v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
20
Cuz 1
135﴿ O (Yahûdî ve Hristiya)nlar(dan her bir fırka sâdece kendi dinlerini doğru sayarak size): “Yahûdîler yâhut Hristiyanlar olun ki, hidâyete eresiniz” dediler. (Habîbim!) De ki: “Doğrusu, (biz sizin uydurma dinlerinize uyamayız, bilakis bâtılı bırakıp hakka yönelmiş) bir hanîf olan İbrâhîm’in milletine (ve dînine tâbi oluruz). Zâten o (hiçbir zaman) müşriklerden olmamıştır.”
136﴿ (Ey müminler! Sizi Yahûdîlik ve Hristiyanlığa dâvet edenlere) deyin ki: “Biz Allâh’a, bize indirilmiş olan (Kur’ân-ı Azîmüşşân)a, İbrâhîm’e, İsmâ‘îl’e, İshâk’a, Ya‘kûb’a ve o (İbrâhîm ile İshâk (Aleyhimesselâm)ın) torunlar(ı olan on iki boy)a indirilmiş olan (sayfa)lara, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya verilmiş olan (Tevrât ve İncîl kitap)lar(ın)a ve bütün peygamberlere Rablerinden verilmiş olanlar(ın tamâmın)a îmân ettik. Biz (Yahûdî ve Hristiyanlar gibi, peygamberlerden kimine inanıp kimini inkâr ederek) onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Ayrıca biz ancak O(nları gönderen Allâh-u Azîmüşşâ)na (tam mânâsıyla boyun eğerek) teslim olucu (Müslüman) kimseleriz.”
137﴿ (Ey Habîbim ve ashâbı!) Şimdi eğer o (Yahûdî ve Hristiya)nlar (Allâh’a ve indirdiklerine îmân husûsunda) o (geride anlatılan îmân esaları)na sizin îmânınız gibi îmân ederlerse /sizin kendisine îmân etmiş olduğunuz şeylere inanırlarsa/ muhakkak doğru yolu bulmuşturlar. Ama eğer yüz çevirirlerse, onlar (hakka karşı) ancak (bir çekişme, düşmanlık, muhârebe ve sapıklıktan ileri geçmeyen) büyük bir karşı çıkış içindedirler. Nihâyet mutlaka Allâh onlar(ın şer ve zararların)a karşı sana kâfî gelecektir. Zâten ancak O, (din düşmanlarının sözlerini hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (içlerinde taşıdıkları kin ve kıskançlığı tam mânâsıyla bilen bir) Alîm’dir.
138﴿ (Ey müminler! Yine o Ehl-i Kitap’a deyin ki:)(Biz sizin vaftiz boyanızla boyanmadık. Bizi) Allâh’ın boyamasıyla (temizleyen ve îmân eserini boya izi gibi üzerimizde belirgin hâle getiren ancak Allâh-u Te‘âlâ’dır). Boyama (ve temizleme) bakımından kim Allâh’tan daha güzeldir?! Ayrıca biz ancak O’na ibâdet (ve kulluk) edici kimseleriz.”
139﴿ (Rasûlüm! Sana karşı: “Bütün peygamberler Bizden gelmiştir, bu yüzden senin gibi bir Arap, peygamber olamaz” diyen o Yahûdîlere) de ki: “Siz Allâh(ın, sizin dışınızdaki ırklardan bir peygamber seçmesi) hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz?! Hâlbuki O (peygamberleri seçen Allâh), bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. (Hepimiz O’nun özbeöz kullarıyız. O hiçbir ırka, diğerine göre yakın veyâ uzak değildir ki, vahyine mazhariyeti belli bir ırka tahsis etmiş olsun.) Ayrıca bizim amellerimiz bize âittir, sizin amelleriniz de size mahsustur. (Bu yüzden iyi amellerimize karşılık, Allâh’ın bize de ikrâm etmesi uzak görülemez.) Üstelik biz (sizin gibi şirk koşanlardan değil, ibâdetlerimizi) ancak O’na (tahsis eden hâlis) muhlis (Müslüman) kimseleriz.”
140﴿ (Ey Ehl-i Kitap!) Yoksa siz(den her bir fırka, geçmiş peygamberleri kendi dînine mâl ederek): “Gerçekten İbrâhîm, İsmâ‘îl, İshâk, Ya‘kûb ve o torunlar Yahûdîler yâhut Hristiyanlar idiler” mi diyorsunuz?! (Yâ Muhammed!) De ki: “(Onların hangi din üzere bulunduğunu) en iyi bilen siz misiniz yoksa Allâh mı?” Ayrıca (İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın Yahûdî ve Hristiyan olmayıp, hanîf bir Müslüman olduğuna dâir) kendisinin yanında Allâh’tan (ona ulaşmış) olan bir şâhitliği (insanlardan) gizlemiş bulunan (o Ehl-i Kitap’ın mensupların)dan kim daha zâlimdir?! Ama Allâh sizin yapmakta olduğunuz şeylerden aslâ gâfil (ve habersiz) değildir. (Dolayısıyla sizi başıboş bırakmayacak, bilakis peygamberlere karşı yaptığınız iftirâlar yüzünden çok şiddetli bir azâba çarptıracaktır.)
141﴿ (Habîbim!) İşte sana! O (peygamberler ve zürriyetleri) bir ümmettir ki, kesinlikle (gelip) geçmiştir. Onların kazanmış olduğu şeyler(in kârı ve zararı) sâdece onlara âittir, sizin kazanmış olduğunuz şeyler(in mesûliyeti) de yalnızca size âittir. Onların sürekli yapmakta bulunmuş olduğu şeylerden de siz sorumlu tutulmayacaksınız. (Ey Yahûdîler! Öyleyse babalarınızla iftihâr etmeyi ve onlara güvenmeyi bırakın da, İslâm’a girerek kendinizi kurtarmaya bakın.)
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ١
٢٠
وَقَالُوا كُونُوا هُودًا اَوْ نَصَارٰى تَهْتَدُواۜ قُلْ بَلْ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ﴿١٣٥
قُولُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَمَٓا اُنْزِلَ اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَمَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰى وَع۪يسٰى وَمَٓا اُو۫تِيَ النَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْۚ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْۘ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ ﴿١٣٦
فَاِنْ اٰمَنُوا بِمِثْلِ مَٓا اٰمَنْتُمْ بِه۪ فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا هُمْ ف۪ي شِقَاقٍۚ فَسَيَكْف۪يكَهُمُ اللّٰهُۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۜ ﴿١٣٧
صِبْغَةَ اللّٰهِۚ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ صِبْغَةًۘ وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ ﴿١٣٨
قُلْ اَتُحَٓاجُّونَنَا فِي اللّٰهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۚ وَلَنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۚ وَنَحْنُ لَهُ مُخْلِصُونَۙ ﴿١٣٩
اَمْ تَقُولُونَ اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا اَوْ نَصَارٰىۜ قُلْ ءَاَنْتُمْ اَعْلَمُ اَمِ اللّٰهُۜ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللّٰهِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿١٤٠
تِلْكَ اُمَّةٌ قَدْ خَلَتْۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْۚ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ۟ ﴿١٤١
Bakara Sûresi
20
Cuz 1
وَقَالُوا كُونُوا هُودًا اَوْ نَصَارٰى تَهْتَدُواۜ قُلْ بَلْ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ﴿١٣٥
135﴿ O (Yahûdî ve Hristiya)nlar(dan her bir fırka sâdece kendi dinlerini doğru sayarak size): “Yahûdîler yâhut Hristiyanlar olun ki, hidâyete eresiniz” dediler. (Habîbim!) De ki: “Doğrusu, (biz sizin uydurma dinlerinize uyamayız, bilakis bâtılı bırakıp hakka yönelmiş) bir hanîf olan İbrâhîm’in milletine (ve dînine tâbi oluruz). Zâten o (hiçbir zaman) müşriklerden olmamıştır.”
قُولُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَمَٓا اُنْزِلَ اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَمَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰى وَع۪يسٰى وَمَٓا اُو۫تِيَ النَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْۚ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْۘ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ ﴿١٣٦
136﴿ (Ey müminler! Sizi Yahûdîlik ve Hristiyanlığa dâvet edenlere) deyin ki: “Biz Allâh’a, bize indirilmiş olan (Kur’ân-ı Azîmüşşân)a, İbrâhîm’e, İsmâ‘îl’e, İshâk’a, Ya‘kûb’a ve o (İbrâhîm ile İshâk (Aleyhimesselâm)ın) torunlar(ı olan on iki boy)a indirilmiş olan (sayfa)lara, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya verilmiş olan (Tevrât ve İncîl kitap)lar(ın)a ve bütün peygamberlere Rablerinden verilmiş olanlar(ın tamâmın)a îmân ettik. Biz (Yahûdî ve Hristiyanlar gibi, peygamberlerden kimine inanıp kimini inkâr ederek) onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Ayrıca biz ancak O(nları gönderen Allâh-u Azîmüşşâ)na (tam mânâsıyla boyun eğerek) teslim olucu (Müslüman) kimseleriz.”
فَاِنْ اٰمَنُوا بِمِثْلِ مَٓا اٰمَنْتُمْ بِه۪ فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا هُمْ ف۪ي شِقَاقٍۚ فَسَيَكْف۪يكَهُمُ اللّٰهُۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۜ ﴿١٣٧
137﴿ (Ey Habîbim ve ashâbı!) Şimdi eğer o (Yahûdî ve Hristiya)nlar (Allâh’a ve indirdiklerine îmân husûsunda) o (geride anlatılan îmân esaları)na sizin îmânınız gibi îmân ederlerse /sizin kendisine îmân etmiş olduğunuz şeylere inanırlarsa/ muhakkak doğru yolu bulmuşturlar. Ama eğer yüz çevirirlerse, onlar (hakka karşı) ancak (bir çekişme, düşmanlık, muhârebe ve sapıklıktan ileri geçmeyen) büyük bir karşı çıkış içindedirler. Nihâyet mutlaka Allâh onlar(ın şer ve zararların)a karşı sana kâfî gelecektir. Zâten ancak O, (din düşmanlarının sözlerini hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (içlerinde taşıdıkları kin ve kıskançlığı tam mânâsıyla bilen bir) Alîm’dir.
صِبْغَةَ اللّٰهِۚ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ صِبْغَةًۘ وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ ﴿١٣٨
138﴿ (Ey müminler! Yine o Ehl-i Kitap’a deyin ki:)(Biz sizin vaftiz boyanızla boyanmadık. Bizi) Allâh’ın boyamasıyla (temizleyen ve îmân eserini boya izi gibi üzerimizde belirgin hâle getiren ancak Allâh-u Te‘âlâ’dır). Boyama (ve temizleme) bakımından kim Allâh’tan daha güzeldir?! Ayrıca biz ancak O’na ibâdet (ve kulluk) edici kimseleriz.”
قُلْ اَتُحَٓاجُّونَنَا فِي اللّٰهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۚ وَلَنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۚ وَنَحْنُ لَهُ مُخْلِصُونَۙ ﴿١٣٩
139﴿ (Rasûlüm! Sana karşı: “Bütün peygamberler Bizden gelmiştir, bu yüzden senin gibi bir Arap, peygamber olamaz” diyen o Yahûdîlere) de ki: “Siz Allâh(ın, sizin dışınızdaki ırklardan bir peygamber seçmesi) hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz?! Hâlbuki O (peygamberleri seçen Allâh), bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. (Hepimiz O’nun özbeöz kullarıyız. O hiçbir ırka, diğerine göre yakın veyâ uzak değildir ki, vahyine mazhariyeti belli bir ırka tahsis etmiş olsun.) Ayrıca bizim amellerimiz bize âittir, sizin amelleriniz de size mahsustur. (Bu yüzden iyi amellerimize karşılık, Allâh’ın bize de ikrâm etmesi uzak görülemez.) Üstelik biz (sizin gibi şirk koşanlardan değil, ibâdetlerimizi) ancak O’na (tahsis eden hâlis) muhlis (Müslüman) kimseleriz.”
اَمْ تَقُولُونَ اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا اَوْ نَصَارٰىۜ قُلْ ءَاَنْتُمْ اَعْلَمُ اَمِ اللّٰهُۜ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللّٰهِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿١٤٠
140﴿ (Ey Ehl-i Kitap!) Yoksa siz(den her bir fırka, geçmiş peygamberleri kendi dînine mâl ederek): “Gerçekten İbrâhîm, İsmâ‘îl, İshâk, Ya‘kûb ve o torunlar Yahûdîler yâhut Hristiyanlar idiler” mi diyorsunuz?! (Yâ Muhammed!) De ki: “(Onların hangi din üzere bulunduğunu) en iyi bilen siz misiniz yoksa Allâh mı?” Ayrıca (İbrâhîm (Aleyhisselâm)ın Yahûdî ve Hristiyan olmayıp, hanîf bir Müslüman olduğuna dâir) kendisinin yanında Allâh’tan (ona ulaşmış) olan bir şâhitliği (insanlardan) gizlemiş bulunan (o Ehl-i Kitap’ın mensupların)dan kim daha zâlimdir?! Ama Allâh sizin yapmakta olduğunuz şeylerden aslâ gâfil (ve habersiz) değildir. (Dolayısıyla sizi başıboş bırakmayacak, bilakis peygamberlere karşı yaptığınız iftirâlar yüzünden çok şiddetli bir azâba çarptıracaktır.)
تِلْكَ اُمَّةٌ قَدْ خَلَتْۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْۚ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ۟ ﴿١٤١
141﴿ (Habîbim!) İşte sana! O (peygamberler ve zürriyetleri) bir ümmettir ki, kesinlikle (gelip) geçmiştir. Onların kazanmış olduğu şeyler(in kârı ve zararı) sâdece onlara âittir, sizin kazanmış olduğunuz şeyler(in mesûliyeti) de yalnızca size âittir. Onların sürekli yapmakta bulunmuş olduğu şeylerden de siz sorumlu tutulmayacaksınız. (Ey Yahûdîler! Öyleyse babalarınızla iftihâr etmeyi ve onlara güvenmeyi bırakın da, İslâm’a girerek kendinizi kurtarmaya bakın.)