v02.01.25 Geliştirme Notları
Yûnus Sûresi
209
Cuz 11
15﴿ Âyetlerimiz onlara açık seçik bir hâlde peşpeşe okunduğu zamanda ise, Bize kavuşacaklarını ummayan o (müşrik) kimseler: “(Sen bize içerisinde putlarımıza hakāret bulunmayan ve dirilme gibi aklımızın almayacağı konular ihtivâ etmeyen) bundan başka bir Kur’ân getir. Ya da (ilâhlarımızı kınayan kısımları kaldırarak ve azap âyeti yerine rahmet âyeti koyarak) onu değiştir” dedi(ler). (Habîbim!) De ki: “(Allâh’ın bir hükmü nesh etmesi söz konusu olmaksızın) onu kendi tarafımdan değiştirmem benim için (aslâ vâki) olmaz. Ben (hiçbir artırma, eksiltme ve değiştirme yapmaksızın) ancak bana vahyolunmakta olan şeye hakkıyla tâbi olurum. Çünkü ben (kendi kafamdan Kur’ân’ı değiştirerek) Rabbime isyân edersem, gerçekten çok büyük bir gün (olan kıyâmet günün)ün azâbın(a dûçâr kılınacağım)dan korkarım.”
16﴿ (Ey Nebiyy-i zîşânım! Sana bu uygunsuz teklifleri yapan müşriklere) de ki: “Eğer Allâh (Kur’ân-ı Kerîm’i size okumamamı) murâd etmiş olsaydı (onu bana indirmeyeceği için) ben onu size peşpeşe okuyamazdım, O (Allâh-u Te‘âlâ) da size onu (benim vâsıtamla) bildirmezdi. Gerçekten ben o (Kur’â)ndan önce de (kırk senelik) uzun bir ömür (boyunca) içinizde (kimseden bir ilim öğrenmeden ve size böyle bir şeyler okumadan) durmuştum. Hâlâ (bu gerçekleri düşünüp de, Kur’ân’ın benim gibi bir beşer tarafından derlenmiş bir şey olmadığını, bilakis Allâh-u Te‘âlâ tarafından indirilmiş bulunduğunu) anlamayacak mısınız?!”
17﴿ Artık kim Allâh’a karşı (ortak ve çocuk isnâd ederek) iftirâda bulunmuş olan kimseden ya da O’nun âyetlerini yalanlamış olandan daha zâlimdir?! Şu bir gerçek ki; (en büyük suç olan şirki irtikâb etmiş) o mücrimler felâh bulmayacaktır (ve onlar sakındıkları hiçbir tehlikeden korunamayacak, hiçbir arzularına da kavuşamayacaklardır).
18﴿ Ayrıca o (müşrik ola)nlar (yoktan yaratan, fayda ve zarar ulaştırma gücüne sâhip olan) Allâh’ı bırakarak, kendilerine (hiçbir) zarar veremeyecek, onlara (hiçbir) fayda da veremeyecek (cansız) şeylere tapıyorlar, bir de: “İşte bunlar (dünyâdaki mühim işlerimizde de, diriltilecek olursak kıyâmet günü) Allâh’ın nezdinde (de) bizim şefâatçilerimizdir” diyorlar. (Rasûlüm!) De ki: “Yoksa siz göklerde(ki hiçbir şey hakkında) bilgisi olmayan, yerde (bulunanlarla ilgili) de (hiçbir ilmi) olmayan (putlar gibi câhil) şeyleri(n kendilerine tapanlara şefâat edeceği bilgisini) mi Allâh’a haber veriyorsunuz?! (Oysa şefâat edecek birinin en azından kimin nezdinde aracılık yapacağını ve kime şefâat edeceğini bilmesi gerekmez mi?! Herhangi bir kimseyi Kendisine ortak etmekten) O’nu tesbîh ile (tenzîh ederek yüce Zâtının ortağı olmadığını ikrâr ederim). Zâten O, onların ortak koşmakta oldukları şeylerden dâimâ çok yüce olmuştur.”
19﴿ Bütün insanlar (Âdem (Aleyhisselâm)ın ardından) ancak (hak olan İslâm dîni üzere ittifâk etmiş) tek (yolda) olan bir ümmetti, fakat sonra (Kābil, Hâbil’i öldürünce) ayrılığa düştüler. Ama (aralarındaki hükmün kıyâmet gününe tehir edilmesine dâir ezelde) senin Rabbinden geçmiş olan (o karârı ifâde edici) bir kelime bulunmasaydı, kendisi hakkında sürekli ihtilâf etmekte oldukları şeyler husûsunda elbette (herkesi topluca hakka uymaya mecbur bırakacak birtakım azaplar indirilerek ya da yanlış yoldakiler helâk edilip, haklılar yaşatılarak) aralarında (çoktan) hüküm verilmiş (bitmiş) olurdu.
20﴿ Bir de o (Mekke ehlinden kâfir ola)nlar (Mûsâ ve Îsâ (Aleyhimesselâm)a indirilen mûcizeler cinsinden bâzı âyetleri inadına Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den talep etmek ve alay yoluyla kendilerine bir azap gelmesini istemek için:) “Rabbinden ona (bizim de görebileceğimiz açık) bir âyet (ve mûcize) indirilseydi ya” diyorlar. (Habîbim! Onlara cevâben) de ki: “(Bu kadar mûcizeler varken, onlarla yetinmeyip başkalarını istemeniz niyetinizin iyi olmadığını ortaya koymuştur. İnanmak için değil de, inadına mûcize isteyen sizin gibi kimseler Allâh’ın belâsının başlarına gelmesini çoktan hak etmişlerdir. Dolayısıyla size de mutlaka bu azap ulaşacaktır. Fakat ben bunun ne zaman olacağını Rabbim bildirmeden bilemem, çünkü) gayb(ı bilmek ve gelecekte olacaklara âit ilim) ancak Allâh’a âittir. Öyleyse (istediğiniz azâbın gelmesini) bekleyin. Şüphesiz ki ben (de başınıza gelecek belâları) sizinle birlikte bekleyen kimselerdenim.”
سُورَةُ يُونُسَ
الجزء ١١
٢٠٩
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍۙ قَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا ائْتِ بِقُرْاٰنٍ غَيْرِ هٰذَٓا اَوْ بَدِّلْهُۜ قُلْ مَا يَكُونُ ل۪ٓي اَنْ اُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَٓائِ۬ نَفْس۪يۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ ﴿١٥
قُلْ لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَٓا اَدْرٰيكُمْ بِه۪ۘ فَقَدْ لَبِثْتُ ف۪يكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِه۪ۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿١٦
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ ﴿١٧
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُفَعَٓاؤُ۬نَا عِنْدَ اللّٰهِۜ قُلْ اَتُنَبِّؤُ۫نَ اللّٰهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿١٨
وَمَا كَانَ النَّاسُ اِلَّٓا اُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ف۪يمَا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿١٩
وَيَقُولُونَ لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۚ فَقُلْ اِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّٰهِ فَانْتَظِرُواۚ اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ۟ ﴿٢٠
Yûnus Sûresi
209
Cuz 11
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍۙ قَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا ائْتِ بِقُرْاٰنٍ غَيْرِ هٰذَٓا اَوْ بَدِّلْهُۜ قُلْ مَا يَكُونُ ل۪ٓي اَنْ اُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَٓائِ۬ نَفْس۪يۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ ﴿١٥
15﴿ Âyetlerimiz onlara açık seçik bir hâlde peşpeşe okunduğu zamanda ise, Bize kavuşacaklarını ummayan o (müşrik) kimseler: “(Sen bize içerisinde putlarımıza hakāret bulunmayan ve dirilme gibi aklımızın almayacağı konular ihtivâ etmeyen) bundan başka bir Kur’ân getir. Ya da (ilâhlarımızı kınayan kısımları kaldırarak ve azap âyeti yerine rahmet âyeti koyarak) onu değiştir” dedi(ler). (Habîbim!) De ki: “(Allâh’ın bir hükmü nesh etmesi söz konusu olmaksızın) onu kendi tarafımdan değiştirmem benim için (aslâ vâki) olmaz. Ben (hiçbir artırma, eksiltme ve değiştirme yapmaksızın) ancak bana vahyolunmakta olan şeye hakkıyla tâbi olurum. Çünkü ben (kendi kafamdan Kur’ân’ı değiştirerek) Rabbime isyân edersem, gerçekten çok büyük bir gün (olan kıyâmet günün)ün azâbın(a dûçâr kılınacağım)dan korkarım.”
قُلْ لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَٓا اَدْرٰيكُمْ بِه۪ۘ فَقَدْ لَبِثْتُ ف۪يكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِه۪ۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿١٦
16﴿ (Ey Nebiyy-i zîşânım! Sana bu uygunsuz teklifleri yapan müşriklere) de ki: “Eğer Allâh (Kur’ân-ı Kerîm’i size okumamamı) murâd etmiş olsaydı (onu bana indirmeyeceği için) ben onu size peşpeşe okuyamazdım, O (Allâh-u Te‘âlâ) da size onu (benim vâsıtamla) bildirmezdi. Gerçekten ben o (Kur’â)ndan önce de (kırk senelik) uzun bir ömür (boyunca) içinizde (kimseden bir ilim öğrenmeden ve size böyle bir şeyler okumadan) durmuştum. Hâlâ (bu gerçekleri düşünüp de, Kur’ân’ın benim gibi bir beşer tarafından derlenmiş bir şey olmadığını, bilakis Allâh-u Te‘âlâ tarafından indirilmiş bulunduğunu) anlamayacak mısınız?!”
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ ﴿١٧
17﴿ Artık kim Allâh’a karşı (ortak ve çocuk isnâd ederek) iftirâda bulunmuş olan kimseden ya da O’nun âyetlerini yalanlamış olandan daha zâlimdir?! Şu bir gerçek ki; (en büyük suç olan şirki irtikâb etmiş) o mücrimler felâh bulmayacaktır (ve onlar sakındıkları hiçbir tehlikeden korunamayacak, hiçbir arzularına da kavuşamayacaklardır).
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُفَعَٓاؤُ۬نَا عِنْدَ اللّٰهِۜ قُلْ اَتُنَبِّؤُ۫نَ اللّٰهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿١٨
18﴿ Ayrıca o (müşrik ola)nlar (yoktan yaratan, fayda ve zarar ulaştırma gücüne sâhip olan) Allâh’ı bırakarak, kendilerine (hiçbir) zarar veremeyecek, onlara (hiçbir) fayda da veremeyecek (cansız) şeylere tapıyorlar, bir de: “İşte bunlar (dünyâdaki mühim işlerimizde de, diriltilecek olursak kıyâmet günü) Allâh’ın nezdinde (de) bizim şefâatçilerimizdir” diyorlar. (Rasûlüm!) De ki: “Yoksa siz göklerde(ki hiçbir şey hakkında) bilgisi olmayan, yerde (bulunanlarla ilgili) de (hiçbir ilmi) olmayan (putlar gibi câhil) şeyleri(n kendilerine tapanlara şefâat edeceği bilgisini) mi Allâh’a haber veriyorsunuz?! (Oysa şefâat edecek birinin en azından kimin nezdinde aracılık yapacağını ve kime şefâat edeceğini bilmesi gerekmez mi?! Herhangi bir kimseyi Kendisine ortak etmekten) O’nu tesbîh ile (tenzîh ederek yüce Zâtının ortağı olmadığını ikrâr ederim). Zâten O, onların ortak koşmakta oldukları şeylerden dâimâ çok yüce olmuştur.”
وَمَا كَانَ النَّاسُ اِلَّٓا اُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ف۪يمَا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿١٩
19﴿ Bütün insanlar (Âdem (Aleyhisselâm)ın ardından) ancak (hak olan İslâm dîni üzere ittifâk etmiş) tek (yolda) olan bir ümmetti, fakat sonra (Kābil, Hâbil’i öldürünce) ayrılığa düştüler. Ama (aralarındaki hükmün kıyâmet gününe tehir edilmesine dâir ezelde) senin Rabbinden geçmiş olan (o karârı ifâde edici) bir kelime bulunmasaydı, kendisi hakkında sürekli ihtilâf etmekte oldukları şeyler husûsunda elbette (herkesi topluca hakka uymaya mecbur bırakacak birtakım azaplar indirilerek ya da yanlış yoldakiler helâk edilip, haklılar yaşatılarak) aralarında (çoktan) hüküm verilmiş (bitmiş) olurdu.
وَيَقُولُونَ لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۚ فَقُلْ اِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّٰهِ فَانْتَظِرُواۚ اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ۟ ﴿٢٠
20﴿ Bir de o (Mekke ehlinden kâfir ola)nlar (Mûsâ ve Îsâ (Aleyhimesselâm)a indirilen mûcizeler cinsinden bâzı âyetleri inadına Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den talep etmek ve alay yoluyla kendilerine bir azap gelmesini istemek için:) “Rabbinden ona (bizim de görebileceğimiz açık) bir âyet (ve mûcize) indirilseydi ya” diyorlar. (Habîbim! Onlara cevâben) de ki: “(Bu kadar mûcizeler varken, onlarla yetinmeyip başkalarını istemeniz niyetinizin iyi olmadığını ortaya koymuştur. İnanmak için değil de, inadına mûcize isteyen sizin gibi kimseler Allâh’ın belâsının başlarına gelmesini çoktan hak etmişlerdir. Dolayısıyla size de mutlaka bu azap ulaşacaktır. Fakat ben bunun ne zaman olacağını Rabbim bildirmeden bilemem, çünkü) gayb(ı bilmek ve gelecekte olacaklara âit ilim) ancak Allâh’a âittir. Öyleyse (istediğiniz azâbın gelmesini) bekleyin. Şüphesiz ki ben (de başınıza gelecek belâları) sizinle birlikte bekleyen kimselerdenim.”