v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
21
Cuz 2
142﴿ (Münâfık, Yahûdî ve müşrik olan) insanlardan birtakım (aklı kıt) sefih kimseler (Mescid-i Aksâ’yı bırakıp Kâ‘be’ye dönmenizle alâkalı hayretlerini gizleyemeyerek) yakında diyecek ki: “(Öteden beri) üzerinde bulunmuş oldukları kıblelerinden onları hangi şey çevirdi?” (Habîbim!) De ki: “Doğu da batı da Allâh’a âittir. (Dolayısıyla hiçbir mekân kendiliğinden kıble olma imtiyâzına sâhip bulunmayıp, ancak Allâh-u Te‘âlâ’nın emriyle bu vasfı hâiz olabilir.) O, (üstün hikmeti gereği, zamanların değişikliğine ve ümmetlerin farklılığına göre) dilediğini dosdoğru bir yol (olan İslâm’a ve Kâ‘be-i Muazzama’ya doğru namaz kılmay)a ulaştırır.”
143﴿ (Ey Muhammed ümmetine mensup olma şerefine nâil olmuş kişi!) İşte sana! Böylece, insanlar üzerine hakkıyla şâhitler olasınız, o Rasûl de sizin üzerinize tam bir şâhit olsun diye sizi hayırlı/adâletli/ bir ümmet yaptık. (Habîbim! Evvelce) üzerinde bulunduğun o (Kâ‘be-i Muazzama) yönü(nü hiçbir hikmetle değil), ancak o Rasûl(ün tüm getirdiklerin)e hakkıyla tâbi olacak kişiyi, (bu neshe îtirâz edip dinden çıkarak) iki ökçesi üzerinde geri dönecek olandan ayıralım diye (yeniden) kıble yaptık. Gerçi muhakkak bu (kıblenin döndürülmesi), Allâh’ın (hükümlerinin hikmetini anlamaya) hidâyet etmiş olduğu kimselerden başkasına elbette çok (ağır ve) büyük (gelen bir şey) olmuştur. Ayrıca Allâh sizin (neshedilerek değiştirilen kıbleye doğru kıldığınız namazları ve bu hükümlere karşı taşıdığınız) îmânınızı (kabûl etmeyerek) aslâ zâyi edecek değildir. Şüphesiz ki Allâh insanlara karşı elbette (ecirlerini boşa çıkarmayacak derecede onları çok esirgeyen bir) Raûf’dur, (onların en ufak zararlarını bile istemeyecek derecede kendilerine acıyan bir) Rahîm’dir.
144﴿ (Ey Rasûlüm!) Biz (kıblenin Kâ‘be’ye döndürülmesi hakkında gelecek vahiy beklentisiyle) senin yüzünün gökte (aranarak) dönüp durduğunu çokça görmekteyiz. İşte şimdi seni kendisinden râzı olacağın bir kıbleye kesinlikle döndürüyoruz. Artık (namaz kılarken) yüzünü o Mescid-i Harâm’ın tarafına çevir. (Ey müminler!) Siz de her nerede bulunursanız, artık (namaz kılacağınız zaman) yüzlerinizi onun tarafına çevirin. (Yahûdî ve Hristiyanlar gibi) kendilerine kitap verilmiş olan o kimseler şüphesiz o (kıblenin döndürülme konusu)nun gerçekten Rablerinden (gelen) bir hak olduğunu elbette bilmektedirler. (Çünkü onlar Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)-in, kendi kitaplarında müjdelenen âhir zaman peygamberi olduğunu, dolayısıyla yanlış bir şeyi emretmeyeceğini çok iyi bilirler.) Allâh ise onların yapmakta oldukları (hîle ve inkâr gibi) şeylerden aslâ gâfil (ve habersiz) değildir. (Dolayısıyla onları hak ettikleri cezâya çarptıracaktır.)
145﴿ (Habîbim!) Yemîn olsun ki; (Yahûdî ve Hristiyanlar gibi) kendilerine kitap verilmiş olan o kimselere (Kâ‘be’nin gerçek kıble olduğuna dâir) her bir âyet (ve mûcizey)i getirsen de, onlar senin kıblene (de, dînini de) uymazlar. Sen de onların kıblesine (ve dînine) aslâ uyacak biri değilsin. (Yahûdî ve Hristiyanlar da birbirlerine karşı çok büyük nefret taşıdıkları için) onların bir kısmı da diğer bir kısmın(ın) kıblesine (ve dînine) kesinlikle uyacak değildir. (Habîbim! Sana söylüyorum, ey ümmet siz işitin!) Andolsun ki; (hak dînin İslâm, sizin kıblenizin de Kâ‘be olduğuna dâir) sana gelmiş olan (bunca) ilimden sonra (farz-ı muhâl) yine de sen onların (“Kıble olarak Mescid-i Aksâ’da sebât etseydin, senin beklediğimiz son peygamber olabileceğini düşünüyorduk” gibi sözlerinden etkilenip seni haktan döndürme uğrundaki) kötü arzularına uyacak olursan, şüphesiz ki elbette o zaman sen (itâat edilmemesi gereken bir şeye uyduğundan dolayı) zulüm işleyen kimselerden (addedilir)sin.
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ٢
٢١
سَيَقُولُ السُّفَهَٓاءُ مِنَ النَّاسِ مَا وَلّٰيهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمُ الَّت۪ي كَانُوا عَلَيْهَاۜ قُلْ لِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُۜ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿١٤٢
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَه۪يدًاۜ وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّت۪ي كُنْتَ عَلَيْهَٓا اِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّنْ يَنْقَلِبُ عَلٰى عَقِبَيْهِۜ وَاِنْ كَانَتْ لَكَب۪يرَةً اِلَّا عَلَى الَّذ۪ينَ هَدَى اللّٰهُۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُض۪يعَ ا۪يمَانَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ ﴿١٤٣
قَدْ نَرٰى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَٓاءِۚ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضٰيهَاۖ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ ﴿١٤٤
وَلَئِنْ اَتَيْتَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ بِكُلِّ اٰيَةٍ مَا تَبِعُوا قِبْلَتَكَۚ وَمَٓا اَنْتَ بِتَابِعٍ قِبْلَتَهُمْۚ وَمَا بَعْضُهُمْ بِتَابِعٍ قِبْلَةَ بَعْضٍۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِۙ اِنَّكَ اِذًا لَمِنَ الظَّالِم۪ينَۢ ﴿١٤٥
Bakara Sûresi
21
Cuz 2
سَيَقُولُ السُّفَهَٓاءُ مِنَ النَّاسِ مَا وَلّٰيهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمُ الَّت۪ي كَانُوا عَلَيْهَاۜ قُلْ لِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُۜ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿١٤٢
142﴿ (Münâfık, Yahûdî ve müşrik olan) insanlardan birtakım (aklı kıt) sefih kimseler (Mescid-i Aksâ’yı bırakıp Kâ‘be’ye dönmenizle alâkalı hayretlerini gizleyemeyerek) yakında diyecek ki: “(Öteden beri) üzerinde bulunmuş oldukları kıblelerinden onları hangi şey çevirdi?” (Habîbim!) De ki: “Doğu da batı da Allâh’a âittir. (Dolayısıyla hiçbir mekân kendiliğinden kıble olma imtiyâzına sâhip bulunmayıp, ancak Allâh-u Te‘âlâ’nın emriyle bu vasfı hâiz olabilir.) O, (üstün hikmeti gereği, zamanların değişikliğine ve ümmetlerin farklılığına göre) dilediğini dosdoğru bir yol (olan İslâm’a ve Kâ‘be-i Muazzama’ya doğru namaz kılmay)a ulaştırır.”
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَه۪يدًاۜ وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّت۪ي كُنْتَ عَلَيْهَٓا اِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّنْ يَنْقَلِبُ عَلٰى عَقِبَيْهِۜ وَاِنْ كَانَتْ لَكَب۪يرَةً اِلَّا عَلَى الَّذ۪ينَ هَدَى اللّٰهُۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُض۪يعَ ا۪يمَانَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ ﴿١٤٣
143﴿ (Ey Muhammed ümmetine mensup olma şerefine nâil olmuş kişi!) İşte sana! Böylece, insanlar üzerine hakkıyla şâhitler olasınız, o Rasûl de sizin üzerinize tam bir şâhit olsun diye sizi hayırlı/adâletli/ bir ümmet yaptık. (Habîbim! Evvelce) üzerinde bulunduğun o (Kâ‘be-i Muazzama) yönü(nü hiçbir hikmetle değil), ancak o Rasûl(ün tüm getirdiklerin)e hakkıyla tâbi olacak kişiyi, (bu neshe îtirâz edip dinden çıkarak) iki ökçesi üzerinde geri dönecek olandan ayıralım diye (yeniden) kıble yaptık. Gerçi muhakkak bu (kıblenin döndürülmesi), Allâh’ın (hükümlerinin hikmetini anlamaya) hidâyet etmiş olduğu kimselerden başkasına elbette çok (ağır ve) büyük (gelen bir şey) olmuştur. Ayrıca Allâh sizin (neshedilerek değiştirilen kıbleye doğru kıldığınız namazları ve bu hükümlere karşı taşıdığınız) îmânınızı (kabûl etmeyerek) aslâ zâyi edecek değildir. Şüphesiz ki Allâh insanlara karşı elbette (ecirlerini boşa çıkarmayacak derecede onları çok esirgeyen bir) Raûf’dur, (onların en ufak zararlarını bile istemeyecek derecede kendilerine acıyan bir) Rahîm’dir.
قَدْ نَرٰى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَٓاءِۚ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضٰيهَاۖ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ ﴿١٤٤
144﴿ (Ey Rasûlüm!) Biz (kıblenin Kâ‘be’ye döndürülmesi hakkında gelecek vahiy beklentisiyle) senin yüzünün gökte (aranarak) dönüp durduğunu çokça görmekteyiz. İşte şimdi seni kendisinden râzı olacağın bir kıbleye kesinlikle döndürüyoruz. Artık (namaz kılarken) yüzünü o Mescid-i Harâm’ın tarafına çevir. (Ey müminler!) Siz de her nerede bulunursanız, artık (namaz kılacağınız zaman) yüzlerinizi onun tarafına çevirin. (Yahûdî ve Hristiyanlar gibi) kendilerine kitap verilmiş olan o kimseler şüphesiz o (kıblenin döndürülme konusu)nun gerçekten Rablerinden (gelen) bir hak olduğunu elbette bilmektedirler. (Çünkü onlar Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)-in, kendi kitaplarında müjdelenen âhir zaman peygamberi olduğunu, dolayısıyla yanlış bir şeyi emretmeyeceğini çok iyi bilirler.) Allâh ise onların yapmakta oldukları (hîle ve inkâr gibi) şeylerden aslâ gâfil (ve habersiz) değildir. (Dolayısıyla onları hak ettikleri cezâya çarptıracaktır.)
وَلَئِنْ اَتَيْتَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ بِكُلِّ اٰيَةٍ مَا تَبِعُوا قِبْلَتَكَۚ وَمَٓا اَنْتَ بِتَابِعٍ قِبْلَتَهُمْۚ وَمَا بَعْضُهُمْ بِتَابِعٍ قِبْلَةَ بَعْضٍۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِۙ اِنَّكَ اِذًا لَمِنَ الظَّالِم۪ينَۢ ﴿١٤٥
145﴿ (Habîbim!) Yemîn olsun ki; (Yahûdî ve Hristiyanlar gibi) kendilerine kitap verilmiş olan o kimselere (Kâ‘be’nin gerçek kıble olduğuna dâir) her bir âyet (ve mûcizey)i getirsen de, onlar senin kıblene (de, dînini de) uymazlar. Sen de onların kıblesine (ve dînine) aslâ uyacak biri değilsin. (Yahûdî ve Hristiyanlar da birbirlerine karşı çok büyük nefret taşıdıkları için) onların bir kısmı da diğer bir kısmın(ın) kıblesine (ve dînine) kesinlikle uyacak değildir. (Habîbim! Sana söylüyorum, ey ümmet siz işitin!) Andolsun ki; (hak dînin İslâm, sizin kıblenizin de Kâ‘be olduğuna dâir) sana gelmiş olan (bunca) ilimden sonra (farz-ı muhâl) yine de sen onların (“Kıble olarak Mescid-i Aksâ’da sebât etseydin, senin beklediğimiz son peygamber olabileceğini düşünüyorduk” gibi sözlerinden etkilenip seni haktan döndürme uğrundaki) kötü arzularına uyacak olursan, şüphesiz ki elbette o zaman sen (itâat edilmemesi gereken bir şeye uyduğundan dolayı) zulüm işleyen kimselerden (addedilir)sin.