HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْبَقَرَةِ  ١٩ 
الجزء ١

وَاِذْ يَرْفَعُ اِبْرٰه۪يمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَاِسْمٰع۪يلُۜ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّاۜ اِنَّكَ اَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿ ١٢٧ ﴾ رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَٓا اُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَۖ وَاَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَاۚ اِنَّكَ اَنْتَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ ﴿ ١٢٨ ﴾ رَبَّنَا وَابْعَثْ ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكّ۪يهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟ ﴿ ١٢٩ ﴾ وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ اِبْرٰه۪يمَ اِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُۜ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿ ١٣٠ ﴾ اِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُٓ اَسْلِمْۙ قَالَ اَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿ ١٣١ ﴾ وَوَصّٰى بِهَٓا اِبْرٰه۪يمُ بَن۪يهِ وَيَعْقُوبُۜ يَا بَنِيَّ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰى لَكُمُ الدّ۪ينَ فَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَۜ ﴿ ١٣٢ ﴾ اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُۙ اِذْ قَالَ لِبَن۪يهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْد۪يۜ قَالُوا نَعْبُدُ اِلٰهَكَ وَاِلٰهَ اٰبَٓائِكَ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ اِلٰهًا وَاحِدًاۚ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ ﴿ ١٣٣ ﴾ تِلْكَ اُمَّةٌ قَدْ خَلَتْۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْۚ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿ ١٣٤ ﴾

سُورَةُالْبَقَرَةِ  ١٩ 
الجزء ١
Bakara Sûresi  19 
Cüz  1

127  (Şunu da yâd edin ki;) hani İbrâhîm, İsmâ`îl’le birlikte o Beyt’ten (Âdem (Aleyhisselâm) dan arta) kalan* temelleri (ele alarak duvarları) yükseltiyordu (. Bir yandan da şöyle dua ediyorlardı): “Ey Rabbimiz! (Bu amelimizi) bizden kabul buyur, şüphesiz (dualarımızı hakkıyla işiten) Semî’ de, (niyetlerimizi tam manasıyla bilen) Alîm de Sensin ancak Sen! (* Rûhu’l beyan)

128  Ey Rabbimiz! Bizi Sana (samimiyetle) teslim olmuş kimseler kıl, zürriyetimizden de (yalnız) Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (yetiştir), bize hac ibadetlerimizi tarif et/kurban kesme yerlerimizi göster/ ve (vazifelerimizi icra ederken yapmış olduğumuz eksiklikleri affedip) tevbemizi kabul et! Şüphesiz (tevbeleri çokça kabul eden) Tevvâb da, (inananları çokça esirgeyen) Rahîm de Sensin ancak Sen!

129  Ey Rabbimiz! O (zürriyetimizden Mekke’de kala)nlar içerisinde; Senin âyetlerini üzerlerine sürekli okuyacak, onlara o Kitab’ı ve hikmeti (; Kur’ân-ı Kerîm’i ve Sünnet’i, ruhlarını kemâle erdirecek ince ilimlerle isabetli hükümleri) öğretecek ve (böylece) kendilerini (şirk, isyan vesâir maddî-manevî pisliklerden) tertemiz edecek bir Rasûlü kendi aralarından gönder! Şüphesiz (mağlup edilemeyecek bir güce sahip olan) Azîz de, (yaptığı işi son derece yerinde ve sağlam yapan) Hakîm de Sensin ancak Sen!”
İbrâhîm (Aleyhisselâm) bu duasında, Mekke’de yerleştirdiği oğlu İsmâ’îl (Aleyhisselâm) ın zürriyeti içerisinde Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`i peygamber olarak göndermesini Allâh-u Te’âlâ’dan niyaz etmiştir. Zira İbrâhîm (Aleyhisselâm)dan sonra gelen bütün peygamberler, oğlu İshâk (Aleyhisselâm) yoluyla İbrâhîm (Aleyhisselâm)’ın zürriyetinden gönderilmiş, ancak Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) diğer oğlu İsmâ`îl (Aleyhisselâm)` ın soyundan gelmiştir. Bu duanın İsmâ’îl (Aleyhisselâm)la birlikte yapılması ve Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in Mekke’de gönderilişi, bu duanın kabulünün bir eseridir. Nitekim bu duasının akabinde kendisine: “Kesinlikle sana icabet olunmuştur, fakat bu, âhir zamanda olacaktır!” buyrulduğu rivayet edilmiştir. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de: “Ben babam İbrâhîm’in duasıyım!” buyururken bu duaya işaret etmiştir.
(Beyzâvî, Nesef î, Âlûsî)

130  Kendini (ve yaratıcısı olan Allâh’a kulluk yapması gerektiğini) bilmez olmuş kimseden başka, İbrâhîm’in (dininden ve) milletinden kim yüz çevirebilir? Andolsun ki; elbette Biz onu dünyada kesinlikle (dostluk makamına) seçmişizdir. Şüphesiz ki o, âhirette de elbette (yüksek makam sahibi olan) salih (nebi)lerdendir.

131  Hani Rabbi ona: “(Evvelce bulunduğun İslâm üzere sabit ol ve bütün emirlerime tam manasıyla) teslim ol!” buyurmuştu da, o: “Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum!” demişti.
İbrâhîm (Aleyhisselâm) gerçekten bu sözünü yerine getirmiştir. Bunun ispatı olarak canını Nemrûd’un ateşine, oğlunu kurban olarak kesilmeye, malını da misafirlere teslim etmiştir. Seksen yaşındayken sünnet olma emri alınca, hiç geciktirmeden keserle sünnet olmuştur.
(Buharî, Enbiyâ: 11, No: 3178, 3/1224)

132  İbrâhîm de oğullarına o (İslâm yolu) nu vasiyet etmişti, (torunu) Ya`kûb da! (Her ikisi de:) “Ey oğullarım! Şüphesiz Allâh sizin için bu (İslâm) dini(ni) seçmiştir. O halde siz ancak Müslümanlar olarak ölün!” (demişlerdi.)

133  (Ey Yahudiler!) Yoksa Ya`kûb’a ölüm geldiğinde (yaptığı şu vasiyete) siz şahitler miydiniz? Hani o oğullarına: “Ardımdan neye tapacaksınız?” demişti, onlar da: “Senin İlâhına ve babaların; İbrâhîm, İsmâ`îl ve İshâk’ın İlâhı olan tek bir İlâha ibadet edeceğiz. Biz ancak O’na teslim olucu (Müslüman) kimseleriz!” demişlerdi.

134  İşte bu bir ümmettir ki, kesinlikle (gelip) geçmiştir! Onların kazanmış olduğu şeyler(in kârı ve zararı) onlara aittir, sizin kazanmış olduğunuz şeyler(in mesuliyeti) de size aittir. Onların yapmakta bulunmuş olduğu şeylerden siz sorulmayacaksınız. (Dolayısıyla soy bakımından onlara intisabınız, onların iyiliğiyle faydalanmanızı gerektirmez. Size yarayacak olan ise, ancak onların yoluna uymanızdır.)

Bakara Sûresi  19 
Cüz  1
cihanyamaneren