v02.01.25 Geliştirme Notları
Yûnus Sûresi
207
Cuz 11
ONUNCU SÛRE-İ CELİLE
el-Yûnus
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî ( Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 109 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ Elif! Lâm! Râ! Müfessirler bu gibi hurûf-u mukatta‘anın tefsîrinde şöyle demişlerdir: (اَللّٰهُ أَعْلَمُ بِمُرَادِهِ بِذٰلِكَ) “Bu harfler müteşâbih âyetlerden olduğu için bunlardan murâdının ne olduğunu ziyâdesiyle bilen ancak Allâh’tır.” (Habîbim!) İşte sana! Bu (sûrede vahyoluna)nlar, o (hüküm ve hikmetlerle dolu) hakîm olan Kitab’ın âyetleridir.
2﴿ İçlerinden bir adama: “(Yakışıksız işler yapmaları hâlinde başlarına gelecek belâlardan) insanları uyar ve (sana vahyettiklerimize) îmân etmiş olan o kimseleri: ‘Gerçekten onlar için Rableri nezdinde dosdoğru bir kademe (ve dünyâ rütbeleri gibi önce kendine bağlayıp sonra elden çıkarak yanıltmayan yüce bir mevki) vardır’ diye müjdele” şeklinde vahyetmemiz insanlar için şaşılacak bir şey mi olmuştur?! (Habîbim! Senin vahye mazhariyetine şaşıp kalan) o kâfirler (Kur’ân-ı Kerîm’in üstün beyanları karşısında tereddütten kurtulamayıp, inkâra da mecal bulamayınca): “Şüphesiz ki işte bu (kişi) elbette pek açık bir büyücüdür” dedi(ler).
3﴿ Şüphesiz sizin Rabbiniz ancak O Allâh’tır ki; gökleri ve yeri, (dünyâ günlerinden) altı gün (miktârına denk gelecek vakit)de yaratmıştır. Sonra O (yüce Rabbinizin emir ve yasakları, nurları ve tecellîleri) Arş(a yönelmiş ve böylece Allâh-u Te‘âlâ’nın hükümranlığı en büyük cisim olan Arş dâhil tüm yaratılmışlar)ı istivâ (ve istîlâ) etmiş (hepsine de hükmünü kabûl ettirmiş)tir. O (Rabbiniz, Arş dâhil, ulvî-süflî tüm kâinatla alâkalı) bütün işleri (hikmetinin gerektirdiği şekilde ve yaratılmışların menfaatlerinin gözetildiği en uygun bir düzen ve en üstün bir nizam üzere) yönetmektedir. (Şunu da iyi bilin ki; herhangi bir konuda hiçbir zaman hiçbir kimse için Allâh’a aracılık yapacak) hiçbir şefâatçi yoktur, ancak O’nun izninden sonra (birinin diğeri için aracılık yapması) müstesnâ! İşte size! Ancak bu (sıfatlarla mevsuf olan) Allâh sizin Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibâdet edin. Hâlâ (bu anlatılanları doğruca belleyip, yolunuzun bozukluğunu) iyice düşün(erek şirkten vazgeçip de sâdece bir olan Allâh’a ibâdet et)meyecek misiniz?! Sapık Mücessime fırkası ve onları izleyen Vehhâbîler bu ve benzeri âyet-i kerîmeleri yanlış yorumlayarak Allâh-u Te‘âlâ’ya mekân ispat etmektedirler. Hâlbuki tüm zamanları ve mekânları yoktan vâr eden Allâh-u Te‘âlâ mekândan ve sınırlamalardan son derece mukaddes ve münezzehtir. Müteşâbih âyetlerden olan “Arş’a istivâ” konusunun îzâhı için bu meâlde bakınız: Âl-i ‘İmrân Sûresi:7, el-A‘râf Sûresi:54 “Allâh-u Te‘âlâ’nın, kullarının fevkınde oluşu” ve “Allâh-u Te‘âlâ’nın mekândan münezzeh oluşu” gibi îtikādî meselelerle ilgili aklî ve naklî birçok delil, ayrıca asırlarının imamları olan otuz üç müfessirin bu konudaki eşsiz beyanları için En‘âm Sûresi:3. ve 18. âyet-i kerîmelerinin îzâhlarına bakınız. (Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 8/418-425, 511-535)
4﴿ (Diriltilip hep) birlikte olduğunuz hâlde dönüşünüz ancak O(nun hesap yurdu)na (olacak)dır. Allâh’ın hak olan bir vaadi olarak (bu mutlaka gerçekleşecektir)! Çünkü muhakkak ki O (Rabbiniz), halkı ilk başta (yoktan) yaratmaktadır, (öldürdükten) sonra da onları (dirilterek sonsuz hayâta) geri döndürecektir. Tâ ki O (Allâh-u Te‘âlâ), îmân etmiş olanları ve sâlih ameller işlemiş kimseleri (Kendi) adâlet(i) ile mükâfatlandırsın /tâ ki O (Allâh-u Te‘âlâ), (îmân edip tüm işlerinde) adâlet (ile hükmetmeleri) sebebiyle (onları) mükâfatlandırsın/. Ama o kimseler ki kâfir olmuşturlar, kaynar sudan (oluşan) kötü bir içecek ve çok acı verici büyük bir azap (Allâh-u Te‘âlâ’nın hükümlerini) sürekli inkâr etmiş olmaları sebebiyle ancak onlara âittir.
5﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; güneşi (en kuvvetli ışık ve ısı kaynağı olan) büyük bir ziyâ, ayı da (geceleri karanlıklarda aydınlık veren) büyük bir nur yapmıştır, (dînî-dünyevî birçok işinizin kendisine bağlı olduğu) senelerin sayısını ve (aylara ve günlere bağlı) hesâbı bilesiniz diye de on(lar)a (aylık ve yıllık seferlerinde uğrayacakları) menziller (burçlar ve konaklar tespit ve) takdir etmiştir. (Ey bilen insan!) İşte sana! Allâh bu (güneş ve ayın hâlleriyle ilgili anlatıla)nları (bâtıl ve abes olarak boşu boşuna değil de) ancak (hikmet ve faydaların gözetildiği üstün gâyelere yönelik bir) hak ile iç içe oldukları hâlde yaratmıştır. O (yüce yaratıcı), bir toplum için bütün (âlemlerde yarattığı tekvînî âyetleri ve Kur’ân’da indirdiği tenzîlî) âyetleri ayrıntılı şekilde açıklamaktadır ki, onlar (kâinâtın yaratılışındaki hikmetleri ve indirilen âyetlerde bulunan ilimleri) bilirler (de o ilme dayanarak kâinâtı yaratana îmân ederler).
6﴿ Şüphesiz ki gecenin ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde /(uzayıp kısalarak) farklılık arz etmesinde/ ve Allâh’ın göklerde ve yerde yaratmış olduğu (eşsiz ve sağlam) şeylerde, kendileri (haramlardan hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olan bir toplum için elbette (yaratıcının varlığına, birliğine, sonsuz gücüne ve üstün hikmetine açıkça delâlet eden) pek çok ve çok büyük âyetler vardır.
سُورَةُ يُونُسَ
الجزء ١١
٢٠٧
سُورَةُيُونُسَ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
الٓرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَك۪يمِ ﴿١
اَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا اَنْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰى رَجُلٍ مِنْهُمْ اَنْ اَنْذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ قَالَ الْكَافِرُونَ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ مُب۪ينٌ ﴿٢
اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الْاَمْرَۜ مَا مِنْ شَف۪يعٍ اِلَّا مِنْ بَعْدِ اِذْنِه۪ۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿٣
اِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعًاۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاۜ اِنَّهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَم۪يمٍ وَعَذَابٌ اَل۪يمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ ﴿٤
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ذٰلِكَ اِلَّا بِالْحَقِّۜ يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿٥
اِنَّ فِي اخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللّٰهُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ ﴿٦
Yûnus Sûresi
207
Cuz 11
ONUNCU SÛRE-İ CELİLE
el-Yûnus
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî ( Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 109 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
الٓرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَك۪يمِ ﴿١
1﴿ Elif! Lâm! Râ! Müfessirler bu gibi hurûf-u mukatta‘anın tefsîrinde şöyle demişlerdir: (اَللّٰهُ أَعْلَمُ بِمُرَادِهِ بِذٰلِكَ) “Bu harfler müteşâbih âyetlerden olduğu için bunlardan murâdının ne olduğunu ziyâdesiyle bilen ancak Allâh’tır.” (Habîbim!) İşte sana! Bu (sûrede vahyoluna)nlar, o (hüküm ve hikmetlerle dolu) hakîm olan Kitab’ın âyetleridir.
اَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا اَنْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰى رَجُلٍ مِنْهُمْ اَنْ اَنْذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ قَالَ الْكَافِرُونَ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ مُب۪ينٌ ﴿٢
2﴿ İçlerinden bir adama: “(Yakışıksız işler yapmaları hâlinde başlarına gelecek belâlardan) insanları uyar ve (sana vahyettiklerimize) îmân etmiş olan o kimseleri: ‘Gerçekten onlar için Rableri nezdinde dosdoğru bir kademe (ve dünyâ rütbeleri gibi önce kendine bağlayıp sonra elden çıkarak yanıltmayan yüce bir mevki) vardır’ diye müjdele” şeklinde vahyetmemiz insanlar için şaşılacak bir şey mi olmuştur?! (Habîbim! Senin vahye mazhariyetine şaşıp kalan) o kâfirler (Kur’ân-ı Kerîm’in üstün beyanları karşısında tereddütten kurtulamayıp, inkâra da mecal bulamayınca): “Şüphesiz ki işte bu (kişi) elbette pek açık bir büyücüdür” dedi(ler).
اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الْاَمْرَۜ مَا مِنْ شَف۪يعٍ اِلَّا مِنْ بَعْدِ اِذْنِه۪ۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿٣
3﴿ Şüphesiz sizin Rabbiniz ancak O Allâh’tır ki; gökleri ve yeri, (dünyâ günlerinden) altı gün (miktârına denk gelecek vakit)de yaratmıştır. Sonra O (yüce Rabbinizin emir ve yasakları, nurları ve tecellîleri) Arş(a yönelmiş ve böylece Allâh-u Te‘âlâ’nın hükümranlığı en büyük cisim olan Arş dâhil tüm yaratılmışlar)ı istivâ (ve istîlâ) etmiş (hepsine de hükmünü kabûl ettirmiş)tir. O (Rabbiniz, Arş dâhil, ulvî-süflî tüm kâinatla alâkalı) bütün işleri (hikmetinin gerektirdiği şekilde ve yaratılmışların menfaatlerinin gözetildiği en uygun bir düzen ve en üstün bir nizam üzere) yönetmektedir. (Şunu da iyi bilin ki; herhangi bir konuda hiçbir zaman hiçbir kimse için Allâh’a aracılık yapacak) hiçbir şefâatçi yoktur, ancak O’nun izninden sonra (birinin diğeri için aracılık yapması) müstesnâ! İşte size! Ancak bu (sıfatlarla mevsuf olan) Allâh sizin Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibâdet edin. Hâlâ (bu anlatılanları doğruca belleyip, yolunuzun bozukluğunu) iyice düşün(erek şirkten vazgeçip de sâdece bir olan Allâh’a ibâdet et)meyecek misiniz?! Sapık Mücessime fırkası ve onları izleyen Vehhâbîler bu ve benzeri âyet-i kerîmeleri yanlış yorumlayarak Allâh-u Te‘âlâ’ya mekân ispat etmektedirler. Hâlbuki tüm zamanları ve mekânları yoktan vâr eden Allâh-u Te‘âlâ mekândan ve sınırlamalardan son derece mukaddes ve münezzehtir. Müteşâbih âyetlerden olan “Arş’a istivâ” konusunun îzâhı için bu meâlde bakınız: Âl-i ‘İmrân Sûresi:7, el-A‘râf Sûresi:54 “Allâh-u Te‘âlâ’nın, kullarının fevkınde oluşu” ve “Allâh-u Te‘âlâ’nın mekândan münezzeh oluşu” gibi îtikādî meselelerle ilgili aklî ve naklî birçok delil, ayrıca asırlarının imamları olan otuz üç müfessirin bu konudaki eşsiz beyanları için En‘âm Sûresi:3. ve 18. âyet-i kerîmelerinin îzâhlarına bakınız. (Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 8/418-425, 511-535)
اِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعًاۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاۜ اِنَّهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَم۪يمٍ وَعَذَابٌ اَل۪يمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ ﴿٤
4﴿ (Diriltilip hep) birlikte olduğunuz hâlde dönüşünüz ancak O(nun hesap yurdu)na (olacak)dır. Allâh’ın hak olan bir vaadi olarak (bu mutlaka gerçekleşecektir)! Çünkü muhakkak ki O (Rabbiniz), halkı ilk başta (yoktan) yaratmaktadır, (öldürdükten) sonra da onları (dirilterek sonsuz hayâta) geri döndürecektir. Tâ ki O (Allâh-u Te‘âlâ), îmân etmiş olanları ve sâlih ameller işlemiş kimseleri (Kendi) adâlet(i) ile mükâfatlandırsın /tâ ki O (Allâh-u Te‘âlâ), (îmân edip tüm işlerinde) adâlet (ile hükmetmeleri) sebebiyle (onları) mükâfatlandırsın/. Ama o kimseler ki kâfir olmuşturlar, kaynar sudan (oluşan) kötü bir içecek ve çok acı verici büyük bir azap (Allâh-u Te‘âlâ’nın hükümlerini) sürekli inkâr etmiş olmaları sebebiyle ancak onlara âittir.
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ذٰلِكَ اِلَّا بِالْحَقِّۜ يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿٥
5﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; güneşi (en kuvvetli ışık ve ısı kaynağı olan) büyük bir ziyâ, ayı da (geceleri karanlıklarda aydınlık veren) büyük bir nur yapmıştır, (dînî-dünyevî birçok işinizin kendisine bağlı olduğu) senelerin sayısını ve (aylara ve günlere bağlı) hesâbı bilesiniz diye de on(lar)a (aylık ve yıllık seferlerinde uğrayacakları) menziller (burçlar ve konaklar tespit ve) takdir etmiştir. (Ey bilen insan!) İşte sana! Allâh bu (güneş ve ayın hâlleriyle ilgili anlatıla)nları (bâtıl ve abes olarak boşu boşuna değil de) ancak (hikmet ve faydaların gözetildiği üstün gâyelere yönelik bir) hak ile iç içe oldukları hâlde yaratmıştır. O (yüce yaratıcı), bir toplum için bütün (âlemlerde yarattığı tekvînî âyetleri ve Kur’ân’da indirdiği tenzîlî) âyetleri ayrıntılı şekilde açıklamaktadır ki, onlar (kâinâtın yaratılışındaki hikmetleri ve indirilen âyetlerde bulunan ilimleri) bilirler (de o ilme dayanarak kâinâtı yaratana îmân ederler).
اِنَّ فِي اخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللّٰهُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ ﴿٦
6﴿ Şüphesiz ki gecenin ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde /(uzayıp kısalarak) farklılık arz etmesinde/ ve Allâh’ın göklerde ve yerde yaratmış olduğu (eşsiz ve sağlam) şeylerde, kendileri (haramlardan hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olan bir toplum için elbette (yaratıcının varlığına, birliğine, sonsuz gücüne ve üstün hikmetine açıkça delâlet eden) pek çok ve çok büyük âyetler vardır.