v02.01.25 Geliştirme Notları
Tevbe Sûresi
202
Cuz 11
100﴿ Muhâcirlerden ve ensardan (iki kıbleye doğru namaz kılma fazîletine erişme husûsunda, Akabe bey‘atları, Bedir ve Bey‘atü’r-Rıdvân gibi önemli hâdiselere iştirakte) o (herkesten) öne geçen evvelkiler, bir de o kimseler ki (başlıca îmân ve tâat olmak üzere, fazîletli hasletlere güzelce sâhip olmaktan ibâret bir) ihsân ile onlara hakkıyla tâbi olmuşturlar (işte onlar var ya); Allâh onlardan râzı olmuş (ve amellerini beğenerek ibâdetlerini kabûl buyurmuş)-tur, onlar da O’ndan (aldıkları yüce mükâfatlara) râzı olmuşturlar. Ayrıca O (Allâh-u Te‘âlâ), sonsuza kadar içlerinde ebedî kalacakları pek kıymetli cennetleri onlar için hazırlamıştır ki, (köşklerinin ve ağaçlarının) altlarında sürekli nehirler akmaktadır. (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu, çok büyük kurtuluştur.
101﴿ Etrâfınızda bulunan bedevîlerden de birtakım münâfıklar vardır. Medîne halkının bir kısmı da münâfıklık üzerine (öylesine) mâhir olmuşturlar /aşırı gitmiştirler /nifak üzere (devâm ede ede) alışkanlık kazanmıştırlar/ ki, (Habîbim! Üstün zekâna ve isâbetli ferâsetine rağmen, vahiyle bildirilmedikçe) sen (bile) onları (tek tek) bilemezsin. (Ama) Biz onları biliriz. Gerçekten de onlara (dünyâda rüsvay edilme yâhut öldürülme, kabirde ise azâba çarptırılma sûretiyle) iki defâ azap edeceğiz. Sonra da (âhirette cehennem azâbı gibi) çok büyük bir azâba döndürüleceklerdir.
102﴿ (Çevrenizde bulunanlardan ve Medîne halkından) diğerleri ise (cihattan geri kalma suçlarını, münâfıklar gibi yalan yeminlerle destekledikleri sahte özürlerle örtbas etmeye kalkışmamış, bilakis Allâh-u Te‘âlâ’ya karşı) günahlarını îtirâf etmiştirler. (Evvelce) onlar (Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte evvelce cihâda çıkmak gibi) sâlih bir ameli (Tebûk Gazvesi’nde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den geri kalmak gibi) kötü olan diğer biri ile karıştırmıştılar. (Ama onlar bu günahlarını îtirâf ettikleri için şu hüküm) kesin oldu ki; Allâh onlara tevbe nasip edecektir. Şüphesiz ki Allâh (günahlarını îtirâf etmek sûretiyle tevbe edenleri çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur, (tevbe eden kullarına çok acıdığından, kendilerine lütufta bulunan bir) Rahîm’dir.
103﴿ (Habîbim! Zekât vermesi gereken) o (Müslüma)nların mallarından öyle bir sadaka al ki; kendisiyle onları (İlâhî emirlere itâatsizlik sebebiyle bulaştıkları günah kirlerinden) iyice temizleyesin ve onları (bu günaha sebebiyet veren mal sevgisinden tamâmen) arındırasın. Bir de (sadakalarının kabûlü ve kalan mallarının bereketlenmesi için) onlara duâda bulun! Şüphesiz ki senin duân, onlar için (rûhen teskîn ve kalben tatmîn sağlayacak) büyük bir sükûnet (ve huzur vesîlesi)dir. Allâh ise (günahkâr kullarının îtiraflarını da, senin duâlarını da hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (yaptıkları hatâdan dolayı çektikleri kederleri de, içlerinde taşıdıkları pişmanlık hissini de tam mânâsıyla bilen bir) Alîm’dir.
104﴿ O (tevbe etmeye ve sadaka vermeye dâvet oluna)nlar bilmediler mi ki, gerçekten Allâh, kullarından tevbeyi kabûl eden de, sadaka (ve zekât)ları al(ıp kabûl buyur)an da ancak O’dur ve şüphesiz ki Allâh; (tevbeleri çokça kabûl eden) Tevvâb da, (kullarına ziyâde rahmet sâhibi olduğu için günahlarını bağışlayan) Rahîm de ancak O’dur.
105﴿ (Habîbim!) De ki: “(Dilediğiniz şekilde) amel edin (ne yaparsanız yapın). Muhakkak ki Allâh amellerinizi (ve hayırdan ve şerden neler yaptığınızı) görmektedir, Rasûlü ve müminler de (O’nun bildirmesiyle, sizin yaptıklarınızdan ve yapacaklarınızdan haberdâr olacaklardır). Bir de muhakkak (kıyâmet günü) siz (hislerinizle idrâk edemediğiniz) tüm gaybları (ve gizlileri) ve görünenleri (hakkıyla) bilen (Allâh-u Te‘âlâ’nın hesap yurdu olan mahşer)e döndürüleceksiniz, sonra O da size (dünyâdayken) sürekli yapmakta olduğunuz şeyleri(n cezâsını vererek, onların gerçek yüzünü) tam mânâsıyla haber verecektir.”
106﴿ Bir de (cihattan geri kalanlardan Kâ‘b ibnü Mâlik ve iki arkadaşı gibi) kendileri (hakkındaki hüküm) Allâh’ın (açıklayacağı karar ve) emri(nin meydana çıkması) için geciktirilmiş diğer kimseler (vardır ki); (onlarla alâkalı irâdeyi Allâh-u Te‘âlâ’ya ısmarlayıp bekleyin, nitekim Allâh-u Te‘âlâ) ya onlara azap edecek ya da onlara tevbe nasip edecektir. (Öyleyse onlar hakkında korkuyla ümit arasında bulunun.) Zâten Allâh (tüm kullarının, özellikle de bunların bütün hâllerini hakkıyla bilen bir) Alîm’dir, (kullarına revâ gördüğü tüm kararları yerli yerinde olan bir) Hakîm’dir.
سُورَةُ التَّوْبَةِ
الجزء ١١
٢٠٢
وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ ﴿١٠٠
وَمِمَّنْ حَوْلَكُمْ مِنَ الْاَعْرَابِ مُنَافِقُونَۜ وَمِنْ اَهْلِ الْمَد۪ينَةِ مَرَدُوا عَلَى النِّفَاقِ لَا تَعْلَمُهُمْۜ نَحْنُ نَعْلَمُهُمْۜ سَنُعَذِّبُهُمْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ يُرَدُّونَ اِلٰى عَذَابٍ عَظ۪يمٍۚ ﴿١٠١
وَاٰخَرُونَ اعْتَرَفُوا بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُوا عَمَلًا صَالِحًا وَاٰخَرَ سَيِّئًاۜ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿١٠٢
خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّ۪يهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿١٠٣
اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِه۪ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ ﴿١٠٤
وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللّٰهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَۜ وَسَتُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۚ ﴿١٠٥
وَاٰخَرُونَ مُرْجَوْنَ لِاَمْرِ اللّٰهِ اِمَّا يُعَذِّبُهُمْ وَاِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ ﴿١٠٦
Tevbe Sûresi
202
Cuz 11
وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ ﴿١٠٠
100﴿ Muhâcirlerden ve ensardan (iki kıbleye doğru namaz kılma fazîletine erişme husûsunda, Akabe bey‘atları, Bedir ve Bey‘atü’r-Rıdvân gibi önemli hâdiselere iştirakte) o (herkesten) öne geçen evvelkiler, bir de o kimseler ki (başlıca îmân ve tâat olmak üzere, fazîletli hasletlere güzelce sâhip olmaktan ibâret bir) ihsân ile onlara hakkıyla tâbi olmuşturlar (işte onlar var ya); Allâh onlardan râzı olmuş (ve amellerini beğenerek ibâdetlerini kabûl buyurmuş)-tur, onlar da O’ndan (aldıkları yüce mükâfatlara) râzı olmuşturlar. Ayrıca O (Allâh-u Te‘âlâ), sonsuza kadar içlerinde ebedî kalacakları pek kıymetli cennetleri onlar için hazırlamıştır ki, (köşklerinin ve ağaçlarının) altlarında sürekli nehirler akmaktadır. (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu, çok büyük kurtuluştur.
وَمِمَّنْ حَوْلَكُمْ مِنَ الْاَعْرَابِ مُنَافِقُونَۜ وَمِنْ اَهْلِ الْمَد۪ينَةِ مَرَدُوا عَلَى النِّفَاقِ لَا تَعْلَمُهُمْۜ نَحْنُ نَعْلَمُهُمْۜ سَنُعَذِّبُهُمْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ يُرَدُّونَ اِلٰى عَذَابٍ عَظ۪يمٍۚ ﴿١٠١
101﴿ Etrâfınızda bulunan bedevîlerden de birtakım münâfıklar vardır. Medîne halkının bir kısmı da münâfıklık üzerine (öylesine) mâhir olmuşturlar /aşırı gitmiştirler /nifak üzere (devâm ede ede) alışkanlık kazanmıştırlar/ ki, (Habîbim! Üstün zekâna ve isâbetli ferâsetine rağmen, vahiyle bildirilmedikçe) sen (bile) onları (tek tek) bilemezsin. (Ama) Biz onları biliriz. Gerçekten de onlara (dünyâda rüsvay edilme yâhut öldürülme, kabirde ise azâba çarptırılma sûretiyle) iki defâ azap edeceğiz. Sonra da (âhirette cehennem azâbı gibi) çok büyük bir azâba döndürüleceklerdir.
وَاٰخَرُونَ اعْتَرَفُوا بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُوا عَمَلًا صَالِحًا وَاٰخَرَ سَيِّئًاۜ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿١٠٢
102﴿ (Çevrenizde bulunanlardan ve Medîne halkından) diğerleri ise (cihattan geri kalma suçlarını, münâfıklar gibi yalan yeminlerle destekledikleri sahte özürlerle örtbas etmeye kalkışmamış, bilakis Allâh-u Te‘âlâ’ya karşı) günahlarını îtirâf etmiştirler. (Evvelce) onlar (Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte evvelce cihâda çıkmak gibi) sâlih bir ameli (Tebûk Gazvesi’nde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den geri kalmak gibi) kötü olan diğer biri ile karıştırmıştılar. (Ama onlar bu günahlarını îtirâf ettikleri için şu hüküm) kesin oldu ki; Allâh onlara tevbe nasip edecektir. Şüphesiz ki Allâh (günahlarını îtirâf etmek sûretiyle tevbe edenleri çokça bağışlayan bir) Ğafûr’dur, (tevbe eden kullarına çok acıdığından, kendilerine lütufta bulunan bir) Rahîm’dir.
خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّ۪يهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿١٠٣
103﴿ (Habîbim! Zekât vermesi gereken) o (Müslüma)nların mallarından öyle bir sadaka al ki; kendisiyle onları (İlâhî emirlere itâatsizlik sebebiyle bulaştıkları günah kirlerinden) iyice temizleyesin ve onları (bu günaha sebebiyet veren mal sevgisinden tamâmen) arındırasın. Bir de (sadakalarının kabûlü ve kalan mallarının bereketlenmesi için) onlara duâda bulun! Şüphesiz ki senin duân, onlar için (rûhen teskîn ve kalben tatmîn sağlayacak) büyük bir sükûnet (ve huzur vesîlesi)dir. Allâh ise (günahkâr kullarının îtiraflarını da, senin duâlarını da hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (yaptıkları hatâdan dolayı çektikleri kederleri de, içlerinde taşıdıkları pişmanlık hissini de tam mânâsıyla bilen bir) Alîm’dir.
اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِه۪ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ ﴿١٠٤
104﴿ O (tevbe etmeye ve sadaka vermeye dâvet oluna)nlar bilmediler mi ki, gerçekten Allâh, kullarından tevbeyi kabûl eden de, sadaka (ve zekât)ları al(ıp kabûl buyur)an da ancak O’dur ve şüphesiz ki Allâh; (tevbeleri çokça kabûl eden) Tevvâb da, (kullarına ziyâde rahmet sâhibi olduğu için günahlarını bağışlayan) Rahîm de ancak O’dur.
وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللّٰهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَۜ وَسَتُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۚ ﴿١٠٥
105﴿ (Habîbim!) De ki: “(Dilediğiniz şekilde) amel edin (ne yaparsanız yapın). Muhakkak ki Allâh amellerinizi (ve hayırdan ve şerden neler yaptığınızı) görmektedir, Rasûlü ve müminler de (O’nun bildirmesiyle, sizin yaptıklarınızdan ve yapacaklarınızdan haberdâr olacaklardır). Bir de muhakkak (kıyâmet günü) siz (hislerinizle idrâk edemediğiniz) tüm gaybları (ve gizlileri) ve görünenleri (hakkıyla) bilen (Allâh-u Te‘âlâ’nın hesap yurdu olan mahşer)e döndürüleceksiniz, sonra O da size (dünyâdayken) sürekli yapmakta olduğunuz şeyleri(n cezâsını vererek, onların gerçek yüzünü) tam mânâsıyla haber verecektir.”
وَاٰخَرُونَ مُرْجَوْنَ لِاَمْرِ اللّٰهِ اِمَّا يُعَذِّبُهُمْ وَاِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ ﴿١٠٦
106﴿ Bir de (cihattan geri kalanlardan Kâ‘b ibnü Mâlik ve iki arkadaşı gibi) kendileri (hakkındaki hüküm) Allâh’ın (açıklayacağı karar ve) emri(nin meydana çıkması) için geciktirilmiş diğer kimseler (vardır ki); (onlarla alâkalı irâdeyi Allâh-u Te‘âlâ’ya ısmarlayıp bekleyin, nitekim Allâh-u Te‘âlâ) ya onlara azap edecek ya da onlara tevbe nasip edecektir. (Öyleyse onlar hakkında korkuyla ümit arasında bulunun.) Zâten Allâh (tüm kullarının, özellikle de bunların bütün hâllerini hakkıyla bilen bir) Alîm’dir, (kullarına revâ gördüğü tüm kararları yerli yerinde olan bir) Hakîm’dir.