.
128﴿ Ey Rabbimiz! Bizi Sana teslim olmuş iki (ihlâslı) kimse, zürriyetimizden bir kesimi de (yalnız) Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet yap. Bize hac ibâdetlerimizi de târif et /kurban kesme yerlerimizi göster/ ve (vazîfelerimizi icrâ ederken yapmış olduğumuz eksikliklerden dolayı yaptığımız) tevbemizi kabûl et. Şüphesiz Sen; ancak Sen (tevbeleri çokça kabûl eden bir) Tevvâb’sın, (îmân edenleri çokça esirgeyen bir) Rahîm’sin.
129﴿ Ey Rabbimiz! O (zürriyetimizden Mekke’de kala)nlar içerisinde; (yine) kendilerinden olan bir Rasûl gönder ki; o onlara Senin âyetlerini sürekli okusun, onlara o kitabı ve hikmeti (Kur’ân-ı Kerîm’i ve Sünnet’i, ruhlarını kemâle erdirecek ince ilimleri ve isâbetli hükümleri) öğretsin ve (böylece) kendilerini (şirk, isyân vesâir maddî-mânevî pisliklerden) tertemiz etsin. Şüphesiz Sen; ancak Sen (mağlup edilemeyecek bir güce sâhip olan bir) Azîz’sin, (yaptığı işi son derece yerinde ve sağlam yapan bir) Hakîm’sin.” İbrâhîm (Aleyhisselâm) bu duâsında, Mekke’de yerleştirdiği oğlu İsmâ‘îl (Aleyhisselâm) ın zürriyeti içerisinde Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i peygamber olarak göndermesini Allâh-u Te‘âlâ’dan niyâz etmiştir. Zîrâ İbrâhîm (Aleyhisselâm)- dan sonra gelen bütün peygamberler, oğlu İshâk (Aleyhisselâm) yoluyla İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın zürriyetinden gönderilmiş, ancak Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) diğer oğlu İsmâ‘îl (Aleyhisselâm)ın soyundan gelmiştir. Bu duânın İsmâ‘îl (Aleyhisselâm) ile birlikte yapılması ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Mekke’de gönderilişi, bu duânın kabûlünün bir eseridir. Nitekim bu duâsının akabinde kendisine: “Kesinlikle sana icâbet olunmuştur, fakat bu, âhir zamanda olacaktır” buyrulduğu rivâyet edilmiştir. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de: “Ben babam İbrâhîm’in duâsıyım” (el-Hâkim, el-Müstedrek, rakam:3566, 2/453; Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:17150, 28/379) buyururken bu duâya işâret etmiştir. (el-Beyzâvî, en-Nesefî, el-Âlûsî)
130﴿ (Yaratıcısı olan Allâh’ı ve O’na kulluk yapması gerektiğini bilmeyerek) nefsini zelîl kılan (ve kendisini alçak duruma düşüren) kimseden başka İbrâhîm’in (dîninden ve) milletinden kim yüz çevirebilir?! Andolsun ki; elbette Biz onu dünyâda kesinlikle (dostluk makāmına) seçmişizdir. Şüphesiz ki o, âhirette de elbette (yüksek makam sâhibi olan) sâlih (kullardan ve yüce nebî)lerdendir.
131﴿ Hani Rabbi ona: “(Evvelce bulunduğun İslâm üzere sâbit ol ve bütün emirlerime tam mânâsıyla) teslim ol” buyurmuştu da, o: “Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum” demişti. İbrâhîm (Aleyhisselâm) gerçekten bu sözünü yerine getirmiştir. Bunun ispâtı olarak canını Nemrûd’un ateşine, oğlunu kurban olarak kesilmeye, malını da misâfirlere teslim etmiştir. Seksen yaşındayken sünnet olma emri alınca, hiç geciktirmeden keserle sünnet olmuştur. (el-Buhârî, el-Enbiyâ:11, rakam:3178, 3/1224)
132﴿ İbrâhîm de oğullarına o (İslâm yolu)nu vasiyet etmişti, (torunu) Ya‘kûb da. (Her ikisi de:) “Ey oğullarım! Şüphesiz Allâh sizin için bu (İslâm) dîni(ni) seçmiştir. O hâlde siz ancak Müslüman kimseler olarak ölün” (demişlerdi).
133﴿ (Ey Yahûdîler!) Yoksa siz Ya‘kûb’a ölüm geldiği zaman (yaptığı şu vasiyete) şâhitler miydiniz?! Hani o oğullarına: “Benim ardımdan neye tapacaksınız?” demişti, onlar (da): “Biz Senin İlâhın’a ve babaların; İbrâhîm, İsmâ‘îl ve İshâk’ın İlâhı olan tek bir İlâh’a ibâdet edeceğiz. Zâten Biz ancak O’na teslim olucu (Müslüman) kimseleriz” demişlerdi.
134﴿ (Habîbim!) İşte sana! O (peygamberler ve zürriyetleri) bir ümmettir ki, kesinlikle (gelip) geçmiştir. Onların kazanmış olduğu şeyler(in kârı ve zararı) sâdece onlara âittir, sizin kazanmış olduğunuz şeyler(in mesûliyeti) de yalnızca size âittir. Onların sürekli yapmakta bulunmuş olduğu şeylerden de siz sorumlu tutulmayacaksınız. (Dolayısıyla ey Yahûdîler! Soy bakımından onlara intisâbınız, onların iyiliğiyle faydalanmanızı gerektirmez. Size yarayacak olan ise, ancak onların yoluna uymanızdır. Öyleyse babalarınızla iftihâr etmeyi ve onlara güvenmeyi bırakın da, İslâm’a girerek kendinizi kurtarmaya bakın.)
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ١
١٩
وَاِذْ يَرْفَعُ اِبْرٰه۪يمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَاِسْمٰع۪يلُۜ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّاۜ اِنَّكَ اَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿١٢٧
رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَٓا اُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَۖ وَاَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَاۚ اِنَّكَ اَنْتَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ ﴿١٢٨
رَبَّنَا وَابْعَثْ ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكّ۪يهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟ ﴿١٢٩
وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ اِبْرٰه۪يمَ اِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُۜ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿١٣٠
اِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُٓ اَسْلِمْۙ قَالَ اَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿١٣١
وَوَصّٰى بِهَٓا اِبْرٰه۪يمُ بَن۪يهِ وَيَعْقُوبُۜ يَا بَنِيَّ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰى لَكُمُ الدّ۪ينَ فَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَۜ ﴿١٣٢
اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُۙ اِذْ قَالَ لِبَن۪يهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْد۪يۜ قَالُوا نَعْبُدُ اِلٰهَكَ وَاِلٰهَ اٰبَٓائِكَ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ اِلٰهًا وَاحِدًاۚ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ ﴿١٣٣
تِلْكَ اُمَّةٌ قَدْ خَلَتْۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْۚ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿١٣٤
Bakara Sûresi
19
Cuz 1
وَاِذْ يَرْفَعُ اِبْرٰه۪يمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَاِسْمٰع۪يلُۜ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّاۜ اِنَّكَ اَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿١٢٧
127﴿ Bir vakti de (yâd et) ki; İbrâhîm, İsmâ‘îl ile birlikte (ilk olarak Âdem (Aleyhisselâm)ın binâ ettiği) o Beyt’ten (arta kalan) temelleri (ele alarak duvarları) yükseltiyordu (ve bir yandan ikisi de şöyle duâ ediyordu): “Ey Rabbimiz! (Bu amelimizi) bizden kabûl et, şüphesiz Sen; ancak Sen (duâlarımızı hakkıyla işiten bir) Semî‘sin, (niyetlerimizi tam mânâsıyla bilen bir) Alîm’sin.
رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَٓا اُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَۖ وَاَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَاۚ اِنَّكَ اَنْتَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ ﴿١٢٨
128﴿ Ey Rabbimiz! Bizi Sana teslim olmuş iki (ihlâslı) kimse, zürriyetimizden bir kesimi de (yalnız) Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet yap. Bize hac ibâdetlerimizi de târif et /kurban kesme yerlerimizi göster/ ve (vazîfelerimizi icrâ ederken yapmış olduğumuz eksikliklerden dolayı yaptığımız) tevbemizi kabûl et. Şüphesiz Sen; ancak Sen (tevbeleri çokça kabûl eden bir) Tevvâb’sın, (îmân edenleri çokça esirgeyen bir) Rahîm’sin.
رَبَّنَا وَابْعَثْ ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكّ۪يهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟ ﴿١٢٩
129﴿ Ey Rabbimiz! O (zürriyetimizden Mekke’de kala)nlar içerisinde; (yine) kendilerinden olan bir Rasûl gönder ki; o onlara Senin âyetlerini sürekli okusun, onlara o kitabı ve hikmeti (Kur’ân-ı Kerîm’i ve Sünnet’i, ruhlarını kemâle erdirecek ince ilimleri ve isâbetli hükümleri) öğretsin ve (böylece) kendilerini (şirk, isyân vesâir maddî-mânevî pisliklerden) tertemiz etsin. Şüphesiz Sen; ancak Sen (mağlup edilemeyecek bir güce sâhip olan bir) Azîz’sin, (yaptığı işi son derece yerinde ve sağlam yapan bir) Hakîm’sin.” İbrâhîm (Aleyhisselâm) bu duâsında, Mekke’de yerleştirdiği oğlu İsmâ‘îl (Aleyhisselâm) ın zürriyeti içerisinde Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i peygamber olarak göndermesini Allâh-u Te‘âlâ’dan niyâz etmiştir. Zîrâ İbrâhîm (Aleyhisselâm)- dan sonra gelen bütün peygamberler, oğlu İshâk (Aleyhisselâm) yoluyla İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın zürriyetinden gönderilmiş, ancak Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) diğer oğlu İsmâ‘îl (Aleyhisselâm)ın soyundan gelmiştir. Bu duânın İsmâ‘îl (Aleyhisselâm) ile birlikte yapılması ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Mekke’de gönderilişi, bu duânın kabûlünün bir eseridir. Nitekim bu duâsının akabinde kendisine: “Kesinlikle sana icâbet olunmuştur, fakat bu, âhir zamanda olacaktır” buyrulduğu rivâyet edilmiştir. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de: “Ben babam İbrâhîm’in duâsıyım” (el-Hâkim, el-Müstedrek, rakam:3566, 2/453; Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:17150, 28/379) buyururken bu duâya işâret etmiştir. (el-Beyzâvî, en-Nesefî, el-Âlûsî)
وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ اِبْرٰه۪يمَ اِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُۜ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿١٣٠
130﴿ (Yaratıcısı olan Allâh’ı ve O’na kulluk yapması gerektiğini bilmeyerek) nefsini zelîl kılan (ve kendisini alçak duruma düşüren) kimseden başka İbrâhîm’in (dîninden ve) milletinden kim yüz çevirebilir?! Andolsun ki; elbette Biz onu dünyâda kesinlikle (dostluk makāmına) seçmişizdir. Şüphesiz ki o, âhirette de elbette (yüksek makam sâhibi olan) sâlih (kullardan ve yüce nebî)lerdendir.
اِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُٓ اَسْلِمْۙ قَالَ اَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿١٣١
131﴿ Hani Rabbi ona: “(Evvelce bulunduğun İslâm üzere sâbit ol ve bütün emirlerime tam mânâsıyla) teslim ol” buyurmuştu da, o: “Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum” demişti. İbrâhîm (Aleyhisselâm) gerçekten bu sözünü yerine getirmiştir. Bunun ispâtı olarak canını Nemrûd’un ateşine, oğlunu kurban olarak kesilmeye, malını da misâfirlere teslim etmiştir. Seksen yaşındayken sünnet olma emri alınca, hiç geciktirmeden keserle sünnet olmuştur. (el-Buhârî, el-Enbiyâ:11, rakam:3178, 3/1224)
وَوَصّٰى بِهَٓا اِبْرٰه۪يمُ بَن۪يهِ وَيَعْقُوبُۜ يَا بَنِيَّ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰى لَكُمُ الدّ۪ينَ فَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَۜ ﴿١٣٢
132﴿ İbrâhîm de oğullarına o (İslâm yolu)nu vasiyet etmişti, (torunu) Ya‘kûb da. (Her ikisi de:) “Ey oğullarım! Şüphesiz Allâh sizin için bu (İslâm) dîni(ni) seçmiştir. O hâlde siz ancak Müslüman kimseler olarak ölün” (demişlerdi).
اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُۙ اِذْ قَالَ لِبَن۪يهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْد۪يۜ قَالُوا نَعْبُدُ اِلٰهَكَ وَاِلٰهَ اٰبَٓائِكَ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ اِلٰهًا وَاحِدًاۚ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ ﴿١٣٣
133﴿ (Ey Yahûdîler!) Yoksa siz Ya‘kûb’a ölüm geldiği zaman (yaptığı şu vasiyete) şâhitler miydiniz?! Hani o oğullarına: “Benim ardımdan neye tapacaksınız?” demişti, onlar (da): “Biz Senin İlâhın’a ve babaların; İbrâhîm, İsmâ‘îl ve İshâk’ın İlâhı olan tek bir İlâh’a ibâdet edeceğiz. Zâten Biz ancak O’na teslim olucu (Müslüman) kimseleriz” demişlerdi.
تِلْكَ اُمَّةٌ قَدْ خَلَتْۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْۚ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿١٣٤
134﴿ (Habîbim!) İşte sana! O (peygamberler ve zürriyetleri) bir ümmettir ki, kesinlikle (gelip) geçmiştir. Onların kazanmış olduğu şeyler(in kârı ve zararı) sâdece onlara âittir, sizin kazanmış olduğunuz şeyler(in mesûliyeti) de yalnızca size âittir. Onların sürekli yapmakta bulunmuş olduğu şeylerden de siz sorumlu tutulmayacaksınız. (Dolayısıyla ey Yahûdîler! Soy bakımından onlara intisâbınız, onların iyiliğiyle faydalanmanızı gerektirmez. Size yarayacak olan ise, ancak onların yoluna uymanızdır. Öyleyse babalarınızla iftihâr etmeyi ve onlara güvenmeyi bırakın da, İslâm’a girerek kendinizi kurtarmaya bakın.)