HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالتَّوْبَةِ  ١٩٠ 
الجزء ١٠

ثُمَّ يَتُوبُ اللّٰهُ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿ ٢٧ ﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلَا يَقْرَبُوا الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هٰذَاۚ وَاِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْن۪يكُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ٓ اِنْ شَٓاءَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ ﴿ ٢٨ ﴾ قَاتِلُوا الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَد۪ينُونَ د۪ينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ حَتّٰى يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ۟ ﴿ ٢٩ ﴾ وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌۨ ابْنُ اللّٰهِ وَقَالَتِ النَّصَارَى الْمَس۪يحُ ابْنُ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ قَوْلُهُمْ بِاَفْوَاهِهِمْۚ يُضَاهِؤُ۫نَ قَوْلَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُۜ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُۘ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ ﴿ ٣٠ ﴾ اِتَّخَذُٓوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَس۪يحَ ابْنَ مَرْيَمَۚ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُٓوا اِلٰهًا وَاحِدًاۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿ ٣١ ﴾

سُورَةُالتَّوْبَةِ  ١٩٠ 
الجزء ١٠
Tevbe Sûresi  190 
Cüz  10

27  İşte sonra Allâh bunun ardından dilediği (kâfir) kimselere tevbe (ve imana muvaffakıyet) nasip eder. Allâh (onların geçmişte yaptıklarını çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur; (Kendisine bir şey zorla yaptırılamayacağı halde, kullarına çok acıdığı için fazlu keremiyle onlara mükâfatlar verecek olan bir) Rahîm’dir.
Misver ibni Mahreme (Radıyallâhu anh)`dan rivayet edildiğine göre; Huneyn günü altı bin kişi esir edilmiş, sayısız deve ve koyun da ganimet alınmıştı. Esirlerden bazıları Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`e gelerek İslâm üzere bîât ettiler ve: “Yâ Rasûlallâh! Sen insanların en hayırlısısın ve en iyilik severisin! Ailelerimiz ve çocuklarımız esir edildi, mallarımız da ellerimizden alındı. (Bize bir iyilikte bulunmaz mısın?)” dediler. Bunun üzerine Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Şüphesiz benim yanımda bulunanlar şu gördüklerinizdir. Gerçekten sözün en hayırlısı en doğru olanıdır, seçiminizi yapın; ya çocuklarınızı ve kadınlarınızı ya da mallarınızı alın!” buyurunca, onlar: “Hiçbir şeyi soylarımıza denk tutamayız!” dediler. O zaman Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ayağa kalkarak sahâbeye hitâben: “İşte bu kişiler bize Müslüman olarak geldiler, biz de onları çocuklarıyla malları arasında muhayyer bıraktık, fakat onlar soylarına hiçbir şeyi denk tutmadılar. Artık kimin elinde bir esir varsa ve gönül hoşluğuyla onu geri verebiliyorsa kendisi bilir, değilse onu bize versin ve bu bizim üzerimizde bir borç olsun, nihayet biz başka bir ganimet aldığımızda yerine onu veririz!” buyurdu. Bunu duyan sahâbe-i kirâm: “Gerçekten biz râzı olduk ve kabul ettik!” dediklerinde Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Bilemeyiz, belki de aranızda râzı gelmeyenler (ve bunu bize söyleyemeyenler) olabilir, öyleyse kendi hallerinizden en iyi haberdâr olan reislerinize söyleyin de bunu bize bildirsinler!” buyurdu. Sonra ileri gelenler onların gerçekten gönül hoşluğuyla râzı olduklarını Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`e bildirdiler. (Buhârî, Vekâlet: 7, No: 2184, 2/810; Ebû Dâvûd, Ci had: 131, No: 2693, 2/69)

28  Ey iman etmiş olan kimseler! Müş rikler an cak bir pisliktir; onun için işte bu senelerinden son ra Mescid-i Harâm’a yaklaşmasınlar! Eğer (onların engellenmesinden dolayı ticaretleriniz bozularak) bir fakirlik (çekmek) ten korkarsanız, dilerse Allâh (gö rünen hiçbir sebep olmaksızın) Kendi fazlından (ve bol rızkından) yakında sizi zengin eder. Şüphesiz ki Allâh (sizin tüm hallerinizi ve menfaat lerinizi hakkıyla bilen bir) Alîm’dir; (vermesi ve engellemesi dâhil tüm işlerinde üstün hikmet sahibi bir) Hakîm’dir.

29  O kendilerine kitap verilmiş olan kimselerle savaşın ki, onlar ne Allâh’a, ne de o son güne inanmazlar, Allâh’ın ve Rasûlünün haram ettiği şeyleri yasak görmezler, hak (olan İslâm) dini(ni) de din olarak kabul etmezler, tâ ki onlar zelil (ve hakir) kimseler halinde cizyeyi (bizzat kendileri) elden versinler!
Âyet-i celîlede geçen: “O kendilerine kitap verilmiş olan (Yahudi ve Hristiyan)lar” ifade-i celîlesinin başında geçen (مِنْ) 'min' harf-i cerri "Beyâniyye"dir, "Teb'îzıyye" değildir. Ama birçok meâl sahibinin bundan gaflet ederek, burada: "Ehl-i Kitap'tan inanmayanlar ..." şeklinde mana vermeleri çok yalnış ve sakıncalıdır. Nitekim günümüzde: "Yahudi ve Hristiyanlardan da Allâh indinde imanı makbul olanlar vardır ki, onlar bu hükümden hariçtir!" diyenler bu türlü yalnış meâllere tutunmaktadırlar. Dolayısıyla bugün Ehl-i Kitap geçinenler, kendi dinlerinden uzaklaşarak İslâm'a girmedikçe bu âyet-i kerîmenin hükmüne dâhildirler. (Âlûsî)

30  (Uzeyr (Aleyhisselâm) yüz sene ölü kalmasının ardından diriltilerek, kaybolan Tevrât’ı) Yahudiler(e yazdırdı. Sonra Tevrât’ı bulduklarında bunun, onun yazdırdığına harfi harfine uyduğunu görünce onlar): “Uzeyr Allâh’ın oğludur!” dedi(ler). Hristiyanlar da (Îsâ (Aleyhisselâm)ın babasız yaratıldığını ve harikulâde mucizelerini görünce:) “Mesîh Allâh’ın oğludur!” dedi(ler). İşte bu, onların (hiçbir delile dayanmaksızın sadece) ağızlarıyla söyledikleridir. (Bu sözleriyle) onlar daha önce kâfir olmuş (atalarının ve meleklere: “Allâh’ın kızlarıdır!” diyen) o (müşrik) kimselerin sözüne benze(yen bir söz söyle)mektedirler. Allâh onları katletsin (; kahretsin)! Onlar nasıl da (bile bile haktan bâtıla) döndürülüyorlar? Uzeyr (Aleyhisselâm)ın diriltilme ve Tevrât’ı yeniden yazdırma kıssası için bakınız: Bakara Sûresi: 259!

31  O (Yahudi ve Hristiyan ola)nlar Allâh’ı bırakıp, hahamlarını(n) ve rahiplerini(n, Allâh’ın helâllerini haram, haramlarını ise helâl etmesine itaat ederek), bir de Meryem oğlu Mesîh’i (Allâh’ın oğlu bilerek) birer rab edindiler. Oysa onlar ancak tek bir İlâh (olan Allâh) a kulluk etmeleriyle emrolunmuştular ki, (Zaten) O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Şirk koşmakta oldukları şeylerden tesbîh (, tenzîh, takdîs, son derece uzaklık ve arılık) O’na!

Tevbe Sûresi  190 
Cüz  10
cihanyamaneren