HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالتَّوْبَةِ  ٢٠٤ 
الجزء ١١

اَلتَّٓائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّٓائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْاٰمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّٰهِۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿ ١١٢ ﴾ مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِك۪ينَ وَلَوْ كَانُٓوا اُو۬ل۪ي قُرْبٰى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُمْ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ ﴿ ١١٣ ﴾ وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ اِبْرٰه۪يمَ لِاَب۪يهِ اِلَّا عَنْ مَوْعِدَةٍ وَعَدَهَٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُٓ اَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّٰهِ تَبَرَّاَ مِنْهُۜ اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَاَوَّاهٌ حَل۪يمٌ ﴿ ١١٤ ﴾ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُضِلَّ قَوْمًا بَعْدَ اِذْ هَدٰيهُمْ حَتّٰى يُبَيِّنَ لَهُمْ مَا يَتَّقُونَۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿ ١١٥ ﴾ اِنَّ اللّٰهَ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يُحْي۪ وَيُم۪يتُۜ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ ﴿ ١١٦ ﴾ لَقَدْ تَابَ اللّٰهُ عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ ف۪ي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِنْ بَعْدِ مَا كَادَ يَز۪يغُ قُلُوبُ فَر۪يقٍ مِنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْۜ اِنَّهُ بِهِمْ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌۙ ﴿ ١١٧ ﴾

سُورَةُالتَّوْبَةِ  ٢٠٤ 
الجزء ١١
Tevbe Sûresi  204 
Cüz  11

112  (Bu alışverişi yapan müminler, kâfirlik ve müna fıklıktan tam manasıyla) tevbe edenler, (ihlâslı bir şe kilde Allâh’a) ibadet edenler, (darlıkta da, bollukta da O’nun tüm nimetlerine) hamdedenler, oruç tutanlar /(cihat, ilim tahsili ve ibretle tefekkür gibi meşru gayelerle yeryüzünde) seyahat edenler/, (namazlarına devam ederek) rükû’ edenler, secde edenler, (iman ve ibadet gibi, aklen ve şer`an kabule şâyân) maruf (şey ler) ile emredenler, (şirk ve masiyet gibi, akıl ve din yönünden kabul görmeyen) münker (şeyler)den neh yedenler ve Allâh’ın (emir ve yasaklarıyla ilgili tüm sınırlarını ve) hududunu koruyanlardır. (Habîbim! Bu sıfatlara sahip olan) o müminleri (sonsuz nimetlerle) müjdele!

113  (Kâfir olarak öldükleri sabit olarak veya kalplerinin mühürlü olduğuna dâir vahiy inerek) kendilerinin o şiddetle tutuşmuş ateşin ayrılmaz adamları olduğu gerçeği onlara iyice belirdikten sonra, o şirk koşan kimseler için bağışlanma talebinde bulunmak, o peygamber için de, inanmış olan kişiler için de (uygun ve yakışan bir şey) olamaz! Velev ki o (bağışlanması talep oluna)nlar yakınlık sahipleri olsunlar!
Müseyyeb ibni Hazn (Radıyallâhu anh)`dan rivayete göre; Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), amcası Ebû Talib vefat ederken ona: “Kelime-i şehâdet söyle de Allâh katında senin bağışlanman için onunla delil getireyim!” buyurdu. Fakat o sırada yanında olan Ebû Cehil ve Abdullah ibni Ebî Ümeyye: “Yoksa sen Abdülmuttalib’in dininden ayrılıyor musun?” deyince o, kelime-i şehâdeti söylemedi. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona tekrar tekrar kelime-i şehâdeti teklif ettiyse de, onlar her seferinde aynı lafı tekrarladılar. Neticede Ebû Talip: “Ben Abdülmuttalib’in dini üzereyim!” diyerek öldü. O zaman Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Vallâhi nehyedilmediğim sürece senin için istiğfar edeceğim!” buyurdu. Daha sonra bu âyet-i kerîme nâzil olarak, en yakın akraba da olsalar, şirk üzere ölenler için istiğfar edilemeyeceğini beyan edince, Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) istiğfardan vazgeçti.

114  İbrâhîm’in, (müşrik olan) babası (Âzer) için istiğfârı ise, ancak bir sözden dolayı olmuştu ki, onu ona (evvelce) vaad etmişti. Ama ne zaman ki onun gerçekten Allâh’a karşı büyük bir düşman olduğu ona iyice belirdi, o ondan tamamen berî ol(arak, ara larındaki tüm dostluk münasebetlerini boz)du. Gerçekten de İbrâhîm elbette (çok mer hametli, kalbi yumuşak, boynu kırık, dua ve niyazlarında) çokça âh çeken, (kendisine karşı işlenen suçları görmeyip, eziyetlere pek tahammüllü olan) halîm (selîm) bir kimseydi.

115  Allâh bir kavmi (İslâm’a) hidâ yet buyurduk tan sonra, (kâfirlerin ba ğışlanmasını istemek gibi) iyice sakınmaları gereken şeyleri kendilerine tama men açıklayıncaya kadar (yaptıkları yanlışlar yüzün den) onları asla (: “Bunlar doğru yoldan) saptı(lar” diye adlandı) racak (ve haklarında sapıklar hükmünü uygulayacak) değildir. Şüphesiz ki Allâh (kullarının bu açıklamaları bilme den önce veya sonra neler yapıp yapmayacakları dâhil) her şeyi (hakkıyla bilen bir) Alîm’dir.

116  Şüphesiz ki Allâh, gök lerin ve yerin (yegâne hükümrânlığı ve) mülkü sadece Kendisine âittir. O (dilediğini imanla, istediğini de kâfirlik üzere) yaşatır ve öldürür. Sizin için Allâh’tan başka ne yakın bir dost, ne de gerçek manada bir yardımcı vardır!

117  Andolsun ki Allâh, o peygamberin(, cihada katılmama hususunda münafıklara izin vererek, efdal olanı terk etmesinden dolayı yapmış olduğu tevbeyi) ve (binecek hayvan, yiyecek ve içecek bulamadıkları) o güçlük zamanında(ki Tebûk muharebesinde) içlerinden bir fırkanın kalpleri (cihatta peygambere uyma fikrinden) kaymaya iyice yanaştıktan sonra (yine de geri kalmayıp) kendisine uymuş olan o muhacirlerle ensârın(, cihada gitmemeye dâir kalplerinden gayr-i ihtiyarî geçirdikleri meyilden dolayı yapmış oldukları) tevbelerini gerçekten kabul etmiştir. Sonra (karşılaştıkları sıkıntıları, niyetlerinin doğruluğunu ve tevbelerindeki sadâkati çok iyi bildiği için) onların tevbelerini (hiçbir mesuliyet izi bırakmayacak şekilde) kabul etmiştir. Çünkü gerçekten O onlara karşı Ra ûf’dur; Rahîm’dir (; büyük bir esirgeme ve sonsuz bir merhamet sahibidir. Bu yüzden kendilerine tâkat yetiremeyecekleri vazifeleri yüklemez.)
Âyet-i kerîmede Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in tevbe sinin kabulünün zikredilişi, muhâcir ve ensârdan oluşan sahâ benin tevbesinin kabulüne bir mukaddime olsun ve böylece ashabın mertebesinin büyüklüğüne dikkat çekilsin diyedir. Yoksa burada Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in efdal olan şeyi terk etmekten başka tevbeyi mucip bir hatası söz konusu değildir. Ancak yanında bulunanlardan bazısı içlerinden, o sıcak mevsim de Rumlarla savaşta başarılı olamayacakları gibi birtakım vesveseler geçirmişlerdi ki, Allâh-u Te`âlâ böylece onların sadâkatle yola çıkışları ve o yolculukta çok büyük meşakkatlere tahammül etmeleri hürmetine tevbelerini kabul ettiğini bildirmiştir.

Tevbe Sûresi  204 
Cüz  11
cihanyamaneren