v02.01.25 Geliştirme Notları
Yûnus Sûresi
215
Cuz 11
62﴿ Âgâh olun; şüphesiz Allâh’ın velîleri ki, (insanlar korkuya kapıldığı zaman) onlar üzerine hiçbir (tehlikeyle karşılaşma) korku(su) yoktur ve (insanlar umduklarını bulamadıkları için üzüldükleri vakit) ancak onlar mahzun olmayacaklardır.
63﴿ (O Allâh dostları) öyle kimselerdir ki (Allâh-u Te‘âlâ tarafından geldiği sâbit olan tüm hakîkatlere) îmân etmiştirler ve onlar (sakınılması gereken bütün haramlardan, hattâ şüpheli şeylerden) hakkıyla sakınır olmuşturlar.
64﴿ O en yakın (dünyâ) hayât(ın)da da, (ölüm ânında, kabre taşınırken, mezarda ve) âhirette de tüm müjdeler (güzel rüyâlar, medh-ü senâlar, meleklerin iltifatları, mağfiret vaadleri ve cennet gibi nîmetler) sâdece onlara mahsustur. Allâh’ın (îmân edenlere vaad ettiği müjdeleri ifâde eden) kelimeleri(nin tahakkukunu engellemek) için hiçbir değiştirme (ve dolayısıyla bu sözlerin yerine getirilmemesi gibi bir şey aslâ söz konusu) olamaz. (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu (şekilde iki cihan müjdesine nâil olmak), çok büyük bir kurtuluşun ta kendisidir. Ebu’d-Derdâ (Radıyallâhu Anh) “Dünyâ hayâtındaki müjde”den ne kastedildiğini Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e sorduğunda: “Müslüman bir kulun gördüğü ya da kendisi için başkası tarafından görülen sâlih bir rüyâdır” buyurmuştur. (et-Tirmizî, et-Tefsîr:11, rakam:3106, 5/286) Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Benim ardımdan nübüvvetten ancak müjdeciler kalacaktır” buyurmuştur. O zaman: “Müjdeciler nedir?” diye sorulduğunda: “Sâlih rüyâdır” buyurmuştur. (el-Buhârî, et-Ta‘bîr:5, rakam:6589, 6/2564)
65﴿ (Habîbim!) Onların (inkâr, alay ve tehdit dolu) sözleri de seni üzmesin! Çünkü izzet (ululuk ve şeref, kahır, galebe ve kudret) gerçekten tümüyle Allâh’a âittir. Ancak O (onların sözleri dâhil tüm konuşulanları hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (onların yaptıkları ve düşündükleri hîleler dâhil, azim ve niyetlerine varıncaya kadar her şeyi tam mânâsıyla bilen bir) Alîm’dir.
66﴿ İyi bilin ki; (meleklerden, cinlerden ve insanlardan) göklerde bulunan kimseler de yerde olan kimseler de hiç şüphesiz sâdece Allâh’a âittir. Allâh’tan başkasına tapmakta bulunan o kimseler, (O’na eş koştukları şeylere “Ortaklar” adını vermekteyseler de, kendilerine fayda verecek ve şefâat edecek gerçek mânâda) birtakım ortaklara tâbi olmuyor(lar). Onlar ancak (kuru bir) zanna (ve asılsız bir varsayıma) uyuyorlar ve kendileri (Allâh-u Te‘âlâ’ya ortak koştukları şeylerin gerçekten O’nun ortakları olduğuna inanırken ve bunu açıklarken) ancak yalan uyduruyorlar /sâdece tahmin yürütüyorlar/.
67﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; geceyi kendisinde sükûnet bulasınız (da iyice dinlenip istirahat edesiniz) diye (karanlık), gündüzü de sizin (çalışıp kazanarak ihtiyaçlarınızı görebilmeniz) için (ışığıyla varlıkları) gösterici yapmıştır. (Habîbim!) İşte sana! Şüphesiz ki bun(lar)da, kendileri (delillere dâir beyanları düşünüp ibret alma niyetiyle) işitmekte olan bir toplum için elbette (yaratıcının varlığına, birliğine, sonsuz gücüne ve üstün hikmetine açıkça delâlet eden) pek çok ve çok büyük âyetler vardır.
68﴿ O (müşrik ola)nlar: “Allâh bir çocuk edindi” dediler. (Kendisine isnâd ettikleri yakışıksız şeylerden) O’nu tesbîh ile (tenzîh eder ve her türlü kusurdan son derece uzak olduğunu ikrâr ederiz)! Ancak O (hiçbir hususta hiçbir şeye muhtaç olmayan tek zengin ve) Ğaniyy’dir. Göklerde bulunan şeyler ve yerde olan (akıllı akılsız) şeyler(in tamâmı mülkiyet bakımından) sâdece O’na âittir. (Her şeyin yoktan yaratıcısı ve yegâne Mâlik’i olduğu için her şey O’nun yönetimi altındadır.) İşte bu (şekilde Allâh’a çocuk isnâdı)na dâir sizin yanınızda hiçbir delil yoktur. Yoksa siz (bunu yaparken ne kadar doğru olup olmadığını) bilmez olduğunuz şeyleri mi Allâh’a karşı (câhilce iftirâ ederek) söylemektesiniz?!
69﴿ (Habîbim! Bana çocuk ve ortak isnâdında bulunan o müfterîlere) de ki: “(Sıfatı ne olursa olsun) Allâh’a karşı yalan uydurmayı sürdüren o kimseler gerçekten de felâh bulamayacak (hiçbir isteklerine ulaşamayacak ve korktukları hiçbir şeyden kurtulamayacak)lardır.”
70﴿ (Onların elde ettikleri birtakım imkânlar) dünyâda(ki yaşantılarıyla sınırlı kalacak) pek az ve değersiz bir faydalanmadır. (Ölümlerinden) sonra dönüşleri ise (hüküm ve karârın) ancak Bize (âit olduğu mahşere)dir. Sürekli inkâr eder oldukları için sonra da o pek şiddetli (cehennem) azâbı(nı) onlara tattıracağız.
سُورَةُ يُونُسَ
الجزء ١١
٢١٥
اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ ﴿٦٢
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَۜ ﴿٦٣
لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۜ لَا تَبْد۪يلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۜ ﴿٦٤
وَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْۢ اِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعًاۜ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿٦٥
اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِۜ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُرَكَٓاءَۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ ﴿٦٦
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ ﴿٦٧
قَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَدًا سُبْحَانَهُۜ هُوَ الْغَنِيُّۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ اِنْ عِنْدَكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بِهٰذَاۜ اَتَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٦٨
قُلْ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَۜ ﴿٦٩
مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذ۪يقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّد۪يدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟ ﴿٧٠
Yûnus Sûresi
215
Cuz 11
اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ ﴿٦٢
62﴿ Âgâh olun; şüphesiz Allâh’ın velîleri ki, (insanlar korkuya kapıldığı zaman) onlar üzerine hiçbir (tehlikeyle karşılaşma) korku(su) yoktur ve (insanlar umduklarını bulamadıkları için üzüldükleri vakit) ancak onlar mahzun olmayacaklardır.
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَۜ ﴿٦٣
63﴿ (O Allâh dostları) öyle kimselerdir ki (Allâh-u Te‘âlâ tarafından geldiği sâbit olan tüm hakîkatlere) îmân etmiştirler ve onlar (sakınılması gereken bütün haramlardan, hattâ şüpheli şeylerden) hakkıyla sakınır olmuşturlar.
لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۜ لَا تَبْد۪يلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۜ ﴿٦٤
64﴿ O en yakın (dünyâ) hayât(ın)da da, (ölüm ânında, kabre taşınırken, mezarda ve) âhirette de tüm müjdeler (güzel rüyâlar, medh-ü senâlar, meleklerin iltifatları, mağfiret vaadleri ve cennet gibi nîmetler) sâdece onlara mahsustur. Allâh’ın (îmân edenlere vaad ettiği müjdeleri ifâde eden) kelimeleri(nin tahakkukunu engellemek) için hiçbir değiştirme (ve dolayısıyla bu sözlerin yerine getirilmemesi gibi bir şey aslâ söz konusu) olamaz. (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu (şekilde iki cihan müjdesine nâil olmak), çok büyük bir kurtuluşun ta kendisidir. Ebu’d-Derdâ (Radıyallâhu Anh) “Dünyâ hayâtındaki müjde”den ne kastedildiğini Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e sorduğunda: “Müslüman bir kulun gördüğü ya da kendisi için başkası tarafından görülen sâlih bir rüyâdır” buyurmuştur. (et-Tirmizî, et-Tefsîr:11, rakam:3106, 5/286) Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Benim ardımdan nübüvvetten ancak müjdeciler kalacaktır” buyurmuştur. O zaman: “Müjdeciler nedir?” diye sorulduğunda: “Sâlih rüyâdır” buyurmuştur. (el-Buhârî, et-Ta‘bîr:5, rakam:6589, 6/2564)
وَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْۢ اِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعًاۜ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿٦٥
65﴿ (Habîbim!) Onların (inkâr, alay ve tehdit dolu) sözleri de seni üzmesin! Çünkü izzet (ululuk ve şeref, kahır, galebe ve kudret) gerçekten tümüyle Allâh’a âittir. Ancak O (onların sözleri dâhil tüm konuşulanları hakkıyla işiten bir) Semî‘dir, (onların yaptıkları ve düşündükleri hîleler dâhil, azim ve niyetlerine varıncaya kadar her şeyi tam mânâsıyla bilen bir) Alîm’dir.
اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِۜ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُرَكَٓاءَۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ ﴿٦٦
66﴿ İyi bilin ki; (meleklerden, cinlerden ve insanlardan) göklerde bulunan kimseler de yerde olan kimseler de hiç şüphesiz sâdece Allâh’a âittir. Allâh’tan başkasına tapmakta bulunan o kimseler, (O’na eş koştukları şeylere “Ortaklar” adını vermekteyseler de, kendilerine fayda verecek ve şefâat edecek gerçek mânâda) birtakım ortaklara tâbi olmuyor(lar). Onlar ancak (kuru bir) zanna (ve asılsız bir varsayıma) uyuyorlar ve kendileri (Allâh-u Te‘âlâ’ya ortak koştukları şeylerin gerçekten O’nun ortakları olduğuna inanırken ve bunu açıklarken) ancak yalan uyduruyorlar /sâdece tahmin yürütüyorlar/.
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ ﴿٦٧
67﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli) bir Zâttır ki; geceyi kendisinde sükûnet bulasınız (da iyice dinlenip istirahat edesiniz) diye (karanlık), gündüzü de sizin (çalışıp kazanarak ihtiyaçlarınızı görebilmeniz) için (ışığıyla varlıkları) gösterici yapmıştır. (Habîbim!) İşte sana! Şüphesiz ki bun(lar)da, kendileri (delillere dâir beyanları düşünüp ibret alma niyetiyle) işitmekte olan bir toplum için elbette (yaratıcının varlığına, birliğine, sonsuz gücüne ve üstün hikmetine açıkça delâlet eden) pek çok ve çok büyük âyetler vardır.
قَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَدًا سُبْحَانَهُۜ هُوَ الْغَنِيُّۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ اِنْ عِنْدَكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بِهٰذَاۜ اَتَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٦٨
68﴿ O (müşrik ola)nlar: “Allâh bir çocuk edindi” dediler. (Kendisine isnâd ettikleri yakışıksız şeylerden) O’nu tesbîh ile (tenzîh eder ve her türlü kusurdan son derece uzak olduğunu ikrâr ederiz)! Ancak O (hiçbir hususta hiçbir şeye muhtaç olmayan tek zengin ve) Ğaniyy’dir. Göklerde bulunan şeyler ve yerde olan (akıllı akılsız) şeyler(in tamâmı mülkiyet bakımından) sâdece O’na âittir. (Her şeyin yoktan yaratıcısı ve yegâne Mâlik’i olduğu için her şey O’nun yönetimi altındadır.) İşte bu (şekilde Allâh’a çocuk isnâdı)na dâir sizin yanınızda hiçbir delil yoktur. Yoksa siz (bunu yaparken ne kadar doğru olup olmadığını) bilmez olduğunuz şeyleri mi Allâh’a karşı (câhilce iftirâ ederek) söylemektesiniz?!
قُلْ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَۜ ﴿٦٩
69﴿ (Habîbim! Bana çocuk ve ortak isnâdında bulunan o müfterîlere) de ki: “(Sıfatı ne olursa olsun) Allâh’a karşı yalan uydurmayı sürdüren o kimseler gerçekten de felâh bulamayacak (hiçbir isteklerine ulaşamayacak ve korktukları hiçbir şeyden kurtulamayacak)lardır.”
مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذ۪يقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّد۪يدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟ ﴿٧٠
70﴿ (Onların elde ettikleri birtakım imkânlar) dünyâda(ki yaşantılarıyla sınırlı kalacak) pek az ve değersiz bir faydalanmadır. (Ölümlerinden) sonra dönüşleri ise (hüküm ve karârın) ancak Bize (âit olduğu mahşere)dir. Sürekli inkâr eder oldukları için sonra da o pek şiddetli (cehennem) azâbı(nı) onlara tattıracağız.