v02.01.25 Geliştirme Notları
Yûnus Sûresi
214
Cuz 11
54﴿ Yer(yüzün)de bulunan (hazîne ve mal-mülk gibi) o şeyler(in hepsi) gerçekten (o şirk koşarak yâhut insanlara saldırıda bulunarak) zulüm işlemiş olan herhangi bir nefse âit olsaydı da, (kıyâmet gününün azâbından kurtulmak için) elbette onu (seve seve) fidye olarak verirdi. Onlar o (korkunç) azâbı gördükleri zaman (dehşete kapılarak ne yapacaklarını şaşıracaklarından) pişmanlığı (açıklama ve onun netîcesi olarak ağlayıp el ısırma imkânı bulamayınca gam ve kederlerini içlerine gömerek) gizlediler (ve için için yandılar ama ne çâre ki son pişmanlık aslâ fayda vermeyecektir). Böylece (peygamberlerle inkârcılar arasında ve zâlimlerle mazlumların) aralarında adâletle hüküm verilmiştir ve onlar (lehlerindeki ve aleyhlerindeki hiçbir konuda haksızlığa ve) zulme uğratılmazlar.
55﴿ Haberdâr olun ki; şüphesiz göklerde ve yerde olan şeyler (yaratılmak, mülkiyet ve yönetim bakımından) ancak Allâh’a âittir. Bilin ki; gerçekten Allâh’ın (itâatkârlara mükâfat ve günahkârlara azap edeceğine dâir peygamberi vâsıtasıyla yapmış olduğu tüm) vaad(ler)i (mutlaka gerçekleşecek) bir haktır velâkin onların çoğu (gaflet istilâsına uğradıkları için bu gerçeği) bilmezler (de o nedenle sorumsuzca laflar konuşurlar ve yanlış işler yaparlar).
56﴿ O (Allâh-u Te‘âlâ, dünyâda) diriltir ve öldürür. (Gücü Kendinden olan bir Zâtın kudreti, başkalarının müdâhalesiyle kaybolmayacağına göre dünyâda bunu yapan, âhirette de bu fiillere Kādir’dir. Dolayısıyla) sizler (öldürülmenizin ardından diriltilip haşredilerek) ancak O(nun hesap yurdu)na döndürüleceksiniz.
57﴿ Ey insanlar! Gerçekten size Rabbinizden yüce bir öğüt, göğüslerde bulunan (kalplerdeki yanlış inançlar, şek ve şüpheler gibi kötü) şeyler için de büyük bir şifâ, ayrıca (insanları sapıklıktan kurtaran) tam bir hidâyet (rehberi) ve îmân edenler için büyük bir rahmet (eseri olan Kur’ân-ı Kerîm) gelmiştir.
58﴿ (Habîbim!) De ki: “Ancak Allâh’ın fazlı(nın tecellîsi olan Kur’ân-ı Kerîm’in indirilmesi) ile ve sâdece O’nun rahmeti(nin eseri olan İslâm dîni ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hadîs-i şerîfleri) ile (mutlu olsunlar)! İşte sana! Sâdece bununla (sevinip) ferahlansınlar. O (bahsi geçen İlâhî lütuf ve rahmet), onların toplamakta oldukları (mallar, mahsuller, davarlar vesâir fânî) şeylerden (kendileri için) çok (daha yararlı ve) hayırlıdır.
59﴿ (Rasûlüm! Allâh’ın verdiği rızıkları kendi kafalarınca serbest ve yasak gibi kısımlara ayıran o kâfirlere) de ki: “(Söyleyin bakalım) gördünüz mü o şeyleri ki, Allâh herhangi bir rızıktan sizin için (takdir edip onları) indirmişti de sonra siz ondan bâzısını (kullanımı yasak olan) bir haram ve (diğer bir kısmını serbestçe kullanılan) bir helâl kılmıştınız?” De ki: “(Bu mahsullerin ve davarların bir kısmını haram, diğer bir kısmını helâl kabûl etmeniz husûsunda) Allâh mı size izin verdi, yoksa siz Allâh’a karşı iftirâda mı bulunuyorsunuz?!”
60﴿ Allâh’a karşı yalan uydurmakta olan o kişilerin, kıyâmet gününde (kendilerine ne muâmele yapılacağı husûsundaki) düşünceleri de nedir? Şüphesiz ki Allâh bütün insanlara karşı elbette (kıymeti takdir edilemeyecek ve künhüne erilemeyecek derecede) çok büyük bir fazl(-u kerem) sâhibidir. (Nitekim bunun bir tezâhürü olarak onlara akıl vermiş, peygamberler gönderip kitaplar indirmiş ve helâli-haramı öğretmiştir.) Velâkin onların çoğu (bu nîmetlerden istifâde ederken sâhibine) şükretmezler.
61﴿ (Habîbim!) Sen önemli herhangi bir işte bulunmazsın, (özellikle) o (mühim tâatları)ndan biri olarak Kur’ân’dan bir kısmını da peşpeşe okumazsın ve (ey insanlar) sizler de hiçbir amel işlemezsiniz ki, siz ona (teşebbüs ederek) atıldığınız zaman mutlaka Biz (dâimâ) sizin üzerinize şâhitler olmuşuzdur. (Habîbim!) Yerde bulunan, zerre ağırlığındaki herhangi bir şey (bile) senin Rabbin(in sonsuz bilgisin)den kaybolmaz, gökte de (hiçbir şey Allâh’ın ilminden kayb)olmaz. İşte sana! Bun(lar)dan daha küçüğü de yoktur, daha büyüğü de yoktur ki, mutlaka (hepsi de) apaçık bir Kitap (olan Levh-i Mahfûz)da (yazılı)dır.
سُورَةُ يُونُسَ
الجزء ١١
٢١٤
وَلَوْ اَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْاَرْضِ لَافْتَدَتْ بِه۪ۜ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٥٤
اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَلَٓا اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٥٥
هُوَ يُحْي۪ وَيُم۪يتُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٥٦
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَٓاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٥٧
قُلْ بِفَضْلِ اللّٰهِ وَبِرَحْمَتِه۪ فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُواۜ هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ ﴿٥٨
قُلْ اَرَاَيْتُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ لَكُمْ مِنْ رِزْقٍ فَجَعَلْتُمْ مِنْهُ حَرَامًا وَحَلَالًاۜ قُلْ آٰللّٰهُ اَذِنَ لَكُمْ اَمْ عَلَى اللّٰهِ تَفْتَرُونَ ﴿٥٩
وَمَا ظَنُّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ۟ ﴿٦٠
وَمَا تَكُونُ ف۪ي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُوا مِنْهُ مِنْ قُرْاٰنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ اِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا اِذْ تُف۪يضُونَ ف۪يهِۜ وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ وَلَٓا اَصْغَرَ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرَ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ ﴿٦١
Yûnus Sûresi
214
Cuz 11
وَلَوْ اَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْاَرْضِ لَافْتَدَتْ بِه۪ۜ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٥٤
54﴿ Yer(yüzün)de bulunan (hazîne ve mal-mülk gibi) o şeyler(in hepsi) gerçekten (o şirk koşarak yâhut insanlara saldırıda bulunarak) zulüm işlemiş olan herhangi bir nefse âit olsaydı da, (kıyâmet gününün azâbından kurtulmak için) elbette onu (seve seve) fidye olarak verirdi. Onlar o (korkunç) azâbı gördükleri zaman (dehşete kapılarak ne yapacaklarını şaşıracaklarından) pişmanlığı (açıklama ve onun netîcesi olarak ağlayıp el ısırma imkânı bulamayınca gam ve kederlerini içlerine gömerek) gizlediler (ve için için yandılar ama ne çâre ki son pişmanlık aslâ fayda vermeyecektir). Böylece (peygamberlerle inkârcılar arasında ve zâlimlerle mazlumların) aralarında adâletle hüküm verilmiştir ve onlar (lehlerindeki ve aleyhlerindeki hiçbir konuda haksızlığa ve) zulme uğratılmazlar.
اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَلَٓا اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٥٥
55﴿ Haberdâr olun ki; şüphesiz göklerde ve yerde olan şeyler (yaratılmak, mülkiyet ve yönetim bakımından) ancak Allâh’a âittir. Bilin ki; gerçekten Allâh’ın (itâatkârlara mükâfat ve günahkârlara azap edeceğine dâir peygamberi vâsıtasıyla yapmış olduğu tüm) vaad(ler)i (mutlaka gerçekleşecek) bir haktır velâkin onların çoğu (gaflet istilâsına uğradıkları için bu gerçeği) bilmezler (de o nedenle sorumsuzca laflar konuşurlar ve yanlış işler yaparlar).
هُوَ يُحْي۪ وَيُم۪يتُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٥٦
56﴿ O (Allâh-u Te‘âlâ, dünyâda) diriltir ve öldürür. (Gücü Kendinden olan bir Zâtın kudreti, başkalarının müdâhalesiyle kaybolmayacağına göre dünyâda bunu yapan, âhirette de bu fiillere Kādir’dir. Dolayısıyla) sizler (öldürülmenizin ardından diriltilip haşredilerek) ancak O(nun hesap yurdu)na döndürüleceksiniz.
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَٓاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٥٧
57﴿ Ey insanlar! Gerçekten size Rabbinizden yüce bir öğüt, göğüslerde bulunan (kalplerdeki yanlış inançlar, şek ve şüpheler gibi kötü) şeyler için de büyük bir şifâ, ayrıca (insanları sapıklıktan kurtaran) tam bir hidâyet (rehberi) ve îmân edenler için büyük bir rahmet (eseri olan Kur’ân-ı Kerîm) gelmiştir.
قُلْ بِفَضْلِ اللّٰهِ وَبِرَحْمَتِه۪ فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُواۜ هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ ﴿٥٨
58﴿ (Habîbim!) De ki: “Ancak Allâh’ın fazlı(nın tecellîsi olan Kur’ân-ı Kerîm’in indirilmesi) ile ve sâdece O’nun rahmeti(nin eseri olan İslâm dîni ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hadîs-i şerîfleri) ile (mutlu olsunlar)! İşte sana! Sâdece bununla (sevinip) ferahlansınlar. O (bahsi geçen İlâhî lütuf ve rahmet), onların toplamakta oldukları (mallar, mahsuller, davarlar vesâir fânî) şeylerden (kendileri için) çok (daha yararlı ve) hayırlıdır.
قُلْ اَرَاَيْتُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ لَكُمْ مِنْ رِزْقٍ فَجَعَلْتُمْ مِنْهُ حَرَامًا وَحَلَالًاۜ قُلْ آٰللّٰهُ اَذِنَ لَكُمْ اَمْ عَلَى اللّٰهِ تَفْتَرُونَ ﴿٥٩
59﴿ (Rasûlüm! Allâh’ın verdiği rızıkları kendi kafalarınca serbest ve yasak gibi kısımlara ayıran o kâfirlere) de ki: “(Söyleyin bakalım) gördünüz mü o şeyleri ki, Allâh herhangi bir rızıktan sizin için (takdir edip onları) indirmişti de sonra siz ondan bâzısını (kullanımı yasak olan) bir haram ve (diğer bir kısmını serbestçe kullanılan) bir helâl kılmıştınız?” De ki: “(Bu mahsullerin ve davarların bir kısmını haram, diğer bir kısmını helâl kabûl etmeniz husûsunda) Allâh mı size izin verdi, yoksa siz Allâh’a karşı iftirâda mı bulunuyorsunuz?!”
وَمَا ظَنُّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ۟ ﴿٦٠
60﴿ Allâh’a karşı yalan uydurmakta olan o kişilerin, kıyâmet gününde (kendilerine ne muâmele yapılacağı husûsundaki) düşünceleri de nedir? Şüphesiz ki Allâh bütün insanlara karşı elbette (kıymeti takdir edilemeyecek ve künhüne erilemeyecek derecede) çok büyük bir fazl(-u kerem) sâhibidir. (Nitekim bunun bir tezâhürü olarak onlara akıl vermiş, peygamberler gönderip kitaplar indirmiş ve helâli-haramı öğretmiştir.) Velâkin onların çoğu (bu nîmetlerden istifâde ederken sâhibine) şükretmezler.
وَمَا تَكُونُ ف۪ي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُوا مِنْهُ مِنْ قُرْاٰنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ اِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا اِذْ تُف۪يضُونَ ف۪يهِۜ وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ وَلَٓا اَصْغَرَ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرَ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ ﴿٦١
61﴿ (Habîbim!) Sen önemli herhangi bir işte bulunmazsın, (özellikle) o (mühim tâatları)ndan biri olarak Kur’ân’dan bir kısmını da peşpeşe okumazsın ve (ey insanlar) sizler de hiçbir amel işlemezsiniz ki, siz ona (teşebbüs ederek) atıldığınız zaman mutlaka Biz (dâimâ) sizin üzerinize şâhitler olmuşuzdur. (Habîbim!) Yerde bulunan, zerre ağırlığındaki herhangi bir şey (bile) senin Rabbin(in sonsuz bilgisin)den kaybolmaz, gökte de (hiçbir şey Allâh’ın ilminden kayb)olmaz. İşte sana! Bun(lar)dan daha küçüğü de yoktur, daha büyüğü de yoktur ki, mutlaka (hepsi de) apaçık bir Kitap (olan Levh-i Mahfûz)da (yazılı)dır.